A'râf Sûresi 50. Ayet

وَنَادٰٓى اَصْحَابُ النَّارِ اَصْحَابَ الْجَنَّةِ اَنْ اَف۪يضُوا عَلَيْنَا مِنَ الْمَٓاءِ اَوْ مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُۜ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ حَرَّمَهُمَا عَلَى الْكَافِر۪ينَۙ  ...

Cehennemlikler de cennetliklere, “Ne olur, sudan veya Allah’ın size verdiği rızıktan biraz da bizim üzerimize akıtın” diye çağrışırlar. Onlar, “Şüphesiz, Allah bunları kâfirlere haram kılmıştır” derler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَنَادَىٰ ve seslendiler ن د و
2 أَصْحَابُ halkı ص ح ب
3 النَّارِ ateş ن و ر
4 أَصْحَابَ halkına ص ح ب
5 الْجَنَّةِ cennet ج ن ن
6 أَنْ diye
7 أَفِيضُوا biraz da akıtın ف ي ض
8 عَلَيْنَا bizim üzerimize
9 مِنَ -dan
10 الْمَاءِ su(yunuz)- م و ه
11 أَوْ veya
12 مِمَّا
13 رَزَقَكُمُ size verdiği rızıktan ر ز ق
14 اللَّهُ Allah’ın
15 قَالُوا dediler ki ق و ل
16 إِنَّ şüphesiz
17 اللَّهَ Allah
18 حَرَّمَهُمَا bu ikisini haram etmiştir ح ر م
19 عَلَى üzerine
20 الْكَافِرِينَ kafirler ك ف ر
 

Cehennem ehli, belki bir ümitsizlik içinde, belki de A‘râf ehlinin cennete girdiğini görünce ümide kapılarak, yaşadıkları açlık ve susuzluğu yatıştırmak için cennet ehlinden su ve rızık (yiyecek) isterler; fakat Allah’ın, kâfirleri bu isteklerden mahrum kıldığı cevabını alırlar. Fahreddin er-Râzî’nin ifade ettiği gibi (XIV, 93), bu cevap, inkârcılar için tam bir yıkım olacaktır. Çünkü onlar dinlerini oyun ve alay konusu yapmışlar; dünyanın geçici zevklerine aldanarak âhirette bütün bunların başlarına geleceğini unutmuşlar; kendilerini uyaran âyetleri de inkâr etmişlerdir. Fakat Allah da onları unutmuş, yani cehenneme terkedip bütün isteklerini, feryatlarını cevapsız bırakmıştır.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 532

 

وَنَادٰٓى اَصْحَابُ النَّارِ اَصْحَابَ الْجَنَّةِ اَنْ اَف۪يضُوا عَلَيْنَا مِنَ الْمَٓاءِ اَوْ مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُۜ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  نَادٰٓى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir.  اَصْحَابُ  fail olup lafzen merfûdur.  النَّارِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

اَصْحَابَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  الْجَنَّةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

اَنْ  tefsiriyye harfidir.  اَف۪يضُوا  fiili  نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و’ı fail olup mahallen merfûdur.

عَلَيْنَا  car mecruru  اَف۪يضُوا  fiiline müteallıktır.  مِنَ الْمَٓاءِ  car mecruru aynı şekilde  اَف۪يضُوا  fiiline müteallıktır.

اَوْ  atıf harfi tahyir/ tercih ifade eder. 

اَوْ : Türkçede “veya, yahut, ya da, yoksa” kelimeleriyle karşılayabileceğimiz bu edat iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَا  müşterek ism-i mevsûlu,  مِنْ  harf-i ceriyle birlikte  اَف۪يضُوا  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  رَزَقَكُمُ اللّٰهُ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

رَزَقَكُمُ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  كُمُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.


قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ حَرَّمَهُمَا عَلَى الْكَافِر۪ينَۙ

 

Fiil cümlesidir.  قَالُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavli,  اِنَّ اللّٰهَ حَرَّمَهُمَا ’dir.  قَالُٓوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

إِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

اللّٰهَ  lafza-i celâli  إِنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubtur.  حَرَّمَهُمَا  fiili  إِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

حَرَّمَهُمَا  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.

Muttasıl zamiri  هُمَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  عَلَى الْكَافِر۪ينَ  car mecruru  حَرَّمَهُمَا  fiiline müteallıktır.  الْكَافِر۪ينَ  cemi müzekker salim olduğu için  ي  ile nasb olur.

الْكَافِر۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  كفر  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَنَادٰٓى اَصْحَابُ النَّارِ اَصْحَابَ الْجَنَّةِ اَنْ اَف۪يضُوا عَلَيْنَا مِنَ الْمَٓاءِ اَوْ مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُۜ

 

وَ  istînâfiyyedir. Ayetin ilk cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  اَنْ , tefsiriye veya muhaffefe  أن ’dir. Akabindeki  اَف۪يضُوا عَلَيْنَا مِنَ الْمَٓاءِ  cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

مِن  harfiyle birlikte  اَف۪يضُوا  fiiline müteallık olan müşterek ism-i mevsûl  مَٓا’nın sılası olan  رَزَقَكُمُ اللّٰهُ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.

Bu ayet-i kerime, bu sayfada ve  نَادٰٓى اَصْحَابُ  şeklinde başlayan 3. ayettir. Aralarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

Bu ayetlerdeki mazi fiiller muzari manasında müsteardır. Çünkü kıyamet günündeki hadiselerdir. Karine manevidir. Yani olayın kıyamet gününde geçiyor olmasıdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)

اَصْحَاب النَّارِۙ  ifadesinde tehekküm istiaresi vardır. Nârda kalışları arkadaşlığa benzetilmiştir. Arkadaşlar birbirinin karakterini taşır. Yani kâfirler de yakar, yıkar, yok ederler.

الْجَنَّةِ - النَّارِ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

اَصْحَابَ  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

اَف۪يضُوا عَلَيْنَا  [Bize akıtın] ifadesinde cennetin cehennemden yüksekte olduğuna dair bir delil bulunmaktadır. [Veya Allah’ın sizi nasiplendirdiği şeylerden] yani su dışında Allah’ın lütfettiği içeceklerden verin. Çünkü diğer içecekler de akıtılacak şeyler kapsamına girerler. Burada “Allah’ın size lütfetmiş olduğu yiyeceklerden ve meyvelerden bize de verin.” anlamının kastedilmiş olması da mümkündür. Cehennemlikler aslında kendilerine olumlu cevap verileceğinden yana ümitli olmamalarına rağmen tıpkı zorda kalmış, çetin şartlardaki birinin yaptığı gibi şaşkınlıktan böyle bir talepte bulunmuşlardır. (Keşşâf, Ebüssuûd)

الفَيْضِ  fiilinin hakiki manası, suyun akışı ve kuvvetle dökülüşüdür ve mecazi anlamda çokça kullanılır. (Âşûr)


 قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ حَرَّمَهُمَا عَلَى الْكَافِر۪ينَۙ

 

Beyanî istînaf olan cümle fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Mazi fiil sıygasındaki faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

قَالُٓوا  fiilinin mekulü’l-kavli  اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Müsnedün ileyhin, bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi teberrük, telezzüz ve haşyet duyguları uyandırma amacına matuftur.

Müsnedin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye ve hudûs ifade eder.

Allah isminin kalplerde haşyet duygularını artırmak ve tazim için yapılan tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.