A'râf Sûresi 61. Ayet

قَالَ يَا قَوْمِ لَيْسَ ب۪ي ضَلَالَةٌ وَلٰكِنّ۪ي رَسُولٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ  ...

(Nûh onlara) şöyle dedi: “Ey kavmim! Bende herhangi bir sapıklık yok. Aksine ben, âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ki ق و ل
2 يَا قَوْمِ kavmim ق و م
3 لَيْسَ yoktur ل ي س
4 بِي bende
5 ضَلَالَةٌ bir sapıklık ض ل ل
6 وَلَٰكِنِّي fakat ben
7 رَسُولٌ bir elçiyim ر س ل
8 مِنْ tarafından
9 رَبِّ Rabbi ر ب ب
10 الْعَالَمِينَ alemlerin ع ل م
 

Bir peygamber için en zor iş, peygamberliğini kabul ettirmektir. Nitekim birçok âyette tenkitlerin sıklıkla peygamberlik kurumuna yöneltildiği ve peygamberlerin yalancılıkla suçlandığı bildirilmiş; onların gerçek peygamber olduğuna ilişkin aklî ve mûcizevî delillerden söz edilmiş; buna rağmen yalanlamakta direnenler eleştirilerek felâketlere uğradıkları, âhirette de azaba çarptırılacakları haber verilmiştir. Hz. Nûh da kendisini yalan söylemek ve doğru yoldan sapmakla suçlayanlara karşı, derin bir samimiyetle kendisinin asla bir yalancı ve yoldan sapmış olmadığını, bir resul sıfatıyla onlara Allah’ın buyruk ve yasaklarını duyurduğunu, öğütler verdiğini, bilgisinin Allah’tan geldiğini ifade etmiştir. 

“Bir şeyi yerine ulaştırma” anlamına gelen tebliğ, istiare yoluyla “bilinmesi istenen bir konuyu ilgilisine duyurma” mânasında da kullanılır; dinî terminolojide özellikle “bir peygamberin Allah’tan gelen buyruk ve yasakları ümmetine bildirmesi” anlamına gelir. Nasihat ise “bir kimsenin, muhatabını kendi faydasına veya zararına olan hususlarda iyi niyetle uyarması” mânasında kullanılır (İbn Âşûr, VIII/2, s. 193-194). Hz. Nûh’un, “Ben sizin bilmediklerinizi Allah’tan (gelen vahiy ile) biliyorum” şeklindeki sözü, peygamberin Allah’tan gelen vahiy sayesinde tebliğ ve nasihat etmeye lâyık ve ehil bulunduğunu, tebliğ ve nasihatinin kusursuz olduğunu gösterir. 

 Nûh’un 63. âyetteki sözüyle dört şeye işaret edilmektedir: a) Öncelikle ona Allah’tan vahiy gelmiştir; şu halde o bir peygamberdir ve “içlerinden biri”dir, yani yakından tanıdıkları ve dürüst bildikleri bir insandır. b) Amacı insanları uyarmaktır. c) Uyarının gayesi takvâdır, ilâhî buyruklara uyup yasaklardan sakınmaktır. d) Takvânın götüreceği sonuç ise Allah’ın rahmetine mazhar olmaktır. Âyette böylesine yüksek amaçlar taşıyan bir peygamberin tebliğini “şaşkınlık”la karşılamanın anlamsızlığı vurgulanmaktadır.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 542-543

 

قَالَ يَا قَوْمِ لَيْسَ ب۪ي ضَلَالَةٌ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. 

Mekulü’l kavli,  يَا قَوْمِ ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

يَا  nidadır.  قَوْمِ  münadadır. Kelimenin sonundaki kesra muzâfun ileyhten ivazdır. Mütekellim  ي ’sı mahzuftur.

Nidanın cevabı  لَيْسَ ب۪ي ضَلَالَةٌ ‘dur.  لَيْسَ  camid nakıs fiildir.  كَانَ  gibi isim cümlesinin başına gelir, ismini ref haberini nasb eder.

ب۪ي  car mecruru  لَيْسَ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.  ضَلَالَةٌ  kelimesi  لَيْسَ ’nin muahhar ismidir.


 وَلٰكِنّ۪ي رَسُولٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ

 

وَ  atıf harfidir.  لٰكِنّ۪ي  istidrak harfidir.  لٰكِنَّ  harfi,  اِنَّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. Bazı müfessirlere göre,  لٰكِنَّ  de  اِنَّ  gibi cümleyi tekid eder.

Muttasıl zamir olan  ي  harfi  لٰكِنّ۪ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.  رَسُولٌ  kelimesi  لٰكِنّ۪ي ‘nin haberi olup lafzen merfûdur.

مِنْ رَبِّ  car mecruru  رَسُولٌ  kelimesinin mahzuf sıfatına müteallıktır.  الْعَالَم۪ينَ  muzâfun ileyh olup cer alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

 

قَالَ يَا قَوْمِ لَيْسَ ب۪ي ضَلَالَةٌ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Cümle,  müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli, nida üslubunda talebî inşaî isnaddır. Nidanın cevabı

لَيْسَ ‘nin dahil olduğu isim cümlesidir. 

Sübut ifade eden bu cümlede takdim-tehir ve îcaz-ı hazif sanatları vardır.  لَيْسَ , ب۪ي ‘nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.  ضَلَالَةٌ , muahhar ismidir.

Nuh'un, "Ey kavmim!" diye onlara hitap etmesi, onların kalplerini hakka yöneltmek içindir. Nuh (as) bu sözleri ile kâfirlerin iddialarını ret ve sapıklığı kendi nefsinden nefyetmek suretiyle hakkı ortaya koyuyor. (Ebüssuûd)  

Müsnedün ileyhin nekre gelişi, tahkir ve  “hiçbir” anlamında umum ifade eder. Bilindiği gibi nefy sıyakında nekre umuma işarettir.

Burada Nuh, (as) kavminin suçladığı sapıklığın kendisinde olmadığını aynı fiilin merre masdarı ile ifade etmiştir. Bu geçiş ifadeye: ‘’Sizin söylediğiniz şeyin bir tanesi bile bende yoktur’’, anlamını katmıştır. Bu ayet-i kerimede Nuh (as) onların kendisini yaftalamaya çalıştıkları  ضَلَالٍ  [sapıklık]  ithamını,  ضَلَالَةٌ  kelimesi ile reddetmiştir.

Cevaptaki merre masdarı olan  ضَلَالَةٌ  onların ithamının hiçbir parçasının Allah’ın (cc) peygamberinde olmadığı anlamını yüklenerek cümleye mübalağa unsuru katmıştır. (Hasan Uçar, Kur’ân-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)

ب۪ي ضَلَالَةٌ  ibaresine dahil olan  ب۪  harfi, mülâbese ve musahabe ifadesi içindir. (Âşûr)

Önceki ayette  ضَلَالٍ  şeklinde gelen kelime burada  ضَلَالَةٌ  şeklinde gelmiştir. Buradaki  ةٌ  harfi; mübalağa ifade eder. (Âşûr)


وَلٰكِنّ۪ي رَسُولٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ

 

Nidanın cevabına  وَ ’la atfedilen cümle,  لٰكِنّ۪ ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. Faide-i haber inkârî kelamdır. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

Car mecrur  رَسُولٌ  , مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ ’un mahzuf sıfatına müteallıktır. 

رَبِّ الْعَالَم۪ينَ  izafetinde âlemler, Rabb ismine muzâfun ileyh olmakla şan ve şeref kazanmıştır.

Allah Teâlâ’dan  رَبِّ الْعَالَم۪ينَ  şeklinde bahsedilmesi; her tür mahlukatın maliki olması dolayısıyla azametine işaret eder. (Âşûr, Mutaffifin/5)