Nuh Sûresi 28. Ayet

رَبِّ اغْفِرْ ل۪ي وَلِوَالِدَيَّ وَلِمَنْ دَخَلَ بَيْتِيَ مُؤْمِناً وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِۜ وَلَا تَزِدِ الظَّالِم۪ينَ اِلَّا تَبَاراً  ...

“Rabbim! Beni, ana babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlerin de ancak helâkini arttır.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 رَبِّ Rabbim ر ب ب
2 اغْفِرْ bağışla غ ف ر
3 لِي beni
4 وَلِوَالِدَيَّ ve babamı-anamı و ل د
5 وَلِمَنْ ve kimseyi
6 دَخَلَ giren د خ ل
7 بَيْتِيَ evime ب ي ت
8 مُؤْمِنًا inanarak ا م ن
9 وَلِلْمُؤْمِنِينَ ve inanan erkekleri ا م ن
10 وَالْمُؤْمِنَاتِ ve inanan kadınları ا م ن
11 وَلَا ve
12 تَزِدِ artırma ز ي د
13 الظَّالِمِينَ zalimlerin ظ ل م
14 إِلَّا dışında bir şeyi
15 تَبَارًا helaki ت ب ر
 

Kaynaklar Hz. Nûh’un anne ve babasının mümin olduklarını, bu sebeple onlar için dua ettiğini kaydetmişlerdir. “İnanmış olarak evime girenleri” ifadesiyle mümin olmayan karısı ve oğlunu duasının dışında tuttuğu anlaşılmaktadır. Nûh aleyhisselâmın duasının kıyamete kadar gelecek olan bütün müminleri kapsadığı, aynı şekilde zalimler aleyhindeki bedduasının da kıyamete kadar gelecek olan bütün zalimler hakkında geçerli olduğu kabul edilir.


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 468
 
Riyazus Salihin, 367 Nolu Hadis
Ebû Said el-Hudrî radıyallahu anh’den Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
“Mü’minden başkasını dost tutma, yemeğini  müttakîlerden başkasına tattırma!”
(Ebû Dâvûd, Edeb 16; Tirmizî, Zühd 56)
 

رَبِّ اغْفِرْ ل۪ي وَلِوَالِدَيَّ وَلِمَنْ دَخَلَ بَيْتِيَ مُؤْمِناً وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِۜ


Nida harfi mahzuftur. Münada olan  رَبِّ muzâftır. Kelimenin sonundaki kesra muzâfun ileyhten ivazdır. Mütekellim  يَ ’sı mahzuftur. 

اغْفِرْ  sükun üzere mebni emir fiil olup dua manasındadır. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir. ل۪ي  car mecruru اغْفِرْ  fiiline mütealliktir. لِوَالِدَيَّ  car mecruru atıf harfi وَ ‘la  ل۪ي ‘e matuftur. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

مَنْ  müşterek ism-i mevsûl  لِ  harf-i ceri ile makabline matuftur. İsm-i mevsûlun sılası  دَخَلَ  ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

دَخَلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  بَيْتِيَ  mef’ûlün bih olup mukadder fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  مُؤْمِناً  kelimesi  دَخَلَ ‘deki failin hali olup fetha ile mansubdur.

وَ  atıf harfidir.  لِلْمُؤْمِن۪ينَ  car mecruru  اغْفِرْ  fiiline mütealliktir.  الْمُؤْمِنَاتِ  atıf harfi وَ  ‘la makabline matuftur.    

مُؤْمِناً  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan  إِفْعَال  babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)     

 

وَلَا تَزِدِ الظَّالِم۪ينَ اِلَّا تَبَاراً


وَ  atıf harfidir. Fiil cümlesidir.  لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَزِدِ  sukün ile meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.  الظَّالِم۪ينَ  mef’ûlün bih olup nasb alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

اِلَّا  hasr edatıdır.  تَبَاراً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

ظَّالِم۪ينَ  kelimesi, sülâsi mücerredi  ظلم  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

رَبِّ اغْفِرْ ل۪ي وَلِوَالِدَيَّ وَلِمَنْ دَخَلَ بَيْتِيَ مُؤْمِناً وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِۜ

 

İtiraziyye olarak gelmiştir. İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır.

İtiraz cümleleri, parantez arası cümleler (cümle-i mu‘teriza) vasıtasıyla yapılan ıtnâbdır. Bir cümlenin öğeleri arasına veya anlamca ilgili iki cümle arasına anlamı pekiştirmek, güzelleştirmek veya tenzih, tazim, tenbih, dua gibi amaçlarla bir kelime, cümle yahut cümleler getirilerek ıtnâb sağlanır. Bu cümleler genellikle öndeki kelime veya cümleyle bağlantılı olarak sırası ve yeri gelmişken hemen kaydedilmesi gerekli açıklayıcı notlar şeklinde gelir. (TDV İslam ansiklopedisi)

Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Nida harfinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu hazif, mütekellimin münadaya yakın olma isteğine işarettir.

Nidanın cevabı olan  اغْفِرْ ل۪ي وَلِوَالِدَيَّ  cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Emir üslubunda gelmesine karşın, cümle emir anlamından çıkarak dua manasına gelmiştir. Bu nedenle mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

Müşterek ismi mevsûl  مَنْ  harf-i cer nedeniyle اغْفِرْ  fiiline mütealliktir. Mevsûlün sılası olan  دَخَلَ بَيْتِيَ مُؤْمِناً وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِۜ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

دَخَلَ  fiilinin failinden hal olan  مُؤْمِناً , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder. 

Hz. Nuh’un bağışlanmasını dilediği kimselerin sayıldığı cümlede, taksim sanatı vardır.

مُؤْمِناً - مُؤْمِن۪ينَ - مُؤْمِنَاتِۜ  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır. 


وَلَا تَزِدِ الظَّالِم۪ينَ اِلَّا تَبَاراً


Cümle hükümde ortaklık nedeniyle atıf harfi  وَ ‘la …اغفر  cümlesine atfedilmiştir. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. Nehiy harfi  لَا  ve istisna harfi  اِلَّا  ile oluşan kasr, cümleyi tekid etmiş ve cümle olumlu mana kazanmıştır. 

Nehiy üslubunda geldiği halde dua manası taşıması sebebiyle lüzumiyet alakasıyla mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

Kasr, fiille mef’ûlü arasındadır. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur.

Yani fail tarafından gerçekleştirilen fiil, başka mef'ûllere değil zikredilen mef'ûle tahsis edilmiştir. O mef'ûlde vaki olan başka fiiller vardır. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat olması da caizdir. Yani bu durumda fail, mef'ûl üzerinde gerçekleşen fiile tahsis edilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İkinci mef’ûl olan  تَبَاراً  ‘in nekreliği nev ve umum ifade eder. 

23 ve 28. ayetler: Nuh kavminin önderleri Allah’a karşı putları sahiplenmelerini halka ifade ederken [Sakın ilahlarınızı bırakmayın! Ved’i, Süvâ’ı, Yegus’u, Yeûk’u ve Nesr’i terk etmeyin!] demişlerdir. Ayette öncelikle [İlâhlarınızı bırakmayın!] denilerek umum zikredilmiş, daha sonra husus zikredilerek putlar tek tek aktarılmıştır. Burada belâgat açısından umumdan sonra hususun zikri vardır. 28. ayette ise Hz. Nuh’un duasına yer verilirken [Beni, anne-babamı, evime mümin olarak girenleri ve bütün inananları bağışla.] denilmiştir ki 23. ayetin tersine önce husus zikredilip umuma doğru gidilmiştir. Burada husustan sonra umumun zikri vardır. Her iki yerdeki bu kullanımlar ıtnâb sanatındandır. (Safvetü't-Tefâsir)

Bu ayette Hz. Nuh (as) öncelikle kendisi için ana-babasına ve evine iman etmiş olarak giren ifadesinden sonra da bu üç ifadeyi de kapsayan iman eden erkek  المؤمنون  ve kadınlar  المؤمنات  lafızlarını ifade ederek umum için dua etmesi, özel olarak zikredilenlere olan önemi ortaya koymakta ve bir nevi duanın vurgulanması ve önce zikredilenler için duanın tekrarlanması anlamını ortaya çıkarmaktadır. (Suyûtî, Mu‘teraku’l-akrân fî i‘câzi’l-Kur’ân)

Surenin, konunun sonuna işaret eden bu son ayeti, hüsn-i intihâ sanatının güzel bir örneğidir.

Hüsn-i intihâ, mütekellimin makama ve girişe uygun güzel bir şekilde tamamlamasıdır. 

Kur’an surelerinin bitişi de girişi gibi belîğdir. Sureler o kadar güzel bir şekilde sona ermiştir ki muhatap artık başka bir şey duymak istemez. Sureler; dua-vasiyet, farzlar, tahmîd ve tehlîl, öğüt, vaat ve vaîd gibi surede işlenen konuya uygun bir sözle sona erer. (Kur’an Işığında Belâğat Dersleri Bedî’ İlmi)