Enfâl Sûresi 4. Ayet

اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَـقاًّۜ لَهُمْ دَرَجَاتٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَمَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌۚ  ...

İşte onlar gerçekten mü’minlerdir. Onlara, Rableri katında yüksek mertebeler, bağışlanma ve cömertçe verilmiş rızık vardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أُولَٰئِكَ işte
2 هُمُ onlardır
3 الْمُؤْمِنُونَ mü’minler ا م ن
4 حَقًّا gerçek ح ق ق
5 لَهُمْ onlara vardır
6 دَرَجَاتٌ dereceler د ر ج
7 عِنْدَ katında ع ن د
8 رَبِّهِمْ Rablerinin ر ب ب
9 وَمَغْفِرَةٌ ve bağışlanma غ ف ر
10 وَرِزْقٌ ve rızık ر ز ق
11 كَرِيمٌ tükenmez ك ر م
 

Bu vasıfları taşıyan kimseler gerçek ve kâmil mânada müminlerdir. Allah nezdinde, iman ve amellerinin nicelik ve nitelik yönlerinden, yeterli olandan kâmil olana, daha güzel ve mükemmel olana doğru farklılığına dayalı değerleri ve dereceleri vardır. Allah’ın bu derecelere yerleştirdiği kullarına lütfedeceği nimetler de birbirinden üstündür, çeşitlidir, zengindir, benzersizdir. Allah onların günahlarını da bağışlayacak ve kendilerini ebedî mutlulukla ödüllendirecektir.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri 

Cilt: 2 Sayfa: 663-664

 

Riyazus Salihin, 1891 Nolu Hadis
Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Cennetlikler, kendilerinden yüksekteki köşklerde oturanları, aralarındaki derece farkı sebebiyle, sizin sabaha karşı doğu veya batı tarafında, gökyüzünün uzak bir noktasında batmak üzere olan parlak ve iri bir yıldızı gördüğünüz gibi göreceklerdir.” Bunun üzerine ashâb-ı kirâm:Yâ Resûlallah! O yerler, peygamberlere ait ve başkalarının ulaşamayacağı köşkler olmalıdır, dediler. Resûl-i Ekrem şöyle buyurdu:

 

“Evet, öyledir. Canımı kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, o yerler, Allah’a iman edip peygamberlere bütün benlikleriyle inanan kimselerin de yurtlarıdır.”
(Buhârî, Bed’ü’l-halk 8; Müslim, Cennet 11)

 

اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَـقاًّۜ

 

İsim cümlesidir.  اُو۬لٰٓئِكَ  ism-i işareti, mübteda olarak mahallen merfûdur.  هُمُ  fasıl zamiridir.  الْمُؤْمِنُونَ  mübtedanın haberi olup ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

Veya munfasıl zamir  هُمُ  ikinci mübteda olarak mahallen merfûdur.  الْمُؤْمِنُونَ  ise haberidir.  هُمُ الْمُؤْمِنُونَ  isim cümlesi  اُو۬لٰٓئِكَ  ism-i işaretinin haberi olarak mahallen merfûdur.

حَـقاًّ  mef’ûlu mutlaktan naibtir. Takdiri; المؤمنون إيمانا حقّا (Hakiki bir imanla inanmışlardır.) şeklindedir. 

الْمُؤْمِنُونَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.  

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


لَهُمْ دَرَجَاتٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَمَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌۚ

 

لَهُمْ   car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  دَرَجَاتٌ  muahhar mübteda olarak lafzen merfudur.  عِنْدَ  mekân zarfı,  دَرَجَاتٌ ‘un mahzuf sıfatına müteallıktır.  رَبِّهِمْ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır.

Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ  kelimeleri atıf harfi  وَ ’la  دَرَجَاتٌ ‘e matuftur.

كَر۪يمٌ  kelimesi  رِزْقٌ  kelimesinin sıfatıdır.

كَر۪يمٌ  kelimesi sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır.

Sıfat-ı müşebbehe; “benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَـقاًّۜ

 

Beyânî istînâf olarak fasılla gelen ayetin ilk cümlesinde fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müsnedün ileyhin uzak için vaz edilen işaret ismiyle marife olması, o kişilerin mertebelerinin yüksekliğini gösterir. Fasıl zamiri  هُمُ, kasr ifade ederek cümleyi tekid etmiştir. Müsnedin  ٱلۡ  takısıyla marife olması da tahsis ifade eder. 

İman bu sıfatı taşıyanlara kasredilmiştir. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur. 

حَـقاًّ, mahzuf mef’ûlü mutlaktan naibdir. Takdiri;  المؤمنون إيمانا حقّا (Hakiki bir imanla inanmışlardır.) şeklindedir. 

حَـقاًّ  [gerçek] kelimesi gizli bir masdarın sıfatıdır. (Keşşâf) 

Birden fazla unsurla tekid edilen cümle faide-i haber inkârî kelamdır. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu [sabit olması] veya bazı karinelerle istimrarı [devamlılığı] ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)


لَهُمْ دَرَجَاتٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَمَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌۚ

 

الْمُؤْمِنُونَ ’den hal olan cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. Faide-i haber ibtidaî kelam olan bu isim cümlesinde  لَّهُمۡ  mukaddem habere muteallıktır.  دَرَجَاتٌ  ise muahhar mübtedadır.  

Müsnedün ileyhin nekre gelişi, teksir ve özel bir nev olduğuna  işaret eder.

عِندَ رَبِّهِمۡ  izafetinde,  هُمۡ  zamirinin  رَبِّ  ismine muzâfun ileyh olması, zamirin ait olduğu kimseler için  رَبِّ  ismine muzâf olması da  عِندَ  için tazim ve teşrif ifade eder. 

مَغْفِرَةٌ  ve  رِزْقٌ  muahhar mübteda olan  دَرَجَاتٌ ’a matuftur. Bu kelimelerdeki tenvin de teksir ve özel bir nev olduğuna işaret eder.

رَبِّهِمْ  izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan  هِمْ , şeref kazanmıştır. Ayrıca Rabb isminin onlara ait zamire muzâf olmasında, Rablerinin onlar üzerindeki ihsan ve faziletleri konusundaki rububiyetini hatırlatmak manası vardır. O’nun otoritesi, terbiyesi ve idaresi altında olduklarını haber vermektedir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Derece, yüksek mertebe manasında müsteardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Ayette müminlere verilecek olanların dereceler, mağfiret ve kerim rızık olarak sayılması taksim sanatıdır.

رِزْقٌ  , كَر۪يمٌۚ  için sıfattır. Sıfatlar anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

لَهُمْ دَرَجَاتٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ  ibaresindeki “dereceler” kelimesi cennetteki yüce makamlar ve rütbeler için müstear olarak kullanılmıştır. (Safvetü't Tefasir)

اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَـقاًّ  ibaresinde, müminlerin mertebelerinin yüksekliği ve şerefli makamlarının yüceliğinden dolayı yakında olanlar için uzaklık ifade eden ism-i işaret yani  اُو۬لٰٓئِكَ  kullanılmıştır. (Safvetü't Tefasir)

Âşûr,  كَر۪يمٌۚ  kelimesini türünün en iyisi olarak tarif eder. Bu ayet-i kerimede “en iyi karşılık” olarak tercüme edebiliriz. Bu kelime genelde Türkçeye cömert şeklinde tercüme edilir. Allah Kerîm deyince cömertlik manası uyuyor ama Ramazan Kerim veya Kur’an Kerim ifadelerinde cömert değil, ayların/kitapların en iyisi, en mükemmeli manası daha uygun olur.

دَرَجَاتٌ  -  مَغْفِرَةٌ  -  رِزْقٌ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

دَرَجَاتٌ  lafzındaki tenvin tazim içindir. (Âşûr)

Onlar, kalbî ve bedenî amellerini imanlarına ilave etmekle imanlarının hakikat olduğunu göstermişlerdir.

Onlar için Rableri katında nice yüksek makamlar ve bir görüşe göre cennette, nice yüksek dereceler vardır ya da kendilerinden sadır olan taksiratlar için nice bağışlanma ve süresine, adedine nihayet olmayan bir rızık vardır. Bu da kendileri için hazırlanmış cennet nimetleri demektir.  (Ebüssuûd)

Allah Teâlâ bu ayette, bir kimsenin ancak o beş sıfata sahip olduğu zaman mümin olacağını belirtmiştir:

a. Allah'tan korkmak (ittika etmek),

b. Allah'ın dininde samimi ve ihlaslı olmak,

c. Allah'a dayanıp tevekkül etmek,

d. Allah rızası için namaz kılmak,

e. Allah rızası için zekat vermek. Allah Teâlâ ayetin başında hasr manasını ifade eden bir kelime de kullanmıştır. Bu, “Müminler ancak onlardır ki’’ tabiridir. Ayetin sonunda da ‘’İşte onlar, gerçek müminlerin ta kendileridir.’’ buyurmuştur ki bu ifade de hasr manasındadır.” (Fahreddin er-Râzî)

Allah Teâlâ söze: “Müminler ancak onlardır ki Allah anıldığı zaman yürekleri titrer, karşılarında ayetleri okununca bu, onların imanını arttırır, onlar ancak Rablerine dayanıp güvenirler…” buyruğu ile başlamıştır. Halbuki bütün mükellefiyetler bu iki cümlenin hükmüne dahildir. Ancak ne var ki Cenab-ı Hak, batınî hallerin en şereflisinin tevekkül; zahirî amellerin en kıymetlisinin de namaz ve zekat olduğuna dikkat çekmek için batınî sıfatlardan özellikle tevekkülü; zahirî amellerden de namaz ve zekatı bilhassa zikretmiştir.  (Fahreddin er-Râzî)