Tevbe Sûresi 121. Ayet

وَلَا يُنْفِقُونَ نَفَقَةً صَغ۪يرَةً وَلَا كَب۪يرَةً وَلَا يَقْطَعُونَ وَادِياً اِلَّا كُتِبَ لَهُمْ لِيَجْزِيَهُمُ اللّٰهُ اَحْسَنَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ  ...

Allah yolunda küçük, büyük bir harcama yapmazlar ve bir vadiyi katetmezler ki (bunlar), Allah’ın, yaptıklarının daha güzeliyle kendilerini mükâfatlandırması için hesaplarına yazılmış olmasın.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَا ve yoktur ki
2 يُنْفِقُونَ sarfettikeri ن ف ق
3 نَفَقَةً bir masraf ن ف ق
4 صَغِيرَةً küçük ص غ ر
5 وَلَا ve
6 كَبِيرَةً büyük ك ب ر
7 وَلَا ve yoktur ki
8 يَقْطَعُونَ bir geçmeleri ق ط ع
9 وَادِيًا vadiyi و د ي
10 إِلَّا mutlaka
11 كُتِبَ yazı(lmasın) ك ت ب
12 لَهُمْ onların lehine
13 لِيَجْزِيَهُمُ onları mükafatlandırması için ج ز ي
14 اللَّهُ Allah’ın
15 أَحْسَنَ en güzeliyle ح س ن
16 مَا şeylerin
17 كَانُوا oldukları ك و ن
18 يَعْمَلُونَ yapıyorlar ع م ل
 

Esasen Medine halkı ve yakın çevresindeki bedevîlerden Resûlullah’ın çağrısına uyup ona katılmaktan kaçınanların sayısının fazla olmadığı dikkate alınırsa, burada, anılan bu kesimden “hiç kimseye” böyle davranmanın yaraşmayacağını belirtmenin amaçlandığı söylenebilir. Yani âyet vâkıayı tesbitten ziyade muhtemel bir gevşekliği önlemeyi hedeflemektedir. Örnek nesle örnek davranışların yakışacağı, vahyin kaynağına böylesine yakın muhatapların Hz. Peygamber’e itaatte daha bir duyarlı olmaları gerektiği ve bunun ecrinin de çok büyük olacağı temasını taşıyan bu âyetlerden, diğer müminlerin sorumluluklarının daha az olduğu ve samimi biçimde ortaya koyacakları fedakârlıkların daha az sevap kazandıracağı mânası çıkarılmamalıdır. Öte yandan, Peygamber şehri ne özel atıfta bulunulması İslâmiyet’in daha çok orada şekillenmesi ve Hz. Peygamber’in yolunu izlemenin önemiyle ilgili olup, buradaki mesaj bütün çağları ve bütün mümin topluluklarını kuşatacak mahiyette genel ve süreklidir (Derveze, XII, 338; Esed, I, 386). 120. âyetin “çünkü” diye başlayan kısmından itibaren 121. âyetin sonuna kadarki ifade akışı da bunu destekler niteliktedir. Şu halde bu âyetlerden, –diğer kimselerin görevlerinde bir eksiltme anlamı çıkarılmaksızın– bir görevin, özellikle dinî bir vazifenin ifasında konuya ilişkin bilgi ve yakınlığı daha fazla olanların daha bir sorumluluk bilinciyle davranmaları gerektiği; bu bilinç içinde, samimi ve özverili olarak ortaya konan her davranışın Allah katında değer bulacağı ve asla boşa gitmeyeceği sonucu çıkarılabilir.

 120. âyetin “düşmana karşı bir başarı elde etseler” şeklinde tercüme edilen kısmı, düşmanın öldürülmesi, esir edilmesi, savaş malzemelerinin ele geçirilmesi, hezimete uğratılması gibi mânalarla açıklanmıştır (Şevkânî, II, 472).

 “Bir yol katettiklerinde” diye çevrilen 121. âyetteki ifadenin lafzî karşılığı “bir vadiyi katettiklerinde” şeklindedir. Sözlükte “akarsu yatağı” anlamına gelen vâdî kelimesinin Araplar’ca daha çok “yeryüzü, arazi” anlamında kullanıldığı (Zemahşerî, II, 177) ve “kataa” fiiliyle kullanıldığı zaman “yol tepmek, yola devam etmek” mânalarının kastedildiği dikkate alınarak Muhammed Esed’in çevirisi (I, 385, 386) bizce de tercihe şayan bulunmuştur.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri

Cilt: 3 Sayfa: 72-73

 

وَلَا يُنْفِقُونَ نَفَقَةً صَغ۪يرَةً وَلَا كَب۪يرَةً وَلَا يَقْطَعُونَ وَادِياً اِلَّا كُتِبَ لَهُمْ 

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

يُنْفِقُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı  fail olup mahallen merfûdur.

نَفَقَةً  mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubtur.  صَغ۪يرَةً  kelimesi  نَفَقَةً ‘in sıfatıdır.  وَ  atıf harfidir.  لَا  nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir.

كَب۪يرَةً  kelimesi atıf harfi  وَ la  صَغ۪يرَةً e matuftur.

وَ  atıf harfidir.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

يَقْطَعُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı  fail olup mahallen merfûdur.

وَادِياً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. اِلَّا  hasr edatıdır.

كُتِبَ  fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir.  لَهُمْ  car mecruru  كُتِبَ  fiiline müteallıktır.

Naib-i faili mahzuftur. Takdiri,  عمل صالح  şeklindedir.

يُنْفِقُونَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.

İf’al babındandır. Sülâsîsi  نفق ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.


 لِيَجْزِيَهُمُ اللّٰهُ اَحْسَنَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

 

لِ  harfi,  يَجْزِيَهُمُ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harfi ile birlikte كُتِبَ  fiiline müteallıktır.

يَجْزِيَ  mansub muzari fiilidir. Muttasıl zamir  هُمُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.

اَحْسَنَ  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

مَا  ve masdar-ı müevvel, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

بِ  harf-i ceri mecruruna ilsak, sebep, musahabe, zaid, karşılık – bedel, istiane, zaman – mekân zarfı gibi manalar kazandırabilir. Burada sebep manasındadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كَانُوا  damme üzere mebni nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamir olarak mahallen merfûdur.

يَعْمَلُونَ  fiili  كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubdur.

يَعْمَلُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
 

وَلَا يُنْفِقُونَ نَفَقَةً صَغ۪يرَةً وَلَا كَب۪يرَةً وَلَا يَقْطَعُونَ وَادِياً اِلَّا كُتِبَ لَهُمْ لِيَجْزِيَهُمُ اللّٰهُ اَحْسَنَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

 

Ayet, önceki ayetteki …لَا يَنَالُونَ مِنْ  cümlesine  وَ ’la atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. 

Aynı üslupla gelen  وَلَا يَقْطَعُونَ وَادِياً اِلَّا كُتِبَ لَهُمْ  cümlesi, makabline matuftur. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle kasr üslubuyla ve nefy harfinin tekrarıyla tekid edilmiştir. Kasr faille hali arasında, kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır. 

Buradaki nefy harfi olan  َلَا  hasr içindir. Takdiri şöyledir:  وَلَا يَقْطَعُونَ وَادِياً اِلَّا كُتِبَ لَهُمْ  Vadiyi katetmek, vadinin iki yanını aşmak ve geçmektir. Mücahitler bir yönden gelerek vadiyi geçerler. Bu karşıdan karşıya geçmeye ve aşmaya  قْطَعُ  denir. (Halidî, Vakafât, s. 82)

Müstesna olan hal cümlesi  كُتِبَ لَهُمْ, mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.  كُتِبَ  fiili meçhul bina edilerek faile değil mef’ûle dikkat çekilmiştir. Cümlede naib-i fail zikredilmemiştir.

Cümlede ayrıca tekidu’z-zem bima yuşbihu’l-medḥ sanatı vardır.

Sebep  bildiren harf-i cer  لِ ’nin gizli  أنْ ’le masdar yaptığı  لِيَجْزِيَهُمُ اللّٰهُ اَحْسَنَ  cümlesi,  كُتِبَ  fiiline müteallıktır. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

لِيَجْزِيَهُمُ اللّٰهُ اَحْسَنَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ  [Mutlaka Allah o yapageldikleri şeyden daha güzeliyle onlara mükâfat vermek için]  buyurulmuştur. Bu ifadede, iki izah bulunmaktadır:

a. Ayette geçen  اَحْسَنَ  kelimesi, onların yapmış oldukları fiillerin sıfatlarındandır. Onların yapmış oldukları fiiller içinde vacip, mendup ve mübah olanlar bulunmaktadır. Allah Teâlâ onlara, kendilerinin yapmış oldukları en güzel fiile göre mükâfat vereceğini beyan buyurmuştur ki bu durumda, bu  اَحْسَنَ [en güzel] tabirine, mübah olanlar değil de vacip (farz) ve mendup olanlar girer.

b. اَحْسَنَ  lafzı, "ceza-mükâfat" kelimesinin sıfatıdır. Buna göre “Allah onları, yapmış oldukları amellerine mukabil en güzel, en yüce ve en üstün mükâfatla ödüllendirir.” ki işte bu da Allah'ın verecek olduğu ilahi mükâfattır. (Fahreddin er-Râzî)

اَحْسَنَ  için muzâfun ileyh olan masdar harfi  مَا ’yı takip eden isim cümlesi  كَانُوا يَعْمَلُونَ, faide-i haber ibtidaî kelamdır.  كَان ’nin haberinin muzari fiil gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

كَان ’nin  haberinin muzari fiili olarak gelmesi, durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 103)

يُنْفِقُونَ - نَفَقَةً  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

صَغ۪يرَةً - لَا كَب۪يرَةً  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

اِلَّا كُتِبَ لَهُمْ  ile önceki ayetteki  اِلَّا كُتِبَ لَهُمْ بِه۪  ibaresi arasında tekrir, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Son cümlede mazi  كَان  fiilinin gelmesi maksatlıdır. Olmaya ve devama işaret eder. Yani onların salih amellerinin (cihattaki hareketleri) onlardan ayrılmadan fasılasız ve devamlı olduğuna işarettir. Ayrıca bir soruya cevapmış gibi ta’lil lamıyla gelmiştir.

Tafdil kalıbında gelen  اَحْسَنَ  onların amellerinin çok olduğuna işaret eder. 

Önceki ayet bu ayetten farklı olarak cihatla ilgili hareketler sırasında mücahitlere isabet eden irade dışı zorluk ve meşekkatlerden ve onlardan südur eden gayrı iradi amellerden bahsetmektedir. Bu ayet ise iradî amellerden bahsetmektedir. (Halidî, Vakafât)