وَاَمَّا الَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ فَزَادَتْهُمْ رِجْساً اِلٰى رِجْسِهِمْ وَمَاتُوا وَهُمْ كَافِرُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَأَمَّا | fakat gelince |
|
2 | الَّذِينَ | kimselere |
|
3 | فِي |
|
|
4 | قُلُوبِهِمْ | yüreklerinde |
|
5 | مَرَضٌ | hastalık olan(lara) |
|
6 | فَزَادَتْهُمْ | katmıştır onların |
|
7 | رِجْسًا | pislik |
|
8 | إِلَىٰ |
|
|
9 | رِجْسِهِمْ | pisliklerine |
|
10 | وَمَاتُوا | ve ölürler |
|
11 | وَهُمْ | onlar |
|
12 | كَافِرُونَ | kafirler olarak |
|
Sûrede ağırlıklı bir yere sahip olan münafıklar konusuna tekrar değinilmekte, onların alaycı ve çirkin davranışlarının müminlere bir zarar veremediği, hatta yürekten inanmış insanların imanlarını daha da güçlendirdiği, bu tutumlarının ancak kendi zararlarını arttırdığı ifade edilmektedir.
126. âyette sözü edilen musibetler hakkında çeşitli açıklamalar yapılmışsa da (bk. Taberî, XI, 73-74), münafıkların değişik vesilelerle gerçek ve çirkin yüzlerinin ortaya çıkmasına, rezil rüsvâ olmalarına rağmen bunlardan ders çıkarmadıklarına ve iki yüzlülükte ısrar ettiklerine işaret edildiği anlaşılmaktadır.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri
Cilt: 3 Sayfa: 77
وَاَمَّا الَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ فَزَادَتْهُمْ رِجْساً اِلٰى رِجْسِهِمْ وَمَاتُوا وَهُمْ كَافِرُونَ
وَ istînâfiyyedir. اَمَّا tafsil manasında şart harfidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذٖينَ mübteda olarak mahallen merfûdur.
İsm-i mevsûlun sılası فٖي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
Şart, tafsil ve tekid bildiren اَمَّا edatı, cevabının başındaki ف harfi ile ayırt edilir. Zira cevabının başında ف harfi varsa o şart edatıdır ve tekid bildirir, yok ise tafsil ifade eder. (Nida Sultan Çelikkaya, Haber Üslubu ve Haberin Muktezâ-i Zâhire Uygun Gelmemesi Durumu)
فٖي قُلُوبِهِمْ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مَرَضٌ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.
فَزَادَتْهُمْ رِجْساً cümlesi الَّذٖينَ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. زَادَتْهُمْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى ’dir.
Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
رِجْساً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
اِلٰى رِجْسِهِمْ car mecruru رِجْساً ’in mahzuf sıfatına müteallıktır. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مَاتُوا cümlesi atıf harfi وَ ’la زَادَتْهُمْ fiiline matuftur.
هُمْ كَافِرُونَ cümlesi مَاتُوا ’deki failin hali olarak mahallen mansubdur.
وَ haliyyedir. Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. كَافِرُونَ haber olup ref alameti وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.
كَافِرُونَ kelimesi sülâsî mücerred olan كفر fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).
Burada hal isim cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) isim cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “و ve zamir” veya yalnız “و ” gelir. Bazen “و ” gelmediği de olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاَمَّا الَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ فَزَادَتْهُمْ رِجْساً اِلٰى رِجْسِهِمْ وَمَاتُوا وَهُمْ كَافِرُونَ
Matuf olduğu فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا cümlesinin mukabili olarak gelen ayet isim cümlesi formunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mübteda konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sıla cümlesinde îcâz-ı hazif ve tekdim-tehir sanatları vardır. ف۪ي قُلُوبِهِمْ mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Muahhar mübteda olan مَرَضٌ ’daki tenvin kesret, nev ve tahkir ifade eder.
Bahsi geçen kişilerin ism-i mevsûlle ifade edilmeleri sonradan gelen habere dikkat çekmenin yanında bu kişileri tahkir ifade eder.
Münafıklar hakkındaki bu ayet-i kerimede مَرَضٌ kelimesinde istiare yapılmıştır. Maraz bedenî bir hastalıktır, kalbî bir hastalık olan nifak için müstear olmuştur. Aralarındaki benzerlik her ikisinin de yakaladıkları şeyi ifsad etmesidir. Maraz bedeni, nifak ve küfür kalbi ifsad eder. Bu kelimenin hakiki manasında kullanılmayıp müstear olduğunun delili yani karine-i mânia ayet-i kerimenin küfürlerini gizleyip Müslüman olduklarını izhar eden münafıkları zem siyakında olmasıdır. Bedenî hastalıkları değil, kalbî fesatları zemmedilmektedir. Ayette hakiki manadan mecazi manaya geçişin sebebi; nifakın bir hastalık gibi kanlarında dolaşacak kadar etkili hale geldiğini ifade etmektir.
Hak Teâlâ'nın [“Fakat kalplerinde bir maraz bulunanlara gelince”] ifadesi, ruhun da hastalığının bulunduğuna delalet eder. Binaenaleyh, ruhun hastalığı küfür ve kötü huy; sıhhati de ilim ve üstün ahlaktır. (Fahreddin er-Râzî)
ف۪ي قُلُوبِهِمْ ibaresindeki ف۪ي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla kalp içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü kalp hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Ancak bu kimselerin fikirlerindeki yanlışlığı etkili bir şekilde ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Beyân İlmi Kur’an Işığında Belâğat Dersleri)
فَ karînesiyle gelen cevap cümlesi فَزَادَتْهُمْ رِجْساً اِلٰى رِجْسِهِمْ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Aynı üslupta gelen وَمَاتُوا , cevap cümlesine matuftur.
Cevap cümlesi aynı zamanda الَّذ۪ينَ ’nin haberidir.
مَاتُوا fiilinin failinden hal olan وَهُمْ كَافِرُونَ cümlesi, sübut ifade eden isim cümlesi olup faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Kuran-ı Kerim’in ayetleri hiçbir ricsi (kötü davranış) artırmaz. Aksine o gönüllere şifa, kalplere ciladır.” Onların ricslerini artırır.” sözü Allah kelamını inkâr edenler için onların fitne ve dalaletleri kastedilmek üzere mecaz yoluyla gelmiştir. Yani kalplerinde nifak ve şek hastalığı bulunan münafıkların nifakları, küfürleri, dalalet ve ricsleri artacaktır. Kur’an’ın hidayetinden faydalanamayacaklardır. رِجْساً daha çok manevi işlerde, نجس ise daha çok maddi, hissi işlerde kullanılır. Elbisedeki necaset gibi. (Sâbûnî, Safvetü't Tefasir)
İmanın artması veya eksilmesini, kuvvetlenmesi veya zayıflaması şekilde anlamak ve tercüme etmek gerekir.
رِجْساً ’deki tenvin kesret ve tahkir ifade eder.
رِجْساً kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
Son iki ayette cem’ ma’at-taksim ve’t-tefrik vardır.