وَاِذَا مَٓا اُنْزِلَتْ سُورَةٌ فَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ اَيُّـكُمْ زَادَتْهُ هٰذِه۪ٓ ا۪يمَاناًۚ فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا فَزَادَتْهُمْ ا۪يمَاناً وَهُمْ يَسْتَبْشِرُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَإِذَا | ve ne zaman |
|
2 | مَا |
|
|
3 | أُنْزِلَتْ | indirilse |
|
4 | سُورَةٌ | bir sure |
|
5 | فَمِنْهُمْ | onlardan |
|
6 | مَنْ | kimi |
|
7 | يَقُولُ | der |
|
8 | أَيُّكُمْ | hanginizin |
|
9 | زَادَتْهُ | artırdı |
|
10 | هَٰذِهِ | bu |
|
11 | إِيمَانًا | imanını |
|
12 | فَأَمَّا | fakat |
|
13 | الَّذِينَ | kimselerin |
|
14 | امَنُوا | inanan(lar) |
|
15 | فَزَادَتْهُمْ | artırır |
|
16 | إِيمَانًا | imanını |
|
17 | وَهُمْ | ve onlar |
|
18 | يَسْتَبْشِرُونَ | sevinirler |
|
Sûrede ağırlıklı bir yere sahip olan münafıklar konusuna tekrar değinilmekte, onların alaycı ve çirkin davranışlarının müminlere bir zarar veremediği, hatta yürekten inanmış insanların imanlarını daha da güçlendirdiği, bu tutumlarının ancak kendi zararlarını arttırdığı ifade edilmektedir.
126. âyette sözü edilen musibetler hakkında çeşitli açıklamalar yapılmışsa da (bk. Taberî, XI, 73-74), münafıkların değişik vesilelerle gerçek ve çirkin yüzlerinin ortaya çıkmasına, rezil rüsvâ olmalarına rağmen bunlardan ders çıkarmadıklarına ve iki yüzlülükte ısrar ettiklerine işaret edildiği anlaşılmaktadır.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri
Cilt: 3 Sayfa: 77
وَاِذَا مَٓا اُنْزِلَتْ سُورَةٌ فَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ اَيُّـكُمْ زَادَتْهُ هٰذِه۪ٓ ا۪يمَاناًۚ
وَ istînâfiyyedir. اِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
مَٓا اُنْزِلَتْ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. مَٓا zaiddir.
اُنْزِلَتْ fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir. تۡ te’nis alametidir. سُورَةٌ naib-i fail olup lafzen merfûdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. مِنْهُمْ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.
Müşterek ism-i mevsûl مَنْ , muahhar mübteda olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası يَقُولُ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
يَقُولُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
Mekulü’l-kavli, اَيُّـكُمْ زَادَتْهُ هٰذِهٖٓ اٖيمَاناًۚ ‘dir. يَقُولُ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اَيُّ istifham ismi, mübteda olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
زَادَتْهُ cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. زَادَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir.
Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
İşaret ismi هٰذَا fail olarak mahallen merfûdur. اٖيمَاناً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
اُنْزِلَتْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
İf’al babındandır. Sülâsîsi نزل ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerred manasını ifade eder.
فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا فَزَادَتْهُمْ ا۪يمَاناً وَهُمْ يَسْتَبْشِرُونَ
فَ istînâfiyyedir. اَمَّا tafsil manasında şart harfidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذٖينَ mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası اٰمَنُوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.
اٰمَنُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olup mahallen merfûdur.
Şart, tafsil ve tekid bildiren اَمَّا edatı, cevabının başındaki ف harfi ile ayırt edilir. Zira cevabının başında ف harfi varsa o şart edatıdır ve tekid bildirir, yok ise tafsil ifade eder. (Nida Sultan Çelikkaya, Haber Üslubu ve Haberin Muktezâ-yı Zâhire Uygun Gelmemesi Durumu)
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. زَادَتْهُمْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى ’dir.
Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اٖيمَاناً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ cümlesi hal olarak mahallen mansubdur.
وَ haliyyedir. Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur.
يَسْتَبْشِرُونَ fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
يَسْتَبْشِرُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
يَسْتَبْشِرُونَ fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi بشر ’dir.
Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızdır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).
Burada hal isim cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) isim cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “و ve zamir” veya yalnız “و ” gelir. Bazen “و ” gelmediği de olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاِذَا مَٓا اُنْزِلَتْ سُورَةٌ فَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ اَيُّـكُمْ زَادَتْهُ هٰذِه۪ٓ ا۪يمَاناًۚ
وَ atıftır. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Muzâfun ileyh olan مَٓا اُنْزِلَتْ سُورَةٌ, şart cümlesi, فَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ اَيُّـكُمْ زَادَتْهُ هٰذِه۪ٓ ا۪يمَاناًۚ cevap cümlesidir.
Şart ve cevap cümlelerinden meydana gelen terkip de faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şart cümlesine dahil olan مَٓا , tekid ifade eden zaid harftir.
سُورَةٌ ’deki tenvin cins ve tazim ifade eder.
فَ karînesiyle gelen cevap cümlesi مِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ اَيُّـكُمْ زَادَتْهُ هٰذِه۪ٓ ا۪يمَاناًۚ , sübut ifade eden isim cümlesi formunda gelmiş, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. فَمِنْهُمْ mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Muahhar mübteda konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَنْ ’in sılası يَقُولُ اَيُّـكُمْ زَادَتْهُ هٰذِه۪ٓ ا۪يمَاناًۚ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. يَقُولُ fiiilinin mekulü’l-kavli istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Bu cümlede muhatabın kastı soruya cevap beklemek değil istihza olduğu için terkip, mecâz-ı mürsel mürekkebtir.
Sureyi işaret etmek üzere gelen هٰذِه۪ٓ , inkârcıların alay ve tahkir amaçlarına işaret eder.
”Surenin imanı arttırması” ibaresinde istiare vardır. Çünkü sure ne inkârlara inkâr katar ne de kalplerin (küfür ve nifak) hastalığını artırır. Aksine sure gönüllere şifa, kalplere ciladır. Ancak sure indiğinde münafıkların körlüğüne körlük katılıp kalplerinin şüphe ve hastalığı artınca -dil ehlinin maruf üslubu üzere- bu (artırışın) sureye nispet edilmesi güzel olmuştur. (Şerîf er-Radî)
Beyzâvî, bu cümlenin habere de bedduaya da ihtimali olduğunu belirtir. Ebüssuûd da müfessirimizin bu görüşünü benimser. (Beyzâvî, III, 181; krş. Ebüssuûd, IV, 114)
فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا فَزَادَتْهُمْ ا۪يمَاناً وَهُمْ يَسْتَبْشِرُونَ
فَ istînâfiyyedir. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır.
Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, arkadan gelen habere dikkat çekmek içindir. Bunun yanında tazim ve teşvik ifade eder.
Merfû mahaldeki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası اٰمَنُوا , mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.
فَ karînesiyle gelen cevap cümlesi فَزَادَتْهُمْ ا۪يمَاناً , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Cevap cümlesi aynı zamanda الَّذ۪ينَ ’nin haberidir.
فَزَادَتْهُمْ fiilindeki هُمْ zamirinden hal olan وَهُمْ يَسْتَبْشِرُونَ cümlesi, sübut ifade eden isim cümlesi olup faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Hal cümleleri anlamı açıklayan ıtnâb sanatıdır.
اَمَّا şart anlamı içeren bir harftir, bu yüzden de cevabı فَ ile birlikte gelir. Cümle içerisinde kullanılmasının anlama katkısı ise ilave bir tekid sağlamasıdır. Nitekim Zeyd’in gideceğini anlatmak istediğinde زَيْدٌ ذاهِبٌَ dersin. Ama bunu tekid ederek Zeyd’in mutlaka gideceğini ve gitmekte kararlı olduğunu belirtmek istediğinde; اما زيد مذاهب “Zeyd’e gelince mutlaka gidecek.” dersin. Bu sebeple Sîbeveyhi bunun izahında; “Her ne olursa olsun Zeyd gidecektir.” demiştir. Bu izah iki fayda celb etmektedir; ilki onun tekid anlamı ihtiva etmesi, ikincisi de şart anlamı ihtiva etmesidir. (Keşşâf)
اٰمَنُوا - ا۪يمَاناً kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
ا۪يمَاناً ’deki tenvin, tazim ve kesret ifade eder.
Bu ayette üslub-u ḥakîm sanatı vardır.
Münafıkların sorusuna bekledikleri tarzda istatiksel bir cevap değil, devam eden ayetlerle “inananların imanını artırdığı, kalplerinde hastalık olanların ise pisliklerine pislik kattığı” şeklinde cevap verilmiştir. (Âşûr, c. XI, s. 65)
الِاسْتِبْشار; müjdeyi hatırlayıp durmaktır. Zira kişi, her ne zaman o nimeti hatırlarsa o zaman beşaret, müjde de meydana gelmiş olur. Binaenaleyh o, bu hatırlama işini yenilemek vasıtasıyla beşareti de yenilemek ister. (Fahreddin er-Râzî)