Tevbe Sûresi 64. Ayet

يَحْذَرُ الْمُنَافِقُونَ اَنْ تُنَزَّلَ عَلَيْهِمْ سُورَةٌ تُنَبِّئُهُمْ بِمَا ف۪ي قُلُوبِهِمْۜ قُلِ اسْتَهْزِؤُ۫اۚ اِنَّ اللّٰهَ مُخْرِجٌ مَا تَحْذَرُونَ  ...

Münafıklar, kalplerinde olan şeyleri, yüzlerine karşı açıkça haber verecek bir sûrenin üzerlerine indirilmesinden çekinirler. De ki: “Siz alay ede durun! Allah, çekindiğiniz o şeyi ortaya çıkaracaktır.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَحْذَرُ çekiniyorlar ح ذ ر
2 الْمُنَافِقُونَ münafıklar ن ف ق
3 أَنْ
4 تُنَزَّلَ indirileceğinden ن ز ل
5 عَلَيْهِمْ kendileri hakkında
6 سُورَةٌ bir surenin س و ر
7 تُنَبِّئُهُمْ haber verecek ن ب ا
8 بِمَا olanı
9 فِي içinde
10 قُلُوبِهِمْ kalbleri ق ل ب
11 قُلِ de ki ق و ل
12 اسْتَهْزِئُوا siz alay edin ه ز ا
13 إِنَّ şüphesiz
14 اللَّهَ Allah
15 مُخْرِجٌ ortaya çıkaracaktır خ ر ج
16 مَا şeyi
17 تَحْذَرُونَ çekindiğiniz ح ذ ر
 

Bu âyetlerde münafık karakteri ve münafıkların davranışlarıyla ilgili tasvire yeni kesitler eklenmekte, bir taraftan müslümanlar onların görünen yüzlerine aldanmamaları için uyarılmakta, diğer taraftan da Allah’ın âyetleri, peygamberi ve müslümanlarla alay eden münafıklarakendilerinden önceki inkârcı kavimlerin acı sonları hatırlatılmaktadır. Burada işaret edilen münafıklara ait söz ve davranışlar, tefsirlerde daha çok Tebük Seferi öncesinde ve bu sefer esnasında yaşanan olaylarla açıklanır; bu konudaki rivayetler âyetlerin yorumuna ışık tutmakla beraber, âyetlerin üslûbu ve sözün akışından daha çok münafık tiplemesinin hedeflendiği anlaşılmaktadır (münafıklar hakkında ayrıca bk. Bakara2/8-20; Nisâ 4/138-140, 142-146; Münâfikun 63/1-8). Tefsirlerde 61. âyetin inişi ile ilişkilendirilen bazı rivayetlere yer verilir. Bunlardan biri şöyledir: Bazı münafıklar özel sohbetlerinde Resûlullah’ı çekiştiriyorlardı, sonra içlerinden biri “Aman bunlar onun kulağına gitmesin” diye ikazda bulununca, “O her söze kolayca kanar, söylediklerimizi inkâr ederiz, üstüne bir de yemin ettik mi bize inanır” şeklinde cevaplar veriyorlardı (Taberî, X, 168-169). Resûl-i Ekrem’in, münafıkların yalanlarını yüzlerine vurmadığı ve özellikle yemine çok değer verdiği gerçeğinden hareketle söz konusu rivayetlerle âyet arasında bağ kurulabilir. Fakat burada asıl amacın münafıkların tutumlarından bir kesit verip onların zihniyetini mahkûm etmek ve bu vesileyle dikkatleri Hz. Peygamber’in yüksek ahlâkına yöneltmek olduğu anlaşılmaktadır. Diğer taraftan münafıkların, “O her söylenene kulak veriyor” anlamındaki sözleriyle, Resûlullah’ın bazı sesler işitip onu vahiy olarak yansıttığı iddiasında bulunmuş oldukları yorumu da yapılmıştır. “Allah’ın resulünü incitenler” şeklinde tercüme edilen kısmı “peygamberi yerip kınayanlar” şeklinde anlamak da mümkündür (Esed, I, 366). Âyetin, “O sizin için hayırlı olana kulak veriyor” şeklinde tercüme edilen kısmı şöyle izah edilebilir: Resûlullah gelişigüzel tahminlerle insanlar hakkında yargıda bulunmaz, Allah’a olan derin imanının yanı sıra müminlere de büyük bir güven duyar ve söylenenleri böyle iyi niyet temeline dayanan bir anlayışla değerlendirir. Bu cümlede onun kulak verdiği bildirilen şeyle kastedilenin, bütün insanlığın hayrına olan “vahiy” olduğu da söylenmiştir. Allah’ın mesajını ileten elçi olması itibariyle 62. âyette Hz. Peygamber de Allah’ın yanı sıra zikredilmiş fakat kimin hoşnut kılınması gerektiğini belirten zamir tekil kullanılmıştır. Bazı müfessirler bununla ilgili olarak, resulünün rızâsını kazanmanın Allah’ın da rızâsını kazanma mânasına geldiği yönünde açıklamalar yaparken, bazıları da burada hoşnutluğuna erişilmesi hedeflenecek yegâne varlığın Cenâb-ı Allah olduğuna işaret bulunduğunu belirtmişlerdir (Şevkânî, II, 429). 63 ve 64. âyetler arasında şöyle bir bağ kurulabilir: Allah ve resulüne karşı çıkan, din özgürlüğünü yok etmek için uğraş veren kimseler, bu durumları dünyada açığa çıkmış olsa da olmasa da içinde ebedî olarak kalacakları cehennem azabına çarptırılacaklardır, en büyük rezil-rüsvâ olma aslında budur. Münafıklar bunu bilip dururken, sadece dünyada rezil olmaktan, haklarında bir sûre indirilip kalplerindekinin ortaya dökülmesinden endişe etmektedirler. Münafıkların ileri sürdükleri mazeretin geçersizliğini belirten 65. âyet, dolaylı bir tarzda müminlere yönelik olarak da dinî ve itikadî konuların şaka ve eğlence konusu edilemeyeceği hususunda ciddi bir uyarı ihtiva etmektedir. Münafıkların bir kısmı iman ile küfür arasında bocalayan, diğer bir kısmı ise bilinçli olarak ve ısrarla inkârcılığını sürdüren fakat müslümanlara karşı bunu gizlemeye çalışan kişilerdir. İşte 66. âyette, aklını ve iradesini doğru yönde kullanmayı, içindeki hak-bâtıl mücadelesini imanın galibiyetiyle sonuçlandırmayı başaranlara yüce Allah’ın bağış kapısının açık bulunduğu, inkârcılıkta ısrar edenler için ise kötü âkıbetin kaçınılmaz olduğu haber verilmektedir. 67. âyette münafık karakterine ve 68. âyette münafıkların acı âkıbetlerine değinildiği gibi, 71. âyette mümin karakterine ve 72. âyette de onların mutlu sonlarına işaret edilerek iki grup arasında bir mukayese yapılmasına imkân sağlanmıştır. 69-70. âyetlerde, gerçekte inkârcı oldukları halde iman etmiş gibi görünen münafıkların âkıbetlerinin açıktan açığa peygamberlere karşı mücadele veren inkârcılardan daha iyi olmayacağı belirtilmekte, güç ve servet sahibi olsalar da inkârcıların boş davalar uğruna yaptıklarının gerek dünyada gerekse âhirette ziyan olup gittiği (bu konuda bk. Âl-i İmrân3/10, 116-117) hatırlatılıp münafıkların da bundan ders almaları gerektiği uyarısı yapılmaktadır. 

 

(Kuran Yolu/Diyanet tefsiri)

 

يَحْذَرُ الْمُنَافِقُونَ اَنْ تُنَزَّلَ عَلَيْهِمْ سُورَةٌ تُنَبِّئُهُمْ بِمَا ف۪ي قُلُوبِهِمْۜ 

 

Fiil cümlesidir. يَحْذَرُ  merfû muzari fiildir.  الْمُنَافِقُونَ  fail olup ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, يَحْذَرُ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

تُنَزَّلَ  mansub meçhul muzari fiildir.  عَلَيْهِمْ  car mecruru  تُنَزَّلَ   fiiline müteallıktır.  سُورَةٌ  naib-i fail olup lafzen merfûdur.

تُنَبِّئُهُمْ  fiili,  سُورَةٌ  sıfatı olarak mahallen merfûdur.

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تُنَبِّئُهُمْ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هى ’dir.

Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

مَا  müşterek ism-i mevsûlu,  بِ  harfiyle birlikte  تُنَبِّئُهُمْ  fiiline  müteallıktır.

ف۪ي قُلُوبِهِمْ  car mecruru  ism-i mevsûlun mahzuf sılasına müteallıktır.

Muttasıl  zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

الْمُنَافِقُونَ  sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan mufâale babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تُنَبِّئُهُمْ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  نبأ ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.  

 

قُلِ اسْتَهْزِؤُ۫اۚ 

 

Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir  أنت ’dir.

Mekulü’l-kavli,  اسْتَهْزِؤُ۫ا ’dur.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

اسْتَهْزِؤُ۫ا  fiili  نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اسْتَهْزِؤُ۫اۚ  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi  هزأ ‘dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.


اِنَّ اللّٰهَ مُخْرِجٌ مَا تَحْذَرُونَ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.

اللّٰهَ  lafza-i celâli  اِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubdur.  مُخْرِجٌ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.

Müşterek ism-i mevsûl  مَا , ism-i fail olan  مُخْرِجٌ ’un mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  تَحْذَرُونَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.

تَحْذَرُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و’ı fail olup mahallen merfûdur.

مُخْرِجٌ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

يَحْذَرُ الْمُنَافِقُونَ اَنْ تُنَزَّلَ عَلَيْهِمْ سُورَةٌ تُنَبِّئُهُمْ بِمَا ف۪ي قُلُوبِهِمْۜ 

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  تُنَزَّلَ عَلَيْهِمْ سُورَةٌ  cümlesi, masdar teviliyle  يَحْذَرُ  fiilinin mef’ûlü yerindedir. 

Masdar-ı müevvel cümlesinde konudaki önemine binaen car-mecrur faile takdim edilmiştir.

سُورَةٌ ’daki tenvin nev ve tazim ifade eder.

تُنَبِّئُهُمْ بِمَا ف۪ي قُلُوبِهِمْۜ  cümlesi,  سُورَةٌ  için sıfattır. Sıfatlar, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  تُنَبِّئُهُمْ  , مَٓا  fiiline müteallıktır. Mevsûlün sılası mahzuftur.  ف۪ي قُلُوبِهِمْ  mahzuf sılaya müteallıktır. Sılanın hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Ayette fiiller muzari sıygada gelerek hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.

ف۪ي قُلُوبِهِمْ  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla kalp, içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü kalp hakiki manada zarfiyeye yani  içine girilmeye müsait değildir. Ancak bu kimselerin düşüncelerindeki yanlışlığı etkili bir şekilde ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibat ve temekkündür. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Beyân İlmi Kur’an Işığında Belâğat Dersleri) 


قُلِ اسْتَهْزِؤُ۫اۚ

 

Beyânî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümle emir üslubunda gelmiş olmasına rağmen, meydan okuma ve tahzir manası taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

Bu ilâhî emir tehdit içindir. Anlamı şöyle ifade edilebilir: “Siz, alay etmeye devam edin ama Allah, çekindiğiniz o sureyi indirecektir; kalplerinizdeki sırları ortaya dökecektir; insanların huzurunda sizi rezil rüsva edecektir.”

Buradaki tekid (اِنَّ), onların inkârını reddetmek içindir. Onların bu çekinmeleri, hakikat yoluyla değil alay yoluyladır.  (Ebüssuûd)


 اِنَّ اللّٰهَ مُخْرِجٌ مَا تَحْذَرُونَ

 

Beyânî istînâf veya ta’liliye olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.  اِنَّ  ile tekid edilmiş isim cümlesidir. Faide-i haber inkârî kelamdır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan lafza-i celâlle marife olması tazim ve kalplere korku salmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهُ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

مُخْرِجٌ ’un mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَا ’nın sılası  تَحْذَرُونَ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Ayette  istiare vardır. Çünkü surenin konuşması dil yönüyle değil burhan olma yönüyledir. O yüzden sanki Allah Teâlâ şunu anlatmak istemiştir: “Münafıklar hakkında inen bu sure ile insanlar, onların içinde gizledikleri sırları, kalplerinde oluşturdukları fikirleri öğrenirler. Allah Teâlâ’nın, onların vasıfları ve kötü ahlakları hakkında verdiği bilgiler sayesinde kendilerini gerçek yüzleriyle tanırlar.” (Şerîf er-Radî)