Tevbe Sûresi 79. Ayet

اَلَّذ۪ينَ يَلْمِزُونَ الْمُطَّوِّع۪ينَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ فِي الصَّدَقَاتِ وَالَّذ۪ينَ لَا يَجِدُونَ اِلَّا جُهْدَهُمْ فَيَسْخَرُونَ مِنْهُمْۜ سَخِرَ اللّٰهُ مِنْهُمْۘ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ  ...

Sadakalar hususunda gönüllü bağışta bulunan mü’minlerle, güçlerinin yettiğinden başkasını bulamayanları çekiştirip onlarla alay edenler var ya; işte Allah asıl onları maskaraya çevirmiştir. Onlar için elem dolu bir azap vardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 الَّذِينَ kimseler
2 يَلْمِزُونَ çekiştiren ل م ز
3 الْمُطَّوِّعِينَ gönülden verenleri ط و ع
4 مِنَ -den
5 الْمُؤْمِنِينَ mü’minler- ا م ن
6 فِي hususunda
7 الصَّدَقَاتِ sadakalar ص د ق
8 وَالَّذِينَ ve kimseleri
9 لَا
10 يَجِدُونَ bulamayan(ları) و ج د
11 إِلَّا yettiğinden başkasını
12 جُهْدَهُمْ güçlerinin ج ه د
13 فَيَسْخَرُونَ alay edenler س خ ر
14 مِنْهُمْ onlarla
15 سَخِرَ alay etmiştir س خ ر
16 اللَّهُ Allah
17 مِنْهُمْ onlarla
18 وَلَهُمْ ve onlar için vardır
19 عَذَابٌ bir azab ع ذ ب
20 أَلِيمٌ acıklı ا ل م
 
Bu âyetin izahı ile ilgili olarak tefsirlerde birçok rivayet yer alır (Taberî, X, 194-198). Bunların ortak noktası şudur: Hz. Peygamber–muhtemelen Tebük Seferi hazırlığı esnasında müslümanlara savaş giderleri için bağış çağrısında bulunmuş, onlar da buna yürekten gelenbir coşkuyla karşılık vermişler, maddî imkânı olanlar servetlerinin önemli bir oranını bağışlamışlar, yeterli imkânı olmayanlar da mütevazi katkılarda bulunmuşlardı. Bu durumdan rahatsızlık duyan münafıklar her olaya bir kulp takıp onları alaya almaya çalışıyorlardı. Kendi istekleriyle fazla fazla veren müminlere, servet gösterisi ve gösteriş yaptıklarını söylüyorlar, maddî durumu iyi olmadığı halde elinden geldiğince bu hayır ve görev yarışına katılan fakat daha fazlasını yapamadıkları için üzüntü duyan müminlere de verdikleri miktarın azlığından dolayı sataşıyorlar ve “Allah’ın bu kadar sadakaya ihtiyacı mı var?” diye alay ediyorlardı. Âyetin, “Allah onları maskaraya çevirecektir” şeklinde tercüme edilen kısmı lafzî olarak “Allah da onlarla alay edecektir” diye çevrilebilir. Buradaki mâna genellikle, onların bu densizliklerini Allah Teâlâ’nın karşılıksız bırakmayacağı, dünyada, âhirette veya her ikisinde onları küçük düşüreceği, cezalandıracağı ve rezil rüsvâ edeceği şeklinde açıklanmıştır.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 40-41 
 
Riyazus Salihin, 111 Nolu Hadis
Ebû Mes’ûd Ukbe İbni Amr el-Ensârî el-Bedrî radıyallahu anh şöyle dedi:
Sadaka âyeti inince, biz sırtımızla yük taşıyarak, (hammallık yaparak) sadaka vermeye başladık. Derken bir adam geldi çokca sadaka verdi. Münâfıklar, “Gösteriş yapıyor” dediler. Bir başkası geldi, bir ölçek hurma getirdi. Yine münâfıklar, “Allah’ın, bunun bir ölçek hurmasına ihtiyacı yoktur” dediler. Bunun üzerine, “Sadakalar hususunda gönülden veren mü’minleri çekiştiren ve güçlerinin yettiğinden başkasını bulamayanlarla alay edenler yok mu, Allah onları maskaraya çevirmiştir. Onlar için acı bir azab vardır” 
[Tevbe sûresi (9), 79] âyeti indi.  
(Buhârî, Zekât 10; Müslim, Zekât 72)
 

اَلَّذ۪ينَ يَلْمِزُونَ الْمُطَّوِّع۪ينَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ فِي الصَّدَقَاتِ

 

İsim cümlesidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذٖينَ, mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlün sılası  يَلْمِزُونَ dir. Îrabdan mahalli yoktur.

يَلْمِزُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

الْمُطَّوِّعٖينَ  mef’ûlün bih olup nasb alameti  ي ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler  ي  ile nasb olurlar.

الْمُطَّوِّعٖينَ  kelimesi  sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan  تَفَعَّلَ  babından ism-i faildir.

مِنَ الْمُؤْمِنٖينَ  car-mecruru  الْمُطَّوِّعٖينَ ’nin mahzuf haline müteallıktır.  الْمُؤْمِنٖينَ ’nin cer alameti  ي  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الْمُؤْمِنٖينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فِي الصَّدَقَاتِ  car-mecruru  يَلْمِزُونَ  fiiline müteallıktır. Muzâf hazfedilmiştir. Takdiri,  في دفع الصدقات  şeklindedir.


 وَالَّذ۪ينَ لَا يَجِدُونَ اِلَّا جُهْدَهُمْ فَيَسْخَرُونَ مِنْهُمْۜ سَخِرَ اللّٰهُ مِنْهُمْۘ

 

Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذٖينَ, atıf harfi  وَ ’la  الْمُطَّوِّعٖينَ ye matuf olup mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlün sılası  لَا يَجِدُونَ dir. Îrabdan mahalli yoktur.

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَجِدُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اِلَّا  hasr edatıdır.  جُهْدَهُمْ  mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فَ  atıf  harfidir.  يَسْخَرُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و’ı fail olup mahallen merfûdur.

مِنْهُمْ  car-mecruru  يَسْخَرُونَ  fiiline müteallıktır.

Cümle birinci  اَلَّذٖينَ nin haberi olarak mahallen merfûdur.

Fiil cümlesidir.  سَخِرَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.

مِنْهُمْ  car-mecruru  سَخِرَ  fiiline müteallıktır. 


وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ

 

وَ  atıf harfidir.  لَهُمْ  car-mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  عَذَابٌ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.

Mübteda nekre olup haber car-mecrur ve zarftan oluşursa mübteda haberden sonra gelir; bu tür cümlelerde anlam verilirken “vardır, mevcuttur” anlamları eklenir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَلٖيمٌ  kelimesi  عَذَابٌ ’un sıfatıdır. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı na’t (النَّعَتُ)’dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut (المَنْعُوتُ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

Hakiki Sıfat: 

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred Olan Sıfatlar:

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsufuna: Cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar:

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle Olan Sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar.

Not: Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. Burada sıfat müfred olarak gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اَلَّذ۪ينَ يَلْمِزُونَ الْمُطَّوِّع۪ينَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ فِي الصَّدَقَاتِ وَالَّذ۪ينَ لَا يَجِدُونَ اِلَّا جُهْدَهُمْ فَيَسْخَرُونَ مِنْهُمْۜ سَخِرَ اللّٰهُ مِنْهُمْۘ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ

 

Ayet istînâfiyyedir. İsim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mübteda konumundaki has ism-i mevsûl  اَلَّذٖينَ nin sılası  …  يَلْمِزُونَ الْمُطَّوِّعٖينَ, müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

فِي  harf-i ceri,  لَمَزَ  fiilinin (göz veya baş ile işaret etmek, ayıplamak) sebebinin müsebbep için zarf gibi olduğu manasında mecazî zarf olarak kullanılmıştır. (Âşûr)

Ayetteki ikinci ism-i mevsûl  الْمُطَّوِّعٖينَ ’ye matuftur.

Sılası menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelam olan  لَا يَجِدُونَ اِلَّا جُهْدَهُ  cümlesi, kasrla tekid edilmiştir.  لَا  ve  اِلَّا  ile oluşan kasr, fiille mef’ûl arasındadır.

Kasr-ı sıfat ale’l-mevsûf olması caizdir. Yani fail tarafından gerçekleştirilen fiil, zikredilen mef'ûle tahsis edilmiştir. Başka mef'ûllere değil. Ama o mef'ûlde vaki olan başka fiiller vardır. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat olması da caizdir. Yani bu durumda fail, mef'ûl üzerinde gerçekleşen fiile tahsis edilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

فَيَسْخَرُونَ مِنْهُمْ  cümlesi  يَلْمِزُونَ  cümlesine  فَ  ile atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlenin müsnedi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  سَخِرَ اللّٰهُ مِنْهُمْۘ cümlesidir. Sebat, temekkün ve istikrar ifade eder. 

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

سَخِرَ  fiilinin Allah Teâlâ’ya isnadı, müşâkele üslubuyla anlamın güzelleştirildiği mecazî bir anlatımdır. Yani temsili olarak Allah Teâlâ’nın onlara olan muamelesi, müstehzi kişinin istihzasına (alaycı kişinin alayına) benzetilmektedir. Bu durum belli bir süre kendileri hakkında zahire göre hükmedilip Müslüman olarak muameleye tabi tutulmaları, ancak sonrasında ifşa edilip gerçek yüzlerinin gün yüzüne çıkarılmasının emredilmesi şeklinde tahakkuk etmiştir. (Âşûr)

يَلْمِزُونَ  ve  يَسْخَرُونَ  fiillerinde muzari kipinin seçilmesi tekerrüre delalet içindir. (Âşûr)

سَخِرَ اللَّهُ مِنهُمْ ibaresi mecaz-ı mürsel olarak da kabul edilebilir. Yani onları hor gördü, lanetledi manasına gelebilir. Bunların hepsi daha önce gerçekleşmiş olduğu için mazi sıygasıyla  سَخِرَ اللَّهُ مِنهُمْ  şeklinde ifade edilmiştir. (Âşûr) 

Haber olan cümleye matuf son cümle  وَلَهُمْ عَذَابٌ اَلٖيمٌ, makabline (kendinden öncesine) matuftur. Atıf sebebi tezâyüftür. Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatı vardır. Haberin takdimi kasr ifade eder. Cümle faide-i haber talebî kelamdır. 

لَهُمْ  maksûrun aleyh/mevsuf,  عَذَابٌ اَلٖيمٌ  maksûr/sıfattır. O azim azabın onlara mahsus olduğu, kasr üslubuyla etkili bir biçimde belirtilmiştir.

Müsnedün ileyh olan  عَذَابٌ kelimesinin nekre gelmesi nev, tazim ve kesret ifade etmiştir.  عَذَابٌ ’daki nekrelik, azabın hakikatinin ancak Allah tarafından bilineceğine işaret eder.

اَلٖيمٌ  sıfat olarak gelmiştir. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

İsim cümlesi fiil cümlesine atfedilmiştir.

ولَهم عَذابٌ ألِيمٌ  cümlesi de habere atıfla gelmiştir yani  onlarla alay etti ve ahiretteki azapla onların işlerini bitirdi demektir. (Âşûr)

Sadaka verenler; farz zekâtın dışında gönülden koparak bağışlayanlar ve güçlerinin yettiğinden başka şey bulamayanlar olarak iki gruba ayrıldıktan sonra alay edilme konusunda birleştirilmişlerdir. Cem' ma’at-taksim sanatı vardır.

Bu ayette müşâkale sanatı vardır. Onlar sadece güçleri yettiği kadar sadaka veren fakirleri küçümsüyor ve alay ediyorlar. Allah onları bu alaylarından ötürü cehennem ateşiyle cezalandıracak, manasındadır. (Sâbûnî, Safvetu’t Tefasir)

Bu ayette Allah’a alay etme fiili isnad edilmiştir ki bu Allah’a isnad edilemeyecek bir durumdur. Dolayısıyla burada Allah’ın onların davranışlarına vereceği cezanın onların eylemleriyle isimlendirilmiş olması söz konusudur. (Suyûṭî, el-İtḳân, V, 1772) 

Allah Teâlâ’nın onlarla istihza veya alay etmesi, onların alaylarının cezasını vermesi demektir. Bu ifadenin kullanılması onların fiili ile Allah Teâlâ’nın fiili arasında şeklî bir benzerlik kurulması içindir. (Ebüssuûd)

يَسْخَرُونَ  -  سَخِرَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اَلَّذٖينَ  kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.