Yunus Sûresi 40. Ayet

وَمِنْهُمْ مَنْ يُؤْمِنُ بِه۪ وَمِنْهُمْ مَنْ لَا يُؤْمِنُ بِه۪ۜ وَرَبُّكَ اَعْلَمُ بِالْمُفْسِد۪ينَ۟  ...

İçlerinden öylesi var ki ona (Kur’an’a) inanır; yine onlardan öylesi de var ki ona inanmaz. Rabbin bozguncuları daha iyi bilendir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمِنْهُمْ ve içlerinde vardır
2 مَنْ kimse
3 يُؤْمِنُ iman eden ا م ن
4 بِهِ ona
5 وَمِنْهُمْ ve içlerinde vardır
6 مَنْ kimse
7 لَا
8 يُؤْمِنُ iman etmeyen de ا م ن
9 بِهِ ona
10 وَرَبُّكَ ve Rabbin ر ب ب
11 أَعْلَمُ daha iyi bilir ع ل م
12 بِالْمُفْسِدِينَ bozguncuları ف س د
 
İnkâr ve kötülüğe saplanmış başka birçok toplulukta olduğu gibi putperest Araplar arasında da –bir önceki âyette belirtildiği üzere– yeterince bilgi edinmeden Kur’an’a inanmayanların veya onun doğruluğundan şüphe edenlerin yanında, Kur’an’ın gerçekleri ifade ettiğini vicdanen kabul ettikleri halde sosyal statülerinin, menfaatlerinin sarsılacağı gibi psikolojik sebeplerle onu reddedenler de vardı. Müfessirlerin çoğu âyeti bu şekilde anlarken Taberî (XI, 118) gibi bazı müfessirler şöyle açıklamışlardır: “O müşrikler arasında bu Kur’an’a ileride inanacak olanlar bulunduğu gibi ebediyen inanmayacak olanlar da var.” Râzî, âyetten her iki anlamın çıkarılabileceğini belirterek bir tercih yapmadan bu iki anlayışı aktarmıştır (XVII, 99). Bununla birlikte meâlde tercih ettiğimiz anlam, insanların tercihlerini yaparken sadece zihinsel olarak ulaştıkları doğru-yanlış yargılarına göre davranmadıklarını, çeşitli duygusal zaaflarının da tesirinde kaldıklarını, hatta putperest Araplar gibi gelişmemiş toplumlarda çoğunlukla duygusal zaafların aklî yargıları bastırdığını ifade etmesi bakımından daha anlamlı ve Kur’an’ın maksadına daha uygun görünmektedir.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 105-106
 

وَمِنْهُمْ مَنْ يُؤْمِنُ بِه۪ وَمِنْهُمْ مَنْ لَا يُؤْمِنُ بِه۪ۜ 

 

وَ istînâfiyyedir.  مِنْهُمْ  car mecruru mahzuf habere müteallıktır. Müşterek ism-i mevsûl مَنْ muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  يُؤْمِنُ بِه۪ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

يُؤْمِنُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.

بِه۪  car mecruru  يُؤْمِنُ  fiiline müteallıktır. 

وَ  atıf harfidir.  وَمِنْهُمْ  car mecruru mahzuf habere müteallıktır. Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ  muahhar mübteda olup mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası يُؤْمِنُ بِه۪ ’dir. 

لا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يُؤْمِنُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. 

يُؤْمِنُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi  أمن ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin ( imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.


وَرَبُّكَ اَعْلَمُ بِالْمُفْسِد۪ينَ۟

 

وَ  istînâfiyyedir.  رَبُّ  mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اَعْلَمُ  mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur.

بِالْمُفْسِد۪ينَ  car mecruru  اَعْلَمُ ’ye müteallıktır. الْمُفْسِد۪ينَ ’nin cer alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الْمُفْسِد۪ينَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babından ism-i faildir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَعْلَمُ  ism-i tafdil kalıbındandır.

İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil  اَفْضَلُ  veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi  فُعْلَى  veznindedir. 

İsm-i tafdilden önce gelen isme mufaddal, sonra gelen isme mufaddalun aleyh denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır. 

خَيْرٌ  ve  شَرٌّ  kelimeleri Kur’an-ı Kerim’de umumiyetle ism-i tafdil manasında gelmiştir. Bunların asılları  اَخْيَرُ  ve  اَشْرَرُ  veznindedir. Çok kullanıldıklarından dolayı Arap dilbilgisinde bu şekilde gelmektedir. İsm-i tafdilin geliş şekilleri:

1. ال ’sız  مِنْ ’li gelir.  مِنْ  hazf edilebilir. Karşılaştırma içindir. “Daha” manası verir. Müfred müzekker olmalıdır.

2. ال ’lı gelir. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat 

olmalıdır (yani bir önceki kelimeye uymalıdır).

3. Marifeye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat olabilir (yani bir önceki kelimeye uymalıdır) veya müfred müzekker olabilir.

4. Nekreye muzaf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Müfred müzekker olmalıdır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

 وَمِنْهُمْ مَنْ يُؤْمِنُ بِه۪ وَمِنْهُمْ مَنْ لَا يُؤْمِنُ بِه۪ۜ 

 

 وَ   istînâfiyyedir. Ayetin ilk cümlesi, sübut ifade eden isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  مِنْهُمْ  mahzuf mukaddem habere müteallıktır.

Muahhar mübteda olan müşterek ism-i mevsûlün sılası  يُؤْمِنُ بِه۪, müspet mazi fiil sıygasında gelmiştir.

Aynı üsluptaki  وَمِنْهُمْ مَنْ لَا يُؤْمِنُ بِه۪ۜ  cümlesi, tezâyüf nedeniyle istînâfa atfedilmiştir.

يُؤْمِنُ  ve  لَا يُؤْمِنُ  kelimeleri arasında tıbâk-ı selb sanatı vardır.

وَمِنْهُمْ مَنْ يُؤْمِنُ بِه۪  ve  وَمِنْهُمْ مَنْ لَا يُؤْمِنُ بِه۪  cümleleri arasında mukabele sanatı vardır.

مَنْ - لَا - بِه۪ - وَمِنْهُمْ  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

Ayette insanlar inananlar ve inanmayanlar şeklinde iki kısma ayrılmıştır. Bu, taksim sanatıdır.


 وَرَبُّكَ اَعْلَمُ بِالْمُفْسِد۪ينَ۟

 

Mübteda ve haberden oluşan cümle, isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin Rabb ismiyle marife olması, muhataba rububiyet vasfını hissettirmek içindir.

رَبُّ  lafzı,  كَ  zamirine muzâf olarak muzâfun ileyhin şanını yüceltmiştir.

Rabb isminin zikrinde tecrîd sanatı vardır.

Cümlede müsnedin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

وَرَبُّكَ اَعْلَمُ بِالْمُفْسِد۪ينَ۟  sözünün mefhum-u muhalifinden “Bilmekle kalmaz gerekeni yapar” manası anlaşılır. İdmâc sanatı vardır.

Meânî alimlerinden muhakkiklerin görüşüne göre kelamın sonundaki  وَرَبُّكَ اَعْلَمُ بِالْمُفْسِد۪ينَ  cümlesi mu’tarizadır. Onların müfsid oldukları konusunda uyarı ve tehdit için gelmiş bir tarizdir. (Âşûr)