Hûd Sûresi 23. Ayet

اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَاَخْبَتُٓوا اِلٰى رَبِّهِمْۙ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَنَّةِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ  ...

İman edip, salih ameller işleyen ve Rablerine gönülden bağlananlara gelince, işte onlar cennetliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّ şüphesiz ki
2 الَّذِينَ kimseler
3 امَنُوا iman eden(ler) ا م ن
4 وَعَمِلُوا ve işleyenler ع م ل
5 الصَّالِحَاتِ iyi işler ص ل ح
6 وَأَخْبَتُوا ve gönülden boyun eğenler خ ب ت
7 إِلَىٰ
8 رَبِّهِمْ Rabblerine ر ب ب
9 أُولَٰئِكَ işte onlar
10 أَصْحَابُ ehlidirler ص ح ب
11 الْجَنَّةِ cennet ج ن ن
12 هُمْ onlar
13 فِيهَا orada
14 خَالِدُونَ kalıcıdırlar خ ل د
 
Kâfirlerin durumu görme ve işitme duyularından mahrum kimselerin, müminlerin durumu da gören ve işiten kimselerin durumuna benzetilmektedir. Bunlar gerçekleri görme, işitme, anlama, kabullenme ve faydalanma hususunda eşit olamayacakları gibi gerek Kur’an’dan gerekse evrendeki kevnî âyetlerden faydalanma, ibret alma ve doğru yolu bulma hususunda da eşit değillerdir.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 160-161
 

اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَاَخْبَتُٓوا اِلٰى رَبِّهِمْۙ 

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûlü,  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlün sılası  آمَنُوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.

عَمِلُوا الصَّالِحَاتِ  cümlesi atıf harfi  وَ ’la sılaya matuftur.

Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamire atıf olmaz.

Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

عَمِلُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

الصَّالِحَاتِ  mef’ûlün bih olup cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradır.

وَ  atıf harfidir.  اَخْبَتُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اِلٰى رَبِّهِمْ  car mecruru  اَخْبَتُٓوا  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اَخْبَتُٓوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.

İf’al babındandır. Sülâsîsi  خبت dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerred manasını ifade eder.


 اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَنَّةِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ

 

Cümle  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.  اُو۬لٰٓئِكَ  ism-i işareti mübteda olarak mahallen merfûdur.

اَصْحَابُ  haber olup lafzen merfûdur.  الْجَنَّةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

هُمْ فٖيهَا خَالِدُونَ  cümlesi  اَصْحَابُ  ’nun hali olarak mahallen mansubdur. Veya  اُو۬لٰٓئِكَ  için ikinci haberdir.

Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya و  (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 

1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 

2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 

3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).

Burada hal isim cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) isim cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “و  ve zamir” veya yalnız “و” gelir. Bazen “و” gelmediği de olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

İsim cümlesidir.  هُمْ  munfasıl zamiri mübteda olarak mahallen merfûdur.  فٖيهَا  car mecruru  خَالِدُونَ  kelimesine müteallıktır.

خَالِدُونَ  kelimesi haber olup ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

خَالِدُونَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  خلد  fiilinin çoğul ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَاَخْبَتُٓوا اِلٰى رَبِّهِمْۙ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَنَّةِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ

 

Müstenefe cümlesi olarak fasılla gelen ayet,  اِنَّ  ile tekid edilmiş, isim cümlesi formunda faide-i haber inkârî kelamdır.

اِنَّ ’nin ismi olan has ismi mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan  اٰمَنُوا , mazi fiil cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

اِنَّ ’nin isminin mevsûlle marife olması, bahsi geçen kişilere tazim ifade etmesinin yanında sonradan gelecek haberin önemini vurgular.

Akabindeki aynı formda gelen  وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ  ve  اَخْبَتُٓوا اِلٰى رَبِّهِمْۙ  cümleleri  sılaya matuftur. Cümlelerin atıf sebebi hükümde ortaklıktır. 

Mevzu bahis kimselerin özelliklerinin, iman etmek, salih amel yapmak ve rablerine boyun eğmek şeklinde sayılması taksim sanatıdır. 

رَبِّهِمْ  izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan  هِمْ  zamiri şan ve şeref kazanmıştır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Mübteda ve haberden oluşan  اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَنَّةِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ  cümlesi,  اِنَّ ’nin haberidir. İsim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması tazim ifadesinin yanında işaret edilenin önemini belirterek, cennet ehlinin derecesinin yüksekliğine işaret eder. Ayrıca tecessüm ifade eder.

Müsnedin izafet şeklinde gelmesi, az sözle çok anlam ifadesinin yanında, müsnedün ileyhe tazim ifade eder. Çünkü müsned tazim anlamındaki kelimeye muzâf olmakla müsnedün ileyhin de tazimine işaret etmiştir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

Bil ki Allah Teâlâ, kâfirlerin cezasından ve zarar-ziyan içinde olduklarından bahsedince, bunun peşinden müminlerden bahsetmiştir.

خ  harfi ile  إخْبات  kelimesi, huşû ve tevazu demek olup, düz ve engin yer manasına gelen,  خَبْتٌ  kelimesinden alınmıştır. “Gizli oldu” manasında,  خَبَتَ ذِكْرُهُ  “zikri (adı) gizli kaldı” denilir. Bundan dolayı  اَخْبَتَ  “düz ve engin yere girdi” demektir. Nitekim Arapçada, Necid tarafına gidenlere  اَنْجَدَ , Tihâme'ye gidenlere de  اَتْهَمَ  denir. “Rabbine yönelen ve O'nda mutmain olan.” manasında da muhbit denilir.  خْبَتَ  fiili, hem ilâ hem de lâm harf-i cerleriyle müteaddi olur. Bundan dolayı biz,  اَخْبَتَ فُلَانٌ اِلَى كَذَا  dediğimizde, “Falanca falancaya bağlandı.” manasına gelir. Ama  اَخْبَتَ لَهُ  dediğimizde, “O, ona boyun eğdi.” manasına gelir.

Bunu iyice kavradığında biz deriz ki: Ayetteki,  اِنَّ الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ  “iman edip de güzel ameller yapanlar…” buyruğu, bütün salih amellere;  وَاَخْبَتُوا اِلٰى رَبِّهِمْ  “huşû ve tevazuyla Rablerine bağlananlar” ifadesi de o amellerin, ahirette insana ancak kalbinin hallerine göre fayda vereceğine bir işarettir. Biz,  إخْبات  kelimesini “itmînân” manasında tefsir edersek o zaman bundan maksat “Onların kalpleri, ibadetleri eda ederken Allah'ın zikri ile itminan bulmuştur ve onlar Allah'tan başkasına iltifat etmekten tamamen uzak olarak Allah'a ibadet ederler.” şeklinde olur. Yahut da şöyle denilebilir: “Onların kalpleri, Allah'ın vadettiği sevap ve azap hususunda Allah'ın doğruluğuna mutmain (kesin inanır) vaziyettedir.” Fakat biz, إخْبات 'ı, huşû manasına alırsak ayet, “Onlar, kusurlu ve eksik bir şekilde ifa etmekten korkarak salih amellerini yaparlar.” manasına gelir.

Daha sonra Cenab-ı Allah, kendilerinde bu üç sıfat bulunan kimselerin, cennetlik olduklarını ve onların cennette ebedi kalacaklarını beyan buyurmuştur. (Fahreddin er-Râzî)

هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ  cümlesi,  اُو۬لٰٓئِكَ  için ikinci haberdir.  اَصْحَابُ ’den hal olması da caizdir.

Faide-i haber inkârî kelam olan isim cümlesinde takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur olan  ف۪يهَا  amiline takdim edilmiştir. Bu takdim tahsis ifade eder. Onların sonsuza kadar kalışları oraya, cennete has kılınmıştır. 

خَالِدُونَ  lafzı, ism-i fail olarak gelmiştir. İsm-i fail, ism-i mef’ûl ve masdar kelimeleri zamandan bağımsızdır.  خلد  aslında uzun bir zaman dilimi demektir, ama daha çok çokluktan kinaye olarak “kalıcı” anlamında kullanılır. Üstelik bu kalıp da onun bu anlamını pekiştirmektedir. 

“Birden fazla lafza ait medlûlleri, bir tek hükümde birleştirmektir.” şeklinde tarif edilen cem’ sanatının örneği olan bu ayette, iman edenler, ameli salihler ve rablerine yönelenler cennet ashabı olmak hükmünde cem’ edilmiştir.

هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ  cümlesi îgāl, yani tekid ve mübalağayı arttırmak için gelmiş bir cümledir.

اٰمَنُوا  -  عَمِلُوا  -  اَخْبَتُٓوا  -  خَالِدُونَ  kelimelerinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)