Ra'd Sûresi 26. Ayet

اَللّٰهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ وَفَرِحُوا بِالْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۜ وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا فِي الْاٰخِرَةِ اِلَّا مَتَاعٌ۟  ...

Allah, rızkı dilediğine bol verir, (dilediğine de) kısar. Onlar ise dünya hayatı ile sevinmektedirler. Hâlbuki dünya hayatı, ahiretin yanında çok az bir yararlanmadan ibarettir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 اللَّهُ Allah
2 يَبْسُطُ bollaştırır ب س ط
3 الرِّزْقَ rızkı ر ز ق
4 لِمَنْ kimse için
5 يَشَاءُ dilediği ش ي ا
6 وَيَقْدِرُ ve kısar ق د ر
7 وَفَرِحُوا ve sevindiler ف ر ح
8 بِالْحَيَاةِ hayatıyle ح ي ي
9 الدُّنْيَا dünya د ن و
10 وَمَا oysa
11 الْحَيَاةُ hayatı ح ي ي
12 الدُّنْيَا dünya د ن و
13 فِي
14 الْاخِرَةِ ahiretin yanında ا خ ر
15 إِلَّا ancak
16 مَتَاعٌ bir geçimdir م ت ع
 
Gerek Allah’a gerekse kullara verdikleri sözden dönen, yaptıkları anlaşmaları bozan, akraba, konu komşu ve diğer insanlarla ilişkilerini kesen, fakir fukarayı gözetmeyen, yeryüzünde fesat çıkarıp insanların arasını bozan kimseler bu kötü fiillerden dolayı dünyada Allah’ın, meleklerin ve insanların lânetine uğrarlar; âhirette ise cehenneme gireceklerdir (Allah’a verilen söz ve onu bozanlar hakkında bilgi için bk. Bakara 2/27).
 İslâm’ın ilk dönemlerinde Hz. Peygamber’e genellikle maddî bakımdan zayıf kimseler inanmıştı. Mekke’nin varlıklı müşrikleri bunları gördüklerinde, “Allah’ın kendilerine lutufta bulunduğu kimseler de bunlar mı!” (En‘âm 7/53) diyerek müminleri küçümsüyor, “Onlar Allah’ın sevdiği kimseler olsa, Allah onları böyle sıkıntılar içinde bırakmaz” diyorlardı. Kanaatlerine göre Allah’ın kendilerine zenginliği lâyık görmesi onları sevdiğinin bir alâmetiydi. Oysa Allah Teâlâ hikmeti gereği kullarından dilediğinin rızkını bol, dilediğininkini de kıt verir. Allah’ın bir kimseye bol rızık vermesi onun Allah katında değerli olduğunu göstermediği gibi, herhangi birinin rızkını daraltması da onun Allah katında sevilmeyen biri olduğunu göstermez. Dünya varlığı, insanlar katında bir değer olmakla birlikte Allah’ın rızâsına uygun olarak kullanılmadığı takdirde Allah katında bir değer ifade etmez; fâni dünyanın nimet ve zîneti cennette olanlarla karşılaştırıldığı takdirde dünyadaki çok sönük, renksiz ve tatsız kalır.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 286
 

Riyazus Salihin, 464 Nolu Hadis
Müstevrid İbni Şeddâd radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Âhirete göre dünya, sizden birinizin parmağını denize daldırmasına benzer. O kişi parmağının ne kadarcık bir su ile döndüğüne baksın.”
(Müslim, Cennet 55)

Riyazus Salihin, 463 Nolu Hadis
Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Cehennemliklerden olup, dünyada pek müreffeh hayat yaşayan bir kişi kıyamet gününde getirilip cehenneme bir kere daldırılır. Sonra:
– Ey âdemoğlu! Sen hayırlı bir gün gördün mü? Herhangi bir nimete nâil oldun mu? denilir. O kişi:
– Hayır, vallahi Rabbim! Öyle bir şey görmedim, der. Cennetliklerden olup, dünyada insanların en yoksul olanı getirilir cennete bir kere daldırılır. Ona da:
– Ey âdemoğlu! Sen herhangi bir yoksulluk ve sıkıntı gördün mü? Hiç zorluk ve darlık çektin mi? denilir. O kişi de:
– Hayır, vallahi Rabbim! Hiçbir yoksulluk ve sıkıntı görmedim, zorluk ve darlık çekmedim, der.”
(Müslim, Münâfikîn 55 )
 

اَللّٰهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ 

 

İsim cümlesidir.  للّٰهُ  lafza-i celâli, mübteda olup lafzen merfûdur.  يَبْسُطُ  fiili, mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

يَبْسُطُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ‘dir.  الرِّزْقَ  mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.

مَنْ  müşterek ism-i mevsûlلِ  harf-i ceriyle  يَبْسُطُ  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlün sılası  يَشَٓاءُ ’dur. Îradan mahalli yoktur.

يَشَٓاءُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ‘dir. 

يَقْدِرُ  fiili atıf harfi  وَ ‘la  يَبْسُطُ  fiiline matuftur.


 وَفَرِحُوا بِالْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۜ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  فَرِحُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

بِالْحَيٰوةِ  car mecruru  فَرِحُوا  fiiline müteallıktır.  الدُّنْيَا  kelimesi  الْحَيٰوةِ ‘nin sıfatı olup elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur.


 وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا فِي الْاٰخِرَةِ اِلَّا مَتَاعٌ۟

 

وَ  haliyyedir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  الْحَيٰوةُ  mübteda olup lafzen merfûdur.  الدُّنْيَٓا  kelimesi  الْحَيٰوةُ  ‘nun sıfatı olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur.

فِي الْاٰخِرَةِ  car mecruru  الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا ‘nın mahzuf haline müteallıktır. Takdiri;  مقيسة في جنب الآخرة  (Ahiret tarafından mukayese edildiğinde) şeklindedir. 

اِلَّا  hasr edatıdır.  مَتَاعُ  mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. 

 

اَللّٰهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ 

 

İstînafiyye olarak fasılla gelen ayette ilk cümle sübut ifade eden isim cümlesidir.  Faide-i haber ibtidâî kelamdır. Lafza-i celâl mübteda, müspet muzari fiil sıygasındaki  يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ  cümlesi haberdir. 

Haberin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, teceddüt ve istimrar ifade eder.  

Haberde muzari fiil tercih edilmesi, olayın zihinde daha kolay canlandırılması için de olabilir. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

Müsnedin ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl başındaki harfi cerle birlikte  يَبْسُطُ  fiiline müteallıktır. Sılası  يَشَٓاءُ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Aynı üslupta gelen  وَيَقْدِرُۜ  cümlesi,  يَبْسُطُ ’ya tezat nedeniyle atfedilmiştir.

اَللّٰهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ  ifadesinde istiare vardır.  يَبْسُطُ  kelimesi devam ve kesret için müsteardır.  يَقْدِرُۜ  ise kılletten kinayedir. (Âşûr)

اَللّٰهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ  cümlesiyle, وَيَقْدِرُۜ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

يَبْسُطُ - يَقْدِرُ   kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

Vahidi şöyle demiştir:  قْدِرُ  "Kadr Arapça'da, bir şeyi fazla ve noksan olmaksızın eşit parçalara bölmek anlamındadır." Müfessirler ise "ayetteki  يَقْدِرُ   fiili için, daraltmak anlamında olduğunu söylemiştir. Bunun bir benzeri de, ["Kimin de rızkı daraltılırsa" (Talak/7) ayetidir"] demişlerdir. Buna göre ayetin manası, "Allah Teâlâ dilediğine yetecek kadar rızık verir, bundan geriye birşey kalmaz, artmaz" şeklindedir. (Fahreddin er-Râzî)


 وَفَرِحُوا بِالْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir. Cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Anlamadıkları bol rızık sebebini beyan için müstenefe cümlesi gelmiştir.

Dünya hayatı ile sevinmek ifadesi dünya hayatının nimeti ile sevinmek anlamında hal-mahal alakasıyla mecaz-ı mürseldir. 


وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا فِي الْاٰخِرَةِ اِلَّا مَتَاعٌ۟

 

وَ , haliyyedir. Menfi isim cümlesi formunda gelmiş faide-i haber inkâri kelamdır.

Nefy harfi  مَا  ve istisna edatı  اِلَّا  ile oluşan kasr, mübteda ve haber arasındadır. Kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır.  الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا  mevsuf/maksûr,  مَتَاعٌ  sıfat/maksûrun aleyhtir. Dünya hayatının bir aldanış vasıtasından başka birşey olmadığı, kasr üslubuyla etkili bir şekilde ifade edilmiştir.

فِي الْاٰخِرَةِ , mahzuf hale müteallıktır.

الْحَيٰوةُ - الدُّنْيَا  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

الدُّنْيَا - الْاٰخِرَةِ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab,  الدُّنْيَا - الْحَيٰوةُ - الرِّزْقَ - فَرِحُوا - مَتَاعٌ۟   kelimeleri arasında ise mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

اِلَّا مَتَاعٌ۟  [Ancak bir metadır], yani, insanın, geçici ihtiyaçları için kendisinden faydalandığı bir eşya gibidir. Burada teşbih edatı ile vech-i şebeh hazf edildiği için teşbih-i beliğ sanatı vardır. (Safvetü't Tefasir)