قَالَتْ رُسُلُهُمْ اَفِي اللّٰهِ شَكٌّ فَاطِرِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ يَدْعُوكُمْ لِيَغْفِرَ لَكُمْ مِنْ ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرَكُمْ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّىۜ قَالُٓوا اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۜ تُر۪يدُونَ اَنْ تَصُدُّونَا عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬نَا فَأْتُونَا بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قَالَتْ | dediler ki |
|
2 | رُسُلُهُمْ | elçileri |
|
3 | أَفِي | hakkında (edilir) mi? |
|
4 | اللَّهِ | Allah |
|
5 | شَكٌّ | şüphe |
|
6 | فَاطِرِ | yaratan |
|
7 | السَّمَاوَاتِ | gökleri |
|
8 | وَالْأَرْضِ | ve yeri |
|
9 | يَدْعُوكُمْ | (O) sizi davet ediyor |
|
10 | لِيَغْفِرَ | bağışlamak için |
|
11 | لَكُمْ | sizin |
|
12 | مِنْ | bir kısmını |
|
13 | ذُنُوبِكُمْ | günahlarınızdan |
|
14 | وَيُؤَخِّرَكُمْ | ve sizi ertelemek için |
|
15 | إِلَىٰ | kadar |
|
16 | أَجَلٍ | bir süreye |
|
17 | مُسَمًّى | belirtilmiş |
|
18 | قَالُوا | onlar dediler |
|
19 | إِنْ |
|
|
20 | أَنْتُمْ | siz de |
|
21 | إِلَّا | başka değilsiniz |
|
22 | بَشَرٌ | bir insandan |
|
23 | مِثْلُنَا | bizim gibi |
|
24 | تُرِيدُونَ | istiyorsunuz |
|
25 | أَنْ |
|
|
26 | تَصُدُّونَا | bizi çevirmek |
|
27 | عَمَّا | -ndan |
|
28 | كَانَ | olduğu- |
|
29 | يَعْبُدُ | tapıyor |
|
30 | ابَاؤُنَا | atalarımızın |
|
31 | فَأْتُونَا | o halde bize getirin |
|
32 | بِسُلْطَانٍ | bir delil |
|
33 | مُبِينٍ | açık |
|
قَالَتْ رُسُلُهُمْ اَفِي اللّٰهِ شَكٌّ فَاطِرِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ
Fiil cümlesidir. قَالَتِ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir.
رُسُلُهُمْ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Mekulü’l-kavli, اَفِي اللّٰهِ شَكٌّ ‘dur. قَالَتْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
Hemze istifham harfidir. فِي اللّٰهِ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. شَكٌّ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.
فَاطِرِ kelimesi lafza-i celâlin sıfatıdır. السَّمٰوَاتِ muzâfun ileyh olup cemi müennes salim olduğu için cer alameti kesradır.
الْاَرْضِ kelimesi atıf harfi وَ ’la السَّمٰوَاتِ ‘ye matuftur.
فَاطِرِ kelimesi sülâsî mücerred olan فطر fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَدْعُوكُمْ لِيَغْفِرَ لَكُمْ مِنْ ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرَكُمْ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّىۜ
Fiil cümlesidir. يَدْعُوكُمْ fiili, و üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
لِ harfi, يَغْفِرَ fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.
أَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle birlikte يَدْعُوكُمْ fiiline müteallıktır.
يَغْفِرَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
لَكُمْ car mecruru يَغْفِرَ fiiline müteallıktır. مِنْ ذُنُوبِكُمْ car mecruru mahzuf mef’ûlun mahzuf sıfatına müteallıktır.
Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَنْ harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir:
1) Harf-i cer olan حَتّٰٓى ’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye ( وَ )’den sonra, 6) Sebep fe ( فَ )’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَيُؤَخِّرَكُمْ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى cümlesi atıf harfi وَ ‘la يَغْفِرَ fiiline matuftur.
يُؤَخِّرَكُمْ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اِلٰٓى اَجَلٍ car mecruru يُؤَخِّرَكُمْ fiiline müteallıktır.
مُسَمًّى kelimesi اَجَلٍ ‘in sıfatı olup mukadder kesra ile mecrurdur.
مُسَمًّى kelimesi sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i mef’ûludur.
يُؤَخِّرَكُمْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındadır. Sülâsîsi أخر ’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef'ûlün çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar. Tef’il babının en yaygın anlamı teksirdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالُٓوا اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۜ
Fiil cümlesidir. قَالُٓوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli, اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا ’dır. قَالُوا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اِنْ nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. Munfasıl zamir اَنْتُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur.
اِلَّا hasr edatıdır. بَشَرٌ haber olup lafzen merfûdur. مِثْلُنَا kelimesi بَشَرٌ ‘un sıfatı olup lafzen merfûdur. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تُر۪يدُونَ اَنْ تَصُدُّونَا عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬نَا فَأْتُونَا بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍ
Cümle بَشَرٌ ‘un ikinci sıfatı olarak mahallen merfûdur.
Fiil cümlesidir. تُر۪يدُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, تُر۪يدُونَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
تَصُدُّونَا fiili, نَ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Mütekellim zamiri نَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مَا müşterek ism-i mevsûlu عَنْ harf-i ceriyle birlikte تَصُدُّونَا fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur.
كَانَ nakıs mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder. كَانَ ’nin ismi müstetir olup takdiri هُو ’dir.
يَعْبُدُ fiili, كَانَ ’nin haberi olarak mahallen mansubdur.
اٰبَٓاؤُ۬نَا kelimesi يَعْبُدُ fiilinin faili olup lafzen merfûdur. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن كنتم رسلا فأتوا بسلطان (Eğer siz rasul iseniz bir delil getirin.) şeklindedir.
أْتُونَا fiili ن ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Mütekellim zamiri نَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
بِسُلْطَانٍ car mecruru أْتُونَا fiiline müteallıktır. مُب۪ينٍ kelimesi بِسُلْطَانٍ sıfatı olup kesra ile mecrurdur.
تُر۪يدُونَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındandır. Sülâsîsi رود ’dir.
İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
مُب۪ينٍ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir. İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)قَالَتْ رُسُلُهُمْ اَفِي اللّٰهِ شَكٌّ فَاطِرِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَتْ fiilinin mekulü’l-kavli olan اَفِي اللّٰهِ شَكٌّ cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen muhatabı itirafa zorlayan takrir manasında olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
Soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Cümlede takdim tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. فِي اللّٰهِ , mahzuf mukaddem habere müteallıktır. شَكٌّ muahhar mübtedadır.
فَاطِرِ , lafza-i celâl için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
“Peygamberleri dedi ki: Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında şüphe mi var?” Burada geçen, قَالَتْ رُسُلُهُمْ اَفِي اللّٰهِ شَكٌّ kavlinin başına gelen hemze, zarf olarak inkâr anlamında olan bir hemzedir.
Yani inkâr anlamında bir soru şeklidir. Çünkü kelamda, yani ifadede bir şüphe söz konusu değildir, şüpheyi içeren bir durum yoktur. Ancak burada hakkında şüphe duyuları konuda kendilerine soru yöneltilmektedir. Çünkü öyle deliller ortaya konmuştur ki bütün deliller açık olarak şüpheye yer vermeyen anlamda açık ve nettirler. Bu, aslında onların, “bizi kendisine çağırdığınız şeye karşı derin bir şüphe içindeyiz” sözlerine karşı bir cevap niteliğindedir. (Nesefî, Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)
السَّمٰوَاتِ - الْاَرْضِ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.
اَفِي اللّٰهِ شَكٌّ [Allah hakkında mı şüphe] şeklindeki istifhamın anlamı inkârdır, yani Allah hakkında şüphe olamaz. Bu da O’nun tevhidi hakkında şüphe olamaz, demektir. Bu açıklamayı Katade yapmıştır. O’na itaatin gereği hususunda şüphe olamaz, diye de açıklanmıştır. (Kurtubî)
İstifham inkâridir ve inkarın kaynağı Allah'ın varlığından şüphe etmektir. Şekkin müteallıkının takdim edilmesi önemi sebebiyledir. (Âşûr)
Fail, âkil cem’-i müzekker-i gayr-i sâlim veya cemʻ-i müennes-i gayr-i sâlim ise fiil müzekker veya müennes kılınabilir. (Ahmet Şimşek, Arap Dilinde Müzekkerlik ve Müenneslik Uyumu ) Kural gereği رُسُلُهُمْ ’un fiili müennes gelmiştir.
يَدْعُوكُمْ لِيَغْفِرَ لَكُمْ مِنْ ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرَكُمْ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّىۜ
Müstenefe olan cümle, elçilerin sözlerine dahildir.
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Sebep bildiren harf-i cer لِ ’nin gizli أنْ ’le masdar yaptığı لِيَغْفِرَ لَكُمْ مِنْ ذُنُوبِكُمْ cümlesi, mecrur mahalde olup harf-i cerle birlikte يَدْعُوكُمْ fiiline müteallıktır. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Dua kelimesi hakikatte nida etmek demektir. Mecazen emir ve irşat için kullanılır. Çünkü amir memura nida eder. (Âşûr)
Aynı üslupta gelen وَيُؤَخِّرَكُمْ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى cümlesi, makabline وَ ‘la atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
اَجَلٍ ’deki tenvin nev ifade eder.
مُسَمًّى kelimesi اَجَلٍ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Kur’an’ın her yerinde kâfirlere hitap ederken mağfiretle birlikte مِنْ edatı getirilmiş, müminlere hitap ederken getirilmemiştir. Belki de bundaki mana şöyledir: Mağfiret nerede kâfirlere hitapla gelmişse arkasından iman gelmiştir, nerede müminlere hitapla gelmişse taatla birlikte isyanlardan ve benzeri şeylerden kaçınmakla beraber gelmiştir. Bu da kul hakkını kendiliğinden dışarıda bırakır. (Beyzâvî)
Bu مِنْ ile ba’ziyyet (bir kısım) manası kastedilir, ama burada mecazî olarak, günahların tamamı manası kastedilmiştir. (Fahreddin er-Râzî )
يَدْعُوكُمْ - تَصُدُّونَا kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî vardır.
قَالُٓوا اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۜ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالُوا fiilinin mekulü’l-kavli اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۜ , kasrla tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Nefy harfi اِنْ ve istisna edatı اِلَّا ile oluşan kasr mübteda ve haber arasındadır. Kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır. اَنْتُمْ mevsuf/maksûr, بَشَرٌ sıfat/maksûrun aleyhtir.
مِثْلُنَاۜ haber olan بَشَرٌ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için gelen ıtnâb sanatıdır.
قَالَتْ - قَالُٓوا kelimelerinde iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
تُر۪يدُونَ اَنْ تَصُدُّونَا عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬نَا
Fasılla gelen cümle, بَشَرٌ ‘un ikinci sıfatıdır. Sıfatlar anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade eder.
اَنْ ve akabindeki …تَصُدُّونَا cümlesi, masdar teviliyle تُر۪يدُونَ fiilinin mef’ûlü yerindedir.
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl مَا ’nın sılası كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda gelmiş, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
كَان ’nin haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve istimrar ifade eder. Ayrıca muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek, dikkatini canlı tutar.
فَأْتُونَا بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍ
Mukadder şartın cevabı olarak فَ karînesiyle gelen cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Takdiri إن كنتم رسلا (Eğer siz resul iseniz) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Geldi anlamındaki أْتي fiili بِ harf-i ceriyle ‘getirdi’ manasına gelmiştir. Bu; tazmin sanatıdır.
بِسُلْطَانٍ ’deki tenvin nev ve tazim ifade eder.
مُب۪ينٍ , kelimesi سُلْطَانٍ için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için gelen ıtnâb sanatıdır.