Hicr Sûresi 88. Ayet

لَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ اِلٰى مَا مَتَّعْنَا بِه۪ٓ اَزْوَاجاً مِنْهُمْ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِن۪ينَ  ...

Kâfirlerden bir kısmını faydalandırdığımız şeylerde sakın gözün kalmasın. Onlara karşı mahzun olma ve mü’minlere (şefkat) kanadını indir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 لَا
2 تَمُدَّنَّ dikme م د د
3 عَيْنَيْكَ gözlerini ع ي ن
4 إِلَىٰ
5 مَا
6 مَتَّعْنَا verdiğimiz dünyalığa م ت ع
7 بِهِ onunla
8 أَزْوَاجًا bazı çiftlere ز و ج
9 مِنْهُمْ onlardan
10 وَلَا ve
11 تَحْزَنْ üzülme ح ز ن
12 عَلَيْهِمْ onlara
13 وَاخْفِضْ ve indir خ ف ض
14 جَنَاحَكَ kanadını ج ن ح
15 لِلْمُؤْمِنِينَ mü’minlere ا م ن
 
Hz. Peygamber’e ve İslâm’a karşı cephe alıp düşmanlık edenler arasında, müreffeh bir hayat yaşayan Mekkeli şımarık zengin kişiler ve aileler de yer alıyor, müslümanlar ise büyük ölçüde yoksul ve mazlum kişilerden oluşuyordu. İşte Allah Teâlâ, resulünden ve onun şahsında ümmetinden, inkârcı kişi ve grupların elinde bulunan ve onlar için görünüşte zenginlik, fakat hakikatte bir imtihan vesilesi (fitne) olan dünya malına imrenmekten sakınmalarını istemektedir. Bu buyruk, İslâm’ın sırf ekonomik dengesizlikten, gelir farkları arasındaki uçurumdan kaynaklanan toplumsal bir baş kaldırı olmadığını göstermesi bakımından anlamlıdır. İslâm, kıskançlıktan kaynaklanan bir duygusal tepki hareketi değildir. Kur’an, sosyal adaletin sağlanmasına yönelik tedbirlerin de içinde bulunduğu topyekün bir ıslah projesidir. Allah, bu projenin yer aldığı “tekrar tekrar okunan yedi âyeti yahut sûreyi ve bütünüyle yüce Kur’an’ı” vermekle resulünü en büyük nimete mazhar kılmış, peygamberlikle şereflendirmiştir; onunla birlikte müminlere de nihaî zaferin ve ebedî kurtuluşun yolunu açmıştır. Böylece Allah’ın, peygamberine ve müminlere lutfettiği bu kalıcı nimetler dikkate alındığında inkârcıların elindeki bütün maddî imkânlar önem ve değerini kaybeder. Bu durum karşısında inkârcıların bu tür nimetlerden daha fazla yararlanmalarından (Taberî, XIV, 60) yahut iman etmemelerinden, mallarıyla yoksullara ve dine hizmet etmemelerinden dolayı (Elmalılı, V, 3077) üzülmemek gerekir. 
 Bir peygamber için asıl önemli olan ve kendilerine değer verilmesi gerekenler, ona inanıp bağlanmış olan müminler topluluğudur. Bu sebeple Allah Teâlâ Hz. Peygamber’e, ümmetine karşı alçak gönüllü olması, yumuşak davranması, yakınlık göstermesi, onları incitecek katı ve kaba söz ve hareketlerden sakınması hususunda öğütlerde bulunmaktadır (Taberî, XIV, 61). Kuşkusuz, buradaki buyruklardan Resûlullah’ın ümmetine karşı yanlış hareket ettiği, kibirli davrandığı ve bu yüzden uyarıldığı gibi bir sonuç çıkarılmamalıdır. Her şeyden önce iman ve ibadette olduğu gibi ahlâk konularında da bir eğitim rehberi olan Kur’ân-ı Kerîm’in bu ve benzeri âyetleriyle aynı zamanda bir ahlâk örneği ve önderi olması sıfatıyla Peygamber efendimizin şahsında onun yolundan giden müminler eğitilmekte, en güzel ahlâka özendirilmektedir.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 369-370
 

لَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ اِلٰى مَا مَتَّعْنَا بِه۪ٓ اَزْوَاجاً مِنْهُمْ 

 

Fiil cümlesidir.  لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  

تَمُدَّنَّ  fetha üzere mebni muzari fiildir. Fiilin sonundaki  نَ , tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.

Tekid nun’ları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)

عَيْنَيْكَ  mef’ûlun bih olup müsenna olduğu için nasb alameti  ى  ile mansubdur.  İzafetten dolayı  ن  harfi hazf edilmiştir.

Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

مَا  müşterek ism-i mevsûl  اِلٰى  harf-i ceriyle birlikte  تَمُدَّنَّ  fiiline müteallıktır. 

İsm-i mevsûlun sılası  مَتَّعْنَا بِه۪ٓ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur. 

مَتَّعْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

بِه۪ٓ  car mecruru  مَتَّعْنَا  fiiline müteallıktır.  اَزْوَاجاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

مِنْهُمْ  car mecruru  اَزْوَاجاً ’in mahzuf sıfatına müteallıktır.


  وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِن۪ينَ

 

وَ  atıf harfidir.  لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.

تَحْزَنْ  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت dir.

عَلَيْهِمْ  car mecruru  تَحْزَنْ  fiiline müteallıktır.

وَ  atıf harfidir.  اخْفِضْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت dir.

جَنَاحَكَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. كَ  muzâfun ileyh olup mahallen mecrurdur.

لِلْمُؤْمِن۪ينَ   car mecruru  اخْفِضْ  fiiline müteallıktır. الْمُؤْمِن۪ينَ ’nin cer alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الْمُؤْمِن۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

لَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ اِلٰى مَا مَتَّعْنَا بِه۪ٓ اَزْوَاجاً مِنْهُمْ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayetin ilk cümlesi nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl,  اِلٰى  harfiyle birlikte  تَمُدَّنَّ  fiiline müteallıktır. Sılası olan  مَتَّعْنَا بِه۪ٓ , mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. (Vakafat, s. 107)

اَزْوَاجاً ’deki tenvin kesret ve nev ifade eder.

Ayetteki  اَزْوَاجاً مِنْهُمْ  ifadesine, İbni Kuteybe “çeşitli kâfirler” manasını vermiştir,  الْزوج  kelimesi Arapçada kısım, çeşit anlamına gelir. (Fahreddin er-Râzî) 


 وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِن۪ينَ

 

Cümle  وَ ’la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.

وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِن۪ينَ  cümlesi makabline hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ  tabiri istiaredir. İstiâre-i mekniyye-i tahyiliyyedir. Metafor, yavrularını korumak için üzerlerine kanatlarını indiren bir kuşun hareketine teşbihe dayanmaktadır. Bununla kastedilen, “Onlara yumuşak davran, onlara yumuşak davranmaya devam et.” anlamıdır. Allah Teâlâ burada  خفض الجناح  (kanat indirme) tabirini Arapların sözlerine karşılık olarak ifade buyurmuştur. Onlar, öfkelenen birisinin hiddet ve sertliğini tasvir etmek üzere  قَدْ طَارَ طَيْرُهُ َ هَفَا حِلْمُهُ وَقَدْ طَاشَ وَقَارُهُ  (Adamın kuşları uçtu, dengesi bozuldu, vakarı gitti.) derler. Şu halde  قَدْ خَفَضَ جَنَاحِهِ (Kanadını indirmiştir.)  denildiğinde bununla kastedilen, insanın yumuşak kalplilikle ve öfkelendiğinde öfkesine hakimiyetle nitelendirilmesidir. Bu ise onun öfkesinin uçması (kabarması), gazabının sıçraması ile nitelenmesinin zıddıdır. (Şerîf er-Radî, Kur'an Mecazları)

Sâbûnî ise bu istiareyi şöyle açıklamıştır:  وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِن۪ينَ  [Müminlere karşı kanadını alçalt.] ayetinde istiare-i tebeiyye vardır. Zira her birinde şefkat ve merhamet bulunduğu için yumuşak huyluluk kanat alçaltmaya benzetilmiş ve müşebbehun bihin ismi müşebbeh için müstear olarak kullanılmıştır. Bu, beliğ istiarelerdendir. Çünkü kuş uçmadığı zaman kanatlarını indirir. (Safvetu't Tefasir)

اخْفِضْ  kelimesi, “düşürmek, alçaltmak” demektir. İnsanın kanadıysa kollarıdır. Nitekim Leys: kanattan alçaltmak, yumuşaklık, şefkat ve tevazudan bir kinayedir ki bundan maksat ise Cenab-ı Hakk’ın, Hz. Peygamberi kâfirlerin o zenginlerine iltifat edip onlara değer vermekten nehyedip, ona Müslüman fakirlere tevazu göstermesini emretmektir. Bunun bir benzeri de [Müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı, onurlu ve zorlu] şeklindeki Maide Suresi 54 ayetiyle, Cenab-ı Hakk’ın, Hz. Muhammed’in ashabını vasfederken buyurduğu, [Kâfirlere karşı çetin, sert, kendi aralarında merhametlidirler.] Fetih Suresi 29 ayetidir. (Fahreddin er-Râzî, Âşûr)