هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّٓا اَنْ تَأْتِيَهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ اَوْ يَأْتِيَ اَمْرُ رَبِّكَۜ كَذٰلِكَ فَعَلَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ وَمَا ظَلَمَهُمُ اللّٰهُ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | هَلْ | mi? |
|
2 | يَنْظُرُونَ | bekliyorlar |
|
3 | إِلَّا | ille |
|
4 | أَنْ |
|
|
5 | تَأْتِيَهُمُ | kendilerine gelmesini |
|
6 | الْمَلَائِكَةُ | meleklerin |
|
7 | أَوْ | yahut |
|
8 | يَأْتِيَ | gelmesini |
|
9 | أَمْرُ | emrinin |
|
10 | رَبِّكَ | Rabbinin |
|
11 | كَذَٰلِكَ | öyle |
|
12 | فَعَلَ | yapmıştı |
|
13 | الَّذِينَ | kimseler (de) |
|
14 | مِنْ |
|
|
15 | قَبْلِهِمْ | onlardan önceki |
|
16 | وَمَا |
|
|
17 | ظَلَمَهُمُ | onlara zulmetmedi |
|
18 | اللَّهُ | Allah |
|
19 | وَلَٰكِنْ | fakat |
|
20 | كَانُوا | onlar |
|
21 | أَنْفُسَهُمْ | kendi kendilerine |
|
22 | يَظْلِمُونَ | zulmediyorlardı |
|
هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّٓا اَنْ تَأْتِيَهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ اَوْ يَأْتِيَ اَمْرُ رَبِّكَۜ
هَلْ istifham harfidir. يَنْظُرُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اِلَّٓا hasr edatıdır. اَنْ ve masdar-ı müevvel, یَنظُرُونَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
تَأْتِيَهُمُ mansub muzari fiildir. Muttasıl zamir هُمُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. الْمَلٰٓئِكَةُ fail olup lafzen merfûdur.
اَوْ atıf harfi tahyir/tercih ifade eder. Türkçede “veya, yahut, ya da yoksa” kelimeleriyle karşılayabileceğimiz bu edat iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَأْتِيَ mansub muzari fiildir. اَمْرُ fail olup lafzen merfûdur.
رَبِّكَ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
كَذٰلِكَ فَعَلَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ
Fiil cümlesidir. كَ harf-i cerdir. مثل “gibi” demektir. Bu ibare, amili فَعَلَ olan mahzuf mef’ûlün mutlaka müteallıktır.
ذٰ işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
فَعَلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ , fail olarak mahallen merfûdur.
مِنْ قَبْلِهِمْ car mecruru mahzuf sılaya müteallıktır. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَمَا ظَلَمَهُمُ اللّٰهُ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
ظَلَمَهُمُ fetha üzere mebni mazi fiildir.
Muttasıl zamir هُمُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.
وَ atıf harfidir. لٰكِنْ istidrak harfidir. كَانُٓوا ’nun dahil olduğu cümle isim cümlesidir. كَانُوا isim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.
كَانُوا damme üzere mebni nakıs fiildir.
كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و muttasıl zamir olarak mahallen merfûdur.
اَنْفُسَهُمْ mukaddem mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يَظْلِمُونَ fiili كَانُٓوا ’nun haberi olarak mahallen mansubdur.
يَظْلِمُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّٓا اَنْ تَأْتِيَهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ اَوْ يَأْتِيَ اَمْرُ رَبِّكَۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayette هَلۡ , inkârî istifham harfidir. Nefy manasındadır. Bunun için arkasından istisna harfi gelmiştir. (Âşûr) Cümle istifham üslubunda talebî inşaî isnaddır. Vaz edildiği istifham anlamından çıkarak inkârî mana kazanan cümle, mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
Masdar harfi أَن ’den sonraki müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan تَأْتِيَهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ cümlesi, masdar teviliyle یَنظُرُونَ fiilinin mef’ûlü konumundadır.
Aynı üsluptaki müteakip cümle اَوْ atıf harfi ile masdar-ı müevvele atfedilmiştir.
هَلۡ istisna edatı, إِلَّاۤ ile kasr oluşturmuştur. Kasr, یَنظُرُونَ fiiliyle mef’ûlü arasındadır.
Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat olması caizdir. Yani fail tarafından gerçekleştirilen fiil, başka mef'ûllere değil zikredilen mef'ûle tahsis edilmiştir. O mef'ûlde vaki olan başka fiiller vardır. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat olması da caizdir. Yani bu durumda fail, mef'ûl üzerinde gerçekleşen fiile tahsis edilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اَمْرُ رَبِّكَۜ izafetinde Hz.Peygambere ait كَۜ zamirinin Rabb ismine muzâfun ileyh olması Hz. Peygambere destek ve şeref, yine Rab ismine muzâf olan اَمْرُ ’ya tazim ifade eder.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
اَمْرُ ’nun يَأْتِيَ fiiline isnadı mecâz-ı aklîdir.
تَأْتِيَهُمُ - يَأْتِيَ kelimelerinde iştikak cinası ve reddü’l-acüz ales-sadr sanatları vardır.
Sözü edilen Mekke kâfirleri, canlarını azapla almak üzere meleklerin yahut Rablerinin azap buyruğunun kendilerine gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar? Kâfirler, bunu hiçbir zaman beklemezken bunu beklediklerinin ifade edilmesi, beklenen bir şey gibi mutlaka kendilerini bulacağı için değil fakat onu gerektiren sebeplere tevessül ettikleri için, sanki onun gelmesini istiyorlar ve yolunu bekliyorlar. Rablerinin buyruğundan murad dünya azabıdır, kıyamet değildir; çünkü bundan sonra gelecek olan, [Allah onlara zulmetmemiş, fakat onlar kendilerine zulmetmişlerdi. Sonunda yaptıklarının cezası onları çarpmış] ifadesi, kendilerine isabet edenin dünya azabı olduğu hususunda gayet sarihtir. (Ebüssuûd)
كَذٰلِكَ فَعَلَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümlede, îcâz-ı hazif vardır. كَذٰلِكَ , amili فَعَلَ olan mahzuf bir mef’ûlü mutlaka müteallıktır.
فَعَلَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Fail konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ‘nin sılası mahzuftur. مِنْ قَبْلِهِمْ bu mahzuf sılaya müteallıktır. Sılanın hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi, bahsi geçenlerin bilinen kişiler olduğunu belirtmek yanında onlar için tahkir ifade eder.
كَذٰلِكَ kendinden önceki bir manaya işaret eder. Ancak çoğu zaman o da müstakil bir lafız değildir. Burada hem كَ hem de ذٰ işaret ismi aynı şeye işaret eder. Dolayısıyla bu durumu benzetecek yine kendisinden daha mükemmel bir şey bulunamadığını ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan Suresi, s. 101)
كَذٰلِكَ (İşte böyle), aslında uzaktaki bir nesneye işaret için kullanılır. Buradaki istimali (kullanımı), işaret edilen nimetin derecesinin faziletteki mertebesinin yüksekliğini bildirmek içindir. (Ebüssuûd)
وَمَا ظَلَمَهُمُ اللّٰهُ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
وَ istînâfiyyedir. Menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Mef’ûl önemi gereği faile takdim edilmiştir.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
ظَلَمَهُمُ kelimesinde irsâd vardır. وَلٰكِنْ ’dan sonra ne geleceği anlaşılmaktadır.
İstidrak harfinin dahil olduğu وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ cümlesi وَ ’la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır.
لٰكِنْ istidrak harfidir. لٰكِنْ kendisinden sonra gelen cümleye, önceki cümlenin hükmüne muhalif bir hüküm kazandırır. Bu yüzden kendisinden önce sonradan gelecek cümleye muhalif veya mütenakız bir sözün geçmesi lazımdır. (İtkan, c. 2, s. 474)
Cümledeki لٰكِنْ , kendinden önceki وَ ve nefy harfinin delaletiyle tahsis ifade etmiştir.
لٰكِنْ ’in kasr ifade etmesi için öncesinde nefy veya nehyin geçmiş bulunması, atfedilen nesnenin müfred olması ve ayrıca لٰكِنْ ‘in başında وَ bulunması şarttır. (TDV İslam Ansiklopedisi)
كَان ’nin haberi يَظْلِمُونَ şeklinde muzari fiil sıygasında gelerek hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Mef’ûlün amiline takdim edilmiş olması takdim-tehir sanatıdır. Bu takdim onların kendi kendilerine zulmettiklerini vurgular.
كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ‘nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)
كان ’nin haberinin muzari fiil gelmesi bu yaptıklarının yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Hâlidi, Vakafat, s. 112)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. يَظْلِمُونَ ,اَنْفُسَهُمْ ‘ye takdim edilmiştir. Bu takdim kasr ifade eder. Zulüm, Allah’a değil nefislerine hapsolmuştur. Onlar Allah’ın nimetlerini tanımayıp küfür ve inatları sebebiyle sadece nefislerine zulmetmişlerdir. (Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Min Garîbi Belâgati'l Kur'ani'l Kerim, Soru 607)
İnsan kendine zulmetmez fakat yaptığı zulmün sonucunda nefsine azap edilmesine yol açar. Bu nedenle sebebe isnad alakasıyla mecaz-ı mürseldir. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur'an, Âl-i İmrân /117 )
وَمَا ظَلَمَهُمُ اللّٰهُ cümlesiyle وَلٰكِنْ اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
مَا ظَلَمَهُمُ - يَظْلِمُونَ kelimeleri arasında iştikak cinası, tıbâk-ı selb ve reddü’l-acüz ales-sadr sanatları vardır.