İsrâ Sûresi 15. Ayet

مَنِ اهْتَدٰى فَاِنَّمَا يَهْتَد۪ي لِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَاۜ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۜ وَمَا كُنَّا مُعَذِّب۪ينَ حَتّٰى نَبْعَثَ رَسُولاً  ...

Kim doğru yolu bulmuşsa, ancak kendisi için bulmuştur; kim de sapıtmışsa kendi aleyhine sapıtmıştır. Hiçbir günahkâr, başka bir günahkârın günah yükünü yüklenmez. Biz, bir peygamber göndermedikçe azap edici değiliz.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 مَنِ kim
2 اهْتَدَىٰ hihayeti seçerse ه د ي
3 فَإِنَّمَا şüphesiz
4 يَهْتَدِي seçmiş olur ه د ي
5 لِنَفْسِهِ kendisi için ن ف س
6 وَمَنْ ve kim
7 ضَلَّ saparsa ض ل ل
8 فَإِنَّمَا şüphesiz
9 يَضِلُّ sapar ض ل ل
10 عَلَيْهَا kendi aleyhine
11 وَلَا ve
12 تَزِرُ taşımaz و ز ر
13 وَازِرَةٌ hiçbir günahkar و ز ر
14 وِزْرَ günah yükünü و ز ر
15 أُخْرَىٰ başkasının ا خ ر
16 وَمَا ve
17 كُنَّا değiliz ك و ن
18 مُعَذِّبِينَ biz azab edecek ع ذ ب
19 حَتَّىٰ sürece
20 نَبْعَثَ göndermedikçe ب ع ث
21 رَسُولًا elçi ر س ل
 
Yüce Allah’ın hem adaletine hem de lutufkârlığına şehâdet eden en açık örneklerden biri olan ve bir bakıma 13. âyeti açıklayan bu âyette çok kısa ama aynı zamanda açık olarak Allah’ın birbiriyle bağlantılı üç temel yasası yer almaktadır. 1. Herkesin yaptığı kendisinindir; doğruyu seçen kendi iyiliğine seçmiş, doğru yoldan sapan da kendi aleyhine sapmış olur. 2. Hiçbir mâsum kişi başkasının günahını, sorumluluğunu üzerine almaz, Allah buna izin vermez, ilâhî yasada ilke olarak sorumluluk şahsîdir. Buna göre toplu işlenen suçlarda herkesin sorumluluğu ve cezası kendisinin katkısı oranındadır. Şu halde hiç kimse kendi günahının, suçunun cezasını başkasının çekmesini ummamalıdır. Ayrıca haram olan bir şeyi başkası yapıyor diye kendisi de yapmamalıdır; çünkü herkesin günahı kendisinedir (Râzî, XX, 171). 3. Allah insanları iyiyi kötüden ayırmalarına yarayacak yeteneklerle donatmıştır; ancak yine de–merhametinin sonucu olarak– bir peygamber göndermedikçe azap etmeyecektir.
 
 Bu hususta şu üç nokta önemlidir: a) Peygamberin gönderilmesin-den maksat, onun getirdiği dinî davet hakkında insanların yeteri kadar bilgi sahibi olmalarına elverişli bir ortamın sağlanmasıdır. b) Âyetin bu kısmı, bilinmesi, anlaşılması ve inanılıp uygulanması ancak bir peygamberin açıklamasına bağlı olan, insanın beşerî aklı ve bilgisiyle aydınlanamayacağı salt dinî konularla ilgilidir. c) Kanunsuz suç ve ceza olmaz. Âyetin, on dört asır önce suçun ve cezanın kanunîlik ilkesini bu kadar açık ve kesin bir şekilde ifade etmesi ilgi çekicidir (peygamberler gelmediği dönemlerde yaşayan veya bulundukları yer ve durum itibariyle peygamberlerin tebliğlerini alamamış, bunlarla yeteri kadar ilgi kuramamış bulunan insanların sorumlulukları ve uhrevî kurtuluşları konusunda bilgi için bk. Bakara 2/62; Nisâ 4/48, 165).
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 470
 

مَنِ اهْتَدٰى فَاِنَّمَا يَهْتَد۪ي لِنَفْسِه۪ۚ 

 

مَنِ  iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur. 

اهْتَدٰى  şart fiili olup elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو dir.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.

اِنَّمَا  kâffe ve mekfufedir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki ma-i kâffeden kasıt ise  اِنَّ  harfinden sonra gelen ve onun amel etmesine mani olan  مَا  demektir.

يَهْتَد۪ي  fiili  ي  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو dir. 

لِنَفْسِه۪  car mecruru  يَهْتَد۪ي deki  failinin mahzuf haline müteallıktır. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اهْتَدٰى  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  هدي ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


 وَمَنْ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَاۜ

 

و  atıf harfidir.  مَنِ  iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur. 

ضَلَّ  şart fiili olup fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو dir.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.

اِنَّمَا  kâffe ve mekfufedir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki ma-i kâffeden kasıt ise  اِنَّ  harfinden sonra gelen ve onun amel etmesine mani olan  مَا  demektir.

يَضِلُّ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو dir.  عَلَيْهَا  car mecruru  يَضِلُّ deki failinin mahzuf haline müteallıktır. 


 وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۜ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تَزِرُ   merfû muzari fiildir.  وَازِرَةٌ  fail olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda sıfattır. Mevsuf hazf edilmiştir. Takdiri, نفس وازرة  (kimse taşıyıcı) şeklindedir.

وِزْرَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  اُخْرٰى  muzâfun ileyh olup elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda sıfattır. Mevsuf hazf edilmiştir. Takdiri,  نفس أخرى  şeklindedir.


 وَمَا كُنَّا مُعَذِّب۪ينَ حَتّٰى نَبْعَثَ رَسُولاً

 

وَ  atıf harfidir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.

كُنَّا  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. نَا  muttasıl zamir  كُنَّا nın ismi olarak mahallen merfûdur.

مُعَذِّب۪ينَ  kelimesi, كُنَّا nın haberi olup nasb alameti  ي dir.Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

حَتّٰى  gaye bildiren cer harfidir.  نَبْعَثَ  muzari fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek anlamını masdara çevirmiştir.

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra 3) Lam-ı cuhûddan sonra 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra 5) Vav-ı maiyye (وَ)’den sonra 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, cer mahallinde  مُعَذِّب۪ينَ e müteallıktır.

نَبْعَثَ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن dur. رَسُولاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

مُعَذِّب۪ينَ   kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

مَنِ اهْتَدٰى فَاِنَّمَا يَهْتَد۪ي لِنَفْسِه۪ۚ 

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. İlk cümle, şart üslubunda, haberî isnaddır. Şart cümlesi  مَنِ اهْتَدٰى  şeklinde isim cümlesi olup faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart ismi  مَنِ  mübteda konumundadır.  اهْتَدٰى, haberdir. Haberin mazi fiil sıygasında cümle olması hükmü takviye, hudûs, sebat temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

Şartın cevabı olan  اِنَّمَا يَهْتَد۪ي لِنَفْسِه۪  cümlesi  اِنَّمَا  kasr edatıyla tekid edilmiş, müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır. Kasr, fiille car mecrur  arasındadır. Kasr-ı sıfat ale’l mevsuftur. Hidayet üzere olmanın, insanın sadece kendi menfaatine olduğu  vurgulanmıştır. 

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber inkârî kelamdır.


 وَمَنْ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَاۜ 

 

Aynı üslupta gelen  وَمَنْ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَاۚ  cümlesi, makabline atfedilmiştir. İnşaî olmak bakımından aralarında mutabakat bulunan iki cümlenin birbirine atıf sebebi tezattır.

اِنَّمَا  kasr edatı, siyakında açıkça veya zımnen bir sorunun olduğu ayetlerde cevap olarak gelir. Muhatap konunun cahili değildir ve doğruluğuna itiraz etmiyordur ya da bu konuma konulmuştur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

فَمَنِ اهْتَدٰى فَاِنَّمَا يَهْتَد۪ي لِنَفْسِه۪ۚ  cümlesiyle  وَمَنْ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَاۚ  cümleleri arasında güzel bir mukabele sanatı vardır.

اِنَّمَا  ve  مَنِ ’lerin tekrarında reddü'l-acüz ale's-sadr,  ضَلَّ - يَضِلُّ ve  يَهْتَد۪ي - اهْتَدٰى  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları vardır. 

عَلَيْهَاۚ - لِنَفْسِه۪ۚ  ile  ضَلَّ - اهْتَدٰى  kelime grupları arasında tıbâk-ı îcab vardır.


وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۜ 

 

İstînâfa matuf cümle, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Mef’ûlu mutlak olan  وِزْرَ  ile  cümle tekid edilmiştir.

لَا تَزِرُ - وِزْرَ  kelimeleri arasında tıbâk-ı selb sanatı vardır.

تَزِرُ - وَازِرَةٌ - وِزْرَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

تَزِرُ - وَازِرَةٌ  - وِزْرَ  kelimeleri arasında cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.

Bu cümledeki kelimeler arasında var olan tenasüp, dikkat çekicidir.

Ayette geçen وِزْرَ , günah, ağırlık ve yük anlamındadır. Yani günah taşıyan nefis başka bir nefsin günahını taşımaz. Aksine her nefis kendi günahını taşır. Bu sebeple, bir insan, başkasının günahıyla sorumlu tutulamaz. Bu ayet-i kerimenin açıklamış olduğu bu hüküm, daha önce açıklanan “Her insanın amelini boynuna bağladık.” (İsra Suresi, 13) ayetindeki hükmü pekiştirmektedir. (Rûhu’l Beyan)


 وَمَا كُنَّا مُعَذِّب۪ينَ حَتّٰى نَبْعَثَ رَسُولاً

 

Menfi  كَان ’nin dahil olduğu cümle, istînâfa matuftur. Sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.  كَان nin haberi, ism-i fail kalıbında gelmiştir.

İsm-i failin önünde  كَان  yardımcı/nakıs fiili bulunursa, şimdiki veya geniş zaman hikâyesi için kullanılır. İsm-i fail, süreklilik ifade eden fiillerden sonra (كَان  ve benzerleri içerisinde yer alan) muzari fiil yerine gelebilir. (Yrd. Doç. Dr. M. Akif Özdoğan KSÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi 10 (2007) s. 55 - 90 Arapçada İsm-i Fâil ve İşlevleri)

Azaptan murad ne olursa olsun, “bir peygamber göndermedikçe” ifadesi, azabın mutlak olarak hiç olmayacağını bildirmek için değil, bunun tahakkukundan önce olmayacağını bildirmek içindir. Yoksa uhrevî azabın peygamber geldikten sonra hemen vaki olması mümkün olmadığı gibi dünyevî azap da onu gerektiren ahlâksızlık ve isyandan sonra ancak hasıl olur. (Ebüssuûd)

Gaye bildiren harf-i cer  حَتّٰى ’nın gizli  أنْ ’le masdar yaptığı  نَبْعَثَ رَسُولاً  cümlesi,  müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel, mecrur mahalde  مُعَذِّب۪ينَ ’ye müteallıktır.

نَبْعَثَ  fiilinin mef’ûlü olan  رَسُولاً , tazim için nekre gelmiştir.