مَنِ اهْتَدٰى فَاِنَّمَا يَهْتَد۪ي لِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَاۜ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۜ وَمَا كُنَّا مُعَذِّب۪ينَ حَتّٰى نَبْعَثَ رَسُولاً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | مَنِ | kim |
|
2 | اهْتَدَىٰ | hihayeti seçerse |
|
3 | فَإِنَّمَا | şüphesiz |
|
4 | يَهْتَدِي | seçmiş olur |
|
5 | لِنَفْسِهِ | kendisi için |
|
6 | وَمَنْ | ve kim |
|
7 | ضَلَّ | saparsa |
|
8 | فَإِنَّمَا | şüphesiz |
|
9 | يَضِلُّ | sapar |
|
10 | عَلَيْهَا | kendi aleyhine |
|
11 | وَلَا | ve |
|
12 | تَزِرُ | taşımaz |
|
13 | وَازِرَةٌ | hiçbir günahkar |
|
14 | وِزْرَ | günah yükünü |
|
15 | أُخْرَىٰ | başkasının |
|
16 | وَمَا | ve |
|
17 | كُنَّا | değiliz |
|
18 | مُعَذِّبِينَ | biz azab edecek |
|
19 | حَتَّىٰ | sürece |
|
20 | نَبْعَثَ | göndermedikçe |
|
21 | رَسُولًا | elçi |
|
مَنِ اهْتَدٰى فَاِنَّمَا يَهْتَد۪ي لِنَفْسِه۪ۚ
مَنِ iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur.
اهْتَدٰى şart fiili olup elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.
اِنَّمَا kâffe ve mekfufedir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki ma-i kâffeden kasıt ise اِنَّ harfinden sonra gelen ve onun amel etmesine mani olan مَا demektir.
يَهْتَد۪ي fiili ي üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
لِنَفْسِه۪ car mecruru يَهْتَد۪ي ’deki failinin mahzuf haline müteallıktır. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اهْتَدٰى fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi هدي ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
وَمَنْ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَاۜ
و atıf harfidir. مَنِ iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur.
ضَلَّ şart fiili olup fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.
اِنَّمَا kâffe ve mekfufedir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki ma-i kâffeden kasıt ise اِنَّ harfinden sonra gelen ve onun amel etmesine mani olan مَا demektir.
يَضِلُّ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. عَلَيْهَا car mecruru يَضِلُّ ’deki failinin mahzuf haline müteallıktır.
وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۜ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تَزِرُ merfû muzari fiildir. وَازِرَةٌ fail olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda sıfattır. Mevsuf hazf edilmiştir. Takdiri, نفس وازرة (kimse taşıyıcı) şeklindedir.
وِزْرَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. اُخْرٰى muzâfun ileyh olup elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda sıfattır. Mevsuf hazf edilmiştir. Takdiri, نفس أخرى şeklindedir.
وَمَا كُنَّا مُعَذِّب۪ينَ حَتّٰى نَبْعَثَ رَسُولاً
وَ atıf harfidir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
كُنَّا nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. نَا muttasıl zamir كُنَّا ’nın ismi olarak mahallen merfûdur.
مُعَذِّب۪ينَ kelimesi, كُنَّا ’nın haberi olup nasb alameti ي ’dir.Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
حَتّٰى gaye bildiren cer harfidir. نَبْعَثَ muzari fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek anlamını masdara çevirmiştir.
اَنْ harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra 3) Lam-ı cuhûddan sonra 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra 5) Vav-ı maiyye (وَ)’den sonra 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَنْ ve masdar-ı müevvel, cer mahallinde مُعَذِّب۪ينَ ’e müteallıktır.
نَبْعَثَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. رَسُولاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
مُعَذِّب۪ينَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَنِ اهْتَدٰى فَاِنَّمَا يَهْتَد۪ي لِنَفْسِه۪ۚ
Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. İlk cümle, şart üslubunda, haberî isnaddır. Şart cümlesi مَنِ اهْتَدٰى şeklinde isim cümlesi olup faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart ismi مَنِ mübteda konumundadır. اهْتَدٰى, haberdir. Haberin mazi fiil sıygasında cümle olması hükmü takviye, hudûs, sebat temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
Şartın cevabı olan اِنَّمَا يَهْتَد۪ي لِنَفْسِه۪ cümlesi اِنَّمَا kasr edatıyla tekid edilmiş, müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır. Kasr, fiille car mecrur arasındadır. Kasr-ı sıfat ale’l mevsuftur. Hidayet üzere olmanın, insanın sadece kendi menfaatine olduğu vurgulanmıştır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber inkârî kelamdır.
وَمَنْ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَاۜ
Aynı üslupta gelen وَمَنْ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَاۚ cümlesi, makabline atfedilmiştir. İnşaî olmak bakımından aralarında mutabakat bulunan iki cümlenin birbirine atıf sebebi tezattır.
اِنَّمَا kasr edatı, siyakında açıkça veya zımnen bir sorunun olduğu ayetlerde cevap olarak gelir. Muhatap konunun cahili değildir ve doğruluğuna itiraz etmiyordur ya da bu konuma konulmuştur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
فَمَنِ اهْتَدٰى فَاِنَّمَا يَهْتَد۪ي لِنَفْسِه۪ۚ cümlesiyle وَمَنْ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَاۚ cümleleri arasında güzel bir mukabele sanatı vardır.
اِنَّمَا ve مَنِ ’lerin tekrarında reddü'l-acüz ale's-sadr, ضَلَّ - يَضِلُّ ve يَهْتَد۪ي - اهْتَدٰى kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.
عَلَيْهَاۚ - لِنَفْسِه۪ۚ ile ضَلَّ - اهْتَدٰى kelime grupları arasında tıbâk-ı îcab vardır.
وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۜ
İstînâfa matuf cümle, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Mef’ûlu mutlak olan وِزْرَ ile cümle tekid edilmiştir.
لَا تَزِرُ - وِزْرَ kelimeleri arasında tıbâk-ı selb sanatı vardır.
تَزِرُ - وَازِرَةٌ - وِزْرَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
تَزِرُ - وَازِرَةٌ - وِزْرَ kelimeleri arasında cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.
Bu cümledeki kelimeler arasında var olan tenasüp, dikkat çekicidir.
Ayette geçen وِزْرَ , günah, ağırlık ve yük anlamındadır. Yani günah taşıyan nefis başka bir nefsin günahını taşımaz. Aksine her nefis kendi günahını taşır. Bu sebeple, bir insan, başkasının günahıyla sorumlu tutulamaz. Bu ayet-i kerimenin açıklamış olduğu bu hüküm, daha önce açıklanan “Her insanın amelini boynuna bağladık.” (İsra Suresi, 13) ayetindeki hükmü pekiştirmektedir. (Rûhu’l Beyan)
وَمَا كُنَّا مُعَذِّب۪ينَ حَتّٰى نَبْعَثَ رَسُولاً
Menfi كَان ’nin dahil olduğu cümle, istînâfa matuftur. Sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. كَان ’nin haberi, ism-i fail kalıbında gelmiştir.
İsm-i failin önünde كَان yardımcı/nakıs fiili bulunursa, şimdiki veya geniş zaman hikâyesi için kullanılır. İsm-i fail, süreklilik ifade eden fiillerden sonra (كَان ve benzerleri içerisinde yer alan) muzari fiil yerine gelebilir. (Yrd. Doç. Dr. M. Akif Özdoğan KSÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi 10 (2007) s. 55 - 90 Arapçada İsm-i Fâil ve İşlevleri)
Azaptan murad ne olursa olsun, “bir peygamber göndermedikçe” ifadesi, azabın mutlak olarak hiç olmayacağını bildirmek için değil, bunun tahakkukundan önce olmayacağını bildirmek içindir. Yoksa uhrevî azabın peygamber geldikten sonra hemen vaki olması mümkün olmadığı gibi dünyevî azap da onu gerektiren ahlâksızlık ve isyandan sonra ancak hasıl olur. (Ebüssuûd)
Gaye bildiren harf-i cer حَتّٰى ’nın gizli أنْ ’le masdar yaptığı نَبْعَثَ رَسُولاً cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel, mecrur mahalde مُعَذِّب۪ينَ ’ye müteallıktır.
نَبْعَثَ fiilinin mef’ûlü olan رَسُولاً , tazim için nekre gelmiştir.