وَاِذْ يَرْفَعُ اِبْرٰه۪يمُ الْقَوَاعِدَ مِنَ الْبَيْتِ وَاِسْمٰع۪يلُۜ رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّاۜ اِنَّكَ اَنْتَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَإِذْ | ve hani |
|
2 | يَرْفَعُ | yükseltiyordu |
|
3 | إِبْرَاهِيمُ | İbrahim |
|
4 | الْقَوَاعِدَ | temellerini |
|
5 | مِنَ |
|
|
6 | الْبَيْتِ | Ev’in |
|
7 | وَإِسْمَاعِيلُ | İsma’il’(le beraber) |
|
8 | رَبَّنَا | Rabbi’imiz |
|
9 | تَقَبَّلْ | kabul buyur |
|
10 | مِنَّا | bizden |
|
11 | إِنَّكَ | kuşkusuz sen |
|
12 | أَنْتَ | (yalnız) sen |
|
13 | السَّمِيعُ | işitensin |
|
14 | الْعَلِيمُ | bilensin |
|
وَاِذْ يَرْفَعُ اِبْرٰه۪يمُ الْقَوَاعِدَ مِنَ الْبَيْتِ وَاِسْمٰع۪يلُۜ
وَ atıf harfidir. Zaman zarfı اِذْ , takdiri اذكر olan mahzuf fiile müteallıktır. يَرْفَعُ fiili muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اِبْرٰه۪يمُ kelimesi يَرْفَعُ fiilinin failidir. الْقَوَاعِدَ kelimesi mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. مِنَ الْبَيْتِ car mecruru الْقَوَاعِدَ kelimesinin mahzuf haline müteallıktır. اِسْمٰع۪يلُ kelimesi atıf harfi وَ ile اِبْرٰه۪يمُ ’e matuftur.
Tahir b.Âşûr وَاِذْ يَرْفَعُ اِبْرٰه۪يمُ الْقَوَاعِدَ مِنَ الْبَيْتِ وَاِسْمٰع۪يلُۜ [َHani İbrahim, İsmail ile birlikte evin (Kâbe’nin) temellerini yükseltiyor.] (Bakara, 2/127) ayetinde bu atıf üslubunu zikrederek şöyle der: İbrahim’in işiyle İsmail’in işi arasındaki farka işaret için mef’ul ve müteallıkları zikredildikten sonra faile atıf yapılmıştır. Bu, anladığıma göre atıf üslubu hususunda Arapçanın özelliklerindendir. Fiilin başında iki fail arasında farka işaret edilmek istendiğinde, birinci faille alakalı iş bittikten sonra ikincisi onun üzerine atfedilir. Ma’tuf ve ma’tufun aleyh fiilin başında eşit yapılmak istendiğinde, ma’tufun aleyhin peşinden ma’tuf zikredilir. (İbn Âşûr’ûn Et-tahrîr Ve’t-tenvîr Adlı Eserinde Sarf Ve Nahiv Merkezli Tercihleri / Aboubacar Mohamadou)
يَرْفَعُ [Yükseltiyordu] fiili, geçmişte olmuş bir durumu hikaye etmektedir. الْقَوَاعِدَ [temeller] kelimesi, üzerine bina edilecek şeye esas ve asıl olan şey anlamındaki قَائِدةٌ kelimesinin çoğuludur. قَائِد sıfatken zamanla isim gibi kullanılan [sıfat-ı galibe] bir kelime olup ‘sabit’ anlamındadır. Nitekim “Allah seni sabit kılsın” manasında قَعَّدَكَ اَللَّهُ denmektedir. ‘Temeli yükseltmek’, onun üzerine bir şeyi bina etmek demektir. Çünkü temel üzerine bir şey bina edilince, o alçaklık halinden yükseklik haline nakledilir; kısa iken uzun hale gelir. Temellerden muradın, yapılan duvarın taş veya tuğla katları olması da caizdir.
Çünkü her bir kat, üzerine konulacak diğer kat için bir temel niteliğindedir. Dolayısıyla ‘temellerin yükseltilmesi’, duvarın taş veya tuğlalarla örülerek yükseltilmesi anlamındadır. Zira bir kat tuğla bir önceki katın üzerine konulunca böylece katlar yükselir [ve duvar tamamlanmış olur]. (Keşşâf)
رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّاۜ اِنَّكَ اَنْتَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ
رَبَّنَا تَقَبَّلْ ifadesi mahzuf fiilin mekulü’l-kavl cümlesidir. Takdiri يقولان ربنا [Rabbimiz diyorlardı] şeklindedir. Nida harfi mahzuftur. Münada olan رَبَّ, muzâftır. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. تَقَبَّلْ sükun üzere mebni emir fiildir. مِنَّا car mecruru تَقَبَّلْ fiiline müteallıktır. Nidanın cevabı تَقَبَّلْ مِنَّاۜ cümlesidir.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. كَ muttasıl zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. اَنْتَ fasıl zamiridir. السَّم۪يعُ kelimesi اِنَّ ’nin haberidir. الْعَل۪يمُ ise ikinci haberidir.
وَاِذْ يَرْفَعُ اِبْرٰه۪يمُ الْقَوَاعِدَ مِنَ الْبَيْتِ وَاِسْمٰع۪يلُۜ
Ayet önceki ayete temasül nedeniyle atfedilmiştir. Cümlede îcâz-ı hazif vardır. Muzâfun ileyh olan cümle müsbet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidâî kelamdır.
اِبْرٰه۪يمُ - اِسْمٰع۪يلُۜ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Şayet الْقَوَاعِدَ مِنَ الْبَيْتِْ [Ev’den temeller] ifadesiyle قَوَاعِدَ الْبَيْت [Evin temelleri] ifadesi arasında fark vardır. الْقَوَاعِدَ kelimesini önce müphem yapıp bu belirsizlikten sonra onu netleştirmekte, bu kelimeyi beyte izafe ettiğimizde söz konusu olmayan bir anlam bulunmaktadır. Zira bir şeyi önce kapalı geçip daha sonra netleştirmekte, açıklanan şeyin durumunu yüceltme hikmeti bulunmaktadır. (Keşşâf)
Geçmişteki bir olay muzari fiille anlatılarak gözümüzün önünde yaşanıyor gibi canlandırılmıştır. Ebüssûud, geçmiş bir olayı nakletmek için muzari fiil kullanılmasının o olayın apaçık bir mucizeyi haber veren fevkalade bir olay olduğunu gözler önüne sermek için olduğunu söyler. (Safvetü-t Tefasir)
Kâbe'nin yapımı için inşa etmek yerine duvarlarını yükseltti fiili kullanılmıştır. Bu da ilk inşa edenin onlar olmadığına işaret eder.
Bu ayet-i kerimede de وهما يقولان şeklindeki hal cümlesi hazfolmuştur. Bu hazf; sahneyi zihnimizde daha bariz bir şekilde, sanki görüyormuş gibi canlandırmamızı sağlar. Bu ayetteki haber cümlesinden inşâya geçişte de, bu hal cümlesinin hazfi ile mümkün olan bariz bir îcâz fenni vardır. (Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
يَرْفَعُ - الْقَوَاعِدَ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّاۜ
Nida üslubunda talebî inşâî isnad olan cümle takdiri يقولان olan fiilin mekulü’l-kavlidir. Nida harfi mahzuftur. Bu hazif mütekellimin münadaya yakın olma isteğine işaret eder. Cümlede îcâz-ı hazif vardır.
Nidanın cevabı emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. İnşâ üslubunda gelmiş olmasına rağmen cümlenin asıl anlamı dua olduğu için, mecaz-ı mürsel mürekkeptir.
Cümle, Hz.İbrahim ve İsmail’den hal olarak ıtnâbtır.
Burada mef'ûlun zikredilmemesi, bu yakarışın hem duayı, hem hac menasikini hem de diğer ibâdetlerin hepsini kapsaması içindir. (Ebüssuûd ve Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Min Garîbi Belâgati'l Kur'ani'l Kerim, Soru 1043)
اِنَّكَ اَنْتَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ
Cümle taliliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. اِنَّ ve kasırla tekid edilen cümle lazım-ı faide-i haber inkarî kelamdır. Ta’lil cümleleri anlamı zenginleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Müsnedin yani السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ kelimelerinin marife gelmesi kasır oluşturmuştur. Bu iki vasıf sadece Allah’a aittir. Bu kasır اَنْتَ fasıl zamiriyle tekid edilmiştir. (Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Min Garîbi Belâgati'l Kur'ani'l Kerim, Soru 1045)
Cümledeki اَنْتَ fasıl zamiridir. Bu zamir, tekid ifade eder. Pekiştirme dışındaki bir faydası da ihtisas ifade etmesidir. Böylece kendisinden sonra gelen kelime de sıfat değil haber olur. Haber, cümlede sıfattan daha kuvvetli bir rükundur.
اِنَّ ’nin haberinin الْ ile marife gelmesi müsnedün ileyhin bu vasıfla kemâl derecede muttasıf olduğuna işaret eder. Haber olan iki vasfın, aralarında و olmadan gelmesi her ikisinin birden müsnedün ileyhte mevcut olduğuna işaret eder.
السَّم۪يعُ - الْعَل۪يمُ kelimeleri arasında muvazene ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf sanatıdır.
[Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur!] Yani “Dediler ki: Ey Rabbimiz!” Burada “Dediler” ifadesi hazfedilmiştir ki buna benzer hazifler Kur’an’da çoktur. Örneğin [Melekler ellerini uzatmış halde, çıkarın canlarınızı!] (En‘âm 6/93) ayetinde kastedilen anlam “Melekler dediler ki” şeklindedir. Burada da Hz. İbrahim ve Hz. İsmail, Allah’tan bu amellerini kabul etmesini niyaz ederek böyle demişlerdir.
Cümlenin başındaki tekit harfi إنَّ 'nin zikredilmesi, İbrâhîm ve İsmail'in (aleyhisselâm), bu cümleye olan kesin imânlarının kuvvetinin kemâlini ifade etmek içindir. Her şeyi işitmeyi ve her şeyi bilmeyi Allah'a hasretmeleri de, dualarının yalnız Allah'a (celle celâlühü) mahsus ve Allah'tan başkasından umutlarının tamamen kesilmiş olduğunu açıklamak içindir. (Ebüssuûd)
İbrâhim İsmâil’le birlikte beytin temellerini yükseltiyordu: “Ey rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin.
“Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş kimseler kıl. Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet kıl. Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster. Tövbemizi kabul et. Çünkü sen, tövbeleri çok kabul edensin, çok merhametli olansın.”
“Rabbimiz! İçlerinden onlara bir peygamber gönder; onlara âyetlerini okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları her kötülükten arındırsın. Şüphesiz, sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.”
Bakara 127-129