وَاِذَا لَقُوا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا قَالُٓوا اٰمَنَّاۚ وَاِذَا خَلَوْا اِلٰى شَيَاط۪ينِهِمْۙ قَالُٓوا اِنَّا مَعَكُمْۙ اِنَّمَا نَحْنُ مُسْتَهْزِؤُ۫نَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَإِذَا | zaman |
|
2 | لَقُوا | rastladıkları |
|
3 | الَّذِينَ | kimselere |
|
4 | امَنُوا | inanan |
|
5 | قَالُوا | derler |
|
6 | امَنَّا | inandık |
|
7 | وَإِذَا | ve zaman |
|
8 | خَلَوْا | yalnız kaldıkları |
|
9 | إِلَىٰ | ile |
|
10 | شَيَاطِينِهِمْ | şeytanları |
|
11 | قَالُوا | derler |
|
12 | إِنَّا | şüphesiz biz |
|
13 | مَعَكُمْ | sizinle beraberiz |
|
14 | إِنَّمَا | elbette sadece |
|
15 | نَحْنُ | biz |
|
16 | مُسْتَهْزِئُونَ | (onlarla) alay ediyoruz |
|
وَاِذَا لَقُوا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا قَالُٓوا اٰمَنَّاۚ
وَ atıf harfidir. اِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezm etmeyen zaman zarfıdır.Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir. اِذَا zaman zarfı, قَالُٓوا ‘nun cevabına mütealliktir. لَقُوا ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
(إِذَا): Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.
(إِذَا) dan sonraki şart cümlesinin, fiili, mazi veya muzâri manalı olur. Cevabı ise umûmiyetle muzâri olur, mazi de olsa muzâri manası verilir:
a) (إِذَا) fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.
b) (إِذَا) nın cevap cümlesi, iki muzâri fiili cezmedenlerin cevap cümleleri gibi mâzi, muzâri, emir, istikbâl, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına (ف) ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzâri fiili cezmedenlerinkiyle aynıdır.
c) Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَقُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ mef‘ûlün bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası اٰمَنُوا ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur.
اٰمَنُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavl اٰمَنَّا ’ dır. قَالُٓوا fiilinin mef’ûlü bihi olarak mahallen mansubdur.
فَ karînesi olmadan gelen قَالُوا cümlesi şartın cevabıdır.
قَالُٓوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اٰمَنَّاۚ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur.
اٰمَنَّاۚ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi أمن ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَاِذَا خَلَوْا اِلٰى شَيَاط۪ينِهِمْۙ قَالُٓوا اِنَّا مَعَكُمْۙ
وَ atıf harfidir. اِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezm etmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir. اِذَا zaman zarfı قَالُٓوا ‘nun cevabına mütealliktir. خَلَوْا ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
خَلَوْا iki sakinin birleşmesinden dolayı mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
اِلٰى شَيَاط۪ينِهِمْ car mecruru خَلَوْا fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ karînesi olmadan gelen قَالُوا cümlesi şartın cevabıdır.
قَالُٓوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavl اِنَّا مَعَكُمْ ’ dur. قَالُٓوا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
إنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
نَا mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. مَعَكُمْ zaman zarfı اِنَّ ’ nin mahzuf haberine mütealliktir. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِنَّمَا نَحْنُ مُسْتَهْزِؤُ۫ن
اِنَّمَا kâffe ve mekfufedir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki ma-i kâffeden kasıt ise اِنَّ harfinden sonra gelen ve onun amel etmesine mani olan مَا demektir.
اِنَّـمَٓا , kâffe (durduran, engelleyen anlamında ismi faildir) ve mekfûfe’dir.Usul ve beyan alimlerinin Cumhuruna göre kâffe olan مَٓا harfi, اِنَّ ile birlikte nafiye olur ve bu da hasr için kullanılma sebebidir. Çünkü اِنَّ ispat, مَٓا nefiy içindir. Bu ikisinin tek bir şey için kullanılması caiz değildir, çünkü aralarında tenakuz vardır. https://www.arapcadilbilgisi.com/
Cumhura göre إنما hasr ifade eder ve maksûrun aleyh cümlenin sonunda bulunur. https://islamansiklopedisi.org
İsim cümlesidir. Munfasıl zamir نَحْنُ mübteda olup mahallen merfûdur. مُسْتَهْزِؤُ۫نَ mübtedanın haberi olup ref alameti وَ ’ dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
مُسْتَهْزِؤُ۫نَ sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan istifâl babının ism-i failidir.
İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاِذَا لَقُوا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا قَالُٓوا اٰمَنَّاۚ
Ayet atıf harfi وَ ‘ la makabline atfedilmiştir.
اِذَا şart manalı, cümleye muzaf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Müteallakı, şartın cevap cümlesidir. Şart cümlesi olan لَقُوا الَّذ۪ينَ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mef’ûl konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan اٰمَنُوا cümlesi, mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.
فَ karinesi olmadan gelen cevap cümlesi قَالُٓوا اٰمَنَّا , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, s. 107)
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
Burada إنْ değil, اِذَا buyrulmuştur. Çünkü bahsedilen olay gerçekleşmiştir ya da kesinlikle gerçekleşecektir. Çünkü اِذَا harfi, sık karşılaşılan durumlarda veya kesinlik bulacak olaylarda kullanılır. إنْ harfi ise varsayım ifade eder. Bu hadise vuku bulur ya da vuku bulmaz. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, Lokman Suresi 7, c. 2, s. 397)
اٰمَنُوا - اٰمَنَّاۚ kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ales-sadr sanatı vardır.
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُواۚ ibaresi imana saplananları, imanınn kendilerinde yerleştiği kişileri ifade eder. Yukarıdaki اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ifadesi gibidir.
وَاِذَا خَلَوْا اِلٰى شَيَاط۪ينِهِمْۙ قَالُٓوا اِنَّا مَعَكُمْۙ
Ayetin ikinci cümlesi atıf harfi وَ ‘la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi temasüldür.
اِذَا şart manalı, cümleye muzaf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Müteallakı, şartın cevap cümlesidir. Şart cümlesi olan خَلَوْا اِلٰى شَيَاط۪ينِهِمْ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)
فَ karinesi olmadan gelen cevap cümlesi قَالُٓوا اِنَّا مَعَكُمْ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, s. 107)
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
قَالُٓوا fiilinin mekulü’l-kavli olan اِنَّا مَعَكُمْ cümlesi, اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mekân zarfı مَعَكُمْ , mahzuf habere mütealliktir.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ ve isim cümlesi sebebiyle tekit ifade eden çok muhkem cümlelerdir.
خَلَوْا kelimesi بِ ve اِلٰى cer edatlarıyla kullanılabilmektedir. Ancak اِلٰى edatıyla kullanılması daha mübalağalıdır. Çünkü اِلٰى edatı kullanılınca, “başından sonuna dek... ” demek olur. Dolayısıyla bunun manası, müminlerden ayrılıp tamamen ve baştan sona şeytan tıynetindeki (aynı görüşte oldukları) liderleriyle bire bir baş başa kaldıklarında... manasında olur.
Şeytanları ifadesinden kasıt; azgınlık ve sapkınlıklarında şeytanlara benzeyen, şeytanlaşan kimseler, demektir. Bunlar da Yahudilerdir. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)
Dikkat edilecek olursa bu ayette, münafıkların müminlere hitap etme durumu fiil cümlesiyle anlatılmıştır. Oysa kendi şeytanlarına hitap ederken isim cümlesi gelmiştir. Hem de bu, إنّ ile de tekit edilmiştir. Çünkü münafıklar müminlerle olan konuşmalarında, kendilerinde iman denen şeyin var olduğunu söylemekle birlikte, iman konusunda tevhid ehli olduklarına ilişkin olarak bir şey söylemiyorlar. Bu da şu nedenlerden olabilir:
Ya bizzat kendileri buna uygun değildirler; yani müminlerle aynı şeyi paylaşmamalarındandır. Çünkü bunların akidelerinde herhangi bir muharrik (harekete geçiren, yönlendiren) bir sebep yoktur.
Veya münafıklar bunu tekit ve mübalağa ifadeleriyle de söylemiş olsalar bile müminler tarafından doğru kabul edilmeyeceklerini bilmelerindendir. Bunlar ensar ile muhacirinin tam ortasında bulunurlarken durumları bilindiği halde, müminler olarak kabul görmeleri hiç olacak şey midir? Fakat münafıkların kendi yoldaşlarıyla hitapları, konuşma ve görüşmeleri bir arzu ve isteğin sonucudur. Onlar tarafından kabul görmektedirler. İşte bu, tekit ve teyidin olması gereken yerdir. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)
İmam Beyzâvî bu ayetin tefsirinde şu açıklamalarda bulunmuştur: münafıklar müminlerle karşılaştıklarında müminlere, hudûs ve teceddüd ifade eden اٰمَنَّا şeklindeki fiil cümlesiyle hitap etmişlerdir. Şeytanlarına (müşrik yada münafık dostlarına) ise اِنَّا مَعَكُمْۙ şeklindeki اِنَّا tahkik edatıyla başlayan, sübut ve tekid ifade eden isim cümlesiyle hitap etmişlerdir. (Beyzâvî, Envâru’t-Tenzîl)
إِذَا ayette istimrar ifadesi için mazi fiilin başına gelmiştir.
اِنَّمَا نَحْنُ مُسْتَهْزِؤُ۫نَ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle kasrla tekit edilmiştir. اِنَّمَٓا kasır edatıdır. نَحْنُ mübteda, مُصْلِحُونَ haberdir.
Kasr, mübteda ve haber arasındadır. نَحْنُ mevsûf/maksûr, مُسْتَهْزِؤُ۫ن sıfat/maksûrun aleyh yani kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.
اِنَّمَا ile yapılan kasrlarda muhatap konunun cahili değildir ve doğruluğuna itiraz etmiyordur, ya da bu konuma konulmuştur. Muhatabın inkâr ettiği durumlarda, inkâr etmiyormuş menzilesine konarak اِنَّمَا ile kasr yapılır. Böylece tariz yoluyla başka bir maksat için gelmiş olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsned olan مُسْتَهْزِؤُ۫ن , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiş, isim cümlesinin sübutunu artırmıştır.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)
وَاِذَا لَقُوا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا قَالُٓوا اٰمَنَّاۚ وَاِذَا خَلَوْا اِلٰى شَيَاط۪ينِهِمْۙ قَالُٓوا اِنَّا مَعَكُمْۙ اِنَّمَا نَحْنُ مُسْتَهْزِؤُ۫نَ
Ayette verilen haberler genel itibariyle Yahudilerin riyâkar hallerini haber verdiğinden dolayı fâide-i haberdir. Haberin içeriği incelendiğinde dikkat çeken husus kafirlerin imanlarına şüpheli yaklaşan ve inanmayan müslümanlarla olan diyaloglarında muktezâ-yı zahirin dışına çıkılarak pekiştirilmemiş zayıf anlam ifade eden fiil cümlesi kullanıp kendilerinden olanlarla diyaloglarında ise onlara olan bağlılıklarını daha kuvvetli manada ifade eden, pekiştirilmiş isim cümlesi kullanmalarıdır. Zira onların müslümanlarla karşılaştıklarında "iman ettik" demeleri dikkate değer bir ifade değildir, çünkü onlar kalplerinde iman bulunduğunu ifade ediyorlar, fakat kendilerinin bu konuda tek olduklarını iddia etmiyorlardı. Bu sebeble haberlerini pekiştirmeye ihtiyaç duymamışlardır. Fakat kendilerinden olanlarla diyaloglarında birden fazla pekiştirme kullanmalarının sebebi ise karşıdakilerinin inkarı için değil; gönüllerinde taşıdıkları Yahudilik inancına sebat gösterip, küfürlerinde istikrarlı olduklarını ifade etmek içindir. Bu ayette muktezayı zahirin dışına çıkılarak münkir, haber hakkında bilgisi olmayan durumuna konulmuş ve bunun tam tersine haber hakkında bilgisi olmayan da münkir durumuna konulmuştur. (Elif Yavuz,Belagat İlminde Haber Ve İnşa (Bakara Suresi Örneği)
Kasr-ı kalbdir. Efendilerinin (şeytanların) kalplerine gelebilecek mümin oldukları zannı değiştirmek ve kendilerinin sadece islam ve islam ehliyle istihza ettikleri manasını ifade etmek için tekid ettiler. (Âdil Ahmed Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim,Soru Soru;115)
Münafıkların dilinden نَحۡنُ مُسۡتَهۡزِءُونَ ifadesiyle isim cümlesi ve ism-i fail kullanılması bu sıfatın onlarda yerleşik, sabit bir özellik olduğunu belirtmek, şeytanlar kelimesiyle de onların elebaşları, yandaşları, kafadarları kastedilmiştir. Burada bu ifade insan için kullanılmıştır. Yaptıkları işin ne kadar kötü olduğunu ifade etmek için “şeytan” kelimesi seçilmiştir.
Münafıklar müminlere onları aldatarak ve korkarak imanlarını gösterdikleri için fiil cümlesiyle hitap etmişlerdir. Ama şeytanlarına daha kuvvetli olan isim cümlesiyle hitap etmişlerdir. Çünkü küfür üzere sabit olduklarını, bu konuda doğru sözlü ve istekli olduklarını ifade etmişlerdir.
Ya da bunun sebebi müminlere inanmadıkları bir şeyi söylemeleri, şeytanlarıyla konuşurken ise söyledikleri söze canı gönülden inanmalarıdır.
إنَّما نَحْنُ مُسْتَهْزِؤُ۫ن cümlesiyle إنّا معَكُم cümlesi arasındaki fasl, tekid sebebiyledir. Mana bakımından aynı şeyi ifade ederler. Bunun için و ile atfedilmeleri doğru olmaz. Çünkü iki cümle arasındaki giriftlik ve dahili ilişki, harici bir atıf harfinin gelmesine manidir. Bu faslın sebebi, kemâl-i ittisâldir.