وَاَتِمُّوا الْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ لِلّٰهِۜ فَاِنْ اُحْصِرْتُمْ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِۚ وَلَا تَحْلِقُوا رُؤُ۫سَكُمْ حَتّٰى يَبْلُغَ الْهَدْيُ مَحِلَّهُۜ فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَر۪يضاً اَوْ بِه۪ٓ اَذًى مِنْ رَأْسِه۪ فَفِدْيَةٌ مِنْ صِيَامٍ اَوْ صَدَقَةٍ اَوْ نُسُكٍۚ فَاِذَٓا اَمِنْتُمْ۠ فَمَنْ تَمَتَّعَ بِالْعُمْرَةِ اِلَى الْحَجِّ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِۚ فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلٰثَةِ اَيَّامٍ فِي الْحَجِّ وَسَبْعَةٍ اِذَا رَجَعْتُمْۜ تِلْكَ عَشَرَةٌ كَامِلَةٌۜ ذٰلِكَ لِمَنْ لَمْ يَكُنْ اَهْلُهُ حَاضِرِي الْمَسْجِدِ الْحَرَامِۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَأَتِمُّوا | ve tamamlayın |
|
2 | الْحَجَّ | haccı |
|
3 | وَالْعُمْرَةَ | ve ömreyi |
|
4 | لِلَّهِ | Allah için |
|
5 | فَإِنْ | eğer |
|
6 | أُحْصِرْتُمْ | engellenmiş olursanız |
|
7 | فَمَا | şeyi (kesin) |
|
8 | اسْتَيْسَرَ | kolayınıza gelen |
|
9 | مِنَ | -dan |
|
10 | الْهَدْيِ | kurban- |
|
11 | وَلَا |
|
|
12 | تَحْلِقُوا | tıraş etmeyin |
|
13 | رُءُوسَكُمْ | başlarınızı |
|
14 | حَتَّىٰ | kadar |
|
15 | يَبْلُغَ | varıncaya |
|
16 | الْهَدْيُ | kurban |
|
17 | مَحِلَّهُ | yerine |
|
18 | فَمَنْ | kim (varsa) |
|
19 | كَانَ | olan |
|
20 | مِنْكُمْ | içinizden |
|
21 | مَرِيضًا | hasta |
|
22 | أَوْ | ya da |
|
23 | بِهِ | bulunan |
|
24 | أَذًى | bir rahatsızlığı |
|
25 | مِنْ | -ndan |
|
26 | رَأْسِهِ | başı- |
|
27 | فَفِدْيَةٌ | fidye (versin) |
|
28 | مِنْ |
|
|
29 | صِيَامٍ | oruçtan |
|
30 | أَوْ | veya |
|
31 | صَدَقَةٍ | sadakadan |
|
32 | أَوْ | veya |
|
33 | نُسُكٍ | kurbandan |
|
34 | فَإِذَا | zaman |
|
35 | أَمِنْتُمْ | güvene kavuştuğunuz |
|
36 | فَمَنْ | kimse |
|
37 | تَمَتَّعَ | faydalanmak isteyen |
|
38 | بِالْعُمْرَةِ | ömre ile |
|
39 | إِلَى | kadar |
|
40 | الْحَجِّ | hac (zamanın)a |
|
41 | فَمَا | şeyi (kessin) |
|
42 | اسْتَيْسَرَ | kolayına geleni |
|
43 | مِنَ | -dan |
|
44 | الْهَدْيِ | kurban- |
|
45 | فَمَنْ | kimse |
|
46 | لَمْ |
|
|
47 | يَجِدْ | (kurban) bulamayan |
|
48 | فَصِيَامُ | oruç tutar |
|
49 | ثَلَاثَةِ | üç |
|
50 | أَيَّامٍ | gün |
|
51 | فِي |
|
|
52 | الْحَجِّ | hacda |
|
53 | وَسَبْعَةٍ | ve yedi gün |
|
54 | إِذَا | zaman |
|
55 | رَجَعْتُمْ | döndüğünüz |
|
56 | تِلْكَ | böylece |
|
57 | عَشَرَةٌ | on (gündür) |
|
58 | كَامِلَةٌ | tamamı |
|
59 | ذَٰلِكَ | bu |
|
60 | لِمَنْ | kimseler içindir |
|
61 | لَمْ |
|
|
62 | يَكُنْ | olmayanlar |
|
63 | أَهْلُهُ | ailesi |
|
64 | حَاضِرِي | hazır |
|
65 | الْمَسْجِدِ | Mescid-i |
|
66 | الْحَرَامِ | Haram’da |
|
67 | وَاتَّقُوا | sakının |
|
68 | اللَّهَ | Allah’tan |
|
69 | وَاعْلَمُوا | ve bilin ki |
|
70 | أَنَّ | gerçekten |
|
71 | اللَّهَ | Allah’ın |
|
72 | شَدِيدُ | şiddetlidir |
|
73 | الْعِقَابِ | cezası |
|
İslamdan önceki eski araplara göre umre Recep ayında hac ta hac aylarında Şevval-Zilkade-Zilhicce de yapılırdı. Hac ayında önce umre yapılamazdı.Ayet açık olarak hacca kadar umre ile faydalanılabileceğini (bu Allah’tan kula bir hediyedir) söylüyor.
Ayetin sonunda gelen “iqaab” yapılan kötü işlerin ardından gelen ceza anlamına gelir.Yani Hac ve umreyi Allah için tamamlayın ve hac işinde son derece takva sahibi olun, Allah’a isyandan sakının. Bilin ki Allah’ın azabı şiddetlidir.
Hac, Adem rolünü oynayan her bir insanın yitirdiği cenneti aramaya çıkmasıdır. Hac, mahşerin provasıdır.
Rabbim hepimize takva ile tamamlayacağımız hac ve umreler nasip eyle...
Al-Arabiyya kanalının duygusal, unutulmaz sahneleriyle hacc dökümantasyonu:
Riyazus Salihin, 1281 Nolu Hadis
Abdullah İbni Abbâs radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Ramazan ayında yapılan umre, tam bir hac sayılır, yahut da benimle birlikte yapılmış bir haccın yerini tutar."
Buhârî, Umre 4; Müslim, Hac 221. Ayrıca bk. Tirmizî, Hac 55; Ebû Dâvûd, Menâsik 89; Nesâî, Sıyâm 6; İbni Mâce, Menâsik 45
Riyazus Salihin, 1275 Nolu Hadis
Ebû Hureyre radıyallahu anh şöyle dedi: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'e:
- En üstün amel hangisidir? diye soruldu.
- "Allah ve Rasûlün’e iman etmektir" buyurdu.
- Sonra hangisidir? denildi.
- "Allah yolunda cihad etmektir" buyurdu.
- Sonra hangisidir? denildi.
- "Makbul olan hacdır" buyurdu.
Buhârî, Îmân 18, Hac 4, 34, 102, Umre 1, Sayd 26, Cihâd 1, Tevhîd 47; Müslim, İman 135, Hac 204, 437. Ayrıca bk. Tirmizî, Fedâilü'l-cihâd 22, Hac 88; Nesâî, Hac 4, 5, 6, Cihâd 17; İbni Mâce, Menâsik 3
Ra'ese رأس :
رَاْسٌ iyi bilinmekte olan baş demektir. Çoğulu رُؤُوسٌ şeklinde gelir. Ayrıca رَاْسٌ reis/lider anlamında da kullanılır. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de isim olarak 18 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres)
Türkçede kullanılan şekilleri reis ve riyâsettir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
Kur’ân’ı Kerim’de kurban için farklı kelimeler (kurban, nusuk, hedy) kullanılmıştır. Hedy kelimesi üçü bu ayette olmak üzere toplam dört defa (diğeri Maide/2); kurban kelimesi Ali İmran/183 ve Maide/27’de olmak üzere iki defa; nusuk da biri bu ayette diğeri Enam/162’de olmak üzere iki kere kullanılmıştır.
Nusuk gümüşün eritilip kalıba dökülmesidir. Gümüşten kalıba dökülen her parçaya nesîke denir. Daha sonra ibadet eden kimseye, posasından ayrılmış, erimiş saf maden gibi, nefsini günah kirlerinden temizleyip arındırdığı için ‘nâsik’ ismi verilmiştir. Yine Allah’a yaklaştıran ibadetlerin en şereflilerinden olduğu için kesilen kurbana da ‘nusuk’ denmiştir.
وَاَتِمُّوا الْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ لِلّٰهِۜ فَاِنْ اُحْصِرْتُمْ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِۚ وَلَا تَحْلِقُوا رُؤُ۫سَكُمْ حَتّٰى يَبْلُغَ الْهَدْيُ مَحِلَّهُۜ
وَ atıf harfidir. اَتِمُّوا fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. الْحَجَّ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. الْعُمْرَةَ kelimesi atıf harfi و ’la makabline matuftur. لِلّٰهِ car mecruru mahzuf hale müteallıktır. Takdiri خالصًا لوجهه (Sadece O’nun yüzü için) şeklindedir. Veya اَتِمُّوا fiiline müteallıktır. فَ atıf harfidir. اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezmeder. اُحْصِرْتُمْ şart fiili mahallen meczumdur. Zamir olan تُمْ fail olup mahallen merfûdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıtadır. Müşterek ism-i mevsûl مَا mübteda olarak mahallen merfûdur. Haberi mahzuftur. Takdiri فعليكم ما استيسر (o halde kolayınıza geleni kurban etmeniz gerekir) şeklindedir. İsm-i mevsûlun sılası اسْتَيْسَرَ ‘dır. Îrabtan mahalli yoktur.
اسْتَيْسَرَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. مِنَ الْهَدْيِ car mecruru mahzuf hale müteallıktır. Takdiri كائنًا من الهدي (bir kurban olarak) şeklindedir.
وَ atıf harfidir. لَا nahiye harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَحْلِقُوا fiili نَ harfinin hazfiyle meczum muzari fiildir. رُؤُ۫سَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. حَتّٰى gaye bildiren cer harfidir. يَبْلُغَ muzari fiilini gizli اَنْ ile nasb ederek anlamını masdara çeviren cer harfidir. اَنْ ve masdar-ı müevvel, cer mahallinde تَحْلِقُوا fiiline müteallıktır. الْهَدْيُ fail olup lafzen merfûdur. مَحِلَّ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mansubtur.
فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَر۪يضًا اَوْ بِه۪ٓ اَذًى مِنْ رَأْسِه۪ فَفِدْيَةٌ مِنْ صِيَامٍ اَوْ صَدَقَةٍ اَوْ نُسُكٍۚ
فَ istînâfiyyedir. Atıf olması da caizdir. مَنْ şart ismi iki fiili cezmeder. Mübteda olarak mahallen merfûdur. كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir. كَانَ ’nin ismi müstetir هو zamiridir. مِنْكُمْ car mecruru mahzuf hale müteallıktır. مَر۪يضًا kelimesi كَانَ ’nin haberidir.
اَوْ atıf harfidir. بِه۪ٓ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. اَذًى muahhar mübtedadır. مِنْ رَأْسِه۪ car mecruru اَذًى ’in mahzuf sıfatına müteallıktır.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıtadır. فِدْيَةٌ kelimesi mübtedadır, haberi mahzuftur. Takdiri فعليه فدية (fidye vermesi gerekir) şeklindedir. Cümle, şartın cevabıdır. مِنْ صِيَامٍ car mecruru فِدْيَةٌ ’nin mahzuf sıfatına müteallıktır. صَدَقَةٍ اَوْ نُسُكٍ cümlesi atıf harfi اَوْ ’le صِيَامٍ ’a matuftur. Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, مَنۡ ’in haberidir.
فَاِذَٓا اَمِنْتُمْ۠ فَمَنْ تَمَتَّعَ بِالْعُمْرَةِ اِلَى الْحَجِّ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِۚ
فَ istînâfiyyedir. إِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.
إِذَا şart harfi vuku bulma ihtimali kesin olan durumlar için gelir. اَمِنْتُمْ۠ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Muttasıl zamir تُمْ۠ fail olup mahallen merfûdur. فَ harfi اِذَٓا ‘nın cevabının başına gelen vakıadır. مَنْ şart ismi iki fiili cezmeder. Mübteda olarak mahallen merfûdur. تَمَتَّعَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. Şart fiilidir. بِالْعُمْرَةِ car mecruru تَمَتَّعَ fiiline müteallıktır. اِلَى الْحَجِّ car mecruru mahzuf bir fiile müteallıktır. Takdiri واستمر تمتعه إلى الحج (hacca kadar faydalanmaya devam et) şeklindedir.
ف şartın cevabının başına gelen rabıtadır. Müşterek ism-i mevsûl مَا mübteda olarak mahallen merfûdur. Haberi mahzuftur. Takdiri فعليكم ما (size düşen şey...) şeklindedir. İsm-i mevsûlun sılası اسْتَيْسَرَ ‘dır. Îrabtan mahalli yoktur.
اسْتَيْسَرَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو’dir. مِنَ الْهَدْيِ car mecruru mahzuf hale müteallıktır.
فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلٰثَةِ اَيَّامٍ فِي الْحَجِّ وَسَبْعَةٍ اِذَا رَجَعْتُمْۜ
فَ istînâfiyyedir. مَنْ şart ismi iki fiili cezmeder. Mübteda olarak mahallen merfûdur. لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. يَجِدْ meczum muzari fiildir. فَ şartın cevabının başına gelen rabıtadır. صِيَامُ mübtedadır. Haberi mahzuftur. Takdiri فعليه صيام (oruç tutması gerekir) şeklindedir. ثَلٰثَةِ muzâfun ileyhtir. اَيَّامٍ ikinci muzâfun ileyhtir. فِي الْحَجِّ car mecruru ثَلٰثَةِ ’in mahzuf haline müteallıktır. سَبْعَةٍ kelimesi ثَلٰثَةِ ’e matuftur.
إِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kesin olan durumlar için gelir. رَجَعْتُمْ fiili muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Muttasıl zamir تُمْ۠ fail olup mahallen merfûdur.
تِلْكَ عَشَرَةٌ كَامِلَةٌۜ ذٰلِكَ لِمَنْ لَمْ يَكُنْ اَهْلُهُ حَاضِرِي الْمَسْجِدِ الْحَرَامِۜ
İsim cümlesidir. İşaret ismi تِلْكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. ل harfi buûd yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir. عَشَرَةٌ haber olup lafzen merfûdur. كَامِلَةٌ ise عَشَرَةٌ kelimesinin sıfatıdır.
İşaret ismi ذٰلِكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. ل harfi buûd yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir. مَنْ müşterek ism-i mevsûl لِ harf-i ceriyle birlikte mahzuf habere müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası لَمْ يَكُنْ اَهْلُهُ ‘dur. Îrabtan mahalli yoktur.
لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. يَكُنْ sükun üzere meczum muzari fiildir. اَهْلُهُ kelimesi يَكُنْ ‘ün ismi olup merfûdur.
حَاضِرِي ifadesi çoğuldur ve كان ’nin haberi olduğundan mahallen mansubdur. İzafet sebebiyle sonundaki نْ harfi hazfedilmiştir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
الْمَسْجِدِ muzâfun ileyhtir. الْحَرَامِ ise الْمَسْجِدِ ’nin sıfatıdır.
ذٰلِكَ işaret ismiyle تَمَتَّعَ ‘ya işaret olunmaktadır. Çünkü biz Hanefilere göre Mescid-i Harâm’da oturanlar için Temettü haccı da Kıran haccı da yoktur. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)
وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ۟
تِمُّوا الْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ لِلّٰهِۜ
و , istînâfiyyedir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ, muhatap müslümanlardır. Ayetin ilk cümlesi emir üslubunda talebî inşaî isnaddır.
الْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Cümlede bütün kemâl sıfatlara şamil lafzâ-i celalin zikri, telezüz, teberrük ve şanını yüceltmek içindir.
Bu ikisini sizden hiçbir kusur ve noksanlık vâki olmaksızın, âdap ve merasimlerine, şartlarına riayet ederek, Allah rızası için tam ve kâmil biçimde gerçekleştirin demektir. (Keşşâf)
Ayetin indiği dönem göz önüne alındığında ince bir idmâc olduğu ortaya çıkmaktadır. Zira bu ayet indiği zaman henüz hac farz kılınmamıştı. Bu yüzden hacdan bahsedilmesinde, o anda müşriklerin elinde olan Kâbe’nin ileride müminlerin eline geçeceğine bir müjde ve haccın farz kılınacağına bir işaret vardır. (Kur’an-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları / Hasan Uçar)
فَاِنْ اُحْصِرْتُمْ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِۚوَلَا تَحْلِقُوا رُؤُ۫سَكُمْ حَتّٰى يَبْلُغَ الْهَدْيُ مَحِلَّهُۜ
Cümle şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Önceki cümleye فَ ile atfedilmiştir. İnşâ cümlesinin inşâ cümlesine atfı söz konusudur. اُحْصِرْتُمْ şart fiili, fiile dikkat çekmek için meçhul bina edilmiştir. ...فَمَا اسْتَيْسَرَ cümlesi فَ karinesiyle şartın cevap cümlesidir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Muahhar mübteda olan ism-i mevsûlün haberi mahzuftur. Takdiri; واجب عليكم ما استيسر (size kolay olan vaciptir) olabilir.
مَا اسْتَيْسَرَ mübtedâ olmak üzere merfûdur. Cümle ...عليكم ما استيسر[Ona kolayına gelen -bir kurban - gerekir] şeklinde takdir edilir. Yahut فاهدوا ما استيسر [Kolayınıza gelen -bir kurban- sevk edin! ] takdirine göre mansub kılınmıştır. (Keşşâf)
…لَا تَحْلِقُوا رُؤُ۫سَكُمْ şeklindeki müteakip cümle istînâfa matuftur. Nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Gaye bildiren cer ve masdar harfi حَتّٰى ’yı takib eden, masdar tevilindeki cümle, müsbet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. حَتّٰى ve masdar-ı müevvel لَا تَحْلِقُوا fiiline müteallıktır.
لَا تَحْلِقُوا رُؤُ۫سَكُمْ [Başlarınızı kesmeyin] ifadesinde mecazî isnad vardır.
[Eğer alıkonulursanız.] Yani bir hastalık veya düşman sebebiyle tamamlama fırsatı bulamazsanız demektir. Halîl b. Ahmed şöyle demiştir: “Hasr, hapsetmek anlamına gelir. İhsâr hacının bir hastalık veya başka bir mazeretle hac şartlarını yerine getirememesidir.” Bazı sahabeden rivayet edildiğine göre bacağı kırılan veya topal hale gelen yolundan engellenmiş demektir.” Bu, hanefîlerin görüşüdür. İmam Şâfiî şöyle demiştir: İhsâr sadece düşman tarafından yapılabilir. Çünkü Hz. Peygamber aleyhisselam ve ashabının umreden alıkonulması düşmanlar sebebiyleydi. Çünkü Allah Teâlâ ayetin devamında “güvenliğe kavuştuğunuzda” buyurmuştur. Bu da düşman korkusunun gitmesi demektir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
“[Hediye yerine varıncaya kadar başınızı tıraş etmeyin.]” Hitap hacdan alıkonulanlaradır. Yani Harem’e gönderdiğiniz kurbanın, kesilmesi gereken “mahalline” vardığını bilinceye dek ihramdan çıkmayın! Borcun mahalli ise onun kazasının vacip olduğu vakittir ki, bu Ebû Hanîfe Rahimehullah’ın mezhebidir. (Keşşâf)
لَا تَحْلِقُوا رُؤُ۫سَكُمْ [Başlarınızı kesmeyin,] Burada saçları traş etmek yerine böyle söylenmiş. (Mecaz-ı mürsel, hal-mahal alakası)
[Kurban yerine ulaşıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin] ifadesinde kevn-i sâbık (öncesini söyleyip sonrasını kastetme) vardır. Çünkü kişi kurbanın yerine ulaşması ile değil, ancak kurbanın kesilmesiyle başını tıraş edebilir (yani ihramdan çıkabilir).
فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَر۪يضًا اَوْ بِه۪ٓ اَذًى مِنْ رَأْسِه۪ فَفِدْيَةٌ مِنْ صِيَامٍ اَوْ صَدَقَةٍ اَوْ نُسُكٍۚ
Cümle فَ ile لَا تَحْلِقُوا ’ya atfedilmiştir. فَ harfinin istînâfiyye olduğu da söylenmiştir. Şart üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır. كَانَ şart fiilidir. كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi formundaki şart cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Rabıta harfi فَ ’nin dahil olduğu cevap cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mübteda olan فِدْيَةٌ ’un haberi mahzuftur. Yani فعليه فدية (Ona fidye gerekir.) demektir. Cevap cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
مَر۪يضًا - اَذًى ve صِيَامٍ - صَدَقَةٍ - نُسُكٍۚ kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Farklı görevlerdeki فَ ’ler arasında tam cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
[Sizden her kim hasta olursa yahut başından bir rahatsızlığı varsa] ifadesinde kastedilen kişiye eziyet veren ve ağır gelen baş ağrısı, yarım baş ağrısı ve bit gibi şeylerdir. [Bu kişiye fidye gerekir.] Yani eğer başını tıraş ederse ona fidye gereklidir. Burada ‘gereklidir’ ifadesi hazfedilmiştir. مِنْ اَيَّامٍ اُخَرَۜ [Diğer zamanlarda birkaç gün…] (el-Bakara 2/185) ayetinde olduğu gibi. [Oruç veya sadaka veya kurban olmak üzere fidye gerekir.] Bu ayeti kerime Kâ‘b b. Acre hakkında nazil olmuştur. Bu zat, yüzünde bitler uçuşurken Hz. Peygamber aleyhisselamın yanına uğramıştı. Hz. Peygamber aleyhisselam kendisine “Ey Kâ‘b! Başındaki bu bitler sana zarar veriyor mu?” diye sormuştu. “Evet” diye cevap vermiş, bunun üzerine bu ayet nazil olmuştur. Hz. Peygamber ona üç gün oruç tutmasını veya altı fakire her birine yarım olmak üzere toplamda üç sâ’ buğday vermesini veya bir koyun kesmesini söyledi. Burada kullanılan اَوْ edatı muhayyerlik için getirilmiştir. نُسُكٍۚ , ibadet maksadıyla Allah’a yaklaşmak için kesilen kurbandır. Ayette bahsedilen hasta, başını tıraş ettiği zaman rahatlayacak veya şifa bulacak hastadır. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
نُسُكٍۚ daha çok hacda yapılan ibadetler için kullanılır. (Oruç, sadaka veya bir Hac ibadeti.)
فَاِذَٓا اَمِنْتُمْ۠ فَمَنْ تَمَتَّعَ بِالْعُمْرَةِ اِلَى الْحَجِّ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِۚ
فَ istînâfiyyedir. Cümlenin ...من كان منكم مريضا cümlesine matuf olması da caizdir. Şart üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır. Şart fiili اَمِنْتُمْ۠ , istikbal ve şart ifade eden zaman zarfı اِذَٓا ’nın muzâfun ileyhidir. اِذَٓا ’nın cevabı فَ karinesiyle مَنْ تَمَتَّعَ cümlesidir ve bu cümle şart üslubunda gelmiş faide-i haber ibtidaî kelamdır. Rabıta harfi فَ ile gelen ...مَا اسْتَيْسَرَ cümlesi cevabıdır. Bu cümlede mübteda olan ismi mevsûlün haberi mahzuftur. مِنَ الْهَدْيِۚ mahzuf habere müteallıktır. Dolayısıyla cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.
Hac ve umrenin tamamlanmasıyla ilgili olan ifade, ayetin başında emir üslubunda burada ise şart üslubunda gelerek tekrarlanmıştır. İki cümle arasında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
الْعُمْرَةِ - الْحَجِّ kelimeleri arasında murâât-ı nazîr sanatı vardır.
فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلٰثَةِ اَيَّامٍ فِي الْحَجِّ وَسَبْعَةٍ اِذَا رَجَعْتُمْۜ تِلْكَ عَشَرَةٌ كَامِلَةٌۜ
Şart üslubunda gayrı talebî inşaî isnad olan bu cümle, yine şart cümlesi olan ...مَنْ تَمَتَّعَ cümlesine فَ ile atfedilmiştir. Şart cümlesi, haberi menfi fiil sıygasında olan isim cümlesidir.
...فَصِيَامُ ثَلٰثَةِ şartın cevabıdır. Cevap cümlesinde mübteda olan صِيَامُ ’un haberi mahzuftur. Takdiri; فصيام ثلاثة أيام كائن عليه في الحج (Hacda üç gün oruç gerekir) şeklindedir. فِي الْحَجِّ car mecruru mahzuf habere müteallıktır. Dolayısıyla cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Müstakbel manalı, şarttan mücerret zaman zarfı صِيَامُ , اِذَا ’un haberine müteallık olup, müsbet mazi fiil cümlesi رَجَعْتُمْۜ ’a muzâftır.
... تِلْكَ عَشَرَةٌ كَامِلَةٌۜ cümlesi, itiraziyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil cümle, faide-i haber ibtidâi kelamdır. Müsnedün ileyhin işaret ismiyle gelmesi işaret edilene tazim ve teşrif ifade eder, önemini vurgular. عَشَرَةٌ kelimesi, كَامِلَةٌۜ için sıfattır.
İtiraz cümleleri, kelâmın ortasında veya ortak bir mana taşıyan iki kelâmın arasında, irabtan mahalli olmayan bir veya birkaç cümlenin - herhangi bir vehmi defetme gayesi gütmeden- bir nükteden ve faydadan ötürü zikredilmesidir. İtiraz cümleleri tenzih, tazim, dua, tenbih, teberrük, takrir, tasrih gibi çeşitli gayelere binaen yapılan ıtnâb sanatıdır.
ثَلٰثَةِ - سَبْعَةٍ - عَشَرَةٌ kelimeleri arasında murâât-ı nazîr sanatı vardır.
تَمَتَّعَ , [metalanmak] demektir. Muta nikahı ve temettü haccı bu fiilden türemiş kullanımlardır.
سَبْعَةٍ اِذَا رَجَعْتُمْۜ cümlesinde gaipten muhataba dönüş vardır. Bu da edebî güzelliklerden iltifat sanatıdır.
عَشَرَةٌ كَامِلَةٌۜ ifadesinde tafsilden sonra icmal vardır. Bu, ıtnâb kabilinden bir sanattır. Oruca devam etmenin onu basite almamanın veya günlerinin sayısını eksiltmemenin gerektiğini vurgular. (Safvetü't Tefâsir)
[Her kim kurban kesecek imkân bulamazsa.] Yani hedy/kurban için imkân bulamazsa demektir. [Hac sırasında üç gün oruç tutar.] Yani hac günlerinde üç gün oruç tutması gerekir. Bu da Zilhicce’nin dokuz günüdür. İsterse peş peşe isterse farklı günlerde tutar. Çünkü ayette [üç gün oruç] ifadesi “peş peşe” kaydı olmaksızın, mutlak olarak kullanılmıştır. [Memleketine döndüğünüzde de yedi gün.] Hacdan döndüğünüzde yani onu bitirdiğinizde yedi gün oruç tutmanız gerekir. Şâfiî’ye göre burada kastedilen hac yapan kişinin memleketine dönmesidir. Yani memleketine dönmeden yedi gün oruç tutmak câiz olmaz. تَمَتَّعَ fiili üçüncü şahıs kalıbında gelmiştir, çünkü burada مَنْ edatının fiilidir. [Oruç] kelimesinin başında gizli bir “üzerine gerekir” ifadesi vardır. Çünkü bu kelimedeki zamir فَمَنْ لَمْ يَجِدْ [Kurban kesmeye imkân bulmayan] ifadesine döner. [Döndüğünüz zaman yedi gün] ifadesi umuma hitaptır. Çünkü ayetin başı [Güvene kavuştuğunuzda] şeklindedir. Takdiri şöyledir: Siz temettü haccı yaptığınız zaman size bunlar gerekir. Burada tekil ve üçüncü şahıs iki cümle arasında bulunan men edatına, çoğul ve ikinci şahıs kipleri ise başında mezkûr olan şahıslara dönmektedir. [Böylece tam on gün olur.] Yani hedy kurbanının bedeli olarak noksansız on gün olur. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
ذٰلِكَ لِمَنْ لَمْ يَكُنْ اَهْلُهُ حَاضِرِي الْمَسْجِدِ الْحَرَامِۜ
Cümle fasılla gelmiştir. İki cümle arasında şibh-i kemâl-i ittisâl vardır. Bu cümle, isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mübteda olan ذٰلِكَ ’nin haberi mahzuftur. Mecrur mahaldeki ism-i mevsûlün müteallakı olan haberin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Müsnedün ileyhin işaret ismi olan ذلك ile marife olması bahse konu olanı en güzel şekilde temyiz etmek içindir.
İsm-i mevsûlün sılası كان ’nin dahil olduğu menfi isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsm-i mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcîh sanatı vardır.
تِلْكَ - ذٰلِكَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazir sanatı vardır.
[Bu söylenenler, ailesi Mescid-i Harâm civarında oturmayanlar içindir.] Yani temettü haccı Mekke’de ikamet etmeyenler içindir. Burada ailenin zikredilmesi insanın genelde ailesiyle birlikte ikamet etmesi sebebiyledir. Ailenin ikamet etmesiyle kişinin ikamet etmesi kastedilmiştir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ۟
و, istînâfiyedir. Cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Aynı üslupta gelen müteakip cümle, öncesine و ’la atfedilmiştir. Tekid ifade eden masdar harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu cümle, masdar teviliyle اعْلَمُٓوا fiilinin iki mef’ûlü yerindedir. Faide-i haber talebî kelamdır.
Müsnedün ileyh, bütün kemal sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmiştir. Lafza-i celâlin teberrük, telezzüz ve haşyet uyandırma, korkuyu artırma amacına matuf tekrarında, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla اللّٰهَ isminde tecrîd sanatı vardır.
Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.
شَد۪يدُ ve الْعِقَابِ۟ kelimeleri arasında mürâât-ı nazir sanatı vardır.
ٱلۡحَجَّ - ٱلۡعُمۡرَةَ - ٱسۡتَیۡسَرَ- ٱلۡهَدۡیِۖ - صِیَامٍ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
رَّأۡسِ - رُءُوسَ ve كَانَ - یَكُنۡ kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Ayeti kerime اَنَّ اللّٰهَ ذو عقاب شَد۪يدُ şeklinde gelebilirdi. الْعِقَابِ۟ , شَد۪يدُ ’ın sıfatı olmasına rağmen öne geçmiş ve mevsufuna muzâf olmuştur. ‘Allah’ın cezası şiddetlidir’ yerine, [Allah, cezası şiddetli olandır] buyurulmuştur. Bu ifadede bir vurgu vardır.
Peygamber Efendimiz s.a.v. ve sahabe hicretin 6. yılında umreye niyet etmişler ama geri dönmüşlerdi. Bu ayet bir yıl sonra yani yedinci yılda nazil olmuştur. Araplar Hac aylarında umre yapmazlardı. Bu ayetle buna izin verilmiş oldu.
وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ۟ cümlesinde, işin büyüklüğünü göstermek ve kalplere korku salmak için zamir yerine, Allah lafzı açık isim olarak getirilmiştir. (Safvetü't Tefâsir)