4 Nisan 2024
Bakara Sûresi 191-196 (29. Sayfa)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ  ...

Bakara Sûresi 191. Ayet

وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ وَاَخْرِجُوهُمْ مِنْ حَيْثُ اَخْرَجُوكُمْ وَالْفِتْنَةُ اَشَدُّ مِنَ الْقَتْلِۚ وَلَا تُقَاتِلُوهُمْ عِنْدَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ حَتّٰى يُقَاتِلُوكُمْ ف۪يهِۚ فَاِنْ قَاتَلُوكُمْ فَاقْتُلُوهُمْۜ كَذٰلِكَ جَزَٓاءُ الْكَافِر۪ينَ  ...


Onları nerede yakalarsanız öldürün. Sizi çıkardıkları yerden (Mekke’den) siz de onları çıkarın. Zulüm ve baskı, adam öldürmekten daha ağırdır. Yalnız, Mescid-i Haram yanında, onlar sizinle savaşmadıkça, siz de onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa (siz de onlarla savaşın) onları öldürün. Kâfirlerin cezası böyledir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَاقْتُلُوهُمْ ve onları öldürün ق ت ل
2 حَيْثُ nerede ح ي ث
3 ثَقِفْتُمُوهُمْ yakalarsanız ث ق ف
4 وَأَخْرِجُوهُمْ ve onları çıkarın خ ر ج
5 مِنْ
6 حَيْثُ yer(Mekke)den ح ي ث
7 أَخْرَجُوكُمْ sizi çıkardıkları خ ر ج
8 وَالْفِتْنَةُ ve fitne ف ت ن
9 أَشَدُّ daha kötüdür ش د د
10 مِنَ -ten
11 الْقَتْلِ adam öldürmek- ق ت ل
12 وَلَا
13 تُقَاتِلُوهُمْ onlarla savaşmayın ق ت ل
14 عِنْدَ yanında ع ن د
15 الْمَسْجِدِ Mescid-i س ج د
16 الْحَرَامِ Haram ح ر م
17 حَتَّىٰ kadar
18 يُقَاتِلُوكُمْ sizinle savaşıncaya ق ت ل
19 فِيهِ orada
20 فَإِنْ fakat eğer
21 قَاتَلُوكُمْ onlar sizinle savaşırlarsa ق ت ل
22 فَاقْتُلُوهُمْ hemen onları öldürün ق ت ل
23 كَذَٰلِكَ böyledir
24 جَزَاءُ cezası ج ز ي
25 الْكَافِرِينَ kafirlerin ك ف ر

Fitne, düzensizlik ve noksanlığa sebep olan her şeye fitne denir. Bu iki özelliği taşıması durumunda mal, evlat, görüş farklılığı, bir konuda aşırı gitme, azap, küfür, cünun, iptila vs için kullanılır.

Burada, inançla alakalı olarak baskı için kullanılmıştır. Mümini dinden çevirmek, onları öldürmekten daha kötüdür. (Safvetü-t Tefasir)

Kâtele fiili müfâale babındandır. Karşılıklı yapılan bir fiili (müşâreket) ifade eder. Katele ise tek bir fail olan fiildir.

Sekife, rastladı, karşılaştı, becerikli oldu demektir. Kur’ân’da hepsi de harp bağlamında 6 kere geçmiştir. Haysu sakiftum, bulmak için çaba harcayıp da bulduğunuz yerde demektir. Burada “vecedtum” veya ''elfeytum'' buyurulmamıştır. Kelimeler arasındaki kullanım ve mana farkları araştırılabilir.

Nüzul sebebi Mekke’nin fethi gibi gözüküyor ama öyle bir kayıt yok. Umumi manada gelmiş.

Fitne burada inanca yönelik her tür zulmü ve baskıyı, Allah’a itaat ve kulluk etmenin zor, isyan etmenin kolay ve serbest olduğu durumu ifade eder. Savaşmak ve öldürmek iyi birşey değildir. Ama eğer onlarla savaşmazsanız fitne olacak ve fitne öldürmekten daha kötüdür. Bu ayet savaşa izin veren ilk ayet değil, savaşı emreden ilk ayettir.

8dk 58 sn “onları bulduğunuz yerde öldürün”  https://youtu.be/yqbuF-uObeI

  Harame حرم :

  حَرامٌ kelimesi ya ilahi açıdan ya da beşeri yönden yasaklanmış olan, ya zorla ya da akıl veya şeriat tarafından yahutta emrine uyulan biri tarafından yasaklanmış şey demektir. Harem bölgesinin حَرَمٌ ismiyle anılmasının nedeni Yüce Allah'ın başka yerlerde haram olmayan pek çok şeyi burada haram kılmış olmasıdır. (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de tef'il babı fiil ve dört farklı isim formunda olmak üzere 83 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri haram, mahrum, Harem, hürmet, ihram, mahrem, ihtiram, muhterem, Muharrem ve Harâmidir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ وَاَخْرِجُوهُمْ مِنْ حَيْثُ اَخْرَجُوكُمْ وَالْفِتْنَةُ اَشَدُّ مِنَ الْقَتْلِۚ 


Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. اقْتُلُو fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı faildir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. 

حَيْث mekân zarfıdır. Bu edat cümleye muzâf olur. Edattan sonraki cümle isim veya fiil cümlesi olabilir. Edat kendisinden önceki bir fiilin mekân zarfı yani mef‘ûlun fihidir. Sonu damme üzere mebni olduğundan mahallen mansubdur. ثَقِفْتُمُوهُمْ fiili muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Cemi müzekker muhatab mazi fiiller, mansub muttasıl zamirle kullanıldığında fiil ile zamir arasına bir و harfi getirilir. ثَقِفْتُمُوهُمْ fiilinde olduğu gibi. Buna işbâ vavı /işbâ edatı denilir.

اَخْرِجُوهُمْ cümlesi atıf harfi وَ ile makabline matuftur. مِنْ حَيْثُ car mecruru اَخْرِجُوهُمْ fiiline müteallıktır. اَخْرَجُو damme üzere mebni mazi fiildir. اَخْرَجُوكُمْ fiili muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. وَ itiraziyyedir. الْفِتْنَةُ mübteda olup lafzen merfûdur. اَشَدُّ haberdir. مِنَ الْقَتْلِ car mecruru اَشَدُّ fiiline müteallıktır.

اَخْرَجَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi خرج dir. İf’al babı fiille ta’diye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkan sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.


وَلَا تُقَاتِلُوهُمْ عِنْدَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ حَتّٰى يُقَاتِلُوكُمْ ف۪يهِۚ


وَ atıf harfidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تُقَاتِلُو fiili ن ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. عِنْدَ mekân zarfı  تُقَاتِلُوهُمْ fiiline müteallıktır. الْمَسْجِدِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  الْحَرَامِ kelimesi الْمَسْجِدِ ’in sıfatıdır. حَتّٰى gaye bildiren cer harfidir. يُقَاتِلُوكُمْ fiilini gizli اَنْ ile nasb ederek anlamını masdara çevirmiştir. اَنْ ve masdar-ı müevvel, cer mahallinde تُقَاتِلُوهُمْ fiiline müteallıktır. ف۪يهِ car mecruru يُقَاتِلُوكُمْ fiiline müteallıktır.

تُقَاتِلُو fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil mufâale babındandır. Sülâsîsi قتل dur. Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.


 فَاِنْ قَاتَلُوكُمْ فَاقْتُلُوهُمْۜ كَذٰلِكَ جَزَٓاءُ الْكَافِر۪ينَ

 

فَ istînâfiyyedir. اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezmeder. قَاتَلُوكُمْ şeklindeki şart fiili mahallen meczumdur. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir olan كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. فَ şartın cevabının başına gelen rabıtadır. اقْتُلُو fiili نَ harfi hazf olarak mebni olan emir fiildir. Zamir olan çoğul و’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir olan هُمْۜ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. 

كَ harf-i cerdir. مثل (gibi) manasındadır. Mahzuf mukaddem habere müteallıktır. ذا işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur muzâfun ileyhtir. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir. جَزَٓاءُ muahhar mübtedadır. الْكَافِر۪ينَ lafzı جَزَٓاءُ muzâfun ileyhi olduğundan mecrurdur. الْكَافِر۪ينَ ‘nin cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ وَاَخْرِجُوهُمْ مِنْ حَيْثُ اَخْرَجُوكُمْ وَالْفِتْنَةُ اَشَدُّ مِنَ الْقَتْلِۚ


Ayet  وَ ’la önceki ayette geçen قاتلوا في سبيل الله cümlesine atfedilmiştir. İlk cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Müsbet mazi fiil ثَقِفْتُمُوهُمْ , mekân zarfı  حَيْثُ kelimesinin muzâfun ileyhidir. 

Yine emir üslubunda talebî inşâî isnad olan ... وَاَخْرِجُوهُمْ مِنْ cümlesi makabline matuftur.

Akabindeki cümle …وَالْفِتْنَةُ اَشَدُّ itiraziyyedir. Mübteda ve haberden müteşekkil, faide-i haber ibtidaî kelamdır. İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır. Tenzih, tazim, dua, tenbih, teberrük, takrir, tasrih...gibi  çeşitli gayelere binaen yapılır.وَاَخْرِجُوهُمْ مِنْ حَيْثُ cümlesiyle  اَخْرَجُوكُمْ  cümlesi arasında mukabele vardır.

اقْتُلُوهُمْ - الْقَتْلِۚ ve اَخْرِجُوهُمْ - اَخْرَجُوكُمْ  kelime grupları arasında iştikak cinası ve  reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ [Onları (size karşı savaşanları) yakaladığınız yerde öldürün.] Onları Harem bölgesinde ve dışında, haram aylarda ve haram aylar dışında bulduğunuz yerde öldürün. Yani onlar Harem bölgesinin ve haram aylarının kutsallığını çiğneyip size saldırdılar. Artık siz de onlara saldırın demektir. وَاَخْرِجُوهُمْ مِنْ حَيْثُ اَخْرَجُوكُمْ [Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın.] ifadesiyle Mekke kastedilmiştir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr) O halde kinaye vardır. 

وَاَخْرِجُوهُمْ مِنْ حَيْثُ اَخْرَجُوكُمْ ifadesi bu durumda daha önce onların sizi çıkardığı gibi sizin de onları Mekke’den çıkarmanız helaldir demektir. Bu ifade müşrikler için bir tehdit olup müslümanlara Mekke’nin fethini vaat eder. Böylece bu müjde müminlerin kalplerinde yerleşir ve Mekke’yi fethedene kadar çalışırlar. Nitekim bu müjde iki sene sonra gerçekleşmiştir. (Âşûr)

[Kargaşa adam öldürmekten beterdir.] İnsanın başına gelip, kendisi yüzünden azap çektiği; çetin imtihan konusu olan musibet ve bela öldürmekten daha beterdir. Filozoflardan birine: “Ölümden daha beter olan nedir?” diye sorulunca, “Ölümü arzulattıran şeydir” demiş ve vatanından çıkarılmayı ölümü arzulattıran fitne ve musibetlerden saymıştır. Ayetteki fitnenin ahiret azabı olduğu da söylenmiştir ki, bunun delili, يَوْمَ هُمْ عَلَى النَّارِ يُفْتَنُونَ [Tadın fitnenizi sizi sınayacak işbu azabı]!..” (Zâriyât 51/13) ayetidir. Yine şirkin, Harem mıntıkasında cinayet işlemekten daha büyük olduğu da söylenmiştir. Şöyle ki; Harem mıntıkasında cinayeti çok büyük addediyor ve bununla Müslümanları ayıplıyorlardı. İşte bunun üzerine; “İçinde bulundukları şirk hali onların gözlerinde büyüttüklerinden daha beterdir” denmiş olmaktadır. Ayette “Onların sizi Mescid-i Harâm’dan alıkoymaları sebebiyle sizi kargaşaya düşürmeleri sizin onları Harem mıntıkasında öldürmenizden veya sizi öldürmeleri durumunda onların sizi öldürmelerinden daha beterdir. O halde, onlarla  Harem’de  savaşmayı önemsemeyin!” şeklinde bir anlam kastedilmesi de caizdir. (Keşşâf)

وَالْفِتْنَةُ اَشَدُّ مِنَ الْقَتْلِۚ cümlesi tezyîldir. الْ hitap makamında istiğrak ifade eden cins manasındadır. Bu, Müslümanlar için bir delil ve eğer mecbur kalırlarsa, Mekke'deki savaşta olanlara tabi olmaktan men etmektir. (Âşûr)

İbn Abbas’tan gelen rivayete göre; ayette geçen “fitne” den maksat, Allah’ı inkâr etmektir. Çünkü küfür, yeryüzünde zulüm ve karışıklıklara sebep olan bir fesattır. Küfürde, fitne de mevcuttur. Küfür, bir adamı öldürmekten daha büyük kabul edilmiştir. Çünkü küfür, sahibinin daimi olan bir cezaya müstehak olmasına sebep olan bir günahtır. Öldürmek ise böyle değildir. Küfür, sahibini dinden çıkarır. Halbuki birisini öldürmek böyle değildir. O halde küfür, öldürmekten daha büyük bir cürüm demektir. (Fahreddin er-Razi)


 وَلَا تُقَاتِلُوهُمْ عِنْدَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ حَتّٰى يُقَاتِلُوكُمْ ف۪يهِۚ 


وَ atıf, لَا nahiyedir. Nehiy üslubundaki cümle talebi inşâî isnaddır. Gaye bildiren cer ve masdar harfi حَتّٰى ’yı takip eden masdar tevilindeki cümle, müsbet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

[Mescid-i Harâm’da onlar sizinle savaşmadıkça, siz de onlarla savaşmayın.] Yani Harem bölgesinin tamamında ve Mescid-i Harâm’da iken onlarla savaşmaya siz başlamayın demektir.  (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)


فَاِنْ قَاتَلُوكُمْ فَاقْتُلُوهُمْۜ 


Her ikisi de inşâî isnad olduğu için, fasılla gelen bu cümle ile önceki cümle arasında kemâl-i ittisâl vardır. Şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. قَاتَلُوكُمْ şart cümlesidir. Cevap cümlesi olan فَاقْتُلُوهُمْۜ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

ٱقۡتُلُوهُمۡ - ٱلۡقَتۡلِۚ - تُقَـٰتِلُوهُمۡ - یُقَـٰتِلُوكُمۡ - قَـٰتَلُوكُمۡ kelimeleri arasında  iştikak cinası ve  reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

كُمْ - هُمْ - مِنْ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

Şart ve cevap cümleleri arasında müşâkele sanatı vardır. (Keşşâf)

Bundan anlaşılır ki Kâbe Haremi ve Mekke-i Mükerreme içinde taarruz suretiyle öldürmek caiz değildir. İlk vazife, yalnız çıkarmaktır. Fakat orada öldüren, öldürülür. Hatta Mekke içinde bir öldürme yapan kimse Kâbe Haremine sığınırsa orada yine öldürmek caiz değildir. Çıkarılır da kısas yapılır. وَاِذْ جَعَلْنَا الْبَيْتَ مَثَابَةً لِلنَّاسِ وَاَمْنًاۜ [Hani biz Kâbe'yi, insanlar için sevap yeri ve her türlü düşman taarruzundan emin bir sığınak yapmıştık.] (Bakara, 2/125), وَمَنْ دَخَلَهُ كَانَ اٰمِنًاۜ [Ona giren her türlü tecavüzden emin olur.] (Âl-i İmran, 3/97). Fakat Harem-i Şerif içinde öldürme yapan orada öldürülür. Bu emir, kendinden önceki kısmı tahsis  etmektedir. (Elmalılı)


كَذٰلِكَ جَزَٓاءُ الْكَافِر۪ينَ


Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müsbet isim cümlesi formunda, faideî haber ibtidaî kelamdır. 

مِثل , كَ (gibi) manasında, işaret ismine muzâf olan mübtedadır. جَزَٓاءُ الْكَافِر۪ينَ de mübtedanın haberidir. Veya كَ mukaddem haber, جَزَٓاءُ  muahhar mübtedadır.

Müsnedin ve müsnedün ileyhin az sözle çok anlam ifade eden izafetle gelişleri îcâz içindir.


Bakara Sûresi 192. Ayet

فَاِنِ انْتَهَوْا فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ  ...


Eğer onlar (savaştan ve küfürden) vazgeçerlerse, (şunu iyi bilin ki) Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَإِنِ eğer
2 انْتَهَوْا (saldırılarına) son verirlerse ن ه ي
3 فَإِنَّ gerçekten
4 اللَّهَ Allah
5 غَفُورٌ bağışlayandır غ ف ر
6 رَحِيمٌ esirgeyendir ر ح م

فَاِنِ انْتَهَوْا فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

 

فَ istînâfiyyedir. اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezmeder. انْتَهَوْا şart fiili mahallen meczumdur. Zamir olan çoğul و’ı fail olup mahallen merfûdur. 

فَ şartın cevabının başına gelen rabıtadır. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. ٱللَّهَ lafza-i celâli إِنَّ ’nin ismidir. غَفُورࣱ kelimesi  إِنَّ ’nin haberidir. رَّحِیمࣱ ise ikinci haberdir.

انْتَهَوْا fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi نهي dır. İftiâl babı fiile, mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut, hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

فَاِنِ انْتَهَوْا فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ


فَ  istînâfiyye, ْاِن şart harfidir. Cümle şart üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır. Haber manalıdır.  انْتَهَوْا şart cümlesi mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cevap cümlesi ise isme isnad edilmiş isim cümlesi formunda, faide-i haber talebî kelamdır. 

فَاِنِ انْتَهَوْا cümlesinde عن الشرك و عن قتالهم، فكفوا أيديكم عن قتالهم فلا عدوان إلا على الظالمين (Şirkten ve savaşmaktan…, O halde savaşmayı bırakın, çünkü zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur) şeklinde takdir edilen bir hazif vardır. Bu da icâz-ı hazif sanatıdır. Bu hazif; şirk ehlinden bir grubun müminlerle savaştan ve şirkten vazgeçtiğine işaret eder. (Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati'l Kur'ani'l Kerim, Soru: 1365)

Şart ve cevap cümlelerinden oluşmuş terkip, faide-i haber talebî kelamdır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi teberrük, telezzüz ve haşyet uyandırma, korkuyu artırma amacına matuftur. Durumun ciddiyetini ve olayın önem derecesini göstermek bakımından da dikkat çekicidir.

Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.

Allah'ın غَفُورٌ ve  رَح۪يمٌ olduğu yani çok affedici ve merhametli olduğu tekidli olarak ifade edilmiştir.  غَفُورٌ- رَح۪يمٌ  kelimeleri arasında murâât-ı nazîr sanatı vardır. Bu kelimelerin ayetin konusuyla olan anlam bütünlüğü teşâbüh-i etrâf sanatıdır. Nekre gelmesi tarifsiz olduklarını ifade eder. Aralarında و olmaması da Allah Teâlâ’da bu iki vasfın birden bulunduğuna delalet eder. Tariz olarak bize de affedici ve merhametli olmak tavsiye edilir.

Ayette iki farklı görevdeki فَ ’ler arasında tam cinâs ve  reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

[Eğer savaşmaktan vazgeçer] ve size saldırmazlarsa, siz de onlara ilişmeyin. [Şüphesiz ki Allah Gafûr ve Rahîm’dir.] Yani kâfir bile olsalar onlarla savaşmaktan kaçındığınız için size karşı merhametli ve affedicidir. Bir görüşe göre eğer onlar savaşmayı, küfrü, Hz. Peygamber aleyhisselama ve ashabına eziyet etmeyi bırakır ve iman ederlerse Allah onların geçmiş günahlarını affeder ve onlara merhamet eder. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
Bakara Sûresi 193. Ayet

وَقَاتِلُوهُمْ حَتّٰى لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدّ۪ينُ لِلّٰهِۜ فَاِنِ انْتَهَوْا فَلَا عُدْوَانَ اِلَّا عَلَى الظَّالِم۪ينَ  ...


Hiçbir zulüm ve baskı kalmayıncaya ve din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Onlar savaşmaya son verecek olurlarsa, artık düşmanlık yalnız zalimlere karşıdır.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَقَاتِلُوهُمْ onlarla savaşın ق ت ل
2 حَتَّىٰ kadar
3 لَا
4 تَكُونَ kalmayıncaya ك و ن
5 فِتْنَةٌ fitne ف ت ن
6 وَيَكُونَ ve oluncaya (kadar) ك و ن
7 الدِّينُ din د ي ن
8 لِلَّهِ Allah’ın
9 فَإِنِ eğer
10 انْتَهَوْا (saldırılarına) son verirlerse ن ه ي
11 فَلَا artık olmaz
12 عُدْوَانَ düşmanlık ع د و
13 إِلَّا başkasına
14 عَلَى -den
15 الظَّالِمِينَ zalimler- ظ ل م

Din Allah’ın oluncaya kadar: Müslümanların tarih boyunca savaşları hep bu amaçla olmuştur. Kişinin hayatındaki emir ve yasakları belirleme yetkisi Allah’a aittir. Bunu insanlar belirlemeye kalkarsa, o zaman din Allah’ın olmaz. Kim insanı buna zorlarsa bu bir fitnedir. İslam teröre izin vermez. Herkesin özgürce yaşamasını ister. Tarihte hiç ilk saldıran Müslümanlar olmamıştır. Hep başkalarının saldırılarına cevap verecek şekilde savaşa başlamışlardır.

192-193 Ayetler

Savaş disiplininin öğretildiği ayetlerdir. Askerlere savaşın demek kolay, ateşkes yaptırmak, savaşın sıcaklığında askeri durdurabilmek zordur.

Allah aynı zamanda pişmanlık kapısını hep açık tutmakta, suçlu ve günahkarları tövbeye özendirmektedir. Yaptıklarına son verirlerse düşmanlığı bitirmek için bu yeterli görülmektedir.


وَقَاتِلُوهُمْ حَتّٰى لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدّ۪ينُ لِلّٰهِۜ

 

Fiil cümlesidir.  وَ atıf harfidir. قَاتِلُوهُمْ fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. حَتّٰى  gaye bildiren cer harfidir. لَا تَكُونَ muzari fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek anlamını masdara çeviren cer harfidir. اَنْ ve masdar-ı müevvel, cer mahallinde قَاتِلُوهُمْ fiiline  müteallıktır. فِتْنَةٌ fail olup lafzen merfûdur. وَ atıf harfidir. يَكُونَ nakıs fiildir ama burada tam fiil olarak gelmiştir. الدّ۪ينُ kelimesi يَكُونَ ’nin ismi veya faili olup lafzen merfûdur. لِلّٰهِ car mecruru يَكُونَ fiiline müteallıktır. 

 

فَاِنِ انْتَهَوْا فَلَا عُدْوَانَ اِلَّا عَلَى الظَّالِم۪ينَ

 

فَ istînâfiyyedir. اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezmeder. انْتَهَوْا şart fiili mahallen meczumdur. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olup mahallen merfûdur. فَ şartın cevabının başına gelen rabıtadır. لَا harfi cinsini nefyeden olumsuzluk harfidir. عُدْوَانَ kelimesi  لَا ’nın ismi olup fetha üzere mebnidir. Haberi mahzuftur. اِلَّا hasr edatıdır. عَلَى الظَّالِم۪ينَ car mecruru لَا ’nın mahzuf haberine müteallıktır. الظَّالِم۪ينَ ’nin cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

وَقَاتِلُوهُمْ حَتّٰى لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدّ۪ينُ لِلّٰهِۜ


Atıfla gelen ayetin ilk cümlesi talebî inşâî isnaddır. Gaye bildiren masdar ve cer harfi حَتّٰى ve akabindeki cümle  masdar tevilindedir. 

تَكُونَ fiiline matuf olan müteakip cümledeki يكون , nakıs veya tam fiil olabilir. Car mecrur يكون ’nin mahzuf haberine veya mahzuf hale müteallıktır. Her iki durumda da cümlede îcâz-ı hazif sanatı söz konusudur.

Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle, tüm kemâl sıfatları bünyesinde barındıran lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.

لَا تَكُونَ - يَكُونَ kelimeleri arasında tıbâk-ı selb, cinâs ve  reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

حَتّٰى لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدّ۪ينُ لِلّٰهِۜ [Hiçbir kargaşa] yani şirk [kalmayıp) din; içinde şeytanın hiçbir payı bulunmayacak derecede tamamen [Allah’ın oluncaya kadar…] (Keşşâf)


فَاِنِ انْتَهَوْا فَلَا عُدْوَانَ اِلَّا عَلَى الظَّالِم۪ينَ


فَ  istînâfiyye, اِنْ şart harfidir. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Haber manalıdır. Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip faide-i haber inkârî kelamdır.

Şartın cevabı olan ...فَلَا عُدْوَانَ cümlesi isim cümlesi formunda faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle لَا ve اِلَّا ile oluşmuş kasrla tekid edilmiştir. Kasr, cinsini nefyeden لَا ’nın ismi ile haberi arasındadır. Düşmanlık, zalimlere kasredilmiştir. Kasr-ı sıfat ale’l mevsûftur.

قَاتِلُو- فِتْنَةٌ - عُدْوَانَ - الظَّالِم۪ينَ  kelimeleri arasında murâât-ı nazîr sanatı vardır.

“Şayet vazgeçerlerse zalimlerden başkasına düşmanlık ve saldırı yoktur.” Yani eğer inkârdan ve sizinle savaşmaktan vazgeçip zalimlik yapmayı bırakırlarsa onlarla savaşmayın. Çünkü sadece zalimlere saldırı yapılabilir. Ancak zulüm yapan ve saldırıda bulunanlara bu karşılık verilebilir. Saldırının karşılığı aslında saldırı değil de hak ile verilecek cezadır. Bir şeyin karşılığının onun adıyla isimlendirilmesi müşâkele sanatıdır. “Zalimlerden başkasına düşmanlık ve saldırı yoktur.” Yani dinden dönüp zalimlik yapanlardan başkasına saldırılmaz. Onlar bu fiilleri sebebiyle, bu karşılığı hak etmişlerdir. Allah müminlere kendilerini Mescid-i Harâm’a sokmamaları halinde müşriklere ne yapacaklarını bildirmiştir. Eğer kendilerine mani olmazlarsa onlara ilişmeyeceklerdir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)

Ama şirkten [vazgeçerlerse, artık zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur.] Vazgeçenlere düşmanlık edip saldırmayın! Çünkü vazgeçenlerle savaşmak, düşmanlık ve zulümdür. Böylece “zalimlerden başkası” ifadesi “vazgeçenler” konumuna konmuştur. Veya ifade, [vazgeçmeyen zalimlerden başkasına zulmetmeyin!] demektir. Burada zalimlerin cezasının zulüm diye isimlendirilmesi müşâkele [benzeşme sanatı] sebebiyledir. Tıpkı [Binaenaleyh kim size saldırırsa siz de ona saldırın!] (Bakara 2/194) ayetindeki gibi. Yahut “şayet vazgeçtikleri halde onlara sataşırsanız siz zalim olursunuz ve Allah size saldıracak olanları başınıza musallat eder” anlamı da kastedilmiş olabilir. (Keşşâf)


Bakara Sûresi 194. Ayet

اَلشَّهْرُ الْحَرَامُ بِالشَّهْرِ الْحَرَامِ وَالْحُرُمَاتُ قِصَاصٌۜ فَمَنِ اعْتَدٰى عَلَيْكُمْ فَاعْتَدُوا عَلَيْهِ بِمِثْلِ مَا اعْتَدٰى عَلَيْكُمْۖ وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُتَّق۪ينَ  ...


Haram ay, haram aya karşılıktır.Hürmetler (saygı gösterilmesi gereken şeyler) kısas kuralına tabidir. O hâlde kim size saldırırsa, size saldırdığı gibi siz de ona saldırın, (fakat ileri gitmeyin). Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki, Allah kendine karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 الشَّهْرُ ayı ش ه ر
2 الْحَرَامُ haram ح ر م
3 بِالشَّهْرِ aya karşılıktır ش ه ر
4 الْحَرَامِ haram ح ر م
5 وَالْحُرُمَاتُ ve hürmetler ح ر م
6 قِصَاصٌ karşılıklıdır ق ص ص
7 فَمَنِ kim
8 اعْتَدَىٰ saldırırsa ع د و
9 عَلَيْكُمْ size
10 فَاعْتَدُوا siz de saldırın ع د و
11 عَلَيْهِ ona
12 بِمِثْلِ gibi م ث ل
13 مَا
14 اعْتَدَىٰ saldırdığı ع د و
15 عَلَيْكُمْ size
16 وَاتَّقُوا korkun و ق ي
17 اللَّهَ Allah’tan
18 وَاعْلَمُوا bilin ki ع ل م
19 أَنَّ gerçekten
20 اللَّهَ Allah
21 مَعَ beraberdir
22 الْمُتَّقِينَ muttakilerle و ق ي

Müşrikler müminlere haram aylarda saldırı düzenliyor ve müminler karşılık verince onları haram aylara hürmetsizlikle suçluyorlardı.

Dokunulmazlıkta denklik esastır ilkesini getiriyor ayet.

“İnnallahe meal muttaqin”

Zafer Allah ın sizinle beraber olmasına bağlıdır. Eğer savaş meydanında takvanızı kaybederseniz zafere ulaşamazsınız.

Haram aylar: Zilkade, Zilhicce, Muharrem, Recep aylarıdır.


اَلشَّهْرُ الْحَرَامُ بِالشَّهْرِ الْحَرَامِ وَالْحُرُمَاتُ قِصَاصٌۜ 

 

İsim cümlesidir. اَلشَّهْرُ mübteda olup lafzen merfûdur. الْحَرَامُ kelimesi اَلشَّهْرُ ’nun sıfatıdır. بِالشَّهْرِ car mecruru mahzuf habere müteallıktır. Takdiri مقابل şeklindedir.  الْحَرَامِ kelimesi الشَّهْرِ ’nin sıfatıdır.

بِالشَّهْرِ ifadesindeki بِ harfi; mukabele ve avz (istiâze) içindir. Bu ay, bu aya karşılık demektir. Ancak Allah müşriklerin bu aya hürmet etmemeleri halinde müminlere bu ayda savaşmayı mubah kılmıştır. (Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati'l Kur'ani'l Kerim, Soru: 1367 ve Âşûr)  وَ atıf harfidir. الْحُرُمَاتُ mübtedadır. قِصَاصٌ haber olup lafzen merfûdur. 


فَمَنِ اعْتَدٰى عَلَيْكُمْ فَاعْتَدُوا عَلَيْهِ بِمِثْلِ مَا اعْتَدٰى عَلَيْكُمْۖ 


فَ şartın cevabının başına gelen rabıtadır. مَنْ şart ismi iki fiili cezmeder. Mübteda olarak mahallen merfûdur. اعْتَدٰى şart fiili ve mübtedanın haberidir. Elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. عَلَيْكُمْ car mecruru اعْتَدٰى fiiline müteallıktır.

فَ şartın cevabının başına gelen rabıtadır. اعْتَدُو fiili ن ’un hazfıyla mebni emir fiil olup şartın cevabıdır. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. عَلَيْهِ car mecruru اعْتَدُوا fiiline müteallıktır. بِمِثْلِ car mecruru اعْتَدُوا fiiline müteallıktır. مِثْلِ mahzuf masdarın sıfatıdır. Takdiri اعتداء مثل (Benzeri şekilde düşmanlık) şeklindedir. مَا  masdariyyedir. مَا ve masdar-ı müevvel muzâfun ileyh olup mahallen mecrurdur. عَلَيْكُمْ car mecruru اعْتَدٰى fiiline müteallıktır. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Ayette geçen مَنْ edatı şart içindir. بِ harfi zaid değildir. Ayette aynı zamanda, mümâselet (misl) cezası tespit edilmiştir. Saldırganın saldırı şekli, zamanı ve yerine göre aynıyla kendisine karşılık verileceğinin kesin yolu açılmıştır. Onların düşmanlıklarından sakınıp Allah’ın emirlerine sağlam bir şekilde bağlanın. Veya ayetteki, بِ harfi zaiddir. Bu durumda mana şöyle takdir olunur, 'onların düşmanlıkları gibi bir düşmanlık’. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl) 


وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوااَنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُتَّق۪ينَ


وَ istînâfiyyedir. اتَّقُوا fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. اللّٰهَ lafza-i celâli mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. وَ atıf harfidir. اعْلَمُٓوا fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. اَنَّ ve masdar-ı müevvel, اعْلَمُٓوا fiilinin iki mef’ûlu yerinde olup mahallen mansubtur. اَنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. اللّٰهَ lafza-i celâli اَنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubtur. مَعَ mekân zarfı, اَنَّ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. الْمُتَّق۪ينَ lafzı مَعَ ’nın muzâfun ileyhi olduğundan mecrurdur. الْمُتَّق۪ينَ ’nin cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar. 

الْمُتَّق۪ينَ kelimesi ism-i fail (yani etken sıfat/fiil) dir. وقى kökünden alınmadır ve iftiâl kalıbındadır yani اِتَّقَى 'dır.

اَلشَّهْرُ الْحَرَامُ بِالشَّهْرِ الْحَرَامِ وَالْحُرُمَاتُ قِصَاصٌۜ

 

İstinafiye olarak fasılla gelen ayetin ilk cümlesi isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Car mecrurun müteallakı olan haberin mahzuf oluşu, îcâz-ı hazif sanatıdır. Müsnedin ve müsnedün ileyhin az sözle çok anlam ifade eden izafetle gelişleri, îcâz içindir.

İstînâfa matuf olan ikinci cümle de isim cümlesi formunda gelmiş, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede mübtedanın, isme isnad edilmiş olması subut ifade eder.

الْحَرَامِ - الْحُرُمَاتُ kelimelerinin arasında iştikak cinâsı ve  reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اَلشَّهْرُ الْحَرَامُ kelimelerinin tekrarında  reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

اَلشَّهْرُ الْحَرَامُ بِالشَّهْرِ الْحَرَامِ Bu cümlede, hazif yoluyla îcaz vardır. Takdiri şöyledir: Haram ayın hürmetini ihlal etmek, karşılık olarak aynı ayın hürmetini ihlal etmeyi gerektiririr.  Bu sanata "hazif yoluyla icaz" ismi verilir. (Safvetü't Tefâsir)

اَلشَّهْرُ الْحَرَامُ بِالشَّهْرِ الْحَرَامِ [Haram ay haram aya karşılıktır,] yani şu ay o aya, bu ayın hürmetini ihlâl etmek de o ayınkine karşılıktır. Yani onlar sizin aleyhinize olarak o ayın hürmetini ihlâl ettikleri gibi siz de onların aleyhine olarak bu ayın hürmetini ihlâl edebilirsiniz. Çünkü  وَالْحُرُمَاتُ قِصَاصٌۜ  [hürmetler karşılıklıdır] yani herhangi bir hürmetin ihlâlinden ötürü her hürmet bünyesinde kısas caridir: Hangi tür hürmet olursa olsun; o hürmetin ihlâli sebebiyle kısas uygulanır. Dolayısıyla, onlar sizin ayınızın hürmetini ihlâl ettiklerinde onların yaptığının aynısını gibi siz de onlara yapın ve aldırış etmeyin! “Dolayısıyla size saldırana siz de aynı saldırı tarzıyla mukabele edin” ifadesi de bunu tekit etmektedir. (Keşşâf)

 

 فَمَنِ اعْتَدٰى عَلَيْكُمْ فَاعْتَدُوا عَلَيْهِ بِمِثْلِ مَا اعْتَدٰى عَلَيْكُمْۖ

 

Cümle öncesine فَ ile atfedilmiştir. Şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. اعْتَدٰى şart cümlesi müsbet mazi sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şartın cevabı ise emir üslubunda talebi inşâî isnaddır. Şart için  mazi fiil kullanılışı, oluşa ve oluşun devamının istikrarına işaret eder.  (Vakafat 114)

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Samerrâî, Ala Tarîqi't Tefsîri'l Beyânî, c. 2, s. 88.)

مَا , masdariyyedir. Faide-i haber ibtidaî kelam olan fiil cümlesi  اعْتَدٰى عَلَيْكُمْۖ masdar tevilinde muzâfun ileyhdir.

 اعْتَدٰى ve عَلَيْكُمْۖ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatrı vardır.

اعْتَدٰى - اعْتَدُوا kelimeleri arasında iştikak cinâsı ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Burada اعْتَدُوا عَلَيْهِ ifadesinin manası “cezalandırın” dır. Ceza’nın “tecavüz” le ifâde edilmesi zulûm kelimesinin yakınında gelmesi sebebiyledir. Bu üslûbda haram ayda zülûmden nefret ettirme, Allah’ın haramlarına saygı konusunda müşakele sanatı yoluyla ikaz maksadı vardır. Bir taraftan da müslümanları zülûm yapanları engellemek için bütün güçleriyle karşı koymaya teşvik vardır. Zülmûn cezası aynı derecede değil, daha şiddetli olmalıdır ki caydırıcı olsun. Buradaki atıf harfi فَ ye de dikkat edilmelidir. Bu harf; cezanın araya zaman girmeden derhal verilmesi gerektiğine işaret eder.

Ayette müzavece sanatı vardır. “Şart ve cezâ cümlelerinde iki mânânın eşleşmesi” dir. Müzâvece sadece cezada vukû bulur. Buna tezâvüc de denir. Adâletli bir şekilde hak ettiği cezayla cezalandırın şeklinde tefsîr edildiği için müzâvece gerçekleşmiştir. Çünkü ikinci fiil, cezanın mikdarının aynı olmasını te’kîdli ve belîğ bir şekilde ifade etmek için istiâre olmuştur.

Bu yıl saldırmasalar da sonraki yıllarda saldırmaları beklendiğinden Cenâb-ı Hak “Size Harem-i Şerîf’te veya haram aylarda saldıran olursa siz de onlara karşılık verin.” buyurmuştur. Görüldüğü gibi saldırının karşılığı saldırı olarak adlandırılmıştır.  (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)

İyi ama bu savaş, adete göre muharebenin yasak olduğu haram aya tesadüf ederse ne olacak? [Haram ay, haram aya; hürmetler, hürmetlere kısastır.] Burada hürmet, muhafaza ve saygı gösterilmesi vacib olan, el uzatılması caiz olmayan şey demektir ki malları da içerir. Bu atıfta tahsisten sonra umum vardır. Bu bakımdan: Her kim size saldırır, hürmet ve masumluğunuzdan bir şey bozarsa, onun size saldırdığı kadar, yani aynısı olmak şartıyla siz de ona, karşılık olarak saldırınız. Çünkü وَجَزٰٓؤُ۬ا سَيِّئَةٍ سَيِّئَةٌ مِثْلُهَاۚ "Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür." (Şûrâ, 42/40) Bir tecavüze karşı ayniyle karşılık vermek tecavüz değil, tecavüzün cezasıdır. "Kötülüğe ilk başlayan daha zalimdir." Buna tecavüz ve sınırı aşma denilmesi, fiilin kendisindeki benzerlik dolayısıyla bir müşâkeledir. (Elmalılı)

 

 وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوااَنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُتَّق۪ينَ

 

وَ , istînafiye veya atıftır. Cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümlede müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi teberrük, telezzüz, haşyet uyandırma ve korkuyu artırma amacına matuftur.

وَ ’la mâkabline atfedilen ...اعْلَمُٓوا cümlesi emir üslubunda talebî inşaî isnaddır. Tekid ifade eden masdar harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu cümle faide-i haber talebî kelamdır. Masdar tevilindeki cümle, اعْلَمُٓوا fiilinin iki mefulü yerindedir. Cümlede car mecrurun müteallakı olan اَنَّ ’nin haberinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle lafza-i celâllerde tecrîd sanatı vardır. Durumun ciddiyetini ve olayın önem derecesini göstermek için lafzâ-i celâl tekrar edilmiştir. Bu tekrarda ıtnâb ve  reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اتَّقُوا kelimesinde irsad sanatı vardır.

Son cümle mesel tarikinde tezyil cümlesidir. Tezyil cümleleri ıtnâb babındandır.

[Bilin ki Allah takvâ sahibi olanlarla beraberdir.] Yani emir ve yasaklarını çiğnemeyenlerin yardımcısıdır.  (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)


اَلشَّهْرُ الْحَرَامُ بِالشَّهْرِ الْحَرَامِ وَالْحُرُمَاتُ قِصَاصٌۜ 

 

İsim cümlesidir. اَلشَّهْرُ mübteda olup lafzen merfûdur. الْحَرَامُ kelimesi اَلشَّهْرُ ’nun sıfatıdır. بِالشَّهْرِ car mecruru mahzuf habere müteallıktır. Takdiri مقابل şeklindedir.  الْحَرَامِ kelimesi الشَّهْرِ ’nin sıfatıdır.

بِالشَّهْرِ ifadesindeki بِ harfi; mukabele ve avz (istiâze) içindir. Bu ay, bu aya karşılık demektir. Ancak Allah müşriklerin bu aya hürmet etmemeleri halinde müminlere bu ayda savaşmayı mubah kılmıştır. (Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati'l Kur'ani'l Kerim, Soru: 1367 ve Âşûr)  وَ atıf harfidir. الْحُرُمَاتُ mübtedadır. قِصَاصٌ haber olup lafzen merfûdur. 


فَمَنِ اعْتَدٰى عَلَيْكُمْ فَاعْتَدُوا عَلَيْهِ بِمِثْلِ مَا اعْتَدٰى عَلَيْكُمْۖ 


فَ şartın cevabının başına gelen rabıtadır. مَنْ şart ismi iki fiili cezmeder. Mübteda olarak mahallen merfûdur. اعْتَدٰى şart fiilidir. Elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. عَلَيْكُمْ car mecruru اعْتَدٰى fiiline müteallıktır.

فَ şartın cevabının başına gelen rabıtadır. اعْتَدُو fiili ن ’un hazfıyla mebni emir fiil olup şartın cevabıdır. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. عَلَيْهِ car mecruru اعْتَدُوا fiiline müteallıktır. بِمِثْلِ car mecruru اعْتَدُوا fiiline müteallıktır. مِثْلِ mahzuf masdarın sıfatıdır. Takdiri اعتداء مثل (Benzeri şekilde düşmanlık) şeklindedir. مَا  masdariyyedir. مَا ve masdar-ı müevvel muzâfun ileyh olup mahallen mecrurdur. عَلَيْكُمْ car mecruru اعْتَدٰى fiiline müteallıktır. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Ayette geçen مَنْ edatı şart içindir. بِ harfi zaid değildir. Ayette aynı zamanda, mümâselet (misl) cezası tespit edilmiştir. Saldırganın saldırı şekli, zamanı ve yerine göre aynıyla kendisine karşılık verileceğinin kesin yolu açılmıştır. Onların düşmanlıklarından sakınıp Allah’ın emirlerine sağlam bir şekilde bağlanın. Veya ayetteki, بِ harfi zaiddir. Bu durumda mana şöyle takdir olunur, 'onların düşmanlıkları gibi bir düşmanlık’. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl) 


وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوااَنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُتَّق۪ينَ


وَ istînâfiyyedir. اتَّقُوا fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. اللّٰهَ lafza-i celâli mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. وَ atıf harfidir. اعْلَمُٓوا fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. اَنَّ ve masdar-ı müevvel, اعْلَمُٓوا fiilinin iki mef’ûlu yerinde olup mahallen mansubtur. اَنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. اللّٰهَ lafza-i celâli اَنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubtur. مَعَ mekân zarfı, اَنَّ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. الْمُتَّق۪ينَ lafzı مَعَ ’nın muzâfun ileyhi olduğundan mecrurdur. الْمُتَّق۪ينَ ’nin cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar. 

الْمُتَّق۪ينَ kelimesi ism-i fail (yani etken sıfat/fiil) dir. وقى kökünden alınmadır ve iftiâl kalıbındadır yani اِتَّقَى 'dır.
Bakara Sûresi 195. Ayet

وَاَنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَلَا تُلْقُوا بِاَيْد۪يكُمْ اِلَى التَّهْلُكَةِۚۛ وَاَحْسِنُواۚۛ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَ  ...


(Mallarınızı) Allah yolunda harcayın. Kendi kendinizi tehlikeye atmayın. İyilik edin. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَأَنْفِقُوا infak edin ن ف ق
2 فِي
3 سَبِيلِ yolunda س ب ل
4 اللَّهِ Allah
5 وَلَا
6 تُلْقُوا kendinizi atmayın ل ق ي
7 بِأَيْدِيكُمْ kendi ellerinizle ي د ي
8 إِلَى
9 التَّهْلُكَةِ tehlikeye ه ل ك
10 وَأَحْسِنُوا ve iyilik edin ح س ن
11 إِنَّ doğrusu
12 اللَّهَ Allah
13 يُحِبُّ sever ح ب ب
14 الْمُحْسِنِينَ iyilik edenleri ح س ن

Askerden, savaştan dolayısıyla ordudan bahsettikten sonra mantıksal olarak bu ordunun ihtiyaçlarının giderilmesinden bahsedilmelidir. Cihad ibadeti ekonomik fedakarlık gerektiren bir ibadettir. Bu ibadetler için harcanacak her kuruş Allah yolunda harcanmış demektir. ”Kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın” ayetinde geçen “tehlike” Allah yolunda harcamayı terketmektir. Yani cimriliğinizin kendi kendinizi yok etmesine izin vermeyin. Harcamaya gelince yapabileceğinizin en iyisini yapın.


وَاَنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَلَا تُلْقُوا بِاَيْد۪يكُمْ اِلَى التَّهْلُكَةِۚۛ وَاَحْسِنُواۚۛ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَ


Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. اَنْفِقُوا fiili ن ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. ف۪ي سَب۪يلِ car mecruru اَنْفِقُوا fiiline müteallıktır. اللّٰهِ lafza-i celâli kesra ile mecrurdur. وَ atıf harfidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تُلْقُوا fiili نَ harfinin hazfiyle meczum muzari fiildir. بِ harfi zaiddir. اَيْد۪يكُمْ lafzen mecrur mahallen mef’ûlun bih olarak mansubtur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اِلَى التَّهْلُكَةِ car mecruru تُلْقُوا fiiline müteallıktır. 

Zemahşerî bu ayette geçen بِاَيْد۪يكُمْ kelimesindeki بِ ’nın zaid olduğunu dile getirmiştir. Fadl Hasan Abbâs ise buradaki بِ ’nın ta’diyet ve bazen de sebebiyet ifade ettiğini belirtmiştir. O takdirde ayetin manası ‘’Burada ‘el’in tehlikenin sebebi olduğunu beyan etmek istiyorsun. Öyleyse mana, Allah yolunda infak ediniz, savaşınız ve kendinizi elinizle tehlikeye atmayınız ki ‘el’ burada helaka sebep olur.’’ (Fadl Hasan Abbâs Ve Belâgat İlmindeki Yeri / Dr. Zafer Akyüz)

وَ atıf harfidir. اَحْسِنُوا fiili ن ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. ٱللَّهَ lafza-i celâli إِنَّ ’nin ismidir. يُحِبُّ fiili إِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. الْمُحْسِن۪ينَ lafzı يُحِبُّ fiilinin mef‘ûludur. Cemi müzekker salim kelimeler ي ile nasb olurlar.

الْمُحْسِن۪ينَ if’âl babının ism-i failidir. Sülâsîsi حسن şeklindedir. İf’âl babı fiille, ta’diye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkan sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.

وَاَنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَلَا تُلْقُوا بِاَيْد۪يكُمْ اِلَى التَّهْلُكَةِۚۛ وَاَحْسِنُواۚۛ  


Mütekellimin Allah Teâlâ olduğu ayette و , istînâfiyyedir. Ayetin önceki ayetteki اتَّقُوا اللّٰهَ cümlesine atfedilmesi de caizdir. İlk cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Ayetteki emir sıygası vücûb ifade eder. Bu gibi anlamlarda yukarıdan aşağıya doğru (otoriter) bir emir söz konusudur. Bunun dışında bir anlam üstlenebilmesi için karîne bulunması gerekir. (Belâğatta Talebî İnşâ / Mustafa Kayapınar )

ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ ibaresindeki ف۪ي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyyet manası dolayısıyla Allah’ın yolu içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü Allah yolu hakiki manada zarfiyyeye, yani içine girilmeye müsait değildir. Ancak Allah'ın emrine uymanın önemini ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır.Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.

سَب۪يلِ اللّٰهِ izafetinde lafzâ-i celâle muzâf olması سَب۪يلِ için tazim ve şeref ifade eder.

سَب۪يلِ اللّٰهِ ibaresinde istiare vardır. سَب۪يلِ kelimesi yol demektir. Allah’ın dini anlamında müsteardır. Hedefe ulaştırması bakımından benzer oldukları için din, yola benzetilmiştir. 

Makabline matuf ...وَلَا تُلْقُوا cümlesi, nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. Aynı üsluptaki اَحْسِنُواۚۛ cümlesi de atıfla gelmiştir.

Bu ayet-i kerime de Hudeybiye hadisesi hakkındadır. Burada سَب۪يلِ اللّٰهِ [Allah yolu] ile kastedilen savaş ve cihad yoludur. Allah rızasını kazanmak için girilen her yola da ‘’Allah yolu’’ denilebilir. Çünkü bir gayeye ulaşmak isteyen kişi onun için bir yol arar. Yani burada kastedilen Allah’ın rızasına ve ecrine kavuşmak için aranan yol ve yöntemdir.

وَلَا تُلْقُوا بِاَيْد۪يكُمْ اِلَى التَّهْلُكَةِۚۛ [Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın.] Bir görüşe göre bu “Canlarınızı tehlikeye atmayın.” demektir. Burada can kelimesi hazfedilmiştir. بِ harfi edattır. Bir görüşe göre بِ harfi zaiddir. Burada ‘eller’ ile bütün vücut kastedilmiştir. “İyilik yapın”, yani mali yardımda bulunarak fakirlere iyilik yapın. Allah fakirlere iyilik yapanları sever. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)

‘Ellerinizle’ ifadesinden maksat kişinin nefsidir. Cüz-kül alakasıyla mecâz-ı mürsel sanatı vardır.

Savaş için maddi destek, para lazımdır. Allah yolunda savaş yapmak için hazırlık yapmaktan, infak etmekten vazgeçmek ile kendinizi tehlikeye atmayın demektir. Allah yolunda infak etmemek kendini tehlikeye atmak olarak ifade edilmiştir.


اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَ


Fasılla gelen bu son cümle ile önceki cümle arasında şibh-i kemâl-i ittisâl vardır. اِنَّ ile tekid edilmiş, haberi muzari fiil olan cümle, faidei haber talebî kelamdır. Müsnedün ileyhin, bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi teberrük ve telezzüz amacına matuftur. Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle ayetteki lafza-i celâllerde tecrîd sanatı vardır. Tekrarlanmasında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Cümle, mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır.

Tezyîl cümlesi önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir. 

الْمُحْسِن۪ينَ ve اَحْسِنُواۚۛ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. Sadr; şiirde mısranın ilk yarısına, nesirde fıkranın ilk cümlesine denir. Acz de, şiirde mısranın ikinci yarısına, nesirde fıkranın son cümlesine denir. Dolayısıyla sözün başında ve sonunda birbirine benzer lafızların tekrar edilmesi sanatıdır. Benzer lafızlar sözüyle kastedilen; bu iki lafzın, lafız ve mana açısından aynı olması veya aralarında cinas olması (yani lafzen aynı olmakla beraber manalarının farklı olması), ya da iştikak bakımından aynı ya da benzer olmalarıdır. Bu sanata tasdîr de denir.


Mekkî surelerde azap ve cezadan daha çok bahsedilir. Medenî surelerde ise “Allah sever” veya “sevmez” gibi ifadeler ağırlıklıdır. Önceleri insanlar üzerinde daha çok etkili olan korkutma idi. Sonra iman iyice yerleşince inanan kişilere yönelik ifadeler gelmiştir.

Muhsin, Allah'ı görür gibi yaşamak olarak tarif edilebilir. (Cibril hadisine dayanarak)


Bakara Sûresi 196. Ayet

وَاَتِمُّوا الْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ لِلّٰهِۜ فَاِنْ اُحْصِرْتُمْ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِۚ وَلَا تَحْلِقُوا رُؤُ۫سَكُمْ حَتّٰى يَبْلُغَ الْهَدْيُ مَحِلَّهُۜ فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَر۪يضاً اَوْ بِه۪ٓ اَذًى مِنْ رَأْسِه۪ فَفِدْيَةٌ مِنْ صِيَامٍ اَوْ صَدَقَةٍ اَوْ نُسُكٍۚ فَاِذَٓا اَمِنْتُمْ۠ فَمَنْ تَمَتَّعَ بِالْعُمْرَةِ اِلَى الْحَجِّ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِۚ فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلٰثَةِ اَيَّامٍ فِي الْحَجِّ وَسَبْعَةٍ اِذَا رَجَعْتُمْۜ تِلْكَ عَشَرَةٌ كَامِلَةٌۜ ذٰلِكَ لِمَنْ لَمْ يَكُنْ اَهْلُهُ حَاضِرِي الْمَسْجِدِ الْحَرَامِۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ۟  ...


Haccı da, umreyi de Allah için tamamlayın. Eğer (düşman, hastalık ve benzer sebeplerle) engellenmiş olursanız artık size kolay gelen kurbanı gönderin. Bu kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden her kim hastalanır veya başından rahatsız olur (da tıraş olmak zorunda kalır)sa fidye olarak ya oruç tutması, ya sadaka vermesi, ya da kurban kesmesi gerekir. Güvende olduğunuz zaman hacca kadar umreyle faydalanmak isteyen kimse, kolayına gelen kurbanı keser. Kurban bulamayan kimse üçü hacda, yedisi de döndüğünüz zaman (olmak üzere) tam on gün oruç tutar. Bu (durum), ailesi Mescid-i Haram civarında olmayanlar içindir. Allah’a karşı gelmekten sakının ve Allah’ın cezasının çetin olduğunu bilin.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَأَتِمُّوا ve tamamlayın ت م م
2 الْحَجَّ haccı ح ج ج
3 وَالْعُمْرَةَ ve ömreyi ع م ر
4 لِلَّهِ Allah için
5 فَإِنْ eğer
6 أُحْصِرْتُمْ engellenmiş olursanız ح ص ر
7 فَمَا şeyi (kesin)
8 اسْتَيْسَرَ kolayınıza gelen ي س ر
9 مِنَ -dan
10 الْهَدْيِ kurban- ه د ي
11 وَلَا
12 تَحْلِقُوا tıraş etmeyin ح ل ق
13 رُءُوسَكُمْ başlarınızı ر ا س
14 حَتَّىٰ kadar
15 يَبْلُغَ varıncaya ب ل غ
16 الْهَدْيُ kurban ه د ي
17 مَحِلَّهُ yerine ح ل ل
18 فَمَنْ kim (varsa)
19 كَانَ olan ك و ن
20 مِنْكُمْ içinizden
21 مَرِيضًا hasta م ر ض
22 أَوْ ya da
23 بِهِ bulunan
24 أَذًى bir rahatsızlığı ا ذ ي
25 مِنْ -ndan
26 رَأْسِهِ başı- ر ا س
27 فَفِدْيَةٌ fidye (versin) ف د ي
28 مِنْ
29 صِيَامٍ oruçtan ص و م
30 أَوْ veya
31 صَدَقَةٍ sadakadan ص د ق
32 أَوْ veya
33 نُسُكٍ kurbandan ن س ك
34 فَإِذَا zaman
35 أَمِنْتُمْ güvene kavuştuğunuz ا م ن
36 فَمَنْ kimse
37 تَمَتَّعَ faydalanmak isteyen م ت ع
38 بِالْعُمْرَةِ ömre ile ع م ر
39 إِلَى kadar
40 الْحَجِّ hac (zamanın)a ح ج ج
41 فَمَا şeyi (kessin)
42 اسْتَيْسَرَ kolayına geleni ي س ر
43 مِنَ -dan
44 الْهَدْيِ kurban- ه د ي
45 فَمَنْ kimse
46 لَمْ
47 يَجِدْ (kurban) bulamayan و ج د
48 فَصِيَامُ oruç tutar ص و م
49 ثَلَاثَةِ üç ث ل ث
50 أَيَّامٍ gün ي و م
51 فِي
52 الْحَجِّ hacda ح ج ج
53 وَسَبْعَةٍ ve yedi gün س ب ع
54 إِذَا zaman
55 رَجَعْتُمْ döndüğünüz ر ج ع
56 تِلْكَ böylece
57 عَشَرَةٌ on (gündür) ع ش ر
58 كَامِلَةٌ tamamı ك م ل
59 ذَٰلِكَ bu
60 لِمَنْ kimseler içindir
61 لَمْ
62 يَكُنْ olmayanlar ك و ن
63 أَهْلُهُ ailesi ا ه ل
64 حَاضِرِي hazır ح ض ر
65 الْمَسْجِدِ Mescid-i س ج د
66 الْحَرَامِ Haram’da ح ر م
67 وَاتَّقُوا sakının و ق ي
68 اللَّهَ Allah’tan
69 وَاعْلَمُوا ve bilin ki ع ل م
70 أَنَّ gerçekten
71 اللَّهَ Allah’ın
72 شَدِيدُ şiddetlidir ش د د
73 الْعِقَابِ cezası ع ق ب

İslamdan önceki eski araplara göre umre Recep ayında hac ta hac aylarında Şevval-Zilkade-Zilhicce de yapılırdı. Hac ayında önce umre yapılamazdı.Ayet açık olarak hacca kadar umre ile faydalanılabileceğini (bu Allah’tan kula bir hediyedir) söylüyor.

Ayetin sonunda gelen “iqaab” yapılan kötü işlerin ardından gelen ceza anlamına gelir.Yani Hac ve umreyi Allah için tamamlayın ve hac işinde son derece takva sahibi olun, Allah’a isyandan sakının. Bilin ki Allah’ın azabı şiddetlidir.

Hac, Adem rolünü oynayan her bir insanın yitirdiği cenneti aramaya çıkmasıdır. Hac, mahşerin provasıdır.

 Rabbim hepimize takva ile tamamlayacağımız hac ve umreler nasip eyle...

Al-Arabiyya kanalının duygusal, unutulmaz sahneleriyle hacc dökümantasyonu:

https://youtu.be/LYx55_ssI-g

Riyazus Salihin, 1281 Nolu Hadis

Abdullah İbni Abbâs radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Ramazan ayında yapılan umre, tam bir hac sayılır, yahut  da benimle birlikte yapılmış bir haccın yerini tutar."

Buhârî, Umre 4; Müslim, Hac 221. Ayrıca bk. Tirmizî, Hac 55; Ebû Dâvûd, Menâsik 89; Nesâî, Sıyâm 6; İbni Mâce, Menâsik 45

Riyazus Salihin, 1275 Nolu Hadis

Ebû Hureyre  radıyallahu anh şöyle dedi: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'e:

-  En üstün amel hangisidir? diye soruldu.

- "Allah ve Rasûlün’e iman etmektir" buyurdu.

- Sonra hangisidir? denildi.

- "Allah yolunda cihad etmektir" buyurdu.

-  Sonra hangisidir? denildi.

- "Makbul olan hacdır" buyurdu.

Buhârî, Îmân 18, Hac 4, 34, 102, Umre 1, Sayd 26, Cihâd 1, Tevhîd 47; Müslim, İman 135, Hac 204, 437. Ayrıca bk. Tirmizî, Fedâilü'l-cihâd 22, Hac 88; Nesâî, Hac 4, 5, 6, Cihâd 17; İbni Mâce, Menâsik 3

 Ra'ese رأس :

  رَاْسٌ iyi bilinmekte olan baş demektir. Çoğulu رُؤُوسٌ şeklinde gelir. Ayrıca رَاْسٌ reis/lider anlamında da kullanılır.  (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de isim olarak 18 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri reis ve riyâsettir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

 

Kur’ân’ı Kerim’de kurban için farklı kelimeler (kurban, nusuk, hedy) kullanılmıştır. Hedy kelimesi üçü bu ayette olmak üzere toplam dört defa (diğeri Maide/2); kurban kelimesi Ali İmran/183 ve Maide/27’de olmak üzere iki defa; nusuk da biri bu ayette diğeri Enam/162’de olmak üzere iki kere kullanılmıştır.

 Nusuk gümüşün eritilip kalıba dökülmesidir. Gümüşten kalıba dökülen her parçaya nesîke denir. Daha sonra ibadet eden kimseye, posasından ayrılmış, erimiş saf maden gibi, nefsini günah kirlerinden temizleyip arındırdığı için ‘nâsik’ ismi verilmiştir. Yine Allah’a yaklaştıran ibadetlerin en şereflilerinden olduğu için kesilen kurbana da ‘nusuk’  denmiştir.


وَاَتِمُّوا الْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ لِلّٰهِۜ فَاِنْ اُحْصِرْتُمْ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِۚ وَلَا تَحْلِقُوا رُؤُ۫سَكُمْ حَتّٰى يَبْلُغَ الْهَدْيُ مَحِلَّهُۜ

 

وَ atıf harfidir. اَتِمُّوا fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. الْحَجَّ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. الْعُمْرَةَ kelimesi atıf harfi و ’la makabline matuftur. لِلّٰهِ car mecruru mahzuf hale müteallıktır. Takdiri خالصًا لوجهه (Sadece O’nun yüzü için) şeklindedir. Veya اَتِمُّوا  fiiline müteallıktır. فَ atıf harfidir. اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezmeder. اُحْصِرْتُمْ şart fiili mahallen meczumdur. Zamir olan تُمْ fail olup mahallen merfûdur.

فَ şartın cevabının başına gelen rabıtadır. Müşterek ism-i mevsûl مَا mübteda olarak mahallen merfûdur. Haberi mahzuftur. Takdiri فعليكم ما استيسر (o halde kolayınıza geleni kurban etmeniz gerekir) şeklindedir. İsm-i mevsûlun sılası اسْتَيْسَرَ ‘dır. Îrabtan mahalli yoktur.

اسْتَيْسَرَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. مِنَ الْهَدْيِ car mecruru mahzuf hale müteallıktır. Takdiri كائنًا من الهدي (bir kurban olarak) şeklindedir. 

وَ atıf harfidir. لَا nahiye harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَحْلِقُوا fiili نَ harfinin hazfiyle meczum muzari fiildir. رُؤُ۫سَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. حَتّٰى gaye bildiren cer harfidir. يَبْلُغَ muzari fiilini gizli اَنْ ile nasb ederek anlamını masdara çeviren cer harfidir. اَنْ ve masdar-ı müevvel, cer mahallinde تَحْلِقُوا fiiline müteallıktır. الْهَدْيُ fail olup lafzen merfûdur. مَحِلَّ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mansubtur.


 فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَر۪يضًا اَوْ بِه۪ٓ اَذًى مِنْ رَأْسِه۪ فَفِدْيَةٌ مِنْ صِيَامٍ اَوْ صَدَقَةٍ اَوْ نُسُكٍۚ

 

فَ istînâfiyyedir. Atıf olması da caizdir. مَنْ şart ismi iki fiili cezmeder. Mübteda olarak mahallen merfûdur. كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir. كَانَ ’nin ismi müstetir هو zamiridir. مِنْكُمْ car mecruru mahzuf hale müteallıktır. مَر۪يضًا  kelimesi كَانَ ’nin haberidir.

اَوْ atıf harfidir. بِه۪ٓ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. اَذًى muahhar mübtedadır. مِنْ رَأْسِه۪ car mecruru اَذًى ’in mahzuf sıfatına müteallıktır.

فَ şartın cevabının başına gelen rabıtadır. فِدْيَةٌ kelimesi mübtedadır, haberi mahzuftur. Takdiri فعليه فدية (fidye vermesi gerekir) şeklindedir. Cümle, şartın cevabıdır. مِنْ صِيَامٍ car mecruru فِدْيَةٌ ’nin mahzuf sıfatına müteallıktır. صَدَقَةٍ اَوْ نُسُكٍ cümlesi atıf harfi اَوْ ’le صِيَامٍ ’a matuftur. Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, مَنۡ ’in haberidir.


 فَاِذَٓا اَمِنْتُمْ۠ فَمَنْ تَمَتَّعَ بِالْعُمْرَةِ اِلَى الْحَجِّ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِۚ 

 

فَ istînâfiyyedir. إِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.  

إِذَا şart harfi vuku bulma ihtimali kesin olan durumlar için gelir. اَمِنْتُمْ۠ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Muttasıl zamir تُمْ۠ fail olup mahallen merfûdur. فَ harfi اِذَٓا ‘nın cevabının başına gelen vakıadır. مَنْ şart ismi iki fiili cezmeder. Mübteda olarak mahallen merfûdur. تَمَتَّعَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. Şart fiilidir. بِالْعُمْرَةِ car mecruru تَمَتَّعَ fiiline müteallıktır. اِلَى الْحَجِّ car mecruru mahzuf bir fiile müteallıktır. Takdiri واستمر تمتعه إلى الحج (hacca kadar faydalanmaya devam et) şeklindedir.

ف şartın cevabının başına gelen rabıtadır. Müşterek ism-i mevsûl مَا mübteda olarak mahallen merfûdur. Haberi mahzuftur. Takdiri فعليكم ما (size düşen şey...) şeklindedir. İsm-i mevsûlun sılası اسْتَيْسَرَ ‘dır. Îrabtan mahalli yoktur.

اسْتَيْسَرَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو’dir. مِنَ الْهَدْيِ car mecruru mahzuf hale müteallıktır. 


فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلٰثَةِ اَيَّامٍ فِي الْحَجِّ وَسَبْعَةٍ اِذَا رَجَعْتُمْۜ 


فَ istînâfiyyedir. مَنْ şart ismi iki fiili cezmeder. Mübteda olarak mahallen merfûdur. لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. يَجِدْ  meczum muzari fiildir. فَ  şartın cevabının başına gelen rabıtadır. صِيَامُ mübtedadır. Haberi mahzuftur. Takdiri فعليه صيام (oruç tutması gerekir) şeklindedir. ثَلٰثَةِ muzâfun ileyhtir. اَيَّامٍ ikinci muzâfun ileyhtir. فِي الْحَجِّ car mecruru ثَلٰثَةِ ’in mahzuf haline müteallıktır. سَبْعَةٍ kelimesi ثَلٰثَةِ ’e matuftur.

إِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kesin olan durumlar için gelir. رَجَعْتُمْ fiili muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Muttasıl zamir تُمْ۠ fail olup mahallen merfûdur. 


تِلْكَ عَشَرَةٌ كَامِلَةٌۜ ذٰلِكَ لِمَنْ لَمْ يَكُنْ اَهْلُهُ حَاضِرِي الْمَسْجِدِ الْحَرَامِۜ 


İsim cümlesidir. İşaret ismi تِلْكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. ل harfi buûd yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir. عَشَرَةٌ haber olup lafzen merfûdur.  كَامِلَةٌ ise عَشَرَةٌ kelimesinin sıfatıdır.

İşaret ismi ذٰلِكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. ل harfi buûd yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir. مَنْ müşterek ism-i mevsûl لِ harf-i ceriyle birlikte mahzuf habere müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası لَمْ يَكُنْ اَهْلُهُ ‘dur. Îrabtan mahalli yoktur.

لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. يَكُنْ sükun üzere meczum muzari fiildir. اَهْلُهُ kelimesi يَكُنْ ‘ün ismi olup merfûdur. 

حَاضِرِي ifadesi çoğuldur ve كان ’nin haberi olduğundan mahallen mansubdur. İzafet sebebiyle sonundaki نْ harfi hazfedilmiştir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)

الْمَسْجِدِ muzâfun ileyhtir. الْحَرَامِ ise الْمَسْجِدِ ’nin sıfatıdır.

ذٰلِكَ işaret ismiyle تَمَتَّعَ ‘ya işaret olunmaktadır. Çünkü biz Hanefilere göre Mescid-i Harâm’da oturanlar için Temettü haccı da Kıran haccı da yoktur. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl) 


وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ۟


وَ istînâfiyyedir. اتَّقُوا fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. اللّٰهَ lafza-i celâli mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. وَ atıf harfidir. اعْلَمُٓوا fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و’ı fail olup mahallen merfûdur. اَنَّ ve masdar-ı müevvel, اعْلَمُٓوا fiilinin iki mef’ûlu yerinde olup mahallen mansubtur. اَنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. اللّٰهَ lafza-i celâli اَنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubtur. شَد۪يدُ kelimesi اَنَّ ’nin haberidir. الْعِقَابِ۟ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

تِمُّوا الْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ لِلّٰهِۜ


و , istînâfiyyedir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ, muhatap müslümanlardır. Ayetin ilk cümlesi emir üslubunda talebî inşaî isnaddır.

الْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Cümlede bütün kemâl sıfatlara şamil lafzâ-i celalin zikri, telezüz, teberrük ve şanını yüceltmek içindir.

Bu ikisini sizden hiçbir kusur ve noksanlık vâki olmaksızın, âdap ve merasimlerine, şartlarına riayet ederek, Allah rızası için tam ve kâmil biçimde gerçekleştirin demektir. (Keşşâf)

Ayetin indiği dönem göz önüne alındığında ince bir idmâc olduğu ortaya çıkmaktadır. Zira bu ayet indiği zaman henüz hac farz kılınmamıştı. Bu yüzden hacdan bahsedilmesinde, o anda müşriklerin elinde olan Kâbe’nin ileride müminlerin eline geçeceğine bir müjde ve haccın farz kılınacağına bir işaret vardır. (Kur’an-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları / Hasan Uçar)


 فَاِنْ اُحْصِرْتُمْ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِۚوَلَا تَحْلِقُوا رُؤُ۫سَكُمْ حَتّٰى يَبْلُغَ الْهَدْيُ مَحِلَّهُۜ


Cümle şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Önceki cümleye فَ ile atfedilmiştir. İnşâ cümlesinin inşâ cümlesine atfı söz konusudur. اُحْصِرْتُمْ şart fiili, fiile dikkat çekmek için meçhul bina edilmiştir. ...فَمَا اسْتَيْسَرَ cümlesi فَ karinesiyle şartın cevap cümlesidir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Muahhar mübteda olan ism-i mevsûlün haberi mahzuftur. Takdiri; واجب عليكم  ما استيسر (size kolay olan vaciptir) olabilir.

مَا اسْتَيْسَرَ mübtedâ olmak üzere merfûdur. Cümle ...عليكم ما استيسر[Ona kolayına gelen -bir kurban - gerekir] şeklinde takdir edilir. Yahut فاهدوا ما استيسر  [Kolayınıza gelen -bir kurban- sevk edin! ] takdirine göre mansub kılınmıştır. (Keşşâf)

…لَا تَحْلِقُوا رُؤُ۫سَكُمْ şeklindeki müteakip cümle istînâfa matuftur. Nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Gaye bildiren cer ve masdar harfi حَتّٰى ’yı takib eden, masdar tevilindeki cümle, müsbet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. حَتّٰى ve masdar-ı müevvel لَا تَحْلِقُوا fiiline müteallıktır.

لَا تَحْلِقُوا رُؤُ۫سَكُمْ [Başlarınızı kesmeyin] ifadesinde mecazî isnad vardır.

[Eğer alıkonulursanız.] Yani bir hastalık veya düşman sebebiyle tamamlama fırsatı bulamazsanız demektir. Halîl b. Ahmed şöyle demiştir: “Hasr, hapsetmek anlamına gelir. İhsâr hacının bir hastalık veya başka bir mazeretle hac şartlarını yerine getirememesidir.” Bazı sahabeden rivayet edildiğine göre bacağı kırılan veya topal hale gelen yolundan engellenmiş demektir.” Bu, hanefîlerin  görüşüdür. İmam Şâfiî şöyle demiştir: İhsâr sadece düşman tarafından yapılabilir. Çünkü Hz. Peygamber aleyhisselam ve ashabının umreden alıkonulması düşmanlar sebebiyleydi. Çünkü Allah Teâlâ ayetin devamında “güvenliğe kavuştuğunuzda” buyurmuştur. Bu da düşman korkusunun gitmesi demektir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)

“[Hediye yerine varıncaya kadar  başınızı tıraş etmeyin.]” Hitap hacdan alıkonulanlaradır. Yani Harem’e gönderdiğiniz kurbanın, kesilmesi gereken “mahalline” vardığını bilinceye dek ihramdan çıkmayın! Borcun mahalli ise onun kazasının vacip olduğu vakittir ki, bu Ebû Hanîfe Rahimehullah’ın mezhebidir. (Keşşâf)

لَا تَحْلِقُوا رُؤُ۫سَكُمْ [Başlarınızı kesmeyin,] Burada saçları traş etmek yerine böyle söylenmiş. (Mecaz-ı mürsel, hal-mahal alakası)

[Kurban yerine ulaşıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin] ifadesinde kevn-i sâbık (öncesini söyleyip sonrasını kastetme) vardır. Çünkü kişi kurbanın yerine ulaşması ile değil, ancak kurbanın kesilmesiyle başını tıraş edebilir (yani ihramdan çıkabilir).


فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَر۪يضًا اَوْ بِه۪ٓ اَذًى مِنْ رَأْسِه۪ فَفِدْيَةٌ مِنْ صِيَامٍ اَوْ صَدَقَةٍ اَوْ نُسُكٍۚ


Cümle فَ ile لَا تَحْلِقُوا ’ya atfedilmiştir. فَ harfinin istînâfiyye olduğu da söylenmiştir. Şart üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır. كَانَ şart fiilidir. كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi formundaki şart cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Rabıta harfi فَ ’nin dahil olduğu cevap cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mübteda olan فِدْيَةٌ ’un haberi mahzuftur. Yani فعليه فدية (Ona fidye gerekir.) demektir. Cevap cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

مَر۪يضًا - اَذًى ve صِيَامٍ - صَدَقَةٍ - نُسُكٍۚ kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Farklı görevlerdeki فَ ’ler arasında tam cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

[Sizden her kim hasta olursa yahut başından bir rahatsızlığı varsa] ifadesinde kastedilen kişiye eziyet veren ve ağır gelen baş ağrısı, yarım baş ağrısı ve bit gibi şeylerdir. [Bu kişiye fidye gerekir.] Yani eğer başını tıraş ederse ona fidye gereklidir. Burada ‘gereklidir’ ifadesi hazfedilmiştir. مِنْ اَيَّامٍ اُخَرَۜ [Diğer zamanlarda birkaç gün…] (el-Bakara 2/185) ayetinde olduğu gibi. [Oruç veya sadaka veya kurban olmak üzere fidye gerekir.] Bu ayeti kerime Kâ‘b b. Acre hakkında nazil olmuştur. Bu zat, yüzünde bitler uçuşurken Hz. Peygamber aleyhisselamın yanına uğramıştı. Hz. Peygamber aleyhisselam kendisine “Ey Kâ‘b! Başındaki bu bitler sana zarar veriyor mu?” diye sormuştu. “Evet” diye cevap vermiş, bunun üzerine bu ayet nazil olmuştur. Hz. Peygamber ona üç gün oruç tutmasını veya altı fakire her birine yarım olmak üzere toplamda üç sâ’ buğday vermesini veya bir koyun kesmesini söyledi. Burada kullanılan اَوْ edatı muhayyerlik için getirilmiştir. نُسُكٍۚ , ibadet maksadıyla Allah’a yaklaşmak için kesilen kurbandır. Ayette bahsedilen hasta, başını tıraş ettiği zaman rahatlayacak veya şifa bulacak hastadır. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)

 نُسُكٍۚ  daha çok hacda yapılan ibadetler için kullanılır. (Oruç, sadaka veya bir Hac ibadeti.)


فَاِذَٓا اَمِنْتُمْ۠ فَمَنْ تَمَتَّعَ بِالْعُمْرَةِ اِلَى الْحَجِّ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِۚ

 

فَ  istînâfiyyedir. Cümlenin ...من كان منكم مريضا cümlesine matuf olması da caizdir. Şart üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır. Şart fiili اَمِنْتُمْ۠ , istikbal ve şart ifade eden zaman zarfı اِذَٓا ’nın muzâfun ileyhidir. اِذَٓا ’nın cevabı فَ karinesiyle مَنْ تَمَتَّعَ cümlesidir ve bu cümle şart üslubunda gelmiş faide-i haber ibtidaî kelamdır. Rabıta harfi فَ ile gelen ...مَا اسْتَيْسَرَ cümlesi cevabıdır. Bu cümlede mübteda olan ismi mevsûlün haberi mahzuftur. مِنَ الْهَدْيِۚ mahzuf habere müteallıktır. Dolayısıyla cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.

Hac ve umrenin tamamlanmasıyla ilgili olan ifade, ayetin başında emir üslubunda burada ise şart üslubunda gelerek  tekrarlanmıştır. İki cümle arasında  reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

 الْعُمْرَةِ - الْحَجِّ  kelimeleri arasında murâât-ı nazîr sanatı vardır.


فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلٰثَةِ اَيَّامٍ فِي الْحَجِّ وَسَبْعَةٍ اِذَا رَجَعْتُمْۜ تِلْكَ عَشَرَةٌ كَامِلَةٌۜ 


Şart üslubunda gayrı talebî inşaî isnad olan bu cümle, yine şart cümlesi olan ...مَنْ تَمَتَّعَ cümlesine فَ ile atfedilmiştir. Şart cümlesi, haberi menfi fiil sıygasında olan isim cümlesidir. 

...فَصِيَامُ ثَلٰثَةِ şartın cevabıdır. Cevap cümlesinde mübteda olan صِيَامُ ’un haberi mahzuftur. Takdiri; فصيام ثلاثة أيام كائن عليه في الحج (Hacda üç gün oruç gerekir) şeklindedir. فِي الْحَجِّ car mecruru mahzuf habere müteallıktır. Dolayısıyla cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Müstakbel manalı, şarttan mücerret zaman zarfı صِيَامُ , اِذَا ’un haberine müteallık olup, müsbet mazi fiil cümlesi رَجَعْتُمْۜ ’a muzâftır. 

... تِلْكَ عَشَرَةٌ كَامِلَةٌۜ cümlesi, itiraziyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil cümle, faide-i haber ibtidâi kelamdır. Müsnedün ileyhin işaret ismiyle gelmesi işaret edilene tazim ve teşrif ifade eder, önemini vurgular. عَشَرَةٌ  kelimesi, كَامِلَةٌۜ  için sıfattır. 

İtiraz cümleleri, kelâmın ortasında veya ortak bir mana taşıyan iki kelâmın arasında, irabtan mahalli olmayan bir veya birkaç cümlenin - herhangi bir vehmi defetme gayesi gütmeden- bir nükteden ve faydadan ötürü zikredilmesidir. İtiraz cümleleri tenzih, tazim, dua, tenbih, teberrük, takrir, tasrih gibi  çeşitli gayelere binaen yapılan ıtnâb sanatıdır.

ثَلٰثَةِ - سَبْعَةٍ - عَشَرَةٌ  kelimeleri arasında murâât-ı nazîr sanatı vardır. 

تَمَتَّعَ , [metalanmak] demektir. Muta nikahı ve temettü haccı bu fiilden türemiş kullanımlardır.

سَبْعَةٍ اِذَا رَجَعْتُمْۜ cümlesinde gaipten muhataba dönüş vardır. Bu da edebî güzelliklerden iltifat sanatıdır.

عَشَرَةٌ كَامِلَةٌۜ ifadesinde tafsilden sonra icmal vardır. Bu, ıtnâb kabi­linden bir sanattır. Oruca devam etmenin onu basite almamanın veya gün­lerinin sayısını eksiltmemenin gerektiğini vurgular. (Safvetü't Tefâsir)

[Her kim kurban kesecek imkân bulamazsa.] Yani hedy/kurban için imkân bulamazsa demektir. [Hac sırasında üç gün oruç tutar.] Yani hac günlerinde üç gün oruç tutması gerekir. Bu da Zilhicce’nin dokuz günüdür. İsterse peş peşe isterse farklı günlerde tutar. Çünkü ayette [üç gün oruç] ifadesi “peş peşe” kaydı olmaksızın, mutlak olarak kullanılmıştır. [Memleketine döndüğünüzde de yedi gün.] Hacdan döndüğünüzde yani onu bitirdiğinizde yedi gün oruç tutmanız gerekir. Şâfiî’ye göre burada kastedilen hac yapan kişinin memleketine dönmesidir. Yani memleketine dönmeden yedi gün oruç tutmak câiz olmaz. تَمَتَّعَ  fiili üçüncü şahıs kalıbında gelmiştir, çünkü burada مَنْ edatının fiilidir. [Oruç] kelimesinin başında gizli bir “üzerine gerekir” ifadesi vardır. Çünkü bu kelimedeki zamir فَمَنْ لَمْ يَجِدْ [Kurban kesmeye imkân bulmayan] ifadesine döner. [Döndüğünüz zaman yedi gün] ifadesi umuma hitaptır. Çünkü ayetin başı [Güvene kavuştuğunuzda] şeklindedir. Takdiri şöyledir: Siz temettü haccı yaptığınız zaman size bunlar gerekir. Burada tekil ve üçüncü şahıs iki cümle arasında bulunan men edatına, çoğul ve ikinci şahıs kipleri ise başında mezkûr olan şahıslara dönmektedir. [Böylece tam on gün olur.] Yani hedy kurbanının bedeli olarak noksansız on gün olur.  (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr) 


ذٰلِكَ لِمَنْ لَمْ يَكُنْ اَهْلُهُ حَاضِرِي الْمَسْجِدِ الْحَرَامِۜ 


Cümle fasılla gelmiştir. İki cümle arasında şibh-i kemâl-i ittisâl vardır. Bu cümle, isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mübteda olan ذٰلِكَ ’nin haberi mahzuftur. Mecrur mahaldeki ism-i mevsûlün müteallakı olan haberin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Müsnedün ileyhin işaret ismi olan ذلك ile marife olması bahse konu olanı en güzel şekilde temyiz etmek içindir.

İsm-i mevsûlün sılası كان ’nin dahil olduğu menfi isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsm-i mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcîh sanatı vardır.

تِلْكَ - ذٰلِكَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazir sanatı vardır.

[Bu söylenenler, ailesi Mescid-i Harâm civarında oturmayanlar içindir.] Yani temettü haccı Mekke’de ikamet etmeyenler içindir. Burada ailenin zikredilmesi insanın genelde ailesiyle birlikte ikamet etmesi sebebiyledir. Ailenin ikamet etmesiyle kişinin ikamet etmesi kastedilmiştir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr) 

وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ۟


و, istînâfiyedir. Cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Aynı üslupta gelen müteakip cümle, öncesine و ’la atfedilmiştir. Tekid ifade eden masdar harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu cümle, masdar teviliyle اعْلَمُٓوا fiilinin iki mef’ûlü yerindedir. Faide-i haber talebî kelamdır. 

Müsnedün ileyh, bütün kemal sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmiştir. Lafza-i celâlin teberrük, telezzüz ve haşyet uyandırma, korkuyu artırma amacına matuf tekrarında, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla اللّٰهَ isminde tecrîd sanatı vardır.

Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir. 

شَد۪يدُ  ve الْعِقَابِ۟ kelimeleri arasında mürâât-ı nazir sanatı vardır.

ٱلۡحَجَّ - ٱلۡعُمۡرَةَ - ٱسۡتَیۡسَرَ- ٱلۡهَدۡیِۖ - صِیَامٍ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

رَّأۡسِ - رُءُوسَ ve كَانَ - یَكُنۡ kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Ayeti kerime اَنَّ اللّٰهَ ذو عقاب شَد۪يدُ şeklinde gelebilirdi. الْعِقَابِ۟ , شَد۪يدُ ’ın sıfatı olmasına rağmen öne geçmiş ve mevsufuna muzâf olmuştur. ‘Allah’ın cezası şiddetlidir’ yerine, [Allah, cezası şiddetli olandır] buyurulmuştur. Bu ifadede bir vurgu vardır.

Peygamber Efendimiz s.a.v. ve sahabe hicretin 6. yılında umreye niyet etmişler ama geri dönmüşlerdi. Bu ayet bir yıl sonra yani yedinci yılda nazil olmuştur. Araplar Hac aylarında umre yapmazlardı. Bu ayetle buna izin verilmiş oldu.

وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ۟ cümlesinde, işin büyüklüğünü göstermek ve kalplere korku salmak için zamir yerine, Allah lafzı açık isim olarak getirilmiştir. (Safvetü't Tefâsir)
Günün Mesajı
Müminin baskı, işkence ve sürgün edilmek şeklinde fitneye maruz bırakılması öldürülmesi gibidir, hatta ondan da daha ağırdır. Fitne; içinde altın madeni bulunan toprak kütlelerini kazana atıp kaynatmak ve neticede altın elde etmek demektir. Terim olarak Allah'a şirk koşmak ve bunu bir hayat tarzı haline getirmek, küfrü yaymak Allah'ın haram kıldığı amelleri aldırmaksızın işlemek gibi geniş bir anlam ifade eder. Allah yolunda infak edin ve kendi elinizle, kendinizi tehlikeye atmayın. Burada kastedilen infak ve cihadı terk etmektir. Günah işleyip Allah'ın rahmetinden ümit kesmek şeklinde de yorumlanmıştır.
Sayfadan Gönüle Düşenler

Umre hatıraları;

 Bazen zaman dursun ister insan.

Zamandaki sırrı anlayıp bereketine ulaşmak. Anlarda gizlenmiş her kırıntının lezzetini yaşamak ister.

Bulunduğu yerden gitmemek. Huzurdan ve cemaatten uzaklaşmamak. Bedeni yorulmasın ve nefsi sıkılmasın ki zamanın içinde kaybolup, hep orada kalsın.

Ezan sesini topladım, kulaklarımı doldurmak için. Oraların resimlerini çektim gözlerimle, gönlüme kaydetmek için. Yaşadığım her anı, kendime anlattım, zihnime kazımak için. Kabe'yi ve Ravza’yı izlerken ‘belki’ dedim ‘hiç gözümü kırpmadan ve nefes almadan bakıp dinlersem. Buralardan ayrıldıktan sonra istediğim her an görür ve duyabilirim.’ Gözlerimi kapattım, derin derin içime çektim her parçayı. Mekke’nin çetin, Medine’nin yumuşak havasını soludum.

Gözlerimi açtığımda artık oralarda olmadığımı hatırladım. Karanlık çöktü, hüzünle beraber. Hasret ne çabuk gelip yerleşmiş. Kalbim, dünyaya dönüşüne ağlarmış. Ve oralarda olmayışına.

Zaman dursun istiyor insan.

Ancak zaman kararlı ve durmaya niyeti yok. Akıp gidiyor. Kaydedilen sesler, çekilen resimler, hatırlanan anılar özlemi pekiştirdikçe pekiştiriyor.

Allahım huzuruna gelmek isteyen her kuluna hayırla tez vakit gelmeyi nasip et. Başka topraklardayken, Mekke'ye ve Medine'ye, (yılın başka aylarındayken Ramazan'a ve Zilhicce’ye) olan özlemimizi ve muhabbetimizi eksiltme. Kat kat çoğalt. Kutsal topraklardan eli ve kalbi sevapta bol, günahta az dönenlerden eyle. Her daim orada geçirdiği her anın ve izninle geçireceği her yeni anın değerini bilenlerden eyle. Ayağımızı ve gönlümüzü oralardan kesme. Rabbim! Merhametine muhtacız. Dualarımızı hayırla ve ibadetlerimizi bereketle kabul buyur.

 

***

 

İnsan hayatı, küçük ya da büyük nice pişmanlıklarla doludur. Belki de, bunun en önemli sebeplerinden biri: insanın anı yaşayamamasıdır. Umutlarından ya da korkularından dolayı geleceğinde kaybolur; hüzünlerinden ya da özlemlerinden dolayı da geçmişine döner.

Anın içinde bulunduğu kısa sürelerin içindeyken hayıflanır ama nice düşünceleri ve duyguları yoğuran haline kapılarak, aynı hataları tekrarlar. Kendisini başarılı ya da başarısız gören herkes aynı dertten muzdariptir. Zira, her insanın bir umudu, korkusu, özlemi ve hüznü vardır.

Dünya hayatını kolaylaştıran, imtihanları hafifleten ve hakiki sakinliği hissettiren anlar; insanın bilinçli bir şekilde bulunduğu anı şükür ile değerlendirmesidir. Allah’ın huzurunda olduğu bilinciyle bulunduğu mekanda, O’nun rızasını gözeterek ibadet etmesi; anı yaşamaktır. 

Bu yüzden, müslümanlar için hac ve umre ibadetlerinin yeri ayrıdır. Anı yaşamanın tadına varan kalpler, devamlı o topraklara dönmek ister. Kendisini ibadete çağıran nice hatırlatıcıların eşliğinde maddi ve manevi anlamda dinlenir. Kalabalıklara rağmen sessizlikteki huzuru yudumlar.

Mekke ve Medine topraklarındaki bu hali, kendi evinde yaşamanın yolu yok mudur? Belki de, şimdiki zamana dönmek için benliğine doğru soruları sormayı öğrenmelidir. Şüphesiz ki: “Bulunduğum bu anı, Allah rızası için nasıl daha verimli bir hale getirebilirim?” sorusu uyandırıcıdır.  

Anı yaşamak; sadece kendini, bedenini, nefesini ve isteklerini dinleyerek huzuru yakalama çabası değildir. Bu, dinden ve tevhid inancından uzaklaşmanın sonucunda, kendisine fazlasıyla değer vererek, kaybettiklerini arayanların uydurduğu ama nefse hizmet ettiği için de çoğunluğa cazip gelen bir yalandır. 

Allah’ı zikrederek, O’nun yarattıklarını düşünerek, her türlü noksanlıktan uzak bir Yaratıcının kulu olduğu bilinciyle hareket etmektir. Kısacası; anı yaşamak durmak değil, bilinçli adımlarla yaşamaya devam etmektir. Üstün hallere bürünmeden ve acaip işler başarma gerginliğinden uzaklaşarak, ufak görünümlü ama Allah’ın kulu olduğu bilinciyle şimdiye dön ve şükür ile anın tadına var.

Senin rızan için yapılan her işin mükafatını veren Allahım! Sana sonsuz şükürler olsun. Bizi; Senin rahmetin ve Senin adın ile hayırlı, bereketli, huzurlu ve verimli bir ömür yaşayanlardan ve bu ömrün sonunda, Sana ve nimetlerine kavuşan kullarından eyle. Geçmişin kederinden, geleceğin endişesinden arındır. Geçmişinden öğrenenlerden, geçici ve kalıcı olan iki cihandaki geleceklerine doğru şekilde hazırlananlardan eyle. Gönüllerimizi ve zihinlerimizi; bizi Sana daha iyi bir kul olduracak, ahlakımızı güzelleştirecek, ibadetlerimizi samimileştirecek, imtihan yüklerimizi hafifletecek, kalplerimize ferahlık getirecek ve hakiki huzur ile dolduracak hayırlı duygu ve düşüncelerle meşgul eyle.

Amin.

Zeynep Poyraz  @zeynokoloji