لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَنْ تَبْتَغُوا فَضْلاً مِنْ رَبِّكُمْۜ فَاِذَٓا اَفَضْتُمْ مِنْ عَرَفَاتٍ فَاذْكُرُوا اللّٰهَ عِنْدَ الْمَشْعَرِ الْحَرَامِۖ وَاذْكُرُوهُ كَمَا هَدٰيكُمْۚ وَاِنْ كُنْتُمْ مِنْ قَبْلِه۪ لَمِنَ الضَّٓالّ۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | لَيْسَ | yoktur |
|
2 | عَلَيْكُمْ | sizin için |
|
3 | جُنَاحٌ | bir günah |
|
4 | أَنْ |
|
|
5 | تَبْتَغُوا | aramanızda |
|
6 | فَضْلًا | lutfunu |
|
7 | مِنْ |
|
|
8 | رَبِّكُمْ | Rabbinizin |
|
9 | فَإِذَا | zaman |
|
10 | أَفَضْتُمْ | ayrılıp akın ettiğiniz |
|
11 | مِنْ | -tan |
|
12 | عَرَفَاتٍ | Arafat- |
|
13 | فَاذْكُرُوا | anın (hatırlayın) |
|
14 | اللَّهَ | Allah’ı |
|
15 | عِنْدَ | yanında |
|
16 | الْمَشْعَرِ | Meş’ar-i |
|
17 | الْحَرَامِ | Haram |
|
18 | وَاذْكُرُوهُ | O’nu anın |
|
19 | كَمَا | gibi |
|
20 | هَدَاكُمْ | sizi hidayet ettiği |
|
21 | وَإِنْ | ve |
|
22 | كُنْتُمْ | siz idiniz |
|
23 | مِنْ |
|
|
24 | قَبْلِهِ | O’ndan önce |
|
25 | لَمِنَ |
|
|
26 | الضَّالِّينَ | sapıklardan |
|
Ticaretten kazancın “Rabbinizden bir ihsan“ olarak nitelendirilmesi özellikle “kazandığınız her kuruşu size Rabbinizden bir iyilik olduğu için kazanıyorsunuz” fikrini sağlamlaştırmak içindir.
Arafat kelimesi, arefe fiilinden gelir.
Meş’ari’l Haram; Mina ve Müzdelife bölgeleridir. Meş’ar, şuur kelimesinin türevidir. Meş’ari’l Haram, şuurlu olduğumuz vakitler, yer demektir.
Hacca Allah’a ibadet için gitmiş olsanız da, orada ticaret yapmanızda sizin için bir günah yoktur.
Leyese ليس :
Değil/yok/mevcut olmamak anlamındaki لَيْسَ , muzari ve emir sigası bulunmayan yani câmid fiildir. İsim cümlesinden önce de fiil cümlesinden önce de gelebilir. لَيْسَ'nin olumsuzluğu şimdiki zaman içindir. (Arap Dilinde Edatlar-Dağarcık)
Kuran’ı Kerim’de fiil formunda 89 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan bir türevi bulunmamakla birlikte Kuran-ı Kerim'de 10'dan fazla geçmesi sebebiyle kitabın Arapça kelimeler sözlüğü bölümüne alınmıştır.(Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
Meş’ari’l Haram; Mina ve Müzdelife bölgeleridir. Meş’ar, şuur kelimesinin türevidir. Meş’ari’l Haram, şuurlu olduğumuz vakitler, yer demektir.
Sözlükte “bilmek, hissetmek” anlamındaki şuûr kökünden ism-i mekân olan meş‘ar (çoğulu meşâir) kelimesi, aynı kökten türeyen ve Allah’a kulluğun açık alâmet ve işaretleri olan “şeâirin, ibadetlerin eda edildiği yer” mânasına gelir. Meş‘ar, yine “bilmek” mânasındaki ilm kökünden türemiş ma‘lem (çoğulu meâlim) ile eş anlamlı olup her ikisi aynı zamanda “bir şeyin kendisiyle bilindiği işaret” karşılığında da kullanılır. Meş‘ar-i Haram terkibindeki harâm kelimesi, buranın Harem bölgesi içinde bulunduğunu veya hürmet gösterilmesi gereken bir yer olduğunu belirtir (https://islamansiklopedisi.org.tr/mesar-i-haram).
Efadtum kelimesinin kökü feyz olup suyun akıp taşması demektir. Feyyaz çok cömert demektir (çokça vermesi suyun akıp taşmasına benzetilmiştir). Ayette Arafat’tan inmek için efadtum denmiş, kalabalığın akın halinde inmesi suyun akışına benzetilmiştir.
لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَنْ تَبْتَغُوا فَضْلاً مِنْ رَبِّكُمْۜ
لَیۡسَ nakıs fiildir. كَانَ gibi isim cümlesinin başına gelir, ismini ref haberini nasb eder. عَلَیۡكُمۡ car mecruru لَیۡسَ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır. جُنَاحٌ kelimesi لَيْسَ ’nin muahhar ismidir. أَن ve masdar-ı müevvel, takdir edilmiş في harf-i ceriyle birlikte جُنَاحٌ ‘un mahzuf sıfatına müteallıktır. فَضۡلࣰا kelimesi تَبۡتَغُوا۟ fiilinin mef’ûlu olup fetha ile mansubtur. مِّن رَّبِّكُمۡ car mecruru تَبۡتَغُوا۟ fiiline veya فَضۡلࣰا ’in mahzuf sıfatına müteallıktır.
فَاِذَٓا اَفَضْتُمْ مِنْ عَرَفَاتٍ فَاذْكُرُوا اللّٰهَ عِنْدَ الْمَشْعَرِ الْحَرَامِۖ
فَ istînâfiyyedir. إِذَاۤ şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır.
إِذَا şart harfi vuku bulma ihtimali kesin olan durumlar için gelir. أَفَضۡتُم muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. أَفَضۡتُم sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُم fail olarak mahallen merfûdur. مِّنۡ عَرَفَـٰتࣲ car mecruru أَفَضۡتُم fiiline müteallıktır. فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. ٱذۡكُرُوا۟ fiili نَ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. ٱللَّهَ lafza-i celâli mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. عِندَ mekân zarfı ٱذۡكُرُوا۟ fiiline müteallıktır. ٱلۡمَشۡعَرِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. ٱلۡحَرَامِ ise ٱلۡمَشۡعَرِ ’nin sıfatıdır.
وَاذْكُرُوهُ كَمَا هَدٰيكُمْۚ وَاِنْ كُنْتُمْ مِنْ قَبْلِه۪ لَمِنَ الضَّٓالّ۪ينَ
وَ atıf harfidir. ٱذۡكُرُو fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olup mahallen mansubtur.
كَ harfi مثل (gibi) manasındadır. ما ve masdar-ı müevvel, كَ harfi ceriyle birlikte mahzuf masdarın sıfatı olarak mahallen mansubtur. Takdiri: واذكروه ذكرا حسنا مثل هدايته لكم هداية حسنة (Sizin için hidayeti seçtiği gibi, O’nu güzel bir zikirle anın) şeklindedir. هَدَىٰ mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو’dir. Muttasıl zamir كُمۡ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
إِن كُنتُم مِّن قَبۡلِهِ cümlesi hal olarak mahallen mansubtur.
وَ haliyyedir. إِن tekid ifade eden muhaffefe اِنَّ ’dir. كَانَ nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. تُمْ muttasıl zamiri كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. مِّن قَبۡلِهِ car mecruru mahzuf hale müteallıktır. لَ, farika (ayırt edici) lamıdır. اِنَّ ’den hafifletilen اِنْ ’in diğer اِنْ ’lerden ayırt edilmesi için, haberinin başına getirilir. Bunun için de adına ‘farika’ denmiştir. مِنَ ٱلضَّاۤلِّینَ car mecruru كَانَ’nin mahzuf haberine müteallıktır. ٱلضَّاۤلِّینَ’nin cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
Bir görüşe göre ayetin anlamı şöyledir: Sizi Hak dine hidayet ettiği için O’nu şükürle zikredin. Önceden bu hidayetin yolunu bilmiyordunuz. إِن edatı burada قَدْ anlamında kesinlik ifade etmektedir. لَ da pekiştirmek için gelmiştir. Bir görüşe göre buradaki إِن nefiy, لَ ise istisnadır. Bundan önce yolu şaşırmıştınız. اِنْ كَانَ وَعْدُ رَبِّنَا لَمَفْعُولًا [Rabbimizin vaadi ancak gerçekleşecektir.] [İsrâ 17/108] Ayetinde de olduğu gibi. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَنْ تَبْتَغُوا فَضْلاً مِنْ رَبِّكُمْۜ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Nakıs fiil لَیۡسَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Menfi cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur olan لَیۡسَ ,عَلَیۡكُمۡ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır. جُنَاحٌ kelimesi لَیۡسَ ‘nin muahhar ismidir.
Müsbet fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan ... أَن تَبۡتَغُوا۟ فَضۡلࣰا cümlesi, أَن dolayısıyla masdar tevilindedir. Masdar-ı müevvel mahzuf harf-i cerle birlikte جُنَاحٌ ’nun mahzuf sıfatına müteallıktır.
رَّبِّ ismiyle izafeti nedeniyle كُمۡۚ zamiri, tazim ve şeref kazanmıştır. Ayrıca bu izafet onlara destek ve teşvik ifade eder.
Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle, رَّبِّ isminde tecrîd sanatı vardır.
Böyle takva hissi ile ihtiyaçlarınızı iyi hazırlamak ilâhî emir ve tam akıl gereği olduğu için, Rabbinizin herhangi bir lütuf ve ihsanını istemenizde size hiçbir vebal ve günah yoktur. Yani hac aylarında bile kazanç ve ticaretle rızıklarınızı, ihtiyaçlarınızı kazanmaktan yasaklanmış değilsiniz. Geçen emirlere uymak şartıyla hac ticarete, kazanca engel değildir. (Elmalılı)
فَاِذَٓا اَفَضْتُمْ مِنْ عَرَفَاتٍ فَاذْكُرُوا اللّٰهَ عِنْدَ الْمَشْعَرِ الْحَرَامِۖ
فَ , istînâfiyyedir. Cümle şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart fiili أَفَضۡتُم , şart manalı zaman zarfı إِذَاۤ ’nın muzâfun ileyhidir. Müsbet fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cevap cümlesi olan ... فَٱذۡكُرُوا۟ ٱللَّهَ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle, bütün kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlin zikrinde tecrîd sanatı vardır.
Arafat, vakfeye durulan yerin adıdır. Kelime çoğul gibiyse de çoğul değildir. Bu, sırf anlamındaki manayı fazlalaştırmak için harfleri arttırılan kelimelerdendir. Bu ifade Arafat'ta vakfenin vacip olduğunu gösterir. (Ruhu’l-Beyan)
[Meş'ar-i Harâm'da Allah'ı zikredin…] yani; Meş'ar-i Harâm'da dua ve telbiye getirmek suretiyle Allah'ı anın, demektir. Meş'ar-i Harâm'a "Cem’'" ismi de verilir. Çünkü orada akşam ve yatsı namazları birlikte (cem' ile) kılınır. Bu açıklamayı Katâde yapmıştır. Bir görüşe göre de Âdem, Havva ile birlikte orada bir araya geldiğinden Cem' adını aldığı, orada ona yaklaştığından (izdilâf) dolayı da Müzdelife ismini almıştır. (Kurtubî)
وَاذْكُرُوهُ كَمَا هَدٰيكُمْۚ وَاِنْ كُنْتُمْ مِنْ قَبْلِه۪ لَمِنَ الضَّٓالّ۪ينَ
Ayetin son cümlesi وَ ’la öncesine atfedilmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. كَ teşbih harfi, مَا masdariyyedir. Cümlede temsilî teşbih sanatı vardır. ٱذۡكُرُوهُ müşebbeh, هَدَىٰكُمۡ müşebbehu bihdir.
... إِن كُنتُم مِّن قَبۡلِهِۦ cümlesi وَ ’la gelmiş hal cümlesidir. إِن nefy manasındadır. لَ ise, إِن nin nafiye olduğunu beyan içindir.
كان ’nin dahil olduğu bu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. مِّن قَبۡلِهِ ’nin müteallakı olan hal ve مِنَ ٱلضَّاۤلِّینَ ’in muteallakı olan كان ‘nin haberi mahzuftur.
Hal cümleleri anlamı zenginleştirmek için yapılan ıtnâbdır.
ٱلضَّاۤلِّینَ - هَدَىٰكُمۡ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab vardır.
[Sonra, Arafat'tan akıp gittiğinizde] yani arefe günü [Arafat dağında cemaatle birlikte vakfeden boşanıp aktığınızda, Meş'ar-i Harâm yanında] yani Müzdelife'de [Allah'ı zikredin] ki bu gece, akşam ve yatsı namazlarının burada birlikte kılınması bu zikir emrinin yerine getirilmesidir. Çünkü namaz en büyük zikirdir. Bundan başka ve Allah size böyle güzel hidayetler bahşettiği gibi, siz de orada vakfe yapıp telbiye, tehlil ve dualarla, bilebildiğiniz güzel güzel zikirlerle O'nu anın. Bilirsiniz ya siz bundan önce sapkınlıklar içindeydiniz. İman ve ibadetten haberiniz yok, ne yaptığını bilmez şaşkınlar topluluğundandınız. Arafat: Arefe günü hacıların vakfeye durdukları dağın adıdır ki Mekke'ye on iki mil mesafededir ve oradaki dağların en yükseğidir. Zilhiccenin sekizinci gününe "terviye günü" dendiği gibi, dokuzuncu gününe de "arefe günü" denir ve bu gün Arafat'ta vakfeye çıkılır. (Elmalılı)
[O’nu size gösterdiği şekilde anın. Şüphesiz siz daha önce yanlış gidenlerden idiniz.] Yani onu size öğrettiği şekilde dillerinizle zikredin. Önceden bu konuda doğru yolda değildiniz. Bir görüşe göre ayetin anlamı şöyledir: ‘’Sizi Hak dine hidayet ettiği için O’nu şükürle zikredin. Önceden bu hidayetin yolunu bilmiyordunuz.’’ إِن edatı burada قد anlamında kesinlik ifade etmektedir. لَ da pekiştirmek için gelmiştir. Bir görüşe göre buradaki إِن nefy, لَ ise istisnadır. [Bundan önce yolu şaşırmıştınız.] Önceden, yani hidayet edilmeden önce bu haldeydiniz. Bu durum [Sizi hidayet ettiği gibi] ifadesinin delaletiyle sabittir. Zikir ifadesini lisana hamledenler tekrarın tekit için olduğunu söylerler. Birincisi genel bir zikretme emri, ikincisi ise onu gerektiren sebebi ve nasıl olacağını da açıklayarak daha tafsilatlı bir zikretme emridir. Çünkü bu, zikri nimetlerin sürekli olması sebebiyle devamlı şükre bağlayan bir emirdir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)