Bakara Sûresi 232. Ayet

وَاِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَٓاءَ فَبَلَغْنَ اَجَلَهُنَّ فَلَا تَعْضُلُوهُنَّ اَنْ يَنْكِحْنَ اَزْوَاجَهُنَّ اِذَا تَرَاضَوْا بَيْنَهُمْ بِالْمَعْرُوفِۜ ذٰلِكَ يُوعَظُ بِه۪ مَنْ كَانَ مِنْكُمْ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ ذٰلِكُمْ اَزْكٰى لَكُمْ وَاَطْهَرُۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ  ...

Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme sürelerini bitirdikleri zaman kendi aralarında aklın ve dinin gereklerine uygun olarak güzellikle anlaştıkları takdirde, eşleriyle (yeniden) evlenmelerine engel olmayın. Bununla içinizden Allah’a ve ahiret gününe iman edenlere öğüt verilmektedir. Bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذَا ve zaman
2 طَلَّقْتُمُ boşadığınız ط ل ق
3 النِّسَاءَ kadınları ن س و
4 فَبَلَغْنَ ulaştıklarında ب ل غ
5 أَجَلَهُنَّ (iddetlerinin) sonuna ا ج ل
6 فَلَا
7 تَعْضُلُوهُنَّ engel olmayın ع ض ل
8 أَنْ
9 يَنْكِحْنَ evlenmelerine ن ك ح
10 أَزْوَاجَهُنَّ (eski) kocalarıyla ز و ج
11 إِذَا takdirde
12 تَرَاضَوْا anlaştıkları ر ض و
13 بَيْنَهُمْ kendi aralarında ب ي ن
14 بِالْمَعْرُوفِ güzelce ع ر ف
15 ذَٰلِكَ bu
16 يُوعَظُ verilen bir öğüttür و ع ظ
17 بِهِ onunla
18 مَنْ kimseye
19 كَانَ olan ك و ن
20 مِنْكُمْ içinizden
21 يُؤْمِنُ inanan ا م ن
22 بِاللَّهِ Allah’a
23 وَالْيَوْمِ ve gününe ي و م
24 الْاخِرِ ahiret ا خ ر
25 ذَٰلِكُمْ bu
26 أَزْكَىٰ daha iyi ز ك و
27 لَكُمْ sizin için
28 وَأَطْهَرُ ve daha temizdir ط ه ر
29 وَاللَّهُ Allah
30 يَعْلَمُ bilir ع ل م
31 وَأَنْتُمْ ve siz
32 لَا
33 تَعْلَمُونَ bilmezsiniz ع ل م
 

Kadının eş seçme hakkını koruyan ayettir. Dönüşü mümkün boşanmalar da iddet tamamlandıktan sonra yeni bir nikah sözleşmesi ancak kadının rızâsına bağlıdır.Kadın isterse eski eşiyle isterse yeni biriyle nikahlanabilir.

Makıl bin Yesar Boşanan kız kardeşinin eski kocasına dönmesine mani olmuş, ayet bunun üzerine inmiştir. (İbn Kesir)

Ayette esas dikkat çeken,” Bu ,İçinizden Allah’a ve ahiret gününe iman etmekte olan elleri kendi ile nasihat olunan bir emirdir” kısmıdır. Normalde Allah Bunu şunu yapmayın deyip devam edebilirdi. Ama Neredeyse “bunu yaparsanız Allah’a ve ahiret gününe imanınız yok demektir” diyor.

 

  Adale عضل :

  عَضَلَة (Kas) Sinirli her türlü sert et. Bu kelime mecazi olarak her türlü şiddetli engellemeler için kullanılır. (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de sadece 2 kez geçmiştir. (Mucemul Müfehres)

  Türkçede kullanılan şekli adaledir.(Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

 

وَاِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَٓاءَ فَبَلَغْنَ اَجَلَهُنَّ فَلَا تَعْضُلُوهُنَّ اَنْ يَنْكِحْنَ اَزْوَاجَهُنَّ اِذَا تَرَاضَوْا بَيْنَهُمْ بِالْمَعْرُوفِۜ


وَ  istînâfiyyedir. إِذَا  şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır.  

إِذَا  şart harfi vukû bulma ihtimali kesin olan durumlar için gelir. طَلَّقْتُمُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur. النِّسَٓاءَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. فَ  atıf harfidir. بَلَغْنَ  sükun üzere mebni mazi fiildir.  نَ  fail olarak mahallen merfûdur.  اَجَلَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir  هُنَّ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. لَا nefy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَعْضُلُو  fiili  نَ ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُنَّ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, takdir edilmiş  من  harf-i ceriyle birlikte تَعْضُلُو  fiiline müteallıktır. يَنْكِحْنَ  fiili  nûnu’n nisvenin bitişmesiyle sükun üzere mebni muzari fiildir. Nûnu’n-nisve fail olup mahallen merfûdur. اَزْوَاجَ  kelimesi  يَنْكِحْنَ  fiilinin mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir  هُنَّ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اِذَا  şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. تَرَاضَوْا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  بَيْنَ  mekân zarfı, تَرَاضَوْا  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. بِالْمَعْرُوفِ car mecruru  تَرَاضَوْا   fiiline müteallıktır.  


 ذٰلِكَ يُوعَظُ بِه۪ مَنْ كَانَ مِنْكُمْ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ


İşaret ismi  ذٰلِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  ل  harfi buûd, yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir. يُوعَظُ  fiili haber olarak mahallen merfûdur. Meçhul muzari fiildir. بِه۪  car mecruru  يُوعَظُ  fiiline müteallıktır. Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ  naib-i fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. İsm-i mevsûlun îrabtan mahalli yoktur. كَانَ ’nin ismi müstetir هُوَ  zamiridir.  مِنْكُمْ  car mecruru  يُؤْمِنُ  fiilinin failinin mahzuf haline müteallıktır. يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ  cümlesi  كَانَ ’nin haberi olarak mahallen mansubtur. يُؤْمِنُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir. بِاللّٰهِ  car mecruru  يُؤْمِنُ  fiiline müteallıktır. الْيَوْمِ  atıf harfi  وَ ’la  اللّٰهِ  lafza-i celâle matuftur. الْاٰخِرِ  kelimesi  الْيَوْمِ ’nin sıfatıdır.

ذٰلِكَ يُوعَظُ بِه۪  [İşte bununla öğüt verilmektedir.] sözü, Hz. Peygamber aleyhisselâma hitaptır. Başka bir ayette:  ذٰلِكُمْ يُوعَظُ بِه۪ (Talâk 65/2)  ذٰلِكَ  değil de  ذٰلِكُمْ  ifadesi kullanılarak, ondan önce zikredilenlere hitap edilmiştir. Bu ifadenin tekil için kullanılması da mümkündür. Çünkü kelimeden müfrede işaret anlaşılır.  ذٰلِكُمْ kelimesinin sonundaki zamirden onun tekil veya çoğul için kullanıldığı anlaşılmaz. Bu haliyle  ذٰلِكُمْ  kelimesi sadece işaret anlamı taşır.  بِه۪  ifadesindeki zamir  ذٰلِكَ kelimesine aittir ve kendisinden önce zikredilen şeylerin hepsine delalet etse dahi tekildir.  (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)


ذٰلِكُمْ اَزْكٰى لَكُمْ وَاَطْهَرُۜ


İşaret ismi  ذٰلِكُمْ,  mübteda olarak mahallen merfûdur. اَزْكٰى  haber olup elif üzere mukadder damme ile merfû isimdir.  لَكُمْ  car mecruru  اَزْكٰى ’ya müteallıktır. اَطْهَرُ  kelimesi atıf harfi  وَ ’la  اَزْكٰى ’ya matuftur. اَزْكٰى - اَطْهَرُ  kelimeleri ism-i tafdil kalıbındandır. 

  

 وَاللّٰهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ


İsim cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir. ٱللَّهُ  lafza-i celâli mübteda olup lafzen merfûdur. یَعۡلَمُ muzari fiili haber olarak mahallen merfûdur. وَ  atıf harfidir. Munfasıl zamir  أَنتُمۡ mübteda olarak mahallen merfûdur. لَا تَعۡلَمُونَ  haber olarak mahallen merfûdur. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تَعۡلَمُونَ  muzari fiildir. نَ ’un sübutuyla merfûdur.


 

وَاِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَٓاءَ فَبَلَغْنَ اَجَلَهُنَّ فَلَا تَعْضُلُوهُنَّ اَنْ يَنْكِحْنَ اَزْوَاجَهُنَّ اِذَا تَرَاضَوْا بَيْنَهُمْ بِالْمَعْرُوفِۜ


وَ atıf veya istînâfiyyedir. Ayet şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart harfi, müstakbel manalı zaman zarfı  اِذَا , şart fiili  طَلَّقْتُمُ ‘a muzaftır. ...بَلَغْنَ  cümlesi  فَ ile طَلَّقْتُمُ ‘a atfedilmiştir

Rabıta harfi  فَ  ile gelen cevap cümlesi nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. اَنْ ve masdar-ı müevvel bedel olarak nasb mahallindedir. Bedel, ıtnâb sanatıdır.

اِذَا  şarttan mücerret zaman zarfı olarak ...تَرَاضَوْا  cümlesine muzâf olmuştur. 

طَلَّقْتُمُ - يَنْكِحْنَ - اَزْوَاجَهُنَّ ve بَلَغْنَ - اَجَلَهُنَّ  kelime grupları arasında murâât-ı nazîr sanatı vardır. طَلَّقْتُمُ - يَنْكِحْنَ  kelimeleri arasında ayrıca tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

اَنْ يَنْكِحْنَ اَزْوَاجَهُنَّ ibaresindeki اَزْوَاجَهُنَّ [onların eşleri] kelimesi boşanmış oldukları için veya ikinci bir yoruma göre henüz evlenmedikleri için, kevniyyet alakasıyla mecaz-ı mürseldir.

فَبَلَغْنَ اَجَلَهُنَّ ; iddetlerinin sona ermesine yaklaştıklarında demektir. Bu cümlede iddet süresinin tümüne verilen isim, ekserisine verilmiştir. Bu, mecâz-ı mürseldir. Zira iddetin tümü sona ermiş olursa kocanın kadını tut­ması mümkün değildir. Halbuki Yüce Allah onları iyilikle tutun, buyuruyor. (Safvetü't Tefâsir) 

طلق ; serbest bırakmak demektir. Mutlak kelimesi buradandır. Arapçada mutlak “kayıtsız şartsız” demektir. طَلَّق fiili burada istiare olarak boşamak manasındadır. Nikâh akdi kadını bağlayan bir bağa benzetilmiş. Talak da o bağın çözülmesi, serbest bırakılması gibidir. Meknî istiare vardır.

اِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَٓاءَ [Kadınları boşadığınız zaman] ifadesi, ‘’eşlerinizi boşadığınızda’’ demektir. Buradaki elif-lam izafet yerine gelmiştir. فَبَلَغْنَ اَجَلَهُنَّ [Ve onlar da bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit] ifadesi iddetlerini doldurmaya yaklaştıklarında demektir. Ecel; bir şeye süre olarak belirlenen müddettir. بَلَغْ ; ulaşmak, yaklaşmak demektir.

[Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit…] ifadesi iddetlerini tamamladıkları zaman demektir. Burada bulûğ (ulaşma) kelimesi bitirme anlamında kullanılmıştır. Çünkü devamında nikâhtan bahsedilmektedir ki bu da ancak iddetin tamamlanması ile gerçekleşebilir. Birinci ayette ricat konusuna temas edilmiştir. Bu ayet ise iddet hakkındadır.

فَلَا تَعْضُلُوهُنَّ اَنْ يَنْكِحْنَ اَزْوَاجَهُنَّ [Onların [eski] kocalarıyla evlenmelerine engel olmayın.] Önceki kocalarıyla evlenmelerine engel çıkarmayın. İmam Şâfiî şöyle demiştir: Bu ayet nikâhın kadınların sözüyle kıyılamayacağına en büyük delildir. Çünkü bu ayette Allah Teâlâ velilere onların evlenmelerine engel olmayı yasaklamıştır. Bu da evlenme konusunda velayetin velilere ait olduğunu gösterir. Biz ise şöyle deriz: Bilakis bu ayet kadının sözüyle nikâh kıyılabileceğine en büyük delildir. Çünkü burada [evlenmeleri] buyurularak evlenme fiili kadınlara nispet edilmiştir. Bu husus, Allah’a hamd olsun, gayet açık ve anlaşılırdır. 

Şöyle bir görüş de vardır: فَلَا تَعْضُلُوهُنَّ [Onlara mani olmayın.] ifadesi eşlerini boşamış olan kocalara yönelik bir hitaptır. Yani boşadığınız kadınların istedikleri kişiyle evlenmelerine engel olmayın demektir.  (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr) 

Bundan önceki ayette, kadınlara zarar vermek isteyen bazı insanların, boşanan kadınların bekledikleri müddetin sonuna geldiklerinde yaptıklarının hükmü anlatılmıştı. Bu ayette de bekleme müddeti sona erdiğinde onların yaptıklarının hükmü anlatılıyor. Ayetteki hitabın kimlere müteveccih olduğu konusunda üç ihtimal vardır:

1- Ayetteki hitap kadınların velileri için olabilir.

2- Ayetteki hitap kocalar için olabilir: Zira kadınları boşayan bazı erkekler, cahiliye hamiyeti ile kadınlara zulmederek başka kocalara varmalarına engel oluyorlardı.

3- Ayetteki hitap bütün insanlar için olabilir: Çünkü bazı insanların işlediği fiili, bütün insanlara isnad etmek yaygın bir üsluptur. Bunun anlamı, boşanma vukuunda kadınların karşılıklı rıza ile eski kocaları ile evlenmelerine engel olunmasını önlemektir. Bu engel ister veliler, ister kocalar ve ister başkaları tarafından çıkarılmış olsun.

Bu manaya göre ayet, söz konusu evliliğe engel olmanın dindeki önemini ifade eder, ondan şiddetle sakındırır ve insanlar bu engellemeye karşı sessiz kaldıkları takdirde sonucu itibariyle bütün bir toplumdan sadır olmuş gibi kabul edildiğini bildirir. (Ebüssuûd, Fahreddin er-Râzî, Âşûr)

Ma'ruf kelimesi, hem şeriat hem de insanlar arasındaki geleneksel örfe göre güzel ve iyi demektir. (Ebüssuûd)

Zorlama fiili عضل ’den gelir. لَا تَعْضُلُو; zorlamayın, baskı yapmayın demektir. Türkçemizdeki adale (kas) kelimesi bu köktendir.

Bu ayetin başı bir önceki ayetin başı ile aynı gelmiştir. Reddü'l-acüz  ale's-sadr sanatı vardır. Bu iki ayeti bir arada düşünmeliyiz. Önceki ayetin ardından bir emir gelmişti, burada ise nehiy gelmiş.

اَنْ يَنْكِحْنَ اَزْوَاجَهُنَّ [Kocalarıyla evlenmelerine…] Burada kocalarından maksat, kendilerini boşamış olan kocalardır. Bu ifade itibarî, yani geçmişteki durumları alakasıyla mecâz-ı mürsel olur. (Safvetü't Tefâsir)


ذٰلِكَ يُوعَظُ بِه۪ مَنْ كَانَ مِنْكُمْ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ  


Cümle müstenefe olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil cümlenin müsnedün ileyhi, işaret ismi ذٰلِكَ olarak gelmiştir. Bu, işaret edilene tazim ifade eder. Allah'ın koyduğu kurallara işaret edilmiştir. ذٰلِكَ ‘de istiare vardır. Bilindiği gibi işaret isimleri mahsus şeyler için kullanılır. Burada olduğu gibi aklî bir şeye işaret ismiyle işaret edilirse, aklî olan hissî olana benzetilmiş olduğundan, istiare oluşur. Câmi’ her ikisindeki vücudun tahakkuku yani hükmün gerçekleşmesidir.


Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman müşârun ileyhi  ذٰلِكَ  ile kamil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber, başka hiçbir kelamda bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa,Hâ-MîmSureleriBelâğî Tefsiri 5, Duhan/57, S. 190)

ذالك [işte bu] işareti, buraya kadar açıklanan hükümler içindir. Hitap da, bundan sonraki hitap gibi ya bütün mükellefler ya da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) içindir. (Ebüssuûd) 

Bakara’da  ذالك….من كان منكم  buyurulmuşken, Talak 2 ayetinde ise ذالكم …من كان يؤمن gelmiştir. Burada son derece dakik izahatler vardır.

Bakara ayetinde, taklil ve teb’id ifade eden lafızlar tercih edilmiştir (ذالك ve من). Çünkü bu ayetin öncesinde talak verdiği eşlerine zulmeden, onlara verdikleri mehri geri almak için onlara baskı yapan kocaların değersizliğine vurgu yapılıyor. Talak ayetinde ise cemi muhatap zamiri  ذالكم ve منكم yerine de يؤمن lafızları tercih edilmiştir. Burada hanımlarının mallarına tamah etmeyen zahidlerden bahsediliyor. Dolayısıyla azlık ifadesi olan bir durum yoktur. (Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveyni Min Ğaribi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim, Soru: 1489)

Sübut ifade eden bu isim cümlesinin müsnedi, muzari fiil sıygasıyla gelmiştir. Fiil mef’ûle dikkat çekmek için meçhul bina edilmiştir.

Muzari fiil teceddüt, hudûs ve hükmü takviye ifadesinin yanında tecessüm özelliğiyle muhayyileyi harkete geçirir.

Müşterek ism-i mevsûl  يُوعَظُ , مَنْ  fiilinin mef’ûlüdür. Sılası, كَانَ ‘nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber, ibtidaî kelamdır. Bu cümlede de müsned muzari fiil gelerek hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade etmiştir. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâdır. Dolayısıyla  اللّٰهَ  isminde tecrîd sanatı vardır.


ذٰلِكُمْ اَزْكٰى لَكُمْ وَاَطْهَرُۜ


Cümle müstenefe olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil cümlenin müsnedün ileyhi işaret ismi ذٰلِكَ ile gelmiştir. Bu, işaret edilene tazim anlamına gelir. Allah'ın koyduğu kurallara işaret edilmiştir. ذٰلِكَ ‘de istiare vardır. Bilindiği gibi işaret isimleri mahsus şeyler için kullanılır. Burada olduğu gibi aklî bir şeye işaret ismiyle işaret edilirse, aklî olan hissî olana benzetilmiş olduğundan, istiare oluşur. Câmi’ her ikisindeki vücudun tahakkuku yani hükmün gerçekleşmesidir .

Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman müşârun ileyhi  ذٰلِكَ  ile kamil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber, başka hiçbir kelamda bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan/57, S. 190)

Sübut ifade eden bu isim cümlesi, faide-i haber ibtidâî kelamdır.

اَزْكٰى - اَطْهَرُۜ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

[Bu öğüdü tutmanız kendiniz için en iyisi ve en temizidir.] Yani bu öğüdü tutmanız ve zarar vermeyi, zorluk çıkarmayı terk etmeniz sizin için ayrılıktan daha iyi, şüpheden daha temiz bir seçenektir. Bir görüşe göre iki kelime aynı anlamdadır ve temizlik demektir. Bir tevcihe göre زْكٰى çoğalmak, طْهَارُة temizlik anlamına gelir.  (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)

İki çeşit temizlikten birinin maddi, birinin manevi olduğu söylenmiştir. اَطْهَرُۜ  maddi, اَزْكٰى  ise manevi temizliktir.

 وَاللّٰهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ


وَ istînâfiyyedir. Mübteda ve haberden müteşekkil cümlenin müsnedün ileyhi tüm esma-i hüsnaya ve kemal sıfatlara şamil Allah ismiyle gelmiştir. Müsned ise muzari fiille gelerek teceddüt, hudûs ve hükmü takviye ifade etmiştir.

Ayetin isim cümlesi formunda gelen son cümlesinde ise müsned, menfi fiil cümlesidir. Nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması halinde bu terkip; hükmü takviye ifade eder. Ancak bazı karîneler vasıtasıyla tahsis de ifade edebilir. Hükmü takviye demek; hükmü tekid etmek ve hükmün gerçeğe mutabık olduğunu ifade etmek demektir. 

يَعْلَمُ - لَا تَعْلَمُون  kelimeleri arasında tıbâk-ı selb vardır. علم kelimesi bir kere olumlu, bir kere olumsuz gelmiştir.

اللّٰهَ  lafzı ayette iki defa zikredilmiştir. Lafza-i celâlin teberrük, telezzüz ve haşyet uyandırma, korkuyu artırma amacına matuf tekrarında, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâdır. Dolayısıyla  اللّٰهَ  isminde tecrîd sanatı vardır.

وَاللّٰهُ يَعْلَمُ  ve  اَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ  cümleleri arasında mukabele sanatı vardır.

يَعْلَمُ  kelimesinde irsâd sanatı vardır.

وَاللّٰهُ يَعْلَمُ  [Allah bilir] bunda ne gibi yararlar ve güzellikler olduğunu, ne gibi kurtuluş ve üstünlükler bulunduğunu Allah bilir, اَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ [siz bilemezsiniz.] çünkü siz bilgi bakımından eksiksiniz. Siz, kendi görüşünüzü ve reyinizi bir kenara bırakıp, Allah'ın emir ve yasaklarına tutunun. Yapacağınız ve terkedeceğiniz her işte buna dikkat edin. Allah, Kitab'ında tümüyle hayır ve doğru olan şeyi bize öğütlüyor. Aynı zamanda helakimize neden olabilecek her şeyden de bizi engelliyor. Akıl sahipleri, bunları öğüt kulağıyla dinleyecek olanlardır. Nitekim İmam Gazzalî de şöyle diyor: ”Öğüt vermek kolaydır. Zor olan şey, onu kabul etmektir. Çünkü o nasihat, heva ve hevesin zevklerine uyanlar için acı gelir." (Ruhu’l-Beyan)