Bakara Sûresi 231. Ayet

وَاِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَٓاءَ فَبَلَغْنَ اَجَلَهُنَّ فَاَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ اَوْ سَرِّحُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍۖ وَلَا تُمْسِكُوهُنَّ ضِرَاراً لِتَعْتَدُواۚ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ فَقَدْ ظَلَمَ نَفْسَهُۜ وَلَا تَتَّخِذُٓوا اٰيَاتِ اللّٰهِ هُزُواًۘ وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَمَٓا اَنْزَلَ عَلَيْكُمْ مِنَ الْكِتَابِ وَالْحِكْمَةِ يَعِظُـكُمْ بِه۪ۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ۟  ...

Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme sürelerini bitirdikleri zaman, ya onları iyilikle tutun yahut iyilikle bırakın. Haklarına tecavüz edip zarar vermek için onları tutmayın. Bunu kim yaparsa kendine zulmetmiş olur. Sakın Allah’ın âyetlerini eğlenceye almayın. Allah’ın üzerinizdeki nimetini, size öğüt vermek için indirdiği Kitab’ı ve hikmeti hatırlayın. Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki Allah her şeyi hakkıyla bilendir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذَا zaman
2 طَلَّقْتُمُ boşadığınız ط ل ق
3 النِّسَاءَ kadınları ن س و
4 فَبَلَغْنَ ulaştıklarında ب ل غ
5 أَجَلَهُنَّ (iddetlerinin) sonuna ا ج ل
6 فَأَمْسِكُوهُنَّ ya onları tutun م س ك
7 بِمَعْرُوفٍ iyilikle ع ر ف
8 أَوْ ya da
9 سَرِّحُوهُنَّ bırakın س ر ح
10 بِمَعْرُوفٍ iyilikle ع ر ف
11 وَلَا
12 تُمْسِكُوهُنَّ onları (yanınızda) tutmayın م س ك
13 ضِرَارًا zarar vermek için ض ر ر
14 لِتَعْتَدُوا haklarına tecavüz edip ع د و
15 وَمَنْ kim
16 يَفْعَلْ yaparsa ف ع ل
17 ذَٰلِكَ bunu
18 فَقَدْ muhakkak
19 ظَلَمَ zulmetmiştir ظ ل م
20 نَفْسَهُ kendine ن ف س
21 وَلَا
22 تَتَّخِذُوا edinmeyin ا خ ذ
23 ايَاتِ ayetlerini ا ي ي
24 اللَّهِ Allah’ın
25 هُزُوًا eğlence ه ز ا
26 وَاذْكُرُوا düşünün ذ ك ر
27 نِعْمَتَ ni’metini ن ع م
28 اللَّهِ Allah’ın
29 عَلَيْكُمْ size olan
30 وَمَا
31 أَنْزَلَ indirdiklerini ن ز ل
32 عَلَيْكُمْ size
33 مِنَ -tan
34 الْكِتَابِ Kitap- ك ت ب
35 وَالْحِكْمَةِ ve Hikmet(ten) ح ك م
36 يَعِظُكُمْ size öğüt vermek için و ع ظ
37 بِهِ onunla
38 وَاتَّقُوا ve korkun و ق ي
39 اللَّهَ Allah’tan
40 وَاعْلَمُوا ve bilin ki ع ل م
41 أَنَّ şüphesiz
42 اللَّهَ Allah
43 بِكُلِّ her ك ل ل
44 شَيْءٍ şeyi ش ي ا
45 عَلِيمٌ bilir ع ل م
 

Kur’ân’da bir tek emir sonrasında bu kadar uyarı gelen başka bir ayet daha yoktur.

Emredilen şey: ”....Sırf zulmetmek ve zarar vermek üzere onları tutmayın” dır.

Uyarı:

1-Kim böyle yaparsa şüphesiz kendisine zulmetmiş olur.

2-Allah’ın âyetlerini alaya almayın.

3-Allah’ın üzerinizdeki nimetlerini hatırlayın.

4-Size nasihat vermek üzere indirilen kitabı ve hikmeti hatırlayın.

5-Allah’tan sakının.

6-Allah her şeyi hakkıyla bilendir.

Günümüzde boşanmalar sonrası erkekler tarafından gerçekleştirilen kadın cinayetleri bu ayetlerin anlaşılmaması ve kalbimize inmemiş olmasından mıdır ne dersiniz...
 

Ebû Hüreyre (ra) rivayet ediyor. Rasûlullah (sav) buyurdular ki:

Üç şey vardır ki, ciddisi de ciddî, şakası da ciddidir: Nikâh, boşama ve kişinin ric'i talakla boşadığı hanımına geri dönmesi.

Camiussağir - 3451

 

مسك Meseke :

إمْساكٌ  bir şeye yapışmak ve onu korumaktır. İstif'al babındaki إسْتَمْسَكَ formu bir şeye yapışmaya ve korumaya çalışmak demektir. Cimrilik kinaye yoluyla إمْساكٌ olarak adlandırılmıştır. Yiyecek ve içecekle ilgili kullanılan مُسْكَة sözcüğü ise kalan yaşamı tutacak/sürdürmeyi sağlayacak yiyecek ve içecektir. (Müfredat)

Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 27 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri misk, mis, imsak, misket ve Müge'dir.

(Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)  
 

وَاِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَٓاءَ فَبَلَغْنَ اَجَلَهُنَّ فَاَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ اَوْ سَرِّحُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍۖ


وَ  istînâfiyyedir. إِذَا  şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır.  

إِذَا  şart harfi vuku bulma ihtimali kesin olan durumlar için gelir. طَلَّقْتُمُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Muttasıl zamir  تُمْ fail olarak mahallen merfûdur. النِّسَٓاءَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. 

فَ  atıf harfidir. بَلَغْنَ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Nûnu’n-nisve fail olarak mahallen merfûdur. اَجَلَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir هُنَّ mef’ûlun bih olarak mahallen mecrurdur.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. اَمْسِكُو  fiili  ن ’un hazfiyle emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُنَّ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. بِمَعْرُوفٍ  car mecruru اَمْسِكُو  fiilinin failine ait mahzuf hale müteallıktır. Takdiri; متلبسين بمعروف (bilgiyle kuşanmış halde) şeklindedir. 

اَوْ  atıf harfi tahyîr içindir. سَرِّحُو  fiili  نَ ‘un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُنَّ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. بِمَعْرُوفٍ  car mecruru, سَرِّحُو  fiilinin failine ait mahzuf hale müteallıktır.

فَبَلَغْنَ اَجَلَهُنَّ [... onlar da iddetlerini bitirdiklerinde] yani ‘’iddetlerinin sonuna ulaşıp, iddetin nihai sınırına yaklaştıklarında…’’ demektir. Ecel [iddet], bütün bir süreye ve sürenin sonuna denk düşen isimdir; insanın ömrüne ecel dendiği gibi, bu ömrün son bulduğu ölüme de ecel denir. غَايَة [nihai sınır] ve اَلْاَمَدَ  [son] kelimeleri de bunun gibidir. Nahiv alimleri: “ -مِن- ibtidaî gaye (en başından itibaren), -إلى- ise intihaî gaye (en son) içindir” derler. (Keşşâf) 


  وَلَا تُمْسِكُوهُنَّ ضِرَاراً لِتَعْتَدُواۚ


وَ  atıf harfidir. لَا nefy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تُمْسِكُو  fiili  نَ ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُنَّ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. ضِرَارًا  sebebiyet bildiren mef’ûlün lieclihtir. Yani, لأجل الضرار demektir. Veya, masdar hal yerindedir. Yani مضارِّين لهن (Onlar için zarar olarak) demektir.

لِ  harfi, تَعْتَدُواۚ  fiilini gizli  اَنْ ile nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. اَنْ  ve masdar-ı müevvel, لِ  harfi ceriyle birlikte  ضِرَارًا ’e müteallıktır.  


وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ فَقَدْ ظَلَمَ نَفْسَهُۜ


وَ  istînâfiyyedir. مَنْ  şart ismidir. Mübteda olarak mahallen merfûdur. يَفْعَلْ  meczum muzari fiildir. مَنْ ’in haberi olarak mahallen merfûdur. Aynı zamanda şart fiilidir. ذٰلِكَ işaret ismi mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. ل  harfi buûd, yani uzaklık bildirir,  ك  ise muhatap zamiridir.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder. ظَلَمَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir. نَفْسَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

  

 وَلَا تَتَّخِذُٓوا اٰيَاتِ اللّٰهِ هُزُواًۘ وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَمَٓا اَنْزَلَ عَلَيْكُمْ مِنَ الْكِتَابِ وَالْحِكْمَةِ يَعِظُـكُمْ بِه۪ۜ


وَ  istînâfiyyedir. لَا nefy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَتَّخِذُٓوا  fiili  نَ ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و’ı fail olup mahallen merfûdur. اٰيَاتِ  kelimesi mef‘ûlun bihtir. Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesredir. اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. هُزُوًاۘ  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. وَ  atıf harfidir. اذْكُرُوا  fiili  نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. نِعْمَتَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. عَلَيْكُمْ  car mecruru  نِعْمَتَ اللّٰهِ  izafetinin mahzuf haline müteallıktır.

و  atıf harfidir. Müşterek ism-i mevsûl  مَٓا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası  اَنْزَلَ ‘dir. اَنْزَلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.  عَلَيْكُمْ  car mecruru  اَنْزَلَ  fiiline müteallıktır. مِنَ الْكِتَابِ  car mecruru mukadder  اَنْزَلَ  fiilinin mef’ûlunun mahzuf haline müteallıktır. Takdiri; ما أنزله عليكم من الكتاب (Size kitap olarak indirdiği şey) şeklindedir.

و  atıf harfidir. الْحِكْمَةِ  kelimesi atıf harfi  وَ ’la  الْكِتَابِ ’e matuftur. يَعِظُ  fiili  اَنْزَلَ  fiilinin failinden hal olarak mahallen mansubtur. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.  Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. بِه۪  car mecruru  يَعِظُ  fiiline müteallıktır. 


وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ۟


و  istînâfiyyedir. اتَّقُوا  fiili  نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. اللّٰهَ  lafza-i celâli mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. وَ atıf harfidir. اعْلَمُٓوا  fiili  نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اَنَّ  ve masdar-ı müevvel,  اعْلَمُٓوا  fiilinin iki mef’ûlu yerinde olup mahallen mansubtur. اَنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. اللّٰهَ lafza-i celâli  اَنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubtur. بِكُلِّ  car mecruru  عَل۪يمٌ۟ ’e müteallıktır. شَيْءٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. عَل۪يمٌ۟  ise  اَنَّ ’nin haberidir.

 

وَاِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَٓاءَ فَبَلَغْنَ اَجَلَهُنَّ فَاَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ اَوْ سَرِّحُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍۖ


وَ atıf veya istînâfiyedir. Ayet şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart harfi, müstakbel manalı zaman zarfı اِذَا , şart fiili olan  طَلَّقْتُمُ fiiline muzaftır. ...بَلَغْنَ  cümlesi  فَ  ile  طَلَّقْتُمُ ‘a atfedilmiştir

Rabıta harfi  فَ  ile gelen cevap cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

ف harfi, takibiyye için gelmiştir. (Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveyni, Min Ğarîbi Belagati’l Kur’ani’l Kerim, Soru: 1486) 

Aynı üslubtaki  سَرِّحُوهُنَّ  cümlesi, cevap cümlesine matuftur.

اَوْ  atıf harfi bu cümlede muhayyerlik ifade eder.

اَوْ edatı metin içerisinde çoğunlukla bu anlam ilişkisini ifade eder. İki veya daha fazla seçenek arasında muhatabın bunlardan yalnız birini tercih etmesi için kullanılır. Tahyîr, haber cümlelerinde değil de inşâ (dilek) cümlelerinde görülür. (Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler (Doktora Tezi) Abdullah Hacıbekiroğlu)

اَمْسِكُوهُنَّ - سَرِّحُوهُنَّ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

فَاَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ  cümlesiyle  سَرِّحُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

فَبَلَغْنَ اَجَلَهُنَّ ifadesi,‘’iddetlerinin sona ermesine yaklaştıklarında’’ demektir. Bu cümlede iddet süresinin tümüne verilen isim, ekserisine verilmiştir. Bu, mecâz-ı mürseldir. Zira iddetin tümü sona ermiş olursa, kocanın kadını tut­ması mümkün değildir. Halbuki Yüce Allah, [onları iyilikle tutun,] buyuruyor. (Safvetü't Tefâsir) 

‘’Ecel" kelimesi, müddet anlamında kullanıldığı gibi, müddetin sonu anlamında da kullanılır. Burada ecel, iddetin sonu demektir. "Bulûğ" kelimesi de, bir şeye vâsıl olmak anlamındadır. Bazen manası genişletilerek (mecaz olarak) yaklaşmak anlamında da kullanılır. Burada kastedilen mana da budur. Çünkü, iddet müddeti sona erdikten sonra kadını tutmak dinen mümkün değildir. Yani rec'î (tekrar dönme imkânı bulunan) talakla boşanmış kadınlara, iddetleri sona yaklaştığında, kendilerine zarar vermeden evliliğin devam etmesi istenebilir veya bu kadınlar süreleri sona erinceye kadar iyilikle kendi hallerine bırakılır. Görüldüğü üzere ayette ifade edilen bu hüküm, bir şekilde eski evlilik hükmünü iade etmektedir. Bu da, evliliğin mümkün mertebe muhafaza edilmesi gereğinin bir ifadesidir. (Ebüssuûd)

طلاق, Arapçada mutlak “kayıtsız şartsız” demektir. طَلَّق fiili burada istiare olarak boşamak manasındadır. Nikâh akdi kadını bağlayan bir bağa benzetilmiş, talak da o bağın çözülmesi, serbest bırakılması gibi anlam ifade ederek, meknî istiare olmuştur.

اِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَٓاءَ [Kadınları boşadığınız zaman] ifadesi,‘’eşlerinizi boşadığınızda’’ demektir. Buradaki elif-lam izafet yerine gelmiştir. فَبَلَغْنَ اَجَلَهُنَّ [Ve onlar da bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit] ifadesi,’’iddetlerini doldurmaya yaklaştıklarında’’ demektir. Ecel, bir şeye süre olarak belirlenen müddettir. بَلَغْ ; ulaşmak, yaklaşmak anlamındadır. فَاَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ [Ya onları iyilikle tutun.] ifadesi; akılların alışkın olduğu, nefislerin aşina olduğu şekilde onlara iyilikle dönün demektir. İyiliğin zıddı kötülüktür. Kötülük; akılların hoşlanmadığı, örf ve âdet bakımından nefislerin çirkin gördüğü şeylerdir. Burada kastedilen iyi geçimdir. Bir görüşe göre hediyedir. Bir görüşe göre fazlaca mehir vermektir. سَرِّحُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍۖ  [Yahut iyilikle bırakın.] Yani iddet süreleri dolana kadar onları bırakın demektir.  (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)

بلغ bir şeye ulaşmaktır, mecazen bir şeye yaklaşmaya da denir. Ayetten murad edilen de odur. O zaman [onları iyilikle tutun, yahut iyilikle salıverin] hükmünün ona bağlanması sahih olur. Çünkü süre bittikten sonra tutmak yoktur. (Beyzâvî)


 وَلَا تُمْسِكُوهُنَّ ضِرَاراً لِتَعْتَدُواۚ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ فَقَدْ ظَلَمَ نَفْسَهُۜ


Cümle فَاَمْسِكُوهُنَّ cümlesine matuftur. Nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. ضِرَارًا mef’ûlün lieclih veya haldir.

Buradaki الضرار kelimesinden maksat, kötü muameledir, kadının nafakasını kısmaktır. “zarar vermeniz için” buyruğundan kasıt da; “Onlara zarar vermeyin!’’ demektir. (Fahreddin er-Râzî)

 تَعْتَدُواۚ  cümlesine dahil olan sebep bildiren masdar harfi  لِ nedeniyle cümle, masdar teviliyle  لَا تُمْسِكُوهُنَّ  fiiline müteallıktır.

Müteakip cümlede وَ, istînâfiyyedir. Şart üslubunda haberî isnaddır. Faide-i haber talebî kelamdır. 

İsim cümlesi formundaki şart cümlesinin haberi يَفْعَلْ , aynı zamanda şart fiilidir. Müsnedin muzari fiille gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. 

Yapılmaması gereken şeyin  ذٰلِكَ ‘yle işaret edilmesi tahkir ifade eder. Ayrıca  ذٰلِكَ ‘de istiare vardır. Bilindiği gibi işaret isimleri mahsus şeyler için kullanılır. Burada olduğu gibi aklî bir şeye işaret, işaret ismiyle olursa, aklî olan hissî olana benzetilmiş olduğundan, istiare oluşur. Câmi’ her ikisinde de vücudun tahakkuku, yani hükmün gerçekleşmesidir.

قَدْ  tahkik harfi ile tekit edilen mazi fiil cümlesi  ظَلَمَ نَفْسَهُۜ , mübteda olan مَنْ ’in haberidir. 

لَا تُمْسِكُوهُنَّ - اَمْسِكُوهُنَّ  kelimeleri arasında tıbâk-ı selb sanatı vardır.

 

وَلَا تَتَّخِذُٓوا اٰيَاتِ اللّٰهِ هُزُواًۘ وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَمَٓا اَنْزَلَ عَلَيْكُمْ مِنَ الْكِتَابِ وَالْحِكْمَةِ يَعِظُـكُمْ بِه۪ۜ  


وَ  istînâfiyye, لَا nahiyedir. Cümle nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Allah'ın ayetlerini eğlence edinmemek emrinden, zarar vermek için kadınları nikâh altında tutmamak emri de kastedilmiş olabilir. Çünkü, o kadınlara rağbet etmeden geri dönmek, Allah'ın (celle celâlühü) ayetlerinin zahiri ile amel etmek olur, hakikati ile amel etmek olmaz. İşte Allah'ın ayetlerini eğlence edinmenin bir manası da budur.

Bir görüşe göre de; bazıları kadınları nikahlıyor sonra da boşuyorlardı. Köleleri azat ediyor, sonra da:

"- Ben öylece eğlenmek için yapıyordum" diyorlardı.

İşte bunlara cevap olarak ayetin bu kısmı nazil oldu. Bundan dolayıdır ki Peygamber sav şöyle buyurmuştur:

"Üç şey vardır ki ciddilikleri de şakaları da ciddi kabul edilir: Nikâh, talak (boşamak), azat etmek." (Ebüssuûd)

Hak Teâlâ'nın buyruğu bir tehdittir. Tehdit de tekliflerden sonra zikredildiğinde, bu tehdit, başka bir şeyden dolayı değil, mükellefiyetleri terk etmeden dolayı olmuş olur.

Bil ki Allahu Teâlâ gerekli tehdidi belirterek, mükellefiyetleri yerine getirme konusunda insanları teşvik ettiği gibi, onlara çeşitli nimetlerini vereceğini söylemek ve hatırlatmak suretiyle de onları mükellefiyetleri işlemeye teşvik etmiş, bunları ilk önce kısaca zikretmeye başlayarak, "Allah'ın size olan nimetini hatırlayınız." buyurmuştur. Bu, gerek dünyevi gerekse dinî bakımdan Allahu Teâlâ'nın kuluna lütfettiği nimetlerin hepsini içine alır. Allahu Teâlâ bu mücmel emrinden sonra, dinî nimetleri zikretmiştir. (Fahreddin er-Râzî)

Öncesiyle arasında inşâî olmak bakımından ittifak bulunan ...وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ  cümlesi وَ ’la makabline atfedilmiştir.

نِعۡمَةَ ٱللَّهِ  izafeti, veciz ifadenin yanında nimet için şan ve şereftir.

Mütekellim Allah Teâlâ olduğu için lafza-i celâllerde tecrîd sanatı vardır.

Lafza-ı celâl, teberrük ve haşyet uyandırmak maksadıyla tekrarlanmıştır. Bu tekrarda reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

İsm-i mevsûl  مَٓا  ve sılası  نِعْمَتَ ‘ye matuftur. Mevsûlde tevcih sanatı vardır.

يَعِظُكُمْ cümlesi, الْحِكْمَةِ ’nin halidir. Hal, cümlenin anlamını kuvvetlendiren ıtnâb sanatıdır.

Hatırlanması istenen şeyler; Allah’ın nimeti, kitap ve hikmet olarak sıralanması taksim sanatıdır.

نِعْمَتَ - الْكِتَابِ - الْحِكْمَةِ  kelimeleri arasında murâât-ı nazîr sanatı vardır. 

وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَمَٓا اَنْزَلَ عَلَيْكُمْ مِنَ الْكِتَابِ وَالْحِكْمَةِ يَعِظُكُمْ بِه۪ۜ  [Allah'ın size ver­diği nimetini ve size indirdiği kitap ve sünneti hatırlayınız.]  Bu ayette hu­susi olan şey, umumi olan üzerine atfedilmiştir. Çünkü önce geçen nimet­ten maksat Allah'ın nimetleridir. Daha sonra onun üzerine atfedilen kitap ve sünnet ise bu nimetlerin bir kısmıdır. (Safvetü't Tefâsir)

Ayette Kur’an'ın önce müphem olarak "O şey ki Allah, size onu indirdi" denmesi ve sonra o indirilen şeyin beyan edilmesi Kur’an için apaçık bir tazimdir. Ayette, Allah'ın (celle celâlühü) hatırlanmasını emir buyurduğu nimete Kur’an öncelikle dahil olduğu halde ayrıca zikre değer bulunması, Kur’an'ın şerefini göstermek ve insanları daha önce zikredilen hükümleri gözetmeye daha fazla teşvik etmek içindir. (Ebüssuûd) 


وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ۟


وَاتَّقُوا اللّٰهَ  cümlesi makabline matuftur. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Yine emir üslubunda talebî inşâî isnad formunda gelen son cümle, وَ  ile  اتَّقُوا اللّٰهَ ‘ye atfedilmiştir. اَنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi, masdar teviliyle اعْلَمُٓوا fiilinin iki mef’ûlü yerindedir. Faide-i haber inkarî kelam olan cümle, اَنَّ  ve müteallıkın amiline takdimi ile tekid edilmiştir.

Muhatap olan müminlerin Allah’ın her şeyi hakkıyla bildiği konusunda şüpheleri olmadığı halde kelamın iki unsurla tekid edilmesi, müminlerin bu bilgiye göre yaşamadıkları için münkir yerine konmuş olmaları dolayısıyladır.

Müsnedün ileyh, tazim ve korkutmak için bütün celâl ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan  ٱللَّه  ismiyle gelmiştir.

اللّٰهَ  lafzı ayette dört defa zikredilmiştir. Lafza-i celâlin teberrük, telezzüz ve haşyet uyandırma, korkuyu artırma amacına matuf tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla  اللّٰهَ  isminde tecrîd sanatı vardır.

وَاعْلَمُٓو - عَل۪يمٌ۟ kelimeleri arasında güzel sanatlardan iştikak cinası ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. (Safvetü't Tefâsir)

"Allah'tan korkun ve bilin ki, Allah her şeyi pek iyi bilmektedir". Bu da tekit ve tehdittir. (Beyzâvî)