Bakara Sûresi 27. Ayet

اَلَّذ۪ينَ يَنْقُضُونَ عَهْدَ اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ م۪يثَاقِه۪ۖ وَيَقْطَعُونَ مَٓا اَمَرَ اللّٰهُ بِه۪ٓ اَنْ يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ  ...

Onlar, Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozan, Allah’ın korunmasını emrettiği bağları (iman, akrabalık, beşerî ve ahlâkî bütün ilişkileri) koparan ve yeryüzünde bozgunculuk yapan kimselerdir. İşte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 الَّذِينَ onlar ki
2 يَنْقُضُونَ bozarlar ن ق ض
3 عَهْدَ (verdikleri) sözü ع ه د
4 اللَّهِ Allah’a
5 مِنْ -dan
6 بَعْدِ sonra- ب ع د
7 مِيثَاقِهِ söz verip bağlandıktan و ث ق
8 وَيَقْطَعُونَ ve keserler ق ط ع
9 مَا şeyi
10 أَمَرَ emrettiği ا م ر
11 اللَّهُ Allah’ın
12 بِهِ kendisiyle
13 أَنْ
14 يُوصَلَ birleştirmesini و ص ل
15 وَيُفْسِدُونَ ve bozgunculuk yaparlar ف س د
16 فِي -nde
17 الْأَرْضِ yeryüzü- ا ر ض
18 أُولَٰئِكَ işte
19 هُمُ onlardır
20 الْخَاسِرُونَ ziyana uğrayanlar خ س ر
 
Bir kudsî hadiste Allah Teâlâ’nın “ Benim adıma and içtikten sonra sözünden cayan kişinin kıyamet gününde düşmanı olacağım “ buyurduğu belirtilmektedir. 
(Buhari, Büyü’ 106, İcâre 10).

Peygamber Efendimiz verdiği sözden dönmenin münafıkların en belirgin alâmetlerinden biri olduğunu söylemiştir. 
(Buhari, Îman 24; Müslim, Îman 106).
 

Neqada نقض :

نَقْضٌ  bina, ip ve gerdanlık gibi şeyleri yıkmak, düğümünü çözmek ve bozmak anlamlarına gelir. İnşirah suresinde geçen if'al babındaki أنْقَضَ fiili hem tavuğun yumurtlama vaktinde ses çıkarması hem de çok oturanı azarlamak için ses çıkarmaktır. (Müfredat)

Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 9 geçmiştir. (Mucemul Müfehres)

Türkçede kullanılan şekilleri enkaz ve tenâkuzdur. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

 

اَلَّذ۪ينَ يَنْقُضُونَ عَهْدَ اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ م۪يثَاقِه۪ۖ

اَلَّذِينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl, önceki ayetteki  الْفَاسِق۪ينَ ’ nın sıfatı olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası يَنْقُضُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur. 

يَنْقُضُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. عَهْدَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. اللّٰهِ  lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  

مِنْ بَعْدِ  car mecruru, يَنْقُضُونَ  fiiline mütealliktir. م۪يثَاقِه۪  muzâfun ileyh olup kesra ile  mecrurdur. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

وَيَقْطَعُونَ مَٓا اَمَرَ اللّٰهُ بِه۪ٓ اَنْ يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِۜ

وَ  atıf harfidir.Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Fiil cümlesidir. يَقْطَعُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Müşterek ism-i mevsûl  مَا  mef‘ûlün bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası اَمَرَ ’dır. Îrabtan mahalli yoktur. 

اَمَرَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. اللّٰهُ  lafza-i celâl fail olup damme ile merfûdur. بِه۪ٓ  car mecruru اَمَرَ  fiiline mütealliktir. 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, بِهِ ’ deki zamirden bedel olarak mahallen mecrurdur.Takdiri , يقطعون ما أمر الله بوصله (Allahın birleşmesini emrettiği bağları keserler.) şeklindedir. Veya  مَٓا ‘dan bedel olarak mahallen mansubdur. Takdiri, يقطعون وصل ما أمر الله (Allahın emrettiği bağı keserler.) şeklindedir. 

يُفْسِدُونَ  cümlesi atıf harfi وَ ‘ la  يَقْطَعُونَ ‘ye matuftur. 

اَنْ  muzariyi nasb ederek manasını masdara çeviren harftir. 

يُوصَلَ  fetha ile mansub meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

يُفْسِدُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. فِي الْاَرْضِ  car mecruru  يُفْسِدُونَ  fiiline mütealliktir. 

Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. 

Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i baz, 3. Bedel-i iştimal. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُفْسِدُونَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  فسد ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 

 اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ

İsim cümlesidir. İşaret ismi  اُو۬لٰٓئِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. هُمُ  fasıl zamiridir.  الْخَاسِرُونَ mübtedanın haberi olup ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

Veya munfasıl zamir  هُمُ  ikinci mübteda olarak mahallen merfûdur.  الْخَاسِرُونَ  ise haberi olup ref alameti  و ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

هُمُ الْخَاسِرُونَ  cümlesi  اُو۬لٰٓئِكَ  ism-i işaretin haberi olarak mahallen merfûdur.

Zamiru’l Fasl (ضَمِيرُ الفَصْلِ  Ayırma Zamiri): Umumiyetle mübteda marife, haberse nekre gelir: Ancak, haber mübteda gibi marife olunca çoğu defa aralarında -irabdan mahalli olmayan- bir zamir bulunur. Haber ile sıfatı birbirinden ayırdığı için buna “zamiru’l fasl” (ضَمِيرُ الفَصْلِ  ayırma zamiri) denir.

Zamirler ne mevsuf ne de sıfat olurlar. Bundan dolayı marife olan iki ismin arasına girince iki ismin arası açılır; sıfat – mevsuf olma durumları ortadan kalkar, mevsuf mübteda, sıfat da haber olur.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

الْخَاسِرُونَ kelimesi, sülâsi mücerredi  olan fiilin ism-i failidir.

İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اَلَّذ۪ينَ يَنْقُضُونَ عَهْدَ اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ م۪يثَاقِه۪ۖ

Fasılla gelen ayet الْفَاسِق۪ينَ için sıfattır. Sıfatlar ıtnâb sanatı babındandır. İsm-i mevsûlün sılası, muzari fiille gelen faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

İsm-i mevsûllerde tevcih sanatı vardır. عَهْدَ اللّٰهِ izafeti muzâfın şanı içindir. اللّٰهِ lafzında tecrîd sanatı vardır. Çünkü mütekellim Allah Teâlâ’dır.

م۪يثَاقِه۪ izafetindeki zamir, عَهْدَ ’e işaret eder; mana ise, “onlar Allah’ın ahdini kabul edip kendilerini ilzam edecek şekilde yüklendikten sonra” şeklindedir. Buradaki م۪يثَاق kelimesinin “tevsik” (güvence vermek) anlamında olması da mümkündür

عَهْدَ - م۪يثَاقِه۪ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Bu cümlede istiare-i mekniyye sanatı vardır. Zira عَهْدَ (söz), حبل (ip)’e benzetilmiş, müşebbehün bih olan حبل lafzı hazfedilmiş ve onun gereklerinden (mülayiminden) olan çözmek manasındaki نقض tabiri ile ona işaret edilmiştir.

Beyzâvî buradaki istiarenin inceliklerini son derece önemli bilgiler vererek ve örnekler sunarak şu şekilde açıklar: ayette geçen نقض ifadesi, bozmak ve terkibi çözmek manasınadır. Aslında ipin katlarını çözmede kullanılır. Sözü bozmada kullanılması ise istiare yoluyladır. Çünkü onda da sözleşen iki kişiden birinin diğerine bağlanması söz konusudur. Bozma نقض , ip حبل lafzı ile kullanılırsa mecazın terşihi olur, eğer söz manasındaki عهد lafzıyla birlikte zikredilirse, onun gereklerinden (levazımından) birine remz (işaret) olur. Şöyle ki, söz ahitleşenler arasında bağlantıyı sağlayan iptir.

Müfessirimizin ‘’bozma ip lafzı ile kullanılırsa mecazın terşihi olur, eğer söz lafzıyla birlikte zikredilirse, onun gereklerinden (levazımından) birine remz (işaret) olur’’ ifadesi gerçekten dikkat çekicidir. Zira birinci ifadeyle istiare-i tasrihiyye-i muraşşaha’nın müşebbehün bih’le birlikte onun mülayiminden olan bir şeyin zikredilmesi, ikinci ifadeyle ise istiare-i mekniyye’nin müşebbehle birlikte müşebbehün bih’in mülayiminin zikredilmesi şeklindeki tarifine işaret etmiştir. (Kadı Beyzâvî Tefsirinde Belâgat İlmi Ve Uygulanışı/Süleyman Gür)

وَيَقْطَعُونَ مَٓا اَمَرَ اللّٰهُ بِه۪ٓ اَنْ يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِۜ

Müsbet fiil cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. İsm-i mevsûllerde tevcih sanatı vardır.

Sıla cümlesinde müsnedün ileyh, onun heybet ve azametinden haber veren lafza-i celâlle marife olmuştur. Azametine işaret eden bu isim siyaka son derece uygundur.

يَقْطَعُونَ - يُوصَلَ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı, يَقْطَعُونَ - يَنْقُضُونَ kelimeleri arasında ise mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Mütekellim Allah Teâlâ olduğu için Allah isminde tecrîd sanatı vardır.

Onların “Allah’ın bağlanmasını emrettiği şeyi kopartmış olmaları”ndan maksat, akrabalık bağlarını ve müminlerle olan dostluklarını koparmalarıdır. Bir görüşe göre; peygamberler arasındaki birlik ve bütünlüğü, hak üzere bir olma halini bozmaları, bazı peygamberlere inanırken bazılarını inkâr etmeleridir. (Keşşâf)

Allah Teala bu ayette fasıkları üç sıfatla nitelemiştir. Bunların tertibindeki sır nedir?

Tertip ehem-mühim zikrine göre, ya da hususiden umuma doğru bir sıralamayla gelmiştir.  Önce; ahdi bozmak zikredilmiştir ki bu, sıfatların en hususi olanıdır. İkinci olarak; Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyi kesmek zikredilmiştir. Bu, ahdi bozmaktan ve diğer şeylerden daha umumidir. Son olarak da fesat zikredilmiştir. Bu da Allah’ın emirlerine uymamaktan daha umumidir. Bunların hepsi fısk’ın semeresidir. (Bahru’l Muhit 1/174) Vallahu a’lem. (Âdil Ahmed Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerimi)

 اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ

Ayetin son cümlesi istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir.

Mübteda ve haberden oluşan cümle faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle fasıl zamiriyle tekid edilmiştir. Fasıl zamiri kasr ifade eder.

Müsnedün ileyh, işaret ismiyle marife olmuştur. İşaret işaret ismi edilen kelimeyi kâmil bir şekilde tarif edip ortaya çıkarır. Öyle ki kendisinden bahsedilen şey çok net olarak ortaya çıkar. Ayrıca bahsedilen şeyin açıklanmasının çok önemli olduğuna delalet eder. Bütün bunlara ilaveten burada o kişileri tahkir ifade eder.

هم zamiri, mübteda ile haberin arasına girdiği için “Îrabdan mahalli olmayan fasl zamiri” olarak isimlendirilmiştir. Bu zamir, tekid ifade eder. Pekiştirme dışındaki bir faydası da ihtisas ifade etmesidir. Böylece kendisinden sonra gelen kelime de sıfat değil haber olur.

Bu kişilerin durumu üç şekilde tekid edilmiştir: Sübuta delalet eden isim cümlesi ile gelmiştir. Fasıl zamiri olan هم ile tekid edilmiştir. Müsned ve müsnedün ileyhin marife olmasıyla tekid edilmiştir. Bu da kasr ifade eder. Onlar, hüsrana kasredilmiştir. (Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâğati'l Kur'âni'l Kerim, Soru: 352) Kasrı mevsuf ale's sıfattır.

“Hüsrana uğrayacaklar da bunlardır”; çünkü onlar ahde vefayı ahdi bozmakla, Allah’ın birleştirilmesini emrettiği şeyi bir tutmayı koparmakla, salahı fesatla, ilahi sevabı da ilahi cezayla değiştirmişlerdir. (Keşşâf)