اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتَوُا الزَّكٰوةَ لَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْۚ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِنَّ | şüphesiz |
|
2 | الَّذِينَ | kimseler |
|
3 | امَنُوا | iman eden |
|
4 | وَعَمِلُوا | ve işler yapanlar |
|
5 | الصَّالِحَاتِ | salih (güzel) |
|
6 | وَأَقَامُوا | ve kılanlar |
|
7 | الصَّلَاةَ | namazı |
|
8 | وَاتَوُا | ve verenler |
|
9 | الزَّكَاةَ | zekatı |
|
10 | لَهُمْ | işte onların |
|
11 | أَجْرُهُمْ | ödülleri |
|
12 | عِنْدَ | yanındadır |
|
13 | رَبِّهِمْ | Rableri |
|
14 | وَلَا | yoktur |
|
15 | خَوْفٌ | korku |
|
16 | عَلَيْهِمْ | onlara |
|
17 | وَلَا |
|
|
18 | هُمْ | ve onlar |
|
19 | يَحْزَنُونَ | üzülmeyeceklerdir |
|
İman-salih amel-namaz-zekat şeklinde dört temel sayılıyor. İlk ikisi sonraki ikiyi açıklar niteliktedir.Burada dikkat çekici olan ,özünde salih bir amel olan namazın salih amelden ayrıca zikredilmesidir.
İman ve namaz Kur’ânda birbirinin yerine kullanılan kelimelerdir. İman kalptedir ve dışardan görünen ilk tezahürü de namazdır.
“İşte böylece, siz insanlara şahit olasınız, peygamber de size şahit olsun diye sizi vasat (örnek) bir ümmet yaptık. Biz bu yöneldiğin kıbleyi özellikle rasûle uyanlarla sırt çevirenleri açıkça ayırt edelim diye belirledik. Bu, Allah’ın hidayet verdiği kimselerden başkasına elbette ağır gelecektir. Allah imanınızı asla zayi edecek değildir. Çünkü Allah insanlara karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.”
Bir şeyin salihattan olması için hem kendinize hem de topluma faydalı olması gerekir. Zekat da böyle bir ibadettir. Kişinin malını temizlerken ihtiyaç sahibinin de ihtiyacını giderir.
“Kıyamet günü kulun ilk hesaba çekileceği amel farz namazıdır. Eğer onu tam olarak eda etmişse bu yazılır. Ama tam kılmamışsa; Yüce Allah der ki: “Bakın bakalım, kulumun nafile namazı var mı? Onunla farzları tamamlayın.” Sonra zekâta da böyle bakılır, peşinden diğer amelleri de bu şekilde değerlendirilir.” (HM16731 İbn Hanbel, IV, 65.) Hadislerle İslâm Cilt 2 Sayfa 31
Namaz, insanın, sadece dünyasını değil aynı zamanda âhiretini de kurtarmasının en önemli vesilelerindendir. Bu durum Hz. Peygamber”in hadislerinde farklı lafızlarla ifade edilmiştir:
“Namaz, devam eden kimse için kıyamet gününde nur, delil ve kurtuluş sebebi olur. Namaza devam etmeyenin ise kıyamet günü nuru, delili ve kurtuluşu olmayacaktır.”
“(Kıyamet gününde) kulun ilk önce hesaba çekileceği şey, namazdır.”
“Cennetin anahtarı namazdır.”
“Rükûları, secdeleri, abdestleri ve vakitlerine riayet ederek beş vakit namaz(ı kılmay)a devam eden ve bu beş vakit namazın Allah katından gelen bir emr-i hak olduğunu kabul eden kimse cennete girer”
Hz. Peygamber”in bu hadisleri, aslında Kur”an”daki şu âyetlerin değişik ifade ve izahlarıdır:
“İman edip iyi işler yapan, namaz kılan ve zekât verenler var ya, onların mükâfatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur, onlar üzüntü de çekmezler.” 52
“Mümin erkeklerle mümin kadınlar… namazı dosdoğru kılarlar. İşte onlara Allah rahmet edecektir.” 53
“… Namazı kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah için) gizli ve açık sarf edenler, asla zarara uğramayacak bir kazanç umabilirler.” 54
Hadislerle İslâm Cilt 2 Sayfa 157
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتَوُا الزَّكٰوةَ لَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْۚ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb, haberini ref eder. الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûlu اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası آمَنُوا ‘dur. Îrabtan mahalli yoktur.
عَمِلُوا الصَّالِحَاتِ cümlesi atıf harfi وَ ’la sılaya matuftur. عَمِلُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. الصَّالِحَاتِ mef’ûlun bihtir. Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradır.
وَ atıf harfidir. اَقَامُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. الصَّلٰوةَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
اٰتَوُا الزَّكٰوةَ cümlesi atıf harfi وَ ’la sılaya matuftur. اٰتَوُا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. الزَّكٰوةَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
لَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ cümlesi اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. لَهُمْ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. اَجْرُ muahhar mübtedadır. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. عِنْدَ mekân zarfı أَجۡرُهُمۡ ’un mahzuf haline müteallıktır. رَبِّ muzâfun ileyhtir. Muttasıl zamir هِمۡ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
وَ atıf harfi cümleyi öncesindeki لَهُمْ اَجْرُهُمْ cümlesine atfeder. لَا nefy harfi, خَوْفٌ mübtedadır. عَلَيْهِمْ car mecruru, mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır.
وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ cümlesi atıf harfi وَ ile öncesine atfedilmiştir. لَا zaidtir. Nefiy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir. Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. يَحْزَنُونَ fiili haber olarak mahallen merfûdur. Muzari fiildir. نَ ’un sübutuyla merfûdur. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتَوُا الزَّكٰوةَ
Müstenefe cümlesi olarak fasılla gelen ayet, isim cümlesi formunda faide-i haber talebî kelamdır. اِنَّ ’nin ismi olan has ismi mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan اٰمَنُوا , mazi fiil cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Akabindeki aynı formda gelen üç cümle sılaya matuftur.
İsm-i mevsulde cem edilenler, iman edenler, salih amel yapanlar, namaz kılanlar ve zekat verenler şeklinde sayılmıştır. Bu üslup cem' ma’at-taksim sanatıdır.
Mevsûllerde tevcih sanatı vardır.
Kur'an-ı Kerim'de, ne zaman bir vaîd ve tehdit zikredilse, bunun peşinden mutlaka bir vaad ve müjde getirmek şeklinde muttarid ve sürekli bir adet bulunmaktadır. Bundan dolayı burada, riba ile alışveriş yapan kişi hakkında, son derece şiddetli bir tehdit ve vaîd getirince, bunun peşinden de vaad-i ilahî ve müjdesini getirmiştir. (Fahreddin er-Râzî, Âşûr)
Salih amel kavramı, namaz kılmayı ve zekat vermeyi de kapsadığı halde bu ikisinin ayrıca zikredilmesi, bunların diğer salih amellerden üstün olmalarındandır. "Rab" isminin zikri ve bu ismin "Rabbihim" şeklinde ‘onlar’ zamirine izafesi salihler için ziyadesiyle lütuf ve teşrif manası içerir Bu ayetin sırrına mazhar olan salih kullar için gelecekte kötü bir şeyle karşılaşma korkusu yoktur ve onlar sevdikleri bir şeyi elden kaçırdıklarından dolayı mahzun da olmayacaklardır. (Ebüssuûd)
Ayette sayılan işlerde umumdan hususa doğru bir derecelendirme vardır. (Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim, Soru:1616)
Namaz ve zekat salih amelden olduğu halde ayrıca zikredilmiştir.
الصَّلٰوةَ - الزَّكٰوةَ arasında mürâât-ı nazîr vardır.
Salih amel kendini ve başkasını ıslah eden, düzelten ameldir. Namaz en çok kendimizi, zekat başkasını da düzeltir. ”Salih amel yapanlar” tabiri Kur’an’da 52 kez geçmiş, onlara verilecek mükafatlar sayılmıştır.
لَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْۚ
Ayetin başındaki اِنَّ ’nin haberi olarak gelen cümlede, takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. Faide-i haber ibtidaî kelam olan bu isim cümlesinde, لَّهُمۡ mukaddem habere muteallıktır. أَجۡرُهُمۡ ise muahhar mübtedadır.
Müsnedün ileyhin izafetle marife oluşu, az sözle çok anlam ifade etme amacına matuftur.
عِندَ رَبِّهِمۡ izafetinde, هُمۡ zamirinin رَبِّ ismine muzâfun ileyh olması, zamirin ait olduğu kimseler için ve رَبِّ ismine muzâf olması عِندَ için tazim ve teşrif ifade eder.
لَّهُمۡ أَجۡرُهُمۡ عِندَ رَبِّهِمۡ cümlesinin sebep ifade etmesine rağmen başında فَ harfinin olmaması, “sebep budur” denilmesine ihtiyaç olmayacak kadar sebebin açık olması dolayısıyladır.
وَلَا خَوۡفٌ عَلَیۡهِمۡ وَلَا هُمۡ یَحۡزَنُونَ
Menfi isim cümlesi formunda gelen cümle وَ ’la makabline atfedilmiştir. Faide-i haber ibtidâi kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. عَلَیۡهِمۡ car mecruru mahzuf habere müteallıktır.
Müsnedün ileyhin tenkiri taklîl ifade etmektedir. Ayrıca nefy siyakında nekrenin umum ifade etmesi dolayısıyla “onlar herhangi bir korku türünü hiç bir şekilde hissetmeyeceklerdir” anlamına gelir.
Ayetin sonunda, öncesine matuf olan وَلَا هُمۡ یَحۡزَنُونَ şeklindeki isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Cümlede müsnedün ileyhin, fiil cümlesi formunda gelen müsnede takdimi ve nefy harfinin de müsnedün ileyhden önce gelmesi tahsis ifade etmiştir. Bu tahsis, onların hiçbir şekilde hüzünlenmeyeceğini ifade ederken başkalarının da hüzünleneceğini ifade eder.
خَوۡفٌ - یَحۡزَنُونَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Şayet; ‘’Korku ile hüzün arasında ne fark vardır?’’ dersen, şöyle derim: Korku, vukuu beklenen bir bela ve musibetten dolayı insana arız olan bir gam ve kederdir. Üzüntü ise fiilen vaki olup gerçekleşen ve yaşanan bir olaydan dolayı insana arız olan şeydir. (Keşşâf)