وَالَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَۚ وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَۜ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَالَّذِينَ | ve onlar ki |
|
2 | يُؤْمِنُونَ | iman ederler |
|
3 | بِمَا | şeye |
|
4 | أُنْزِلَ | indirilen |
|
5 | إِلَيْكَ | sana |
|
6 | وَمَا | ve şeye |
|
7 | أُنْزِلَ | indirilen |
|
8 | مِنْ | -den |
|
9 | قَبْلِكَ | senden önce |
|
10 | وَبِالْاخِرَةِ | ve ahirete de |
|
11 | هُمْ | onlar |
|
12 | يُوقِنُونَ | kesinlikle inanırlar |
|
Allah bir olduğuna, din de Allah’ın gönderdiği, kendisiyle kulları arasında bir bağ, kulları için bir irşad, bir hayat düzeni olduğuna göre gerçek bir peygamberin aracılığı ile Allah’ı tanıyan ve O’na iman edenlerin diğer peygamberlere ve hak dinlere de iman etmesi kaçınılmazdır. Ancak böyle bir imanla tevhide ulaşılır: Allah birdir ve bütün insanlar bir tek, eşi ve ortağı olmayan Allah’ın kullarıdır, bütün peygamberler bir Allah’ın elçileridir, bütün hak dinler bir Allah’tan gelmiş ve aynı esasları getirmiştir. Kültür ve medeniyet geliştikçe insanlar bu bakımdan değiştikçe Allah Teâlâ yeni peygamberler ve dinler göndererek nihaî dini tamamlamış, eskiyen kısımları (önceki ümmetlerin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik amelî hükümleri, öğretileri) yenilemiştir. Hak dinin adı İslâm’dır, bütün semavî dinler ardarda gelerek İslâm binasını tamamlamıştır. Son peygamber Hz. Muhammed’den sonra yeni bir peygamber ve din gelmeyeceği bildirilmiştir. Son kitabın ışığı altında işletilecek olan insan aklı, yeni ihtiyaçları karşılamak için yeterli hale gelmiştir. Müslümanlar tarihe ve dünyaya bu iman, düşünce ve duyguyla bakıp böyle değerlendirirler. İnsanları tek Allah’ın ve tek dinin sevgi, rahmet ve kardeşlik bayrağı altında toplayabilecek başka bir iman ve düşünce de mevcut değildir.
Bütün hak dinlerde âhirete şeksiz ve şüphesiz inanma esası vardır. Âhirete iman unsuru bulunmadan ne din olur ne de sağlıklı bir dünya düzeni kurulabilir. Dünya gelip geçicidir, âhiret ise ebedîdir. Dünyada kesintisiz mutluluk ve ölümsüzlük arayanlar hüsrana uğramış, asıl mutluluk ve sonsuzluğu da kaybetmişlerdir. Bütün dinlerin âhiret inancı üzerinde ısrar etmesinin hikmeti bu ziyanı ve hüsranı önlemektir.
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 72-73
وَالَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَۚ وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَۜ
Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ, atıf harfi و ‘ la önceki ayetteki ism-i mevsûle atfedilmiştir. İsm-i mevsûlun sılası يُؤْمِنُونَ ’ dir. Îrabtan mahalli yoktur.
يُؤْمِنُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. ما müşterek ism-i mevsûl ب harf-i ceriyle يُؤْمِنُونَ fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası اُنْزِلَ ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur.
اُنْزِلَ fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ’dir. اِلَيْكَ car mecruru اُنْزِلَ fiiline mütealliktir. ما müşterek ism-i mevsûl atıf harfi و ‘ la öncesindeki ما ‘ ya atfedilmiştir. İsm-i mevsûlun sılası اُنْزِلَ ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur.
اُنْزِلَ fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ’dir. مِنْ قَبْلِكَۚ car mecruru اُنْزِلَ fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir كَۚ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اُنْزِلَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi نزل ’dir.
İf’al babı fiille, ta’diye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekana duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَۜ
وَ atıf harfidir. بِالْاٰخِرَةِ car mecruru يُوقِنُون fiiline mütealliktir. Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. يُوقِنُونَۜ mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
يُوقِنُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
يُوقِنُونَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi يقن ’dir.
İf’al babı fiille, ta’diye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekana duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
Cümlede konudaki önemine binaen car mecrurun takdimi söz konusudur. هُمْ يُوقِنُونَۜ cümlesi sılaya matuftur.
وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ [Ahirete de yakîn ile (kesin olarak) inanırlar.] Ahiret kelimesi أَلآخَرُ (son) kelimesinin müennesidir ve اَلْأَوَّلُ (ilk) kelimesinin zıddıdır. Sayılabilen varlıklar söz konusu olduğunda kelime sonda gelenin ismidir. أَلآخَر ise birincinin ardından gelen demektir.
اَلآخَرَةُ kelimesi ayette gizli (muzmer) olan bir müennes kelimenin sıfatı konumundadır, ancak bunun tayininde tefsirciler ihtilaf etmiştir. Kimine göre bu “ahiret diyarı”dır, nitekim Kur’an وَلَلدَّارُ الْاٰخِرَةُ [Ve elbette ahiret diyarı…”] (En‘am 6/32) ayetinde bu ibareyi aynen kullanmıştır. Ahiret diyarı ifadesi, bu diyarın yani dünyanın karşıtıdır. Allah Teâlâ bu ikisini, yani dünya ve ahiret kelimelerini pek çok ayette birlikte kullanmıştır. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
وَالَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَۚ
Ayet atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki ism-i mevsûle atfedilmiştir. Cihet-i camiâ, temasüldür.
Cemi müzekker has ism-i mevsûl ٱلَّذِینَ ‘nin sılası olan يُؤْمِنُونَ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil, hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
ٱلَّذِینَ یُؤۡمِنُونَ ibaresinin zamirle ifade edilmesi yerine tekrarlanması, o kişilere verilen önemi göstermek amacıyla yapılan ıtnâbtır. Bu ibaredeki أُنزِلَ ve مَاۤ ' nın tekrarında reddü’l acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
اُنْزِلَ fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naibu fail olur.
Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir.
Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
الَّذ۪ينَ - مَٓا ve یُوقِنُونَ - یُؤۡمِنُونَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Ayette, مَاۤ أُنزِلَ إِلَیۡكَ diye vahiyden geçmiş zaman ile söz edilmiştir. Oysa bu ifade nazil olduğu zaman henüz Kuran’ın bütünü inmiş değildi. Bunun böyle ifade edilmesinin sebebi, elde var olanın henüz inmemiş olana oranla galebe çalmış olmasıdır. Yani tağlib sanatı vardır. Çünkü devamının da vahyi kesindir. Kaldı ki, vahyin bir kısmı gelmiş ve bir kısmının da gelmesi bekleniyor ise bu, tamamı gelmiş ya da nazil olmuş hükmündedir ve öyle değerlendirilip kabul edilir. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)
Üçüncü ayetteki اَلَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ ibaresi bu ayette de tekrarlanmıştır. İki anlatım arasındaki zamanın uzamasından dolayı birinci anlatımın unutulması korkusuyla ve anlamı daha da yerleştirmek gayesiyle yapılan tekrara, tekrir sanatı denir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Bedî İlmi)
وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَۜ
Ayetin son cümlesi temasül nedeniyle atıfla gelmiştir.
Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber talebî kelamdır.
هُمْ mübteda, يُوقِنُونَ haberdir. Müsned olan يُوقِنُونَ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ şeklinde car mecrurun, yani mamulun amili olan يُوقِنُونَ takdim edilmesi, fasılaya riayetle birlikte ihtimam içindir. (Âşûr)
هم يُوقِنُونَ cümlesinde müsnedin ileyhin fiil olan habere takdim edilmesi hükmü takviye, yani tekid etmek içindir. (Âşûr)
Car mecrurun önemine binaen amilinin önüne geçmesi takdim tehir sanatı vardır.
الْاٰخِرَة -قَبْل kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
Burada وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ [Ahirete yakînen iman edenler de onlardır] cümlesinde, önce وَبِالْاٰخِرَةِ ifadesinin zikredilmesi ve يُوقِنُونَ fiilinin هُمْ zamirinin ardından getirilmesi, ehl-i kitaba ve onların ahiret hayatı konusundaki gerçeğe aykırı inanışlarına bir gönderme olup, bu tür inanç ve sözlerinin yakinî bir inançtan sadır olmadığı, kesinliğin ancak Hazret-i Muhammed’e ve daha önce indirilenlere iman eden kimsenin inancında bulunduğu vurgusu söz konusudur. (Keşşâf)
اخر ,ٱلۡـَٔاخِرَة kelimesinin müennesi olup ”ilk" olanın karşıtı olan ”son" demektir. Bu, ”ev" anlamındaki mahzuf ٱلدَّار kelimesinin sıfatıdır. Bunu da şu ayetten anlıyoruz: تِلۡكَ ٱلدَّارُ ٱلۡـَٔاخِرَةُ (Kasas: 83). ٱلۡـَٔاخِرَة kelimesi çok kullanıldığından mevsufu terk edilen bir sıfattır. İşte bu türden kullanılan sıfatlara sıfat-ı galibe denir. Dünyaya ”dünya" adının verilişi, ahirete yakın olmasından, ahirete de ٱلۡـَٔاخِرَة adının verilişi dünyadan sonra gelmesindendir. (Rûhu-l Beyân)