Bakara Sûresi 57. Ayet

وَظَلَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْغَمَامَ وَاَنْزَلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوٰىۜ كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْۜ وَمَا ظَلَمُونَا وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ  ...

Bulutu üstünüze gölge yaptık. Size, kudret helvası ile bıldırcın indirdik. “Verdiğimiz rızıkların iyi ve güzel olanlarından yiyin” (dedik). Onlar (verdiğimiz nimetlere nankörlük etmekle) bize zulmetmediler, fakat kendilerine zulmediyorlardı.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَظَلَّلْنَا ve gölgelendirdik ظ ل ل
2 عَلَيْكُمُ üstünüze
3 الْغَمَامَ bulutu غ م م
4 وَأَنْزَلْنَا ve indirdik ن ز ل
5 عَلَيْكُمُ size
6 الْمَنَّ kudret helvası م ن ن
7 وَالسَّلْوَىٰ ve bıldırcın س ل و
8 كُلُوا yeyin ا ك ل
9 مِنْ -den
10 طَيِّبَاتِ güzellikler- ط ي ب
11 مَا şeyleri
12 رَزَقْنَاكُمْ rızık olarak verdiğimiz ر ز ق
13 وَمَا ve değildi
14 ظَلَمُونَا bize zulmediyor ظ ل م
15 وَلَٰكِنْ ama
16 كَانُوا idiler ك و ن
17 أَنْفُسَهُمْ kendilerine ن ف س
18 يَظْلِمُونَ zulmetmekteler ظ ل م
 

Menn: Zahmetsizce elde edilen her gıda için kullanılır. Güneydoğu’da ağaçların üzerine kırağı gibi yağan bir madde. Mantar menn’dendir (Mantar da kudret helvasındandır) şeklinde bir hadis vardır. Menn ekmeği, selva katığı temsil eder.

İnzal kelimesinde ikram vurgusu vardır. Tayyib kelimesinde helal manası vardır. Sağlıklı, bozulmamış demektir.

Bu sayfada dikkatimi çeken noktalar:

  • 6 ayet وإذا ile başlamış.
  • Neccâ ve encâ tam manalarına uygun kullanılmış.
  • Bease fiili, ölümden sonraki dirilişi çok güzel canlandırmış.

Son bölümdeki enzelnâ fiilinde fiilin sudûru ve acele oluşu, yani ikramın günlük olması akılda kalıcıdır.

 

وَظَلَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْغَمَامَ وَاَنْزَلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوٰىۜ كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْۜ

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. ظَلَّلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. عَلَيْكُمُ  car mecruru  ظَلَّلْنَا  fiiline mütealliktir. 

الْغَمَامَ  mef‘ûlun bih olup fetha ile mansubdur. اَنْزَلْنَا  cümlesi, atıf harfi و  ile makabline matuftur.

اَنْزَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. عَلَيْكُمُ  car mecruru  اَنْزَلْنَا  fiiline mütealliktir. الْمَنَّ  mef‘ûlun bih olup fetha ile mansubdur. السَّلْوٰى  atıf harfi  وَ ‘la  الْمَنَّ ’ya matuf olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur. 

كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ  cümlesinin başındaki mekulü’l-kavl cümlesi mahzuftur. Takdiri, وقلنا (dedik ki) şeklindedir. 

كُلُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen  merfûdur.  مِنْ طَيِّبَاتِ  car mecruru  كُلُوا  fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır.  مَا   müşterek ism-i mevsûl, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası رَزَقْنَاكُمْۜ ‘ dur. Îrabtan mahalli yoktur.

رَزَقْنَاكُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef‘ûlün bih olarak mahallen mansubdur. 

ظَلَّلْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  ظلل ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

اَنْزَلْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi, نزل ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 

طَيِّبَاتِ  sıfat-ı müşebbehedir. Sıfatı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsmi faile benzediği için bu adı almıştır. İsmi failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfatı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsmi fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfatı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَمَا ظَلَمُونَا وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ

وَ  istînâfiyyedir. مَا  nefiy harfi olup olumsuzluk manasındadır. ظَلَمُونَا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Mütekellim  zamir  نَا  mef‘ûlün bih olarak mahallen mansubdur.

وَ  haliyyedir. لٰكِنْ  istidrak harfidir, لٰكِنّ ’den muhaffefedir. 

İstidrak ;düzeltmek, telafi etmek, hatayı tamir etmek, kusuru örtmek gibi anlamlara gelir.Önceki sözden doğan eksikliği, hatayı veya yanlış anlaşılma ihtimmalini istisnaya benzer biçimde ortadan kaldıracak bir kısmın getirilmesine istidrak adı verilir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. 

كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur. اَنْفُسَهُمْ  izafeti يَظْلِمُونَ  fiilinin mukaddem mef‘ûlun bihi olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. يَظْلِمُونَ  cümlesi, كَانُٓوا  ’nun haberi olarak mahallen mansubdur. 

يَظْلِمُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

 

وَظَلَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْغَمَامَ وَاَنْزَلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوٰىۜ كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْۜ

Bir önceki ayete atfedilen cümle müsbet fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كُلُوا [Yiyin] ve وَمَا ظَلَمُونَا [Bize zulmetmediler] ifadelerindeki hazifler dolayısıyle ayette i'câz vardır. Bunların takdiri şöyledir: قُلْنا لهمًْ كُلوا [Onlara yiyin dedik] ve فظَلَموا أنْفُسَهمْ بِما كفَروا و ما ظَلمنا بذالك [İnkâr etmekle kendilerine zulmetti­ler. Bununla bize zulmetmediler] dir. Nitekim وَ لكُمْ كانُوا أنْفُسهمْ يَظْلِمُون [lakin kendilerine zulmediyorlardı] ifadesi buna delalet etmektedir

ظَلمنا ve يَظْلِمُونَ ifadelerinde, onların zulüm ve inkârda devam ettiklerini göstermek için geçmiş ve şimdiki zaman kipleri birlikte kullanılmıştır. (Safvetü't Tefâsir).

منّ - سلوٰى kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr vardır

طَيِّبَاتِ kelimesinin nekre gelişi tazim ve nev ifade edebilir. Tayyib kelimesinde helal manası vardır. Sağlıklı, bozulmamış demektir.

عَلَيْكُمُ ibaresinin tekrarında cinas ve reddü’l-acüz ales-sadr sanatları vardır.

İsm-i mevsûllerde tevcih sanatı vardır.

وَمَا ظَلَمُونَا وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ

Önceki ayete atfedilen cümle menfi fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

لٰكِنْ ile başlayan hal cümlesi nedeniyle ayette ıtnâb vardır.

وَظَلَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْغَمَامَ cümlesi ile ظَلَمُونَا cümlesinde muhatabtan gaibe iltifat vardır.

Mef‘ûlün fiile takdimi kasr ifade eder. Zulum Allah’a dönmeyip nefislerine hapsolmuştur. Onlar Allah’ın nimetlerini tanımayıp küfür ve inatları sebebiyle sadece nefislerine zulmetmişlerdir. (Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Min Garîbi Belâgati'l Kur'ani'l Kerim, Soru 607)

Müsnedin muzari fiil oluşu, hükmü takviye ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiil muhayyileyi canlandırarak muhatabın konuyu kavramasında etkili olur.

كان ’nin haberinin muzari fiil gelmesi bu yaptıklarının yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (hâlidi, Vakafat s. 112)

Cümlede medhe benzeyen bir şeyle zemmi tekid sanatı vardır.

ظلمونا - يظلمون kelimeleri arasında işkikak cinası, reddü’l-acüz ales-sadr sanatı vardır. Ayetteki ظلمتم kelimesinde irsâd vardır.

“Onlar bize zulmetmediler fakat kendi kendilerine zulmediyorlardı” sözünde muhatab ikinci şahıs çoğula karşı konuşma veya hitabet üslubundan gıyabi üsluba dönülüyor. Muhatabların cinayetleri, işledikleri kötülükler, onlardan yüz çevrilerek, sırları ifşa edilerek başkalarının yanında sayılıyor. Bu cümle, lafzen gizli bir cümleye atıftır. O cümlenin lafzen mevcut olmaması icaz ve tasrihine gerek olmayan hakikat olduğu içindir. Şöyle ki; “ Onlar, o büyük nimetlere nankörlük etmek, kadir bilmemek suretiyle zulmettiler.Fakat onlar hareketleriyle bize değil yalnız kendilerine zulmediyorlardı.  Yani nankörlüklerinin zararıancak kendilerineydi. Bu ifade , onlar için bir çeşit tahkir manası taşımaktadır. (Ebüssuûd)