اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَالَّذ۪ينَ هَادُوا وَالنَّصَارٰى وَالصَّابِـ۪ٔينَ مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَعَمِلَ صَالِحاً فَلَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْۖ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِنَّ | şüphesiz |
|
2 | الَّذِينَ |
|
|
3 | امَنُوا | inananlar |
|
4 | وَالَّذِينَ |
|
|
5 | هَادُوا | ve yahudiler |
|
6 | وَالنَّصَارَىٰ | ve hıristiyanlar |
|
7 | وَالصَّابِئِينَ | ve sabiiler |
|
8 | مَنْ | kim |
|
9 | امَنَ | inanırsa |
|
10 | بِاللَّهِ | Allah’a |
|
11 | وَالْيَوْمِ | ve gününe |
|
12 | الْاخِرِ | ahiret |
|
13 | وَعَمِلَ | ve yaparsa |
|
14 | صَالِحًا | iyi işler |
|
15 | فَلَهُمْ | onlar için vardır |
|
16 | أَجْرُهُمْ | mükafatları |
|
17 | عِنْدَ | katında |
|
18 | رَبِّهِمْ | rablerinin |
|
19 | وَلَا | ve yoktur |
|
20 | خَوْفٌ | korku |
|
21 | عَلَيْهِمْ | onlara |
|
22 | وَلَا | ve yoktur |
|
23 | هُمْ | onlara |
|
24 | يَحْزَنُونَ | hüzün |
|
Muhakkak o kimseler iman ettiler ve o kimseler ki yahudileştiler (Yahudiler). Arkadan Hristiyanlar ve Sabiiler isim olarak geldiği halde burada Yahudiler fiil olarak gelmiş. Burada Beni İsrail kelimesi yerine yahudileşenler buyurulmuş. Çünkü İsrailoğulları bu imtihanlar bittikten sonra Yahudileşip, dinlerini tamamen kötüye kullandılar, dinlerini tahrif ettiler ve tamamen başka bir hayat yaşamaya başladılar. İsrailoğulları ifadesinde Allah’ın temiz kulu ifadesi vardır. Hata yapsalar da iyi niyetliydiler. Ama artık bundan sonra dönülmeyecek bir noktaya gelmişlerdir.
Ellezine kelimesi, arkasından gelen fiilin onlarda yerleştiğine delalet ediyor. Ellezine âmenu şeklinde ifade edilenler imana saplananlar, onda inatçı olanlar, Hristiyanlar ve Sabiilerdir (Bunlar Hristiyanlar ve Yahudiler arasında gelmiş, yine tevhid inancına sahip bir inanıştır. Kendilerine ait kitapları olduğunu, yıldızlara tapanlar olduklarını söyleyenler vardır). Bunların içinden kim Allah’a iman etti ve ahiret gününe ve salih işler yaptı, onlar için mükafatları, ücretleri, karşılıkları vardır. Rableri katında, onlar için (onları kaplayan) korku yoktur ve onlar hüzünlenenler de değillerdir.
Onlara korku yoktur ve üzülmeyeceklerdir şeklindeki ayetleri toplayıp üzerinde düşünmek gerekir.
Hevede هود :
هَوْدٌ sözcüğü rıfkla, nazik ve yumuşak bir biçimde rucû etmek/dönüş yapmak demektir. Âheste bir şekilde ya da yumuşakça, nazikçe yürümek demek olan تَهْوِيدٌ kavramı da buradan gelir.
هَوْدٌ sözcüğü yaygın dilde tövbe etmek anlamı kazanmıştır. Bazı dilbilimciler Yahudilerin adı olan يَهُودٌ kelimesinin köken olarak Âraf, 7/156. ayeti kerimesindeki kökün bu anlamından geldiğini ifade etmişlerdir. Bu eskiden övgü ifade eden bir isim iken daha sonra şeriatlarının neshedilmesinin ardından her ne kadar bir övgü anlamı taşımasa da onlara aid bir ad halini almıştır. Nitekim benzer bir şekilde Hıristiyanların ismi olan نَصارَى sözcüğü de köken olarak yardımcılar demek olan Yüce Allah'ın Saff, 61/14 ayeti kerimesinden gelir.
Son olarak هُودٌ temelde tövbe eden manasındaki هائِدٌ kelimesinin çoğuludur. Bu aynı zamanda bir Peygamberin de ismidir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de sülasi fiil ve iki farklı isim formunda toplam 21 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekli yahudidir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَالَّذ۪ينَ هَادُوا وَالنَّصَارٰى وَالصَّابِـ۪ٔينَ مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِوَعَمِلَ صَالِحًا
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb, haberini ref eder.
الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl, اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası آمَنُوا ‘dur. Îrabtan mahalli yoktur.
آمَنُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl, atıf harfi وَ ile birincisine matuf olup, mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası هَادُوا ‘dur. Îrabtan mahalli yoktur.
هَادُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اَلنَّصَارَى elif üzere mukadder fetha olarak, الصَّابِـ۪ٔينَ ise nasb alameti ي olarak atıf harfi وَ ile اِنَّ ‘nin ismi اَلَّذِينَ ‘ye matuftur.
مَنْ müşterek ism-i mevsûl, اِنَّ 'nin isminden bedel olarak mahallen mansub veya şart edatı olup, mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası اٰمَنَ بِاللّٰهِ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
آمَن fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir هُوَ zamiridir. بِاللَّه car mecruru آمَنَ fiiline mütealliktir. اَليَوْمِ atıf harfi وَ ile makabline matuftur.
الْاٰخِرِ kelimesi اَليَوْمِ ‘in sıfatı olup kesra ile mecrurdur. عَمِلَ atıf harfi وَ ile آمَن ‘ ye matuftur.
عَمِلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir هُوَ zamiridir. صَالِحًا mef‘ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Mahzuf mef‘ûlu mutlakın sıfatıdır. Takdiri, عَمِلَ عَمَلًا صَالِحًا şekildedir.
Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.
Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.
1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar 2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir.
Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i baz, 3. Bedel-i iştimal. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Şayet, ‘’مَنْ اٰمَنَ ifadesinin i‘râbdaki mahalli nedir?’’ dersen; şöyle derim: Bu ifadenin mahalli ref‘tir; eğer mübteda olduğu kabul edilirse haberi de, فَلَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْۖ ifadesidir. Ancak اِنَّ ’nin isminden bedel ya da ona matuf olduğu kabul edilirse, o zaman mahalli nasbtır. Birinci ihtimalde اِنَّ ’nin haberi, bütünüyle cümledir; ikinci ihtimalde ise فَلَهُمْ اَجْرُهُمْ ifadesidir. فَلَهُمْ اَجْرُهُمْ ifadesindeki فَ harfi, مَنْ kelimesinin şart manası taşımasından dolayı gelmiştir. (Keşşâf)
اٰمَنُوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi أمن ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
الصَّابِـ۪ٔينَ kelimesi, sülâsi mücerredi صبأ olan fiilin ism-i failidir.
İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَلَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْۖ
لَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ cümlesi, اِنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
İsim cümlesidir. فَ harfi zaiddir. لَهُمْ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. اَجْرُهُمْ muahhar mübteda olup damme ile merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
عِنْدَ mekân zarfı, اَجْرُ ‘nun mahzuf haline mütealliktir. رَبِّهِمْ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
Cümle, atıf harfi وَ ile önceki cümleye matuftur. لَا nefiy harfi olup olumsuzluk manasındadır. خَوْفٌ mübteda olup damme ile merfûdur. عَلَيْهِمْ car mecruru, mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir.
وَ atıf harfidir. لَا zaid harftir. لَا nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir.
Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. يَحْزَنُونَ cümlesi haber olarak mahallen merfûdur.
يَحْزَنُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَالَّذ۪ينَ هَادُوا وَالنَّصَارٰى وَالصَّابِـ۪ٔينَ مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِوَعَمِلَ صَالِحًا
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşan cümle faide-i haber inkârî kelamdır.
İsm-i mevsûllerde tevcih sanatı vardır.
الَّذ۪ينَ ’nin tekrarında cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları, الَّذ۪ينَ ve مَنْ kelimeleri arasında ise mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
الْاٰخِرِ kelimesinin sıfat olarak gelmesi, anlamı zenginleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. Ayrıca cümlede bedelle de ıtnâb yapılmıştır.
مَنْ اٰمَنَ ifadesinin îrabdaki mahalli reftir; eğer mübteda olduğu kabul edilirse haberi de فَلَهُمْ اَجْرُهُمْ ifadesidir. Ancak اِنَّ ’nin isminden bedel ya da ona atıf olduğu kabul edilirse, o zaman mahalli nasbtır. Birinci ihtimalde اِنَّ ’nin haberi bütünüyle cümledir; ikinci ihtimalde ise فَلَهُمْ اَجْرُهُمْ ifadesidir. ْفَلَهُمْ اَجْرُهُمْ ifadesindeki مَنْ ,فَ ifadesinin şart manası ihtiva etmesinden dolayı gelmiştir. (Keşşâf)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
عَمِلُوا fiil, الصَّالِحَا kelimesi mef‘ûldur. Hazfedilmiş bir amel kelimesinin sıfatıdır. Aslında عَمِلَ عَمَلِا صَالِحًا şeklinde gelmesi beklenirdi. آيَاتٍ بَيِّنَات ibaresi de böyledir. Çoğu zaman آيَات hazfolur sadece بَيِّنَات gelir.
Cümlede mef‘ûlü mutlakın mahzuf oluşu îcâz-ı hazif sanatıdır.
Lafızlar birbirine atfedilirken daha önemli olan takdim edilir. Bu cümlede de iman edenler, önemine binaen yahudiler, hristiyanlar ve sabiîlere takdim edilmiştir.
اٰمَنُوا - اٰمَنَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
النَّصَارٰى kelimesinin sonundaki ى mübalağa ifade etmek içindir. Bunlara Mesih’e yardım ettikleri için yardımcılar anlamındaki bu isim verilmiştir. وَالصَّابِـ۪ٔينَا ise “dinden çıkmak” anlamındaki صبِـ۪ٔ kökünden gelir. Sabiîler, Yahudilik ve Hıristiyanlığın dışında meleklere tapınan bir gruptur. َمَنْ اٰمَنَ [iman eden]; bu kâfirler içerisinde halis bir şekilde iman eden ve İslâm dinine aslî olarak giren, katılan kimse demektir. (Keşşâf)
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَالَّذ۪ينَ هَادُوا [Muhakkak o kimseler iman ettiler ve o kimseler ki yahudileştiler (Yahudiler).] Arkadan Hristiyanlar ve Sabiiler isim olarak geldiği halde, burada Yahudiler fiil olarak gelmiş ve Beni İsrail yerine yahudileştiler buyurulmuştur. Çünkü İsrailoğulları bu imtihanlar bittikten sonra Yahudileşip dinlerini kötüye kullandılar, dinlerini tahrif ettiler ve tamamen başka bir hayat yaşamaya başladılar. İsrailoğulları ifadesinde Allah’ın temiz kulu ifadesi vardır. Hata yapsalar da iyi niyetliydiler. Ama artık bundan sonra dönülmeyecek bir noktaya gelmişlerdir.
فَلَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْۖ
Cümlenin başındaki فَ zaid harftir. Tekid ifade eder. اِنَّ ’nin haberi isim cümlesi formunda gelmiştir. Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatı vardır.
Mübteda ve haberden oluşan cümle faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede haberin mahzuf oluşu îcâz-ı hazif sanatıdır.
عِنْدَ رَبِّهِمْۖ izafetinde رَبّ ,عِنْدَ ismine muzâf olduğu için, هُمْ zamiri de رَبّ ismine muzâfun ileyh olduğu için şeref kazanmıştır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla Rab isminde tecrîd sanatı vardır.
هُمْ zamirinin cümlede üç kez zikredilmesi, onlara verilen önemin işaretidir. Bu tekrarda ıtnâb, cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
Bu cümle فَلَهُمْ اَجْرُهُمْ cümlesine وَ ’la atfedilmiştir. Atıf sebebi tezayüftür.
Menfî isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyh olan خَوْفٌ ’daki tenvin, nev ve kıllet içindir. Yani “hiçbir korku” demektir. Bilindiği gibi nefy siyakta nekre, umum ifade eder.
Car mecrurun muteallakı olan haberin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
وَ ’la öncesine atfedilen وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. Haber muzari fiil şeklinde gelerek teceddüt ve istimrar ifadesiyle birlikte hükmü takviye etmiş, müsnedün ileyhin nefy harfinden sonra gelmesi de tahsis ifade etmiştir. Böylece Allah Teâlâ, onların mahzun olmayacaklarını çok kesin bir şekilde bildirmiştir.
خَوْفٌ - يَحْزَنُونَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr vardır.
الَّذ۪ينَ kelimesi, arkasından gelen fiilin onlarda yerleştiğine delalet eder. الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا şeklinde ifade edilenler imana saplananlar, onda inatçı olanlar, Hristiyanlar ve Sabiilerdir. (Bunlar Hristiyanlar ve Yahudiler arasında gelmiş, yine tevhid inancına sahip bir inanıştır. Kendilerine ait kitapları olduğunu, yıldızlara tapanlar olduklarını söyleyenler de vardır) Bunların içinden kim Allah’a ve ahiret gününe iman etti, salih işler yaptı onlar için mükafatları, ücretleri, karşılıkları vardır. Rableri katında onlar için (onları kaplayan) korku yoktur ve onlar hüzünlenenler de değillerdir.
Onlara korku yoktur ve üzülmeyeceklerdir şeklindeki ayetleri bir araya getirip üzerinde düşünmek gerekir.
Bu ayet Bakara Suresinin başını hatırlatır. [Bize ve bizden öncekilere indirilenlere iman ettik.] ayetleriyle arasında iktibas sanatı vardır.