يُخَادِعُونَ اللّٰهَ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُواۚ وَمَا يَخْدَعُونَ اِلَّٓا اَنْفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَۜ
يُخَادِعُونَ اللّٰهَ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُواۚ وَمَا يَخْدَعُونَ اِلَّٓا اَنْفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَۜ
يُخَادِعُونَ cümlesi, يَقُولُ ‘nin failinden veya مُؤْمِن۪ينَ ‘nin zamirinden hal olarak mahallen mansubdur.
Fiil cümlesidir. يُخَادِعُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. اللّٰهَ lafza-i celâl mef‘ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ atıf harfi وَ ‘ la lafza-i celâle matuf olup, mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlün sılası اٰمَنُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
اٰمَنُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
وَ haliyyedir. مَا يَخْدَعُونَ cümlesi يُخَادِعُونَ ‘deki failin hali olarak mahallen mansubdur.
اِلَّٓا hasr edatıdır. اَنْفُسَهُمْ mef‘ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamiri هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُخَادِعُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
وَ atıf harfidir. Haliyye olması da caizdir. مَا يَشْعُرُونَ cümlesi يُخَادِعُونَ ‘deki failin hali olarak mahallen mansubdur.
مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَشْعُرُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُخَادِعُونَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi خدع ’dır.
Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Müşareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir. (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اٰمَنُوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’âl babındadır. Sülâsîsi أمن ’ dir.
İf’âl babı fiille ta’diye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekana duhul, temkin (imkan sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
يُخَادِعُونَ اللّٰهَ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُواۚ وَمَا يَخْدَعُونَ اِلَّٓا اَنْفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَۜ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. يُخَادِعُون cümlesi يَقُولُ آمَنّا بِاللَّهِ cümlesinden bedel- i iştimaldir. (Âşur)
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil, hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Atıf harfi وَ ‘ la lafza-i celâle matuf olan cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan اٰمَنُوا cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtida-i kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
وَمَا يَخْدَعُونَ اِلَّٓا اَنْفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَۜ
Cümle يُخَادِعُونَ ‘deki failin halidir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
Muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle kasr üslubuyla tekid edilmiştir. Muzari fiil, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
Nefy harfi مَا ve istisna harfi اِلَّا ile oluşan kasr, fiille mef’ûlü arasındadır. يَخْدَعُونَ maksur/mevsûf, اَنْفُسَهُمْ maksurun aleyh/sıfat olmak üzere, kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır. Burada kasr kalp yapılarak muhatabın müminleri aldattıkları inancı tersine çevrilip kendilerini aldattıkları ifade edilmiştir. (Âdil Ahmed Sâbir er-Ruveynî, Min garîbi belâgati’l Kur’ani’l kerim,s.45)
Hal وَ ‘ıyla gelen cümlede, وَمَا يَشْعُرُونَ cümlesi يُخَادِعُونَ ‘ deki failden haldir. Yani يُخادِعُونَ في حالِ كَوْنِهِمْ لا يُخادِعُونَ إلّا أنْفُسَهم (Yalnızca kendilerini kandırıken aldatırlar) manasındadır.
Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
Menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. İstimrar, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
يُخَادِعُونَ - يَخْدَعُونَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ales-sadr sanatları vardır.
يُخَادِعُونَ اللّٰهَ cümlesinde muzâf (tamlanan) mahzuftur. Bu mahzuf da, rasûlun kelimesidir ve رسول الله demektir ki mana, Allah'ın Resulünü aldatırlar demektir. Bu tıpkı şu ayetteki ifade gibidir:
واسأل القرى [Kasabaya sor.] (Yusuf/82) Oysa burada demek istenen kasabaya değil, kasaba hâlkına sor demektir. Bu yüzden muzaf olan hâlk kelimesi mahzuftur. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)
Bu ayette geçen, أنْفُس ‘ ten murad, burada, bizzat insanların kendileridir. Dolayısıyla, “Bizzat kendilerini aldatırlar”ın manası: Aldatma olayı onların içinde ve onlardan ayrılmayan, kendilerine yapışmış bir şeydir. Onlardan başkasına geçmez. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)
Kâfirlerin Allah’ı ve müminleri aldatmak konusunda gayretleri ifade edilirken خدع fiilinin gayret ve devamlılık bildiren mufâale babı يُخَادِعُونَ kullanılmışken, kendi nefislerini aldatmaları konusu ise mücerret olarak يَخْدَعُونَ şeklinde gelmiştir. يُخَادِعُونَ fiilinin içinde gayret manası vardır. Bu ifadeyle kâfirlerin kendilerini aldatmalarının çok kolay olduğu vurgulanmıştır.
يُخَادِعُونَ - ما يخدعون kelimeleri arasında tıbak-ı selb sanatı vardır. Bu ayet-i kerimede tıbâkın belâgatı son derece açıktır. Bu tıbâkla onların akidesi açıkça ortaya konmuştur. Nifakları, aldatmaları ve yalanları açıklanmıştır. Böylece iman iddiaları şiddetle reddedilmiş, kurdukları hîle ve tuzaklar en belîğ bir üslupla ifade edilmiştir.
يُخَادِعُونَ اللّٰهَ [Allah'a tuzak kuruyorlar] cümlesinde istiâre-i temsîliyye vardır. Yüce Allah burada, münafıkların Allah karşısında küfrü gizleyerek inanmış görünmelerini, padişahını aldatmaya kalkışan tebaanın durumuna benzetmektedir. Burada müşebbehun bihin ismi, istiare yoluyla müşebbeh yerine kullanılmıştır. (Safvetü't Tefâsir, Âşur)