وَكَذٰلِكَ نَجْز۪ي مَنْ اَسْرَفَ وَلَمْ يُؤْمِنْ بِاٰيَاتِ رَبِّه۪ۜ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَشَدُّ وَاَبْقٰى
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَكَذَٰلِكَ | işte böyle |
|
2 | نَجْزِي | cezalandırırız |
|
3 | مَنْ | kimseleri |
|
4 | أَسْرَفَ | israf eden |
|
5 | وَلَمْ | ve |
|
6 | يُؤْمِنْ | inanmayanları |
|
7 | بِايَاتِ | ayetlerine |
|
8 | رَبِّهِ | Rabbinin |
|
9 | وَلَعَذَابُ | ve elbette azabı |
|
10 | الْاخِرَةِ | ahiretin |
|
11 | أَشَدُّ | daha çetindir |
|
12 | وَأَبْقَىٰ | ve daha süreklidir |
|
وَكَذٰلِكَ نَجْز۪ي مَنْ اَسْرَفَ وَلَمْ يُؤْمِنْ بِاٰيَاتِ رَبِّه۪ۜ
وَ atıf harfidir. كَ harf-i cerdir, مثل (gibi) demektir. Bu ibare, amili نَجْزِي olan mahzuf mef’ûlu mutlaka müteallıktır. Takdiri; جزاءً مثلَ ذلك نجزي (Bunun benzeri bir cezayla cezalandırırız.) şeklindedir.
ذا işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur. ل harfi buud yani uzaklık belirten harf, ك ise muhatap zamiridir.
نَجْزِي fiili ی üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
Müşterek ism-i mevsûl مَنْ , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası اَسْرَفَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.
اَسْرَفَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir.
وَ atıf harfidir. لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. يُؤْمِنْ meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
بِاٰيَاتِ car mecruru يُؤْمِنْ fiiline müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır. رَبِّه۪ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَشَدُّ وَاَبْقٰى
وَ atıf harfidir. لَ ibtidâiyyedir. Tekid ifade ifade eder. عَذَابُ mübteda olup lafzen merfûdur. الْاٰخِرَةِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. اَشَدُّ mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur.
اَبْقٰى kelimesi atıf harfi وَ ’la اَشَدُّ ’ye matuftur. اَشَدُّ - اَبْقٰى kelimesi ism-i tafdil kalıbındadır.
İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil اَفْضَلُ veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi فُعْلَى veznindedir.
İsm-i tafdilden önce gelen isme mufaddal, sonra gelen isme mufaddalun aleyh denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır.
İsm-i tafdilin geliş şekilleri:
1. ال ’sız مِنْ ’li gelir. مِنْ hazf edilebilir. Karşılaştırma içindir. “Daha” manası verir. Müfred müzekker olmalıdır.
2. ال ’lı gelir. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat
olmalıdır (yani bir önceki kelimeye uymalıdır).
3. Marifeye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat olabilir (yani bir önceki kelimeye uymalıdır) veya müfred müzekker olabilir.
4. Nekreye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Müfred müzekker olmalıdır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَكَذٰلِكَ نَجْز۪ي مَنْ اَسْرَفَ وَلَمْ يُؤْمِنْ بِاٰيَاتِ رَبِّه۪ۜ
وَ istînâfiyyedir. كَذٰلِكَ , amili نَجْزِي olan mahzuf mef’ûlü mutlaka müteallıktır. Takdiri, … جزاءً مثلَ ذلك نجزي (Bunun benzeri bir cezayla cezalandırırız.) şeklindedir.
كَذٰلِكَ kendinden önceki bir manaya işaret eder. Ancak çoğu zaman o da müstakil bir lafız değildir. Burada hem كَ hem de ذٰ işaret ismi aynı şeye işaret eder. Dolayısıyla bu durumu benzetecek yine kendisinden daha mükemmel bir şey bulunamadığını ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, c. 5, Duhan Suresi 28, s. 101)
Bu takdire göre cümle müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır.
Fiilin azamet zamirine isnadı, tazim ifade eder.
Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَنْ ’in sılası olan اَسْرَفَ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
وَلَمْ يُؤْمِنْ بِاٰيَاتِ رَبِّه۪ cümlesi وَ ’la sılaya atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Menfi muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs ve teceddüt ifade eder. Ayrıca tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
بِاٰيَاتِ رَبِّه۪ izafetinde ayetler Rabb ismine izafe edilerek tazim edilmiştir.
Rabb isminin, iman etmeyen kişiye ait olan ه۪ zamirine izafesi, Rabbinin onun üzerindeki ihsan ve faziletleri konusundaki rububiyetini hatırlatmak kastına matuftur.
Bu inkârın ne kadar kötü olduğunu açıklamak için ayetler Rabb ismine muzâf olmuştur. Kendisine bunca nimeti veren Rabbine nasıl olur da yüz çevirir manasına gelir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Cümlede cem' ma’at-taksim sanatı vardır. Haddi aşan ve Rabbin ayetlerini inkâr edenler cezalandırılmakta cem’ edilmiştir.
نَجْز۪ي - رَبِّه۪ kelimeleri arasında mütekellimden gaibe geçişe güzel bir iltifat sanatı vardır. (Müşerref Ulusu (Ülger), Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı)
وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَشَدُّ وَاَبْقٰى
Cümle ibtida lamı ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
İstînâfa وَ ’la atfedilmiştir. (Mahmud Sâfî)
Cümlenin kıssa için tezyîl olması da caizdir. Allah’ın bu hitabı, kıyamet günü âmâ olarak haşrettiği kişinin dilinden hikâye değildir. (Âşûr)
Müsnedün ileyh olan لَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ ’nin, izafet formunda gelmesi az sözle çok anlam ifade kastına matuftur.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اَبْقٰى , haber olan اَشَدُّ ’ye tezâyüf nedeniyle atfedilmiştir.
اَشَدُّ ve اَبْقٰى ism-i tafdil kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir.
لَعَذَابُ - نَجْز۪ي kelimeleri arasında mürâât-ı sanatı vardır.