ذٰلِكَۗ وَمَنْ يُعَظِّمْ شَعَٓائِرَ اللّٰهِ فَاِنَّهَا مِنْ تَقْوَى الْقُلُوبِ
ذٰلِكَۗ وَمَنْ يُعَظِّمْ شَعَٓائِرَ اللّٰهِ فَاِنَّهَا مِنْ تَقْوَى الْقُلُوبِ
İsim cümlesidir. İsm-i işaret ذٰلِكَ mahzuf mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. Takdiri, الأمر أو الشأن (Durum) şeklindedir.
لِ harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَنْ iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur.
يُعَظِّمْ fiili, mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. يُعَظِّمْ şart fiili olup meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
شَعَٓائِرَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. اللّٰهِ lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. هَا muttasıl zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
مِنْ تَقْوَى car mecruru اِنَّ ’nin mahzuf haberine mütealliktir. تَقْوَى kelimesi elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur. الْقُلُوبِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
يُعَظِّمْ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi عظم ’dır.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.ذٰلِكَۗ وَمَنْ يُعَظِّمْ شَعَٓائِرَ اللّٰهِ فَاِنَّهَا مِنْ تَقْوَى الْقُلُوبِ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet-i kerîme’de îcâz-ı hazif sanatı vardır. ذٰلِكَۗ ismi işareti, الأمر veya الشأن şeklindeki mukadder bir mübtedanın haberidir.
وَمَنْ يُعَظِّمْ شَعَٓائِرَ اللّٰهِ cümlesine dahil olan وَ, istînâfiyyedir. İsim cümlesi formundaki şart cümlesinde مَنْ mübteda, يُعَظِّمْ حُرُمَاتِ اللّٰهِ cümlesi haberdir.
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
شَعَٓائِرَ اللّٰهِ izafeti, شَعَٓائِرَ için tazim ifade eder.
فَ karinesiyle gelen cevap cümlesi فَاِنَّهَا مِنْ تَقْوَى الْقُلُوبِ , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur mahzuf bir habere mütealliktir.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda, faide-i haber inkârî kelamdır.
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Başlangıcının aynı olduğu 30. ayetle bu ayet arasında mukabele, tekrir sanatları vardır.
فَاِنَّهَا مِنْ تَقْوَى الْقُلُوبِ cümlesi yani يُعَظِّمْ شَعَٓائِرَ , şüphesiz kalplerin takvasındandır. Yani kalpleri takvalı olanların fiillerindendir. Bu muzâflar hazf edilmiş olup onları takdir etmeden mana düzgün olmamaktadır. Çünkü ceza (cümlesinden) مَنْ şart ismine irtibatı sağlamak için raci bir zamir bulunması gerekir. Özellikle kalpler zikredilmiştir çünkü kalpler takvanın merkezidir ve eğer kalplerde takva olursa ve oraya iyice yerleşirse onun belirtileri bütün organlarda kendisini gösterir. (Keşşâf, Ebüssuûd)
فَاِنَّهَا مِنْ تَقْوَى الْقُلُوبِ [Şüphesiz bu, kalplerin takvasındandır.] bunlara tazim etmek, takva sahibi kalplerin işlerindendir. (Âşûr) Bu sıfatlar ve مَنْ ’e giden ait zamiri hazf edilip kalpler zikredilmiştir; çünkü takvanın ve kötülüğün kaynağı onlardır ya da bu ikisini emreden onlardır. (Beyzâvî)