Hac Sûresi 78. Ayet

وَجَاهِدُوا فِي اللّٰهِ حَقَّ جِهَادِه۪ۜ هُوَ اجْتَبٰيكُمْ وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدّ۪ينِ مِنْ حَرَجٍۜ مِلَّةَ اَب۪يكُمْ اِبْرٰه۪يمَۜ هُوَ سَمّٰيكُمُ الْمُسْلِم۪ينَ مِنْ قَبْلُ وَف۪ي هٰذَا لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَه۪يداً عَلَيْكُمْ وَتَكُونُوا شُهَدَٓاءَ عَلَى النَّاسِۚ فَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللّٰهِۜ هُوَ مَوْلٰيكُمْۚ فَنِعْمَ الْمَوْلٰى وَنِعْمَ النَّص۪يرُ  ...

Allah uğrunda hakkıyla cihad edin. O, sizi seçti ve dinde üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi. Babanız İbrahim’in dinine uyun. Allah, sizi hem daha önce, hem de bu Kur’an’da müslüman diye isimlendirdi ki, Peygamber size şahit (ve örnek) olsun, siz de insanlara şahit (ve örnek) olasınız. Artık namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve Allah’a sarılın. O, sizin sahibinizdir. O, ne güzel sahip, ne güzel yardımcıdır!
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَجَاهِدُوا ve cihad edin ج ه د
2 فِي uğrunda
3 اللَّهِ Allah
4 حَقَّ hakkıyla ح ق ق
5 جِهَادِهِ cihadın ج ه د
6 هُوَ O
7 اجْتَبَاكُمْ sizi seçti ج ب ي
8 وَمَا ve
9 جَعَلَ yüklemedi ج ع ل
10 عَلَيْكُمْ size
11 فِي
12 الدِّينِ dinde د ي ن
13 مِنْ hiç bir
14 حَرَجٍ güçlük ح ر ج
15 مِلَّةَ dinine م ل ل
16 أَبِيكُمْ babanız ا ب و
17 إِبْرَاهِيمَ İbrahim’in
18 هُوَ O
19 سَمَّاكُمُ size adını verdi س م و
20 الْمُسْلِمِينَ müslümanlar س ل م
21 مِنْ
22 قَبْلُ bundan önce ق ب ل
23 وَفِي ve
24 هَٰذَا bu(Kur’a)nda
25 لِيَكُونَ olması için ك و ن
26 الرَّسُولُ Elçi’nin ر س ل
27 شَهِيدًا şahid ش ه د
28 عَلَيْكُمْ size
29 وَتَكُونُوا ve sizin olmanız için ك و ن
30 شُهَدَاءَ şahid ش ه د
31 عَلَى üzerine
32 النَّاسِ insanlar ن و س
33 فَأَقِيمُوا haydi kılın ق و م
34 الصَّلَاةَ namazı ص ل و
35 وَاتُوا ve verin ا ت ي
36 الزَّكَاةَ zekatı ز ك و
37 وَاعْتَصِمُوا ve sarılın ع ص م
38 بِاللَّهِ Allah’a
39 هُوَ O’dur
40 مَوْلَاكُمْ mevlanız (sahibiniz) و ل ي
41 فَنِعْمَ ne güzel ن ع م
42 الْمَوْلَىٰ mevladır و ل ي
43 وَنِعْمَ ve ne güzel ن ع م
44 النَّصِيرُ yardımcıdır ن ص ر
 
Riyazus Salihin, 638 Nolu Hadis
Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, ürkütmeyiniz.”
(Buhâr, İlim 11, Edeb 80, Cihâd 164; Müslim, Cihâd 6-7. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 17)
 

وَجَاهِدُوا فِي اللّٰهِ حَقَّ جِهَادِه۪ۜ 

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir.  جَاهِدُوا  fiili  نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

فِي اللّٰهِ  car mecruru  جَاهِدُوا  fiiline mütealliktir. İki muzâfı mahzuftur. Takdiri;  في إقامة دين الله (Allah’ın dinin ikame etmede) şeklindedir.  حَقَّ  mef’ûlu mutlaktan naibdir.  جِهَادِه  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  ه  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

جَاهِدُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi  جهد ’dir.

Mufâale babı fiile  müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.

Müşareket (İşteşlik-ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

هُوَ اجْتَبٰيكُمْ وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدّ۪ينِ مِنْ حَرَجٍۜ 

 

İsim cümlesidir. Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  اجْتَبٰيكُمْ  fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

اجْتَبٰيكُمْ  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

وَ  atıf harfidir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  جَعَلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.

عَلَيْكُمْ  car mecruru  جَعَلَ ‘nin mahzuf ikinci mef’ûlune mütealliktir.  فِي الدّ۪ينِ  car mecruru  جَعَلَ  fiiline mütealliktir.  مِنْ  harf-i ceri zaiddir.  حَرَجٍ  lafzen mecrur,  جَعَلَ  fiilinin birinci mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.  

Değiştirme manasına gelen  جَعَلَ  kelimesi 3 şekilde gelir:

1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek  

2. Bir halden başka bir hale geçmek 

3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek. 

Bu ayette “ Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek” manasında kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اجْتَبٰيكُمْ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  جبي ’dır.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

 

مِلَّةَ اَب۪يكُمْ اِبْرٰه۪يمَۜ هُوَ سَمّٰيكُمُ الْمُسْلِم۪ينَ مِنْ قَبْلُ وَف۪ي هٰذَا لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَه۪يداً عَلَيْكُمْ وَتَكُونُوا شُهَدَٓاءَ عَلَى النَّاسِۚ 

 

مِلَّةَ  kelimesi mahzuf fiilin mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur. Takdiri, اتّبعوا (Tabi olun) şeklindedir.  اَب۪يكُمْ  muzâfun ileyh olup harfle îrab olan beş isimden biri olup  cer alameti  ى  harfidir. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اِبْرٰه۪يمَ  kelimesi  اَب۪يكُمْ ‘den atf-ı beyan olup gayri munsarif olduğu için esre almamıştır. Cer alameti fethadır.

Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  سَمّٰيكُمُ  mübtedanın haberi olup elif üzere mukadder fetha ile mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ‘dir. 

Muttasıl zamir  كُمُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  الْمُسْلِم۪ينَ  ikinci mef’ûlun bih olup nasb alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

مِنْ قَبْلُ  car mecruru  سَمّٰيكُمُ  fiiline mütealliktir.  قَبْلُ  cer mahallinde muzâftır. Kelimenin merfû oluşu muzâfun ileyhin mahzuf olduğunun işaretidir. Ötre muzâfun ileyhten ivazdır.

قَبْلَ  ve  بَعْدَ  kelimeleri muzâfun ileyhleri hazf edilince damme üzere mebni olurlar: Bu durumdaki izafete, izafetten munkatı’ zarflar (izafetten kesilen zarflar) denir.  قَبْلَ  zarfı, hem cümleye hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olanlar grubundandır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَ  atıf harfidir.  ف۪ي هٰذَا  car mecruru  سَمّٰيكُمُ  fiiline mütealliktir.

لِ  harfi,  يَكُونَ  fiilini gizli  أن ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. 

أن  ve masdar-ı müevvel  لِ  harf-i ceriyle birlikte  سَمّٰيكُمُ  fiiline mütealliktir.

يَكُونَ  nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.

الرَّسُولُ  kelimesi  يَكُونَ ’nin ismi olup lafzen merfûdur.  شَه۪يداً  kelimesi  يَكُونَ ’nin haberi olup lafzen mansubdur.  عَلَيْكُمْ  car mecruru  شَه۪يداً ‘e mütealliktir. 

وَ  atıf harfidir.  تَكُونُوا  nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

تَكُونُوا ’nin ismi, cemi müzekker olan و  merfû muttasıl zamir olarak mahallen merfûdur. 

شُهَدَٓاءَ  kelimesi  تَكُونُوا ’nin haberi olup  فعلاء  vezninden olduğu için gayri munsariftir ve tenvin almamıştır.

Gayri munsarif isimler kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarife, “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

عَلَى النَّاسِ  car mecruru  شُهَدَٓاءَ ’ye mütealliktir.

الْمُسْلِم۪ينَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan ifal babının ism-i failidir. İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


فَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللّٰهِۜ 

 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri;  إن كنتم أهلا لهذه التسمية (Eğer siz bu şekilde isimlendirilmeye ehilseniz) şeklindedir. 

اَق۪يمُوا  fiili  نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  الصَّلٰوةَ  mef‘ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

اٰتُوا الزَّكٰوةَ  cümlesi atıf harfi  وَ ‘ makabline matuftur. اٰتُوا  fiili  نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  الزَّكٰوةَ  mef‘ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

وَ  atıf harfidir.  اعْتَصِمُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  بِاللّٰهِ  car mecruru  اعْتَصَمُوا  fiiline mütealliktir.

اعْتَصِمُوا  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftial babındadır. Sülâsîsi  عصم ’dır.

Bu bab fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.

اَق۪يمُوا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  قوم ’dir.

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.


هُوَ مَوْلٰيكُمْۚ 

 

İsim cümlesidir. Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  مَوْلٰيكُمْ  haber olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

 

فَنِعْمَ الْمَوْلٰى وَنِعْمَ النَّص۪يرُ

 

فَ  istinâfiyyedir.  نِعْمَ  camid fiil olup medih fiillerindendir.  الْمَوْلٰى  kelimesi  نِعْمَ ’nin faili olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur.  نِعْمَ  fiilinin mahsusu mahzuftur. Takdiri,  الله  şeklindedir.

وَ  atıf harfidir.  نِعْمَ  camid fiil olup medih fiillerindendir. النَّص۪يرُ  kelimesi  نِعْمَ ’nin failidir.  نِعْمَ  fiilinin mahsusu mahzuftur. Takdiri,  الله  şeklindedir.

 

وَجَاهِدُوا فِي اللّٰهِ حَقَّ جِهَادِه۪ۜ 

 

Ayet  وَ ’la önceki ayetteki nidanın cevabına atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. İlk cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Veciz anlatım kastıyla gelen  حَقَّ جِهَادِه۪ۜ  izafetinde Allah Teâlâ'ya ait zamire muzâf olan  حَقَّ   ve  جِهَادِ  tazim edilmiştir. 

Bu izafet sıfatın mevsufuna izafeti kabilindendir. Aslı  جِهادَهُ الحَقَّ ‘dır. (Âşûr)

فِي اللّٰهِ  ibaresindeki  ف۪ٓي  harfinde istiare vardır.  ف۪ٓي  hakiki manasında kullanılmamıştır. Bilindiği gibi bu harfte zarfiyet manası vardır. Allah hakiki manada içine girilecek bir varlık değildir. 

فِي اللّٰهِ , “Allah’ın zatı hakkında” ve “O’nun için” demektir. İzafet en ufak bir alaka ve ilişkilendirme yolu ile olabilir. Cihad, sırf rızası için yapılması istenilen ve bu itibarla Allah’a özgü kılınması gerekli bir durum olunca, doğrudan Allah’a izafeti sahih olmuştur. Kaldı ki zarfların kullanımında genelde bir esneklik söz konusudur.  وَجَاهِدُوا [Cihat edin!] ifadesi hem gaza yapmayı, hem de nefisle ve arzularla mücahede etmeyi emretmektedir ki bu ikincisi cihâd-ı ekberdir. (Keşşâf)

Cihadın,  ه۪ۜ  zamirine muzâf olması mecazîdir ya da Allah'a mahsus demektir, öyle ki Allah Teâlâ'nın hatırı için ve sırf onun için yapılmıştır. (Beyzâvî)

جَاهِدُوا - جِهَادِه۪ۜ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.


هُوَ اجْتَبٰيكُمْ 

 

Ta’liliye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Sübut ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsned olan  اجْتَبٰيكُمْ , müspet mazi fiil sıygasında cümle formunda gelerek hudûs, hükmü takviye, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

هُوَ اجْتَبٰيكُمْ  [Sizi o seçti.] sizi dini ve yardım için seçti, bunda cihadı neyin gerektirdiğine ve neyin ona davet ettiğine dikkat çekilmiştir. (Beyzâvî) 


 وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدّ۪ينِ مِنْ حَرَجٍۜ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle, menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Cümlenin makabline matuf olduğu da söylenmiştir.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107) 

فِي الدّ۪ينِ  ifadesindeki  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla din içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü din hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Dinle irtibattaki mübalağayı ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)

مِنْ حَرَجٍۜ ’deki  مِنْ  tekid ifade eden zaid harftir. Kelimedeki tenvin ise kıllet ve nev ifade eder.  مِنْ  harfi kelimeye ‘hiçbir’ manası katmıştır. Menfi siyakta nekre, umum ve şümule işaret eder.


مِلَّةَ اَب۪يكُمْ اِبْرٰه۪يمَۜ 

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  مِلَّةَ , takdiri  اتّبعوا  (tabi olun) olan fiilin mef’ûlüdür. Bu takdire göre cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

اِبْرٰه۪يمَۜ  bedel olup,  اَب۪يكُمْ  ifadesini  açıklamak  için yapılan ıtnâb sanatıdır. 

Râgıb el-İsfahânî şöyle demiştir: ”Millet, tıpkı din gibi, Allah Teâlâ'nın peygamberler vasıtasıyla kullarına ilettiği nizamın adıdır. Milletle din arasındaki fark şudur: Millet, tıpkı ”İbrahim’in milletine uyun" dendiği gibi, sadece peygamber'e nispet edilir. Bu sebeple; Allah'ın milleti, milletim veya Zeyd’in milleti denmez." (Ruhu’l Beyan) 


هُوَ سَمّٰيكُمُ الْمُسْلِم۪ينَ مِنْ قَبْلُ وَف۪ي هٰذَا لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَه۪يداً عَلَيْكُمْ وَتَكُونُوا شُهَدَٓاءَ عَلَى النَّاسِۚ 

 

Ta’liliye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Sübut ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsned olan  سَمّٰيكُمُ الْمُسْلِم۪ينَ مِنْ قَبْلُ , müspet mazi fiil sıygasında cümle formunda gelerek hudûs, hükmü takviye, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

Car mecrur  مِنْ قَبْلُ ’nun muzâfun ileyhinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Kelimenin merfû oluşu, bu hazfin işaretidir.

ف۪ي هٰذَ  ibaresindeki  ف۪ٓي  harfinde istiare vardır.  ف۪ٓي  hakiki manasında kullanılmamıştır. Bilindiği gibi bu harfte zarfiyet manası vardır. Kur’an’da demektir. Kur’an içine girilmeye müsait bir yapıda olmadığı için zarfla mazruf arasındaki mutlak irtibata benzetilmiştir. 

Harflerde istiare kurulurken harfe değil, müteallakına îtibar edilir. Müteallak müştak olduğu için de istiare; tebeiyye olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَه۪يداً عَلَيْكُمْ  cümlesine dahil olan  لِ , sebep bildiren masdar harfi lam-ı ta’lildir. Muzariyi gizli  ان ’le nasb eder. لِ  ve akabindeki cümle, masdar tevilinde  سَمّٰيكُمُ ’e mütealliktir. Masdar-ı müevvel,  كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Aynı üslupta gelen  وَتَكُونُوا شُهَدَٓاءَ عَلَى النَّاسِۚ  cümlesi, masdar-ı müevvel cümlesine matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

شَه۪يداً - شُهَدَٓاءَ  ve  يَكُونَ - تَكُونُوا  gruplarındaki kelimeler arasında iştikak cinası, reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Size önceden o, Müslümanlar adını verdi Kur'an'dan önceki kitaplarda ve bunda da ifadesindeki zamir Allah'a racidir. (Beyzâvî)


فَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللّٰهِۜ 

 

فَ  rabıtadır. Emir üslubunda talebî inşâî isnad olan  اَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ  cümlesi, takdiri … إن كنتم أهلا لهذه التسمية  (Eğer siz bu şekilde isimlendirilmeye ehilseniz) olan mahzuf şartın cevabıdır.

Mahzuf şart ve mezkûr cevabından oluşan terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Aynı üslupta gelen  وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ  ve  وَاعْتَصِمُوا بِاللّٰهِۜ  cümleleri, şartın cevabına hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir.

الصَّلٰوةَ - الزَّكٰوةَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı, kalplerde haşyet duygularını artırmak için yapılan tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

 

 هُوَ مَوْلٰيكُمْۚ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle, lafza-i celalden hal-i müekkide olarak ıtnâbdır.  وَ ’la gelmeyen bu hal cümlesi, hal sahibinin durumunu tekid ifade ettiği için fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Tekid edici halin başına  وَ  gelmez.

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir.  İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)


 فَنِعْمَ الْمَوْلٰى وَنِعْمَ النَّص۪يرُ

 

فَ , istînâfiyyedir. Cümle gayrı talebî inşâî isnaddır. Mazi sıygada camid, medih fiili olan  نِعْمَ ’nin mahsusu mahzuftur. Takdiri;  الله ‘dır.  الْمَوْلٰى , fiilin failidir.

Aynı üslupta gelen  وَنِعْمَ النَّص۪يرُ  cümlesi makabline matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümlelerde îcâz-ı hazif sanatı vardır. Her iki cümlede de medh fiillerinin mahsusu mahzuftur.

مَوْلٰيكُمْۜ - الْمَوْلٰى  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.  

الْمَوْلٰى - النَّص۪يرُ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

نِعْمَ  kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Hüsn-i intihâ: Mütekellimin sözünü makama ve girişe uygun güzel bir şekilde tamamlamasıdır. Kur’an’daki surelerin sonu bu sanatın en güzel örnekleridir. Kur’an surelerinin bitişi de girişi gibi belîğdir. Sureler o kadar güzel bir şekilde sona ermiştir ki muhatap artık başka bir şey duymak istemez. Sureler; dua-vasiyet, farzlar, tahmîd ve tehlîl, öğüt, vaat ve vaîd gibi surede işlenen konuya uygun bir sözle sona erer. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)