Furkan Sûresi 68. Ayet

وَالَّذ۪ينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّت۪ي حَرَّمَ اللّٰهُ اِلَّا بِالْحَقِّ وَلَا يَزْنُونَۚ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ يَلْقَ اَثَاماًۙ  ...

Onlar, Allah ile beraber başka bir ilâha kulluk etmeyen, haksız yere, Allah’ın haram kıldığı cana kıymayan ve zina etmeyen kimselerdir. Kim bunları yaparsa ağır azaba uğrar.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالَّذِينَ ve onlar
2 لَا
3 يَدْعُونَ yalvarmazlar د ع و
4 مَعَ ile beraber
5 اللَّهِ Allah
6 إِلَٰهًا tanrıya ا ل ه
7 اخَرَ başka ا خ ر
8 وَلَا ve
9 يَقْتُلُونَ öldürmezler ق ت ل
10 النَّفْسَ canı ن ف س
11 الَّتِي öyle ki
12 حَرَّمَ haram ettiği ح ر م
13 اللَّهُ Allah’ın
14 إِلَّا dışında
15 بِالْحَقِّ hak(lı sebep) ح ق ق
16 وَلَا ve
17 يَزْنُونَ zina etmezler ز ن ي
18 وَمَنْ ve kim
19 يَفْعَلْ yaparsa ف ع ل
20 ذَٰلِكَ bunları
21 يَلْقَ bulur ل ق ي
22 أَثَامًا cezasını ا ث م
 
Her türlü iyilik, Allah’ın birliğini kabul edip yalnız O’na kulluk ederek, O’nun hoşnutluğunu gözeterek, herhangi bir çıkar peşinde olmadan, bir ibadet anlayışı ve özverisiyle yapıldığı takdirde Allah katında değer kazanacağı için âyette tevhid inancına vurgu yapılmakta; özellikle bu inançla insan hayatına saygı ve zinadan sakınma yani iffet ve namus duygusu arasında ilişki kurulmakla da imanın ahlâk üzerinde etkili olduğu, imanla ahlâk arasında kesin bir ilişki bulunduğu ima edilmektedir. Râzî’ye göre âyette insan hayatına saygılı olmanın aslî bir görev, bir ilke; haklı sebeplerle savaşma, nefsi müdafaa gibi haklı durumlarda adam öldürmenin ise istisnaî haller olduğuna işaret edilmiştir (XXIV, 111). Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 138
 
Abdullah ibni Mes’ud diyor ki:” Resûl-i Ekrem Efendimize:’En büyük günah nedir?’ diye sordum, Efendimiz de :’ Allah swni yarattığı halde O’na ortak koşmandır ‘ diye cevap verdi. ‘Sonra hangisidir?’ diye sordum, ‘Yemeğine ortak olacak diye çocuğunu öldürmendir ‘ buyurdu. “ ( Buhâri, Tefsir 2/3,25/2, Edeb 20; Müslim, İman 141,142).
 

وَالَّذ۪ينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّت۪ي حَرَّمَ اللّٰهُ اِلَّا بِالْحَقِّ وَلَا يَزْنُونَۚ 

 

İsim cümlesidir. Ayet atıf harfi  وَ ’la birinci ism-i mevsûle matuftur. İsmi mesulun sılası لَا يَدْعُون ’dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَدْعُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. 

مَعَ  mekân zarfı,  يَدْعُونَ  fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır.  اللّٰهِ  lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

اِلٰهاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. اٰخَرَ  kelimesi  اِلٰهاً ’in sıfatı olup gayri munsarif olduğu için tenvin almamıştır.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

لَا يَقْتُلُونَ  atıf harfi  وَ ’la  لَا يَدْعُونَ ’ye matuftur. لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَقْتُلُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

النَّفْسَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  الَّت۪ي  müfred müennes has ism-i mevsûl, النَّفْسَ ’in sıfatı olarak mahallen mansubdur. 

İsm-i mevsûlun sılası  حَرَّمَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT 

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

حَرَّمَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli fail olup lafzen merfûdur. 

اِلَّا  hasr edatıdır.  بِالْحَقِّ  car mecruru  يَقْتُلُونَ ’deki failinin haline mütealliktir. Takdiri, متلبّسين بالحقّ (Hakka bürünmüş olarak) şeklindedir.

لَا يَزْنُونَۚ  atıf harfi  وَ ’la  لَا يَدْعُونَ ’a matuftur. 

حَرَّمَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  حرم ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


 وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ يَلْقَ اَثَاماًۙ

 

وَ  itiraziyyedir.  مَنْ  iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur. Şart ve cevap cümleleri  مَنْ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.  يَفْعَلْ  şart fiili olup meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. 

ذٰلِكَ  işaret ismi mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf,  ك  ise muhatap zamiridir. 

فَ  karinesi olmadan gelen  يَلْقَ  cümlesi şartın cevabıdır.  يَلْقَ  illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. 

اَثَاماً  mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.

 

وَالَّذ۪ينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ 

 

الَّذ۪ينَ, yine önceki ayetteki mevsûle matuftur. İsm-i mevsûlün sılası olan  لَا يَدْعُونَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ  cümlesi, menfî  muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اٰخَرَ  kelimesi  اِلٰهاً  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

اِلٰهاً ’deki tenvin cins, kıllet ve tahkir ifade eder. Olumsuz siyakta nekre, umum ve şümule işarettir.

 

 وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّت۪ي حَرَّمَ اللّٰهُ اِلَّا بِالْحَقِّ وَلَا يَزْنُونَۚ 

 

Mevsûlün sılasına matuf olan bu cümlenin atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. 

Nefy harfi  لَا  ve istisna edatı  اِلَّا  ile oluşmuş kasr, cümleyi tekid etmiştir. Faide-i haber inkârî kelamdır. Kasr, fiille car mecrur arasındadır.  لَا یَقۡتُلُونَ  maksûr/mevsûf, بِٱلۡحَقِّ  maksûrun aleyh/sıfat olmak üzere, kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır. O takdirde fiil, حَقِّ a kasredilmiş olur.

بِٱلۡحَقِّ  car mecruru,  لَا یَقۡتُلُونَ  fiilinin failinden mahzuf hale mütealliktir.

ٱلنَّفۡسَ  için sıfat konumundaki müfred müennes has ism-i mevsûl  ٱلَّتِی ’nin sılası olan  حَرَّمَ ٱللَّهُ cümlesi, müspet mazi fiil siygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı  sanatıdır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan lafza-i celâlle marife olması tazim, teberrük ve telezzüz içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde cümlede lafza-i celâlin zikri tecrîd sanatıdır. 

وَلَا یَزۡنُونَۚ  cümlesi …لَا یَقۡتُلُونَ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Onlar, Allah'a şirk koşmazlar. Kısas, recm, dinden dönme, Allah'a şirk koşma ve yeryüzünü fesada vermeye çalışma gibi sebepler müstesna Allah'ın öldürülmesini haram kıldığı cana kıymazlar.  بِٱلۡحَقِّ  car mecrur ya mahzuf  القتل / öldürmek kelimesine ya da  لَا يَقْتُلُونَ ye taalluk etmektedir. Bu büyük günahların salih kullarda olmadığının ifadesi, onların düşmanı Kureyş ve diğerlerinin durumlarından kinayedir. Sanki şöyle denilmiştir: “Onlar o kimselerdir ki Allah, onları, sizin üzerinde bulunduğunuz halden korumuştur, temizlemiştir.” Kim bu zikredilenleri yaparsa günahının cezasını bulur. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl ve Hakâîku’t Te’vîl)

 Birbirine matuf cümlelerde  لَا ’nın tekrar edilmesi, olumsuzluk anlamını kuvvetlendirir.

Öldürme yasağı haklı olmakla kayıtlanmış, zina yasağı ise mutlak olarak gelmiştir.

Ayet-i kerimedeki Allah'ın haram kıldığı candan maksat, mümin veya can emniyeti sağlanması taahhüt edilen kişidir. (Ruhu’l Beyan) 

Bu mutlu ve kutlu kulların, ta'at ve ibadetleri ifa ettikleri beyan edildikten sonra burada da günahlardan sakındıkları beyan edilmektedir. (Ebüssuûd)

وَلَا یَزۡنُونَ  [Zina etmezler]  onlara taatların asıllarını verdikten sonra onlardan ana günahları da bertaraf etti, bu da kâmil imanlarını açığa çıkarmak, zikredilen sevabın bunları topluca yapanlara vadedildiğini bildirmek ve kâfirlere de bunun zıddını telmih etmek içindir. (Beyzâvî)


وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ يَلْقَ اَثَاماًۙ

 

وَ , itiraziyyedir. Şart cümlesi olan  مَن یَفۡعَلۡ ذَ ٰ⁠لِكَ , faide-i haber ibtidaî kelam isim cümlesidir. Cümledeki şart ismi  مَنْ, mübtedadır.  یَفۡعَلۡ ذَ ٰ⁠لِكَ یَلۡقَ أَثَامࣰا  cümlesi  مَنْ ’in haberidir.

Müspet muzari fiil sıygasında gelerek hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ve istimrar ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi) 

Yasaklanan olaya dikkat çekmek için  ذَ ٰ⁠لِكَ  ile işaret edilmiştir.

ذٰلِكَ ’de istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

ف  karinesi olmadan gelen cevap cümlesi  یَلۡقَ أَثَامࣰا, meczum müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidâî kelamdır.

Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

Mef’ûl olan  أَثَامࣰا, bütün cinslere delalet eden masdar kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir. Kelimedeki tenvin kesret, nev ve tahkir içindir.