Ankebût Sûresi 58. Ayet

وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُبَوِّئَنَّهُمْ مِنَ الْجَنَّةِ غُرَفاً تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ نِعْمَ اَجْرُ الْعَامِل۪ينَۗ  ...

İman edip salih amel işleyenler var ya, onları içinden ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennet köşklerine yerleştireceğiz. Çalışanların mükâfatı ne güzeldir!
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالَّذِينَ ve kimseleri
2 امَنُوا inananları ا م ن
3 وَعَمِلُوا ve yapanları ع م ل
4 الصَّالِحَاتِ iyi işler ص ل ح
5 لَنُبَوِّئَنَّهُمْ yerleştiririz ب و ا
6 مِنَ -ten
7 الْجَنَّةِ cennet- ج ن ن
8 غُرَفًا yüksek odalara غ ر ف
9 تَجْرِي akan ج ر ي
10 مِنْ -ndan
11 تَحْتِهَا altları- ت ح ت
12 الْأَنْهَارُ ırmaklar ن ه ر
13 خَالِدِينَ ebedi kalırlar خ ل د
14 فِيهَا orada
15 نِعْمَ ne güzeldir ن ع م
16 أَجْرُ ücreti ا ج ر
17 الْعَامِلِينَ çalışanların ع م ل
 

Geçim kaygısı sebebiyle Medine’ye hicret etmekten çekinen, bu hususta tereddüt yaşayan bazı müslümanları hicrete teşvik amacı taşıyan (Zemahşerî, III, 195; İbn Atıyye, IV, 324) bu âyetlerin ilkine şöyle mâna verilmiştir: Hicret etmek gerektiğinde gittiğiniz yerde nasıl geçineceğiniz, ne yiyip ne içeceğiniz hakkında kaygılanmayın. Çünkü sonuçta her canlı gibi siz de Allah’ın takdir ettiği kadar yaşayıp sonunda öleceksiniz; fâni olan bu hayatın geçim kaygısı, öldükten sonra Allah’ın huzuruna vardığınızda ebedî kurtuluşunuzu sağlayacak olan kulluk vecîbelerinizi ikinci plana atmanıza yol açmasın.

Âhiret nimetlerinin özendirici bir özetinin verildiği 58-59. âyetlerde bu nimetlere kavuşmanın başlıca şartları zikredilmiştir. Bunlardan iman ve amel-i sâlih ebedî kurtuluşun genel şartlarıdır; sabır ve tevekkül kavramları ise bu bağlamda özellikle dini yaşama özgürlüğü ve bu özgürlüğün ortamını oluşturma, arama, bu uğurda karşılaşılabilecek güçlükler ve baskılar karşısında tahammüllü, kararlı ve onurlu bir kişilik sergileme anlamını içerir. Buradaki tevekkül ayrıca geçim kaygısıyla hicretten çekinmemek, bu hususta Allah’ın yardım ve desteğine güvenmek gerektiğine de işaret etmektedir (İbn Kesîr, VI, 300). Nitekim 60. âyette de geçim kaygısıyla hicret etmekten korkanlara, diğer canlılar gibi insanların rızkını verenin de Allah olduğu hatırlatılarak bu hususta bir güvensizliğe kapılmanın yanlışlığına dikkat çekilmiştir.

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 282
 

وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُبَوِّئَنَّهُمْ مِنَ الْجَنَّةِ غُرَفاً تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir.  Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  اٰمَنُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

Mukadder kasem ve cevabı mübteda  الَّذ۪ينَ ‘nin haberi olarak mahalen merfûdur.

اٰمَنُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

عَمِلُوا  atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur. الصَّالِحَاتِ  mef’ûlun bih olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanır.

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.  نُبَوِّئَنَّهُمْ  fetha üzere mebni muzari fiildir. Fiilin sonundaki  نَ , tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

مِنَ الْجَنَّةِ  car mecruru  غُرَفاً ‘nin mahzuf haline mütealliktir. غُرَفاً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ  cümlesi  غُرَفاً ‘nin sıfatı olarak mahallen mansubdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَجْر۪ي  fiili,  ي  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir.  مِنْ تَحْتِ  car mecruru  تَجْر۪ي  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  هَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. الْاَنْهَارُ  fail olup lafzen merfûdur. 

خَالِد۪ينَ  kelimesi,  لَنُبَوِّئَنَّهُمْ ‘deki zamirin hali olup fetha ile mansubdur.  ف۪يهَا  car mecruru  خَالِد۪ينَ ‘e mütealliktir. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

نُبَوِّئَنَّهُمْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  بوأ ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

اٰمَنُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  أمن ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tâ’riz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 


نِعْمَ اَجْرُ الْعَامِل۪ينَۗ

 

Fiil cümlesidir.  نِعْمَ  camid fiil olup medih fiillerindendir. اَجْرُ  fail olup lafzen merfûdur.   Aynı zamanda muzâftır. 

الْعَامِل۪ينَ  muzâfun ileyh olup, cer alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

الْعَامِل۪ينَ  kelimesi, sülasi mücerredi  عمل olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُبَوِّئَنَّهُمْ مِنَ الْجَنَّةِ غُرَفاً تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ

 

وَ , istînafiyyedir.

Sübut ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.  الَّذ۪ينَ  mübtedadır. Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, bahsi geçenlerin bilinen kişiler olmasının yanında o kişilere tazim ifade eder. 

Müsnedün ileyh konumundaki  اَلَّذ۪ينَ ’nin sılası olan  اٰمَنُوا  müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Aynı üslupta gelen  وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ  cümlesi, mevsûlün sılası olan  اٰمَنُوا ’ya matuftur.

Fiillerin mazi sıygada gelmesi sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. (Hâlidî, Vakafat, s. 107)

Burada  عملوا الصالحات  ibaresinin aslı  عَمِلُوا الأعمال الصالحات  şeklindedir. Mevsuf hazf edilmiş, sıfat söylenmiştir. Bu da onların (ve amellerinin) bu sıfatla ne kadar özdeşleştiklerini, kuvvetle vasıflandıklarını gösterir. Îcaz-ı hazif sanatıdır. 

لَنُبَوِّئَنَّهُمْ مِنَ الْجَنَّةِ غُرَفاً  cümlesindeki  لَ  mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzuf kasem ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, gayri talebî inşâî isnaddır. Mahzuf kasemle birlikte cümle,  الَّذ۪ينَ ’nin haberidir.

Mukadder kasemin cevabı olan cümle, nûn-u sakîle ile de tekid edilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır.

Kasem cümlesinin mahzuf olduğu durumda vurgu kasem cevabına yapıldığından kasem cümlesi telaffuzda terk edilir. Kasem cümlesini oluşturan kasem fiili, kasem edatı ve kasem edilen isim üçü birlikte hazfedilir. Fakat kasemin varlığı kasem cevabından anlaşılmaktadır. Bu form, Kur'an’da sıkça kullanılmıştır. (Nihat Tarı, Arap Dilinde Kasem Formları ve Kur'an-ı Kerim’e Özgü “La Uksimu” Formu ile İlgili Tartışmalar)

تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ  cümlesi  غُرَفاً  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. Müspet muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.

Mef’ûl olan  غُرَفاً ’deki tenvin, tazim içindir.

خَالِد۪ينَ  kelimesi  لَنُبَوِّئَنَّهُمْ ‘deki mef’ûl zamirin halidir. Hal, manayı tamamlamak ve pekiştirmek için yapılan tetmim ıtnâbıdır.

عَمِلُوا  kelimesinde irsâd sanatı vardır.

لَنُبَوِّئَنَّهُمْ  [Onları mutlaka yerleştireceğiz] onları cennette en yüksek kısımlarda ağırlayacağız demektir.  لَنُبَوِّئَنَّهُمْ  kelimesi, ikamet etmek için konaklamak anlamındaki  ثواءَ  kökünden  لَنُثَوِيَنَّهُمْ  şeklinde de okunmuştur.  ثَوَى في الْمَنْزِلِ  [Evde konakladı], أثْوى هُو  ve  أثْوى غَيْرُهُ  [Kendisi konakladı ve başkasını konaklattı] denir.  ثواءَ  müteaddi değildir; nakil hemzesi eklenerek müteaddi olduğunda ise yalnız bir mef‘ûl alır. Tıpkı  ذَهَبَ (gitti) ve  أذْهَبْتُهُ (onu götürdüm) gibi. Burada hem müminlere râci  هُمْ  zamirini hem de  غُرَفاً  kelimesini mef‘ûl almasının sebebi ise ya  نُثَوِيَنَّهُمْ  ifadesini  لَنُنْزِلَنَّهُمْ (onları mutlaka ağırlayacağız) ve  لَنُبَوِّئَنَّهُمْ  (onları mutlaka yerleştireceğiz) ifadeleri gibi kullanmak ya hazf ü îsāl kuralı gereğince ikinci mef‘ûldeki harf-i cer hazf edilip, manası mansub konumunda mecrûra ulaştırılmış kabul edilmesi ya da sınırlı zarf-ı mekân olan  غُرَف kelimesi belirsiz zarf-ı mekâna teşbih edilerek, harf-i cerin hazf edilmiş kabul edilmesidir. (Keşşâf) 


نِعْمَ اَجْرُ الْعَامِل۪ينَۗ

 

Beyanî istînâf veya ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldır. Cümle gayr-ı talebî inşâî isnaddır. Medh fiili  نِعْمَ ’nin faili  اَجْرُ الْعَامِل۪ينَ , izafet terkibiyle gelerek az lafızla çok anlam ifade etmiştir.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  نِعْمَ ‘nin, takdiri  الجنة  olan mahsusu, mahzuftur.

عَامِل۪ينَۗ - عَمِلُوا  kelimeleri arasında cinas- iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

فَنِعْمَ  şeklinde de okunmuştur ki, mahsus bil medh mahzûf olur, çünkü makabli ona delalet etmektedir. (Beyzâvî)