وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنَّمَا نُمْل۪ي لَهُمْ خَيْرٌ لِاَنْفُسِهِمْۜ اِنَّمَا نُمْل۪ي لَهُمْ لِيَزْدَادُٓوا اِثْماًۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ مُه۪ينٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَا |
|
|
2 | يَحْسَبَنَّ | sanmasınlar |
|
3 | الَّذِينَ | kimseler |
|
4 | كَفَرُوا | inkar edenler |
|
5 | أَنَّمَا | ki |
|
6 | نُمْلِي | süre vermemiz |
|
7 | لَهُمْ | kendilerine |
|
8 | خَيْرٌ | hayırlıdır |
|
9 | لِأَنْفُسِهِمْ | kendileri için |
|
10 | إِنَّمَا |
|
|
11 | نُمْلِي | biz süre veriyoruz |
|
12 | لَهُمْ | onlara |
|
13 | لِيَزْدَادُوا | artırsınlar diye |
|
14 | إِثْمًا | günahı |
|
15 | وَلَهُمْ | ve onlar için vardır |
|
16 | عَذَابٌ | bir azab |
|
17 | مُهِينٌ | alçaltıcı |
|
Bu, Allah’ın bütün insanlık için koymuş olduğu değişmez kanunudur (sünnetullah). İnsanlar bu dünyada kendi hür iradeleriyle tercihte bulunurlar, diledikleri gibi yaşarlar. Ancak yüce Allah burada inkârlarına rağmen kâfirlere böyle bir fırsat vererek onları serbest bırakmasının kendileri için hayırlı bir şey olduğunu sanmamaları gerektiğini, onlara sadece günahlarının artması için mühlet verdiğini, dolayısıyla bunun sevinilecek veya övünülecek bir şey olmadığını haber vermekte ve bu suretle onları uyarmaktadır. Çünkü insan kuvvetli bir imana, güzel bir ahlâka ve iyi bir amele sahip ise işte o zaman yüce Allah’ın ona verdiği fırsat, uzun ömür ve bol servet faydalı olur. Oysa inkârcılarda iman ve imana dayalı güzel amel yoktur.
Bu sebeple onların ömürlerinin uzun, servetlerinin çok olması günahlarını arttırmaktan başka bir şeye yaramaz. Günahları arttıkça da azapları şiddetlenecektir. Bu sebeple yüce Allah onlar için alçaltıcı bir azap hazırlanmış olduğunu bildirmektedir. (Kur’ân Yolu, Diyanet Tefsiri)
وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنَّمَا نُمْل۪ي لَهُمْ خَيْرٌ لِاَنْفُسِهِمْۜ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. يَحْسَبَنَّ fetha üzere mebni muzari fiildir. Fiilin sonundaki نَ, tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Tekid nun’ları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ, fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası كَفَرُٓوا’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
كَفَرُٓوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
َوَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا [Sakın o inkâr edenler sanmasınlar.] buyruğundaki لَا يَحْسَبَنَّ [Sanmasınlar] kelimesi hem ي hem de ت olarak okunmuştur. Birinci kıraate göre “İnkâr edenler sanmasınlar” takdirindedir. ت ile şöyledir: “İnkâr edenlere... sanmayasın.” (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an - Âşûr - Fahreddin er-Râzî, Tefsir-i Kebir)
اَنَّمَا kâffe ve mekfufedir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki ma-i kâffeden kasıt ise اِنَّ harfinden sonra gelen ve onun amel etmesine mani olan مَا demektir.
اَنَّ ve masdar-ı müevvel, يَحْسَبَنَّ fiilinin iki mef’ûlu yerinde olarak mahallen mansubtur.
نُمْل۪ي fiili, ی üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. لَهُمْ car mecruru نُمْل۪ي fiiline müteallıktır. خَيْرٌ kelimesi اَنَّ’nin haberidir.
لِاَنْفُسِ car mecruru خَيْرٌ’e müteallıktır. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
İsmi mevsûl olmayan ما harfi inne ve kardeşleri ile birleştiğinde sahih olan görüşe göre ليْتَ hariç inne ve kardeşlerinin amelini engeller. ما ile اَنَّ birleştiğinde iki durum da caizdir yani اَنَّ harfi amel ettirilebileceği gibi ettirilmeye de bilir. Zaid ما ile tekid harfi birleştiğinde amel ettirilmesinin örneği, İbni Âşûr’a göre Âli İmran Suresi’nin 178. ayetidir. Erken ve geç dönem tefsir alimleri ayette geçen اَنَّمَا نُمْل۪ي لَهُمْ خَيْرٌ لِاَنْفُسِهِمْۜ [Kendilerine vermiş olduğumuz mühletin, onlar için hayırlı olduğunu sanmasınlar.] cümlesindeki اَنَّمَا ’daki اَنَّ’nin kardeşlerinden ve ما harfinin zaid olmayan ism-i mevsûl olduğunda icma etmiştir. İbni Âşûr’a göre ise söz konusu أنما’daki اَنَّ’nin kardeşlerindendir ona bitişen ما harfi ise kâffe olan ما’dır. Bu, müfessirlere göre hasr üsluplarından birisidir. (Aboubacar Mohamadou, İbni Âşûr’un et-Tahrîr ve’t-Tenvîr adlı eserinde Sarf Ve Nahiv Merkezli Tercihler, Doktora Tezi)
اِنَّمَا نُمْل۪ي لَهُمْ لِيَزْدَادُٓوا اِثْماًۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ مُه۪ينٌ
اِنَّمَا kâffe ve mekfufedir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki ma-i kâffeden kasıt ise اِنَّ harfinden sonra gelen ve onun amel etmesine mani olan مَا demektir.
نُمْل۪ي fiili, ی üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. لَهُمْ car mecruru نُمْل۪ي fiiline müteallıktır.
لِ harfi, يَزْدَادُٓوا fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle birlikte نُمْل۪ي fiiline müteallıktır.
يَزْدَادُٓوا fiili, نَ ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. اِثْمًا temyiz olup fetha ile mansubtur.
وَلَهُمْ عَذَابٌ مُه۪ينٌ isim cümlesidir. وَ atıf harfidir. لَهُمۡ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. عَذَابٌ muahhar mübtedadır. مُه۪ينٌ ise عَذَابٌ kelimesinin sıfatıdır.وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنَّمَا نُمْل۪ي لَهُمْ خَيْرٌ لِاَنْفُسِهِمْۜ
İstînâf وَ’ıyla gelen ayetin ilk cümlesi, nehiy üslubunda talebî inşaî isnaddır. Cümle nûn-u sakile ile tekid edilmiştir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası كَفَرُٓوا, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyh, küfredenleri tahkir amacıyla ve gelecek habere dikkat çekmek için mevsûlle gelmiştir.
Mevsûlde tevcîh sanatı vardır
اَنَّ ’nin dâhil olduğu cümlede ismi mevsûl مَا mübteda, خَيْرٌ haberdir.
اَنَّ ve akabindeki isim cümlesi مَا نُمْل۪ي لَهُمْ خَيْرٌ لِاَنْفُسِهِمْۜ , masdar teviliyle faide-i haber talebî kelamdır. Masdar-ı müevvel nasb mahallinde لَا يَحْسَبَنَّ fiilinin iki mef’ûlü yerindedir.
اِنَّمَا نُمْل۪ي لَهُمْ لِيَزْدَادُٓوا اِثْماًۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ مُه۪ينٌ
Cümle fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Önceki cümleye ta’liliyedir.
اِنَّمَا kasr edatıyla tekid edilmiş, faide-i haber talebî kelam olan fiil cümlesidir.
لِيَزْدَادُٓوا اِثْمًاۚ cümlesine dâhil olan لِ, ta’lil bildiren masdar harfidir. Cümle masdar teviliyle cer mahallinde نُمْل۪ي fiiline müteallıktır.
اِنَّمَا نُمْل۪ي لَهُمْ لِيَزْدَادُٓوا cümlesi, kâfirlere mühlet vermenin hikmetini açıklar. لِ harfi, ehl-i sünnete göre irade içindir. (Yani Allah onlar için böyle irade buyuruyor, demektir.) Çünkü onlara göre “hayır ve şer Allah tarafından”dır. Ayette geçen “imla” ömrü uzatmaktır. Bu ise şüphesiz Allah’ın işidir. (Ebüssuûd)
اِثْمًاۚ ’deki tenvin, nev ve teksir ifade eder.
اِثْمًاۚ - خَيْرٌ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
Allah’ın her şeyi kuşatan ilminde onların günahlarını arttıracakları bilindiği için kendi haline bırakma mecaz yoluyla onların günahlarının artması için bir illet ve sebep olmuştur. (Keşşâf)
Ayetten anlaşılan inkârcı ve günahkâr kulların ömürlerinin uzatılıp dünya isteklerini elde etmeleri, kendileri için hayırlı bir şey değildir. Bunlar her ne kadar görünürde nimet ise de gerçekte kendileri için azaptır. Bir insana zehirli tatlı ikram eden kişi gerçekte tatlı değil, zehir ikram etmiştir. Bu da ona benzer. Çünkü sonuç bakımından onun helakına sebep olmuştur. Kulun yapacağı şey uzun ömüre, yardımla destek görmesine, mal ve çocukların çokluğuna aldanmamaktır. (Ebüssuûd)
وَ ’la gelen cümle اِنَّمَا نُمْل۪ي’ye matuftur. Sübut ifade eden isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اِنَّمَا ve اَنَّمَا kelimeleri arasında cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı, نُمْل۪ي - لَهُمْ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. لَهُمْ mahzuf mukaddem habere müteallıktır. عَذَابٌ muahhar mübtedadır.
Cümlede müsnedün ileyh olan عَذَابٌ kelimesinin nekre gelmesi nev, tazim ve
kıllet ifade etmiştir. Allah katından gelen azabın çok azı bile dayanılmaz ve korkunçtur.
Bu ayet-i kerimede عَذَابٌ kelimesinin nekre gelmesi azabın kelimelerle tarif edilemeyen özel bir nev olduğuna işaret eder.
مُه۪ينٌ kelimesi sıfat olduğundan cümlede ıtnâb sanatı vardır.
وَلَهُمْ عَذَابٌ مُه۪ينٌ Onlara, alçaltıcı bir azap vardır. Onunla ahirette horlanıp aşağılanacaklardır. Hazreti Peygamber (s.a.) şöyle buyurur: “İnsanların hayırlısı ömrü uzun, ameli güzel olandır. İnsanların şerlisi ise ömrü uzun, ameli de kötü olandır.” (Ebüssuûd)
Kâfırlere mühlet verme kapsamında onları dünya lezzetlerinden ve ziynetlerinden faydalandırma bulunduğu ve bu da onların güçlenmelerine ve zorba tavırlar sergilemelerine zemin hazırladığı için onların azabı alçaltıcı olarak vasıflandırılmıştır ki cezaları hallerine uygun bir ceza olsun. (Ebüssuûd)