Âl-i İmrân Sûresi 177. Ayet

اِنَّ الَّذ۪ينَ اشْتَرَوُا الْكُفْرَ بِالْا۪يمَانِ لَنْ يَضُرُّوا اللّٰهَ شَيْـٔاًۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ  ...

İman karşılığında küfrü satın alanlar Allah’a hiçbir zarar veremezler. Onlar için elem verici bir azap vardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّ şüphesiz
2 الَّذِينَ kimseler
3 اشْتَرَوُا satın alan(lar) ش ر ي
4 الْكُفْرَ inkarı ك ف ر
5 بِالْإِيمَانِ iman karşılığında ا م ن
6 لَنْ
7 يَضُرُّوا zarar vermezler ض ر ر
8 اللَّهَ Allah’a
9 شَيْئًا hiçbir ش ي ا
10 وَلَهُمْ ve onlar için vardır
11 عَذَابٌ bir azab ع ذ ب
12 أَلِيمٌ acıklı ا ل م
 

اِنَّ الَّذ۪ينَ اشْتَرَوُا الْكُفْرَ بِالْا۪يمَانِ لَنْ يَضُرُّوا اللّٰهَ شَيْـٔاًۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûlu,  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası  اشْتَرَوُا الْكُفْرَ’dur.

اشْتَرَوُا  elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  الْكُفْرَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  بِالْا۪يمَانِ  car mecruru  اشْتَرَوُا  fiiline müteallıktır.

لَنْ يَضُرُّوا  fiili,  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.

لَنْ  muzariyi nasb ederek manasını olumsuz müstakbele çeviren harftir. Tekid ifade eder. 

يَضُرُّوا  fiili,  نَ ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  اللّٰهَ  lafza-i celâli, mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  شَيْـًٔا  mef’ûlu mutlaktan naibtir.

شَيْـًٔا  kelimesi masdar olarak mansubtur; mana “hiçbir zarar, herhangi bir zarar” şeklindedir. (Keşşâf)

İsim cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  لَهُمۡ  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  عَذَابٌ  muahhar mübtedadır.  أَلِیمٌ  ise  عَذَابٌ  kelimesinin sıfatıdır.


 

اِنَّ الَّذ۪ينَ اشْتَرَوُا الْكُفْرَ بِالْا۪يمَانِ لَنْ يَضُرُّوا اللّٰهَ شَيْـٔاًۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. اِنَّ ’nin dahil olduğu cümle, faide-i haber inkârî kelamdır.  اِنَّ  ve  لَنْ  olmak üzere iki unsurla tekid edilmiş bu isim cümlesi, sübut ifade eder.

Cümlede müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi, bahsi geçen kişileri tahkir ve konuya dikkat çekmek içindir. İsm-i mevsûllerde tevcih sanatı vardır.

Mevsûlün sıla cümlesi olan اشْتَرَوُا الْكُفْرَ بِالْا۪يمَانِ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelam olan  لَنْ يَضُرُّوا اللّٰهَ شَيْـًٔاۚ  cümlesi اِنَّ’nin haberidir. Müsnedin muzari fiille cümle formunda gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve istimrar ifade eder. Ayrıca muzarideki tecessüm özelliğiyle olayın daha kolay kavranması sağlanır. 

Önceki ayetteki  لَنْ يَضُرُّوا اللّٰهَ شَيْـًٔاۚ  cümlesi bu ayette tekid amacıyla tekrar edilmiştir.  Tekid ile beraber Resulullah’ı teselli etme sebebi zikredildikten sonra önemi 

kastedilerek bu haber ondan bağımsız olarak ifade edilmiştir. (Âşûr)

İki cümle arasında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

شَيْـًٔاۜ ’deki tenvin nev ve kıllet için olup “hiçbir” manasındadır. Olumsuz siyakta nekre umum ifade eder.

اشْتَرَوُا الْكُفْرَ بِالْا۪يمَانِ [Küfrü imanla değiştirdiler.] cümlesinde meknî istiare vardır. Satın almak manasındaki اشْتَرَوُا lafzı, değiştirmek manasında müstear olarak kullanılmıştır. İman ve küfür, satın almaya veya satmaya konu olacak şeyler değildir, dolayısıyla hakiki manada kullanılmamıştır. Muhatabı etkilemek için düz manalar yerine mecazî manalar kullanılabilir. Câmi’ her iki durumda da zararlı duruma düşmektir.

“İmanı, küfürle değiştirdiler.” yerine “Küfrü, imanla değiştirdiler.” denilerek kalp yapılmış ve küfrün kötülüğüne işaret edilmiştir.

اشْتَرَوُا الْكُفْرَ بِالْا۪يمَانِ [İmanı vererek küfrü satın alanlar] ifadesi, ya söz konusu kişilerden bir daha bahsetmekte -ve böylece Allah’ın kendilerine nispet ettiği küfrü haklarında tekid ve tescil etmektedir- ya da inkâr edenlerin tamamını kapsarken ilk ibarede özel olarak (ikinci Bedir’e) katılmayan münafıkları veya İslam’dan ayrılanları ifade etmektedir. Yahut da ilk ifade, umumi olarak inkârcılar ikinci ifade ise hususi olarak nifak üzere olup veya dinden çıkarak o harekete katılmayanlara işaret etmektedir. (Keşşâf - Ebüssuûd) 

Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olmasına rağmen ikaz ve haşyet duyguları uyandırma amacıyla  اللّٰهَ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

الْكُفْرَ -  الْا۪يمَانِ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır. 

وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ Cümlesi öncesine وَ  ile atfedilmiştir. Sübut ifade eden isim cümlesi formunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. لَهُمْ mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  عَذَابٌ  muahhar mübtedadır.

Cümlede müsnedün ileyh olan  عَذَابٌ  kelimesinin nekre gelmesi nev, tazim ve

kıllet ifade etmiştir. Allah katından gelen azabın çok azı bile dayanılmaz ve korkunçtur.

Bu ayet-i kerimede عَذَابٌ kelimesinin nekre gelmesi azabın büyüklüğünü, korkunçluğunu ifade eder. Öyle bir azap ki kelimelerle tarif edilemez, demektir.

اَل۪يمٌ  kelimesi sıfat olduğundan cümlede ıtnâb sanatı vardır.

Tefsir alimleri der ki cari olan âdete göre bir malı satın alan kimse o alışverişten kârlı çıktığı zaman memnun olur ve o malı elde ettiğine sevinir. Zararlı olduğu zaman ise bu alışverişten elem duyar. İşte bunun gözetilmesi için onların azabı elem verici olarak vasıflandırılmıştır. (Ebüssuûd)