رَبَّنَٓا اِنَّـنَا سَمِعْنَا مُنَادِياً يُنَاد۪ي لِلْا۪يمَانِ اَنْ اٰمِنُوا بِرَبِّكُمْ فَاٰمَنَّاۗ رَبَّنَا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَكَفِّرْ عَنَّا سَيِّـَٔاتِنَا وَتَوَفَّـنَا مَعَ الْاَبْرَارِۚ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | رَبَّنَا | Rabbimiz |
|
2 | إِنَّنَا | şüphesiz biz |
|
3 | سَمِعْنَا | işittik |
|
4 | مُنَادِيًا | bir davetçi |
|
5 | يُنَادِي | çağıran |
|
6 | لِلْإِيمَانِ | imana |
|
7 | أَنْ |
|
|
8 | امِنُوا | inanın (diyerek) |
|
9 | بِرَبِّكُمْ | Rabbinize |
|
10 | فَامَنَّا | hemen inandık |
|
11 | رَبَّنَا | Rabbimiz |
|
12 | فَاغْفِرْ | bağışla |
|
13 | لَنَا | bizim |
|
14 | ذُنُوبَنَا | günahlarımızı |
|
15 | وَكَفِّرْ | ve ört |
|
16 | عَنَّا |
|
|
17 | سَيِّئَاتِنَا | kötülüklerimizi |
|
18 | وَتَوَفَّنَا | ve canımızı al |
|
19 | مَعَ | beraber |
|
20 | الْأَبْرَارِ | iyilerle |
|
رَبَّنَٓا اِنَّـنَا سَمِعْنَا مُنَادِياً يُنَاد۪ي لِلْا۪يمَانِ اَنْ اٰمِنُوا بِرَبِّكُمْ فَاٰمَنَّاۗ
Nida harfi mahzuftur. Münada olan رَبَّ muzâftır. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Nidanın cevabı اِنَّنَا سَمِعْنَا مُنَادِيًا ’dır. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. نَا mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. سَمِعْنَا مُنَادِيًا cümlesi اِنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
سَمِعْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. مُنَادِيًا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
يُنَاد۪ي لِلْا۪يمَانِ cümlesi مُنَادِيًا ‘in sıfatı olarak mahallen mansubtur. يُنَاد۪ي fiili ی üzere mukadder damme ile merfû muzaridir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
لِلْا۪يمَانِ car mecruru يُنَاد۪ي fiiline müteallıktır.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, mahzuf بِ harf-i ceriyle birlikte يُنَاد۪ي fiiline müteallıktır. اٰمِنُوا fiili, نَ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
بِرَبِّكُمْ car mecruru اٰمِنُوا fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ atıf harfidir. اٰمَنَّا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
مُنَادِيًا sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan mufâale babının ism-i failidir.
رَبَّنَا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَكَفِّرْ عَنَّا سَيِّـَٔاتِنَا وَتَوَفَّـنَا مَعَ الْاَبْرَارِۚ
Nida harfi mahzuftur. Münada olan رَبَّ muzâftır. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. Takdiri; إن قبلت إيماننا فاغفر (Eğer bizim imanımızı kabul ettiysen bizi affet.) şeklindedir. اغْفِرْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
لَنَا car mecruru اغْفِرْ fiiline müteallıktır. ذُنُوبَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ atıf harfidir. كَفِّرْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
عَنَّا car mecruru كَفِّرْ fiiline müteallıktır. سَيِّـَٔاتِ mef’ûlun bihtir. Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradır. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ atıf harfidir. تَوَفَّنَا illet harfinin hazfıyla mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir أنت dir. مَعَ mekân zarfı, تَوَفَّنَا fiiline müteallıktır. الْاَبْرَارِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
رَبَّنَٓا اِنَّـنَا سَمِعْنَا مُنَادِياً يُنَاد۪ي لِلْا۪يمَانِ اَنْ اٰمِنُوا بِرَبِّكُمْ فَاٰمَنَّاۗ
İstînâf cümlesi olarak fasılla gelmiştir. İtiraziyye olduğu da söylenmiştir. Nida üslubunda talebî inşâî isnad olan cümle, takdiri يقولون olan fiilin mekulü’l-kavlidir. Nida harfi mahzuftur. Bu hazif mütekellimin münadaya yakın olma isteğine işaret eder. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.
Nidanın cevabı اِنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. اِنَّ ’nin haberi müspet mazi fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber talebî kelamdır.
Mahzuf بِ harf-i ceriyle birlikte يُنَاد۪ي fiiline müteallık olan اٰمِنُوا بِرَبِّكُمْ فَاٰمَنَّاۗ masdar tevilindedir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فَاٰمَنَّاۗ cümlesi tertip ve takip bildiren ف ile makabline atfedilmiştir. Atfın ف ile yapılmış olması davetin hemen ardından tâbi olduklarını işaret eder.
Haber üslubunda gelmiş cümleler, dua kastı taşıdığı için muktezâ-i zâhirin hilafına durum oluşmuştur. Lüzûmiyet alakasıyla mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
مُنَادِيًا - يُنَاد۪ي ve اٰمِنُوا - اٰمَنَّاۗ - لِلْا۪يمَانِ kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
بِرَبِّكُمْ izafeti muzâfun ileyhin şanı içindir.
Muzari fiil sıygasında gelen sıfat cümlesi يُنَاد۪ي tecessüm, teceddüt ve istimrar ifade etmiştir.
Dua ayetinin başında bulunan nida harfi, tazarrunun kemalini ifade eder.
Tekidli olarak gelmesi, büyük bir rağbet ve arzu ile söylendiğine işarettir.
Münadiden murad Resulullah (sav)’dir. Münadî kelimesi davet işine son derece önem verdiğine, risaleti yakındakine de uzaktakine de tebliğ ettiğine delalet eder.
رَبَّنَا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَكَفِّرْ عَنَّا سَيِّـَٔاتِنَا وَتَوَفَّـنَا مَعَ الْاَبْرَارِۚ
Cümle itiraziyyedir. رَبَّنَا tekid için tekrar edilerek ıtnâb yapılmıştır. Emir üslubunda talebî inşâî isnad olan اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا cümlesi اٰمَنَّاۗ ’ya فَ ile atfedilmiştir.
Aynı üslupla gelen كَفِّرْ عَنَّا سَيِّـَٔاتِنَا ve تَوَفَّنَا مَعَ الْاَبْرَارِۚ cümleleri فَاغْفِرْ لَنَا cümlesine tezayüf sebebiyle atfedilmişlerdir.
Emir üslubunda gelen cümleler, gerçek manada emir olmayıp dua manası taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtirler.
ذُنُوبَنَا - سَيِّـَٔاتِنَا ve فَاغْفِرْ - كَفِّرْ kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
رَبَّ - الْاَبْرَارِۚ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَكَفِّرْ عَنَّا سَيِّـَٔاتِنَا [Hatalarımızı ört] istiare-i tebeiyyedir. Hatalar, açıkta kalması istenmeyen çirkinliklere benzetilmiştir. Eğer üzerleri örtülmezse hem görüntüsü, hem kötü kokusu etrafı ve sahibini rahatsız eder. Günahlar da Allah tarafından örtülmezse sahibini hem mahşerde hem bu dünyada rezil edecektir. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
فَاغْفِرْ لَنَا ibaresinin başındaki فَ harfi af ve mağfiret duasının, Allah Teâlâ’ya iman ve ulûhiyetini ikrarın sonucu olduğunu belirtir. ذُنُوبَ büyük, سَيِّـَٔاتِ küçük günahlardır. (Ebüssuûd)
Burada “zünub”, kebair (büyük günahlar); seyyiat (günahlar), sağair (küçük günahlar) ile tefsir edilmiştir. (Elmalılı Hamdi Yazır)
Nidanın önce mutlak olarak zikredilip daha sonra da iman ile kayıtlanarak zikredilmesi, nida eden kimsenin şanını tazim etmek içindir. Zira imana davet eden münadiden daha büyük bir davetçi yoktur. (Fahreddin er-Râzî)
“Mağfiret”, “tekfir” lügat bakımından aynı manaya gelirler. Fakat ve müfessirler bu hususta şunları söylemişlerdir:
a) Bu iki kelime ile aynı mana kastedilmiş olup ikincisi tekid için getirilmiştir. Çünkü duada ısrarlı olup iyice dua etmek menduptur.
b) Birincisi ile daha önce yapılmış olan günahların, ikincisi ile ise bundan sonra işlenecek günahların affı kastedilmiştir.
c) “Gufran” (günahların bağışlanması) ile tevbe ile affolunacak günahlar; “tekfir” (kusurların örtülmesi) ile de büyük taatların silip götüreceği günahlar kastedilmiştir.
d) Birincisi ile insanın, bir masiyet ve günah olduğunu bile bile yaptığı şeyler; ikincisi ile de bir günah olduğunu bilmeden yaptığı şeyler kastedilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
Cümlenin tekidli olması bu sözlerin, kendilerinden büyük bir rağbet ve şiddetli bir arzu ile sâdır olduğunu bildirmek içindir.
“Münadi”den murad, Resulullah’tır (s.a.). Münadi kelimesi “dâi/davetçi” kelimesine tercih edilmiştir. Çünkü münadi kelimesi, davet işine son derece önem verdiğine; risaleti yakına da uzağa da tebliğ ettiğine delalet eder. Zira münadi, yüksek sesle çağırmak demektir. (Ebüssuûd)
İmanın mutlak olarak zikredilmesinden sonra takyidi, Allah Teâlâ’nın şanını tazim içindir. (Ebüssuûd)