Fâtır Sûresi 37. Ayet

وَهُمْ يَصْطَرِخُونَ ف۪يهَاۚ رَبَّنَٓا اَخْرِجْنَا نَعْمَلْ صَالِحاً غَيْرَ الَّذ۪ي كُنَّا نَعْمَلُۜ اَوَلَمْ نُعَمِّرْكُمْ مَا يَتَذَكَّرُ ف۪يهِ مَنْ تَذَكَّرَ وَجَٓاءَكُمُ النَّذ۪يرُۜ فَذُوقُوا فَمَا لِلظَّالِم۪ينَ مِنْ نَص۪يرٍ۟  ...

Onlar cehennemde, “Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar ki dünyada iken işlemekte olduğumuzdan başka ameller, salih ameller işleyelim” diye bağrışırlar. (Onlara şöyle denilir:) “Sizi, düşünüp öğüt alacak kimsenin düşünüp öğüt alabileceği kadar yaşatmadık mı? Size uyarıcı da gelmişti. Öyle ise tadın azabı. Çünkü zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَهُمْ ve onlar
2 يَصْطَرِخُونَ feryadederler ص ر خ
3 فِيهَا orada
4 رَبَّنَا Rabbimiz ر ب ب
5 أَخْرِجْنَا bizi çıkar خ ر ج
6 نَعْمَلْ yapalım ع م ل
7 صَالِحًا iyi işler ص ل ح
8 غَيْرَ başka olarak غ ي ر
9 الَّذِي
10 كُنَّا olduğumuz ك و ن
11 نَعْمَلُ yapmış ع م ل
12 أَوَلَمْ
13 نُعَمِّرْكُمْ sizi yaşatmadık mı? ع م ر
14 مَا
15 يَتَذَكَّرُ öğüt alacağı kadar ذ ك ر
16 فِيهِ orada
17 مَنْ kimsenin
18 تَذَكَّرَ öğüt alacak ذ ك ر
19 وَجَاءَكُمُ ve size geldi ج ي ا
20 النَّذِيرُ uyarıcı ن ذ ر
21 فَذُوقُوا öyle ise (azabı) tadın ذ و ق
22 فَمَا artık yoktur
23 لِلظَّالِمِينَ zalimlerin ظ ل م
24 مِنْ hiçbir
25 نَصِيرٍ yardımcısı ن ص ر
 

Âhiret sahnelerine yer veren bu ve benzeri âyetlerde, dünyada iken yapılan uyarıları hafife alan inkârcıların kötü âkıbetle karşılaştıklarında kendilerine yeni bir fırsat verilmesi için çırpınmaları tasvir edilir ve bu feryatların hiçbir yarar sağlamayacağı vurgulanır (ayrıca bk. Mü’minûn 23/107-108).

 


  Kur'an Yolu Tefsiri Yolu Cilt: 4 Sayfa: 468
 

وَهُمْ يَصْطَرِخُونَ ف۪يهَاۚ 

 

Ayet, atıf harfi  وَ ‘la önceki ayetteki  لَا يُخَفَّفُ عَنْهُمْ  cümlesine matuftur.

İsim cümlesidir. Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur. يَصْطَرِخُونَ  cümlesi,mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. 

يَصْطَرِخُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. ف۪يهَا  car mecruru  يَصْطَرِخُونَ  fiiline mütealliktır.

يَصْطَرِخُونَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi صرخ ’dir.İftial babının fael fiili  ص ض ط ظ  olursa iftial babının  ت  si  ط  harfine çevrilir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


رَبَّنَٓا اَخْرِجْنَا نَعْمَلْ صَالِحاً غَيْرَ الَّذ۪ي كُنَّا نَعْمَلُۜ

 

Nida cümlesi, mukadder sözün mekulü’l kavli olarak mahallen mansubdur.

Nida harfi mahzuftur. Münada olan  رَبَّ  muzâftır. Mütekellim zamir  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اَخْرِجْنَا nidanın cevabıdır. 

اَخْرِجْنَا  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir. Mütekellim zamir  نَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

فَ  karînesi olmadan gelen نَعْمَلْ  cümlesi talebin cevabıdır.

نَعْمَلْ  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur. صَالِحاً  sıfatı olan  masdardan naib, mef’ûlun mutlak olup fetha ile mansubdur.

Mef’ûlü mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlü mutlak harfi cer almaz. Harfi cer alırsa hal olur. Mef’ûlü mutlak cümle olmaz. Mef’ûlü mutlak 3’e ayrılır:

1) Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2) Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlü mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3) Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini bildiren mef’ûlü mutlak فَعْلَةً vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlü mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

غَيْرَ  kelimesi  صَالِحاً ‘nın sıfatı olup fetha ile mansubdur. 

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Müfred müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası  كُنَّا نَعْمَلُ ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur.

كُنَّا  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. نَّا  mütekellim zamiri  كُنَّا ‘nın ismi olarak mahallen merfûdur. نَعْمَلُۜ  fiili  كُنَّا ‘nın haberi olarak mahallen mansubdur.

نَعْمَلُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur. 

اَخْرِجْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi خرج ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  


اَوَلَمْ نُعَمِّرْكُمْ مَا يَتَذَكَّرُ ف۪يهِ مَنْ تَذَكَّرَ وَجَٓاءَكُمُ النَّذ۪يرُۜ 

 

Hemze istifhâm harfidir. لَمْ نُعَمِّرْكُمْ  cümlesi atıf harfi وَ  ‘la mukadder mekulü’l kavle matuftur. Takdiri, يقال لهم: ألم نمهلكم ونعمّركم (Onlara size mühlet verip bir ömür yaşatmadık mı denir) şeklindedir.

 لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.  

نُعَمِّرْ  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur. Muttasıl zamir كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

مَا  zaman anlamında nekre-i mevsufe olup  نُعَمِّرْكُمْ  fiiline mütealliktır. يَتَذَكَّرُ  fiili  مَا ‘nın sıfatı olarak mahallen mansubdur.

يَتَذَكَّرُ  merfû muzari fiildir. ف۪يهِ  car mecruru  يَتَذَكَّرُ  fiiline mütealliktır. مَنْ  müşterek ism-i mevsûl يَتَذَكَّرُ  fiilinin faili olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası تَذَكَّرَ ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur. 

وَ  atıf harfidir. Haliyye olması da caizdir.  جَٓاءَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  كُمُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. النَّذ۪يرُ  fail olup lafzen merfûdur. 

نُعَمِّرْكُمْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi عمر  ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

تَذَكَّرَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi  ذكر ’dir. 

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.

 

 فَذُوقُوا فَمَا لِلظَّالِم۪ينَ مِنْ نَص۪يرٍ۟

 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir.Takdiri, إن كفرتم بالنذير فذوقوا. (Uyarıcıyı inkâr ederseniz, öyleyse … tadın) şeklindedir.

ذُوقُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

فَ  ta’liliyyedir. مَا  nefiy harfi olup olumsuzluk manasındadır.

لِلظَّالِم۪ينَ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktır. مِنْ  zaiddir. نَص۪يرٍ۟  lafzen mecrur, muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur. 

ظَّالِم۪ينَ  kelimesi, sülasi mücerredi  ظلم  olan fiilin ism-i failidir.

İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَهُمْ يَصْطَرِخُونَ ف۪يهَاۚ 

 

وَ  atıf harfidir. Ayetin ilk cümlesi, hükümde ortaklık nedeniyle, önceki ayetteki …لَا يُخَفَّفُ عَنْهُمْ cümlesine atfedilmiştir. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede müsned olan  يَصْطَرِخُونَ ف۪يهَاۚ ‘nin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)


 رَبَّنَٓا اَخْرِجْنَا نَعْمَلْ صَالِحاً غَيْرَ الَّذ۪ي كُنَّا نَعْمَلُۜ

 

Fasılla gelen cümle, cehennem ashabının sözleri olup, mukadder sözün mekulü’l kavldir. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Fiilin ve nida harfinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Nida harfi mütekellimin münadaya yakın olma isteği sebebiyle hazf edilmiştir.

رَبَّـنَا izafetinde Rab ismine muzâfun ileyh olması sebebiyle  نَا  zamirinin ait olduğu kişiler şan ve şeref kazanmıştır.

Nidanın cevap cümlesi  اَخْرِجْنَا  şeklinde emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Emir üslubunda gelmiş olmasına rağmen dua manasında olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

نَعْمَلْ صَالِحاً غَيْرَ الَّذ۪ي كُنَّا نَعْمَلُۜ  cümlesi, talebin cevabıdır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

غَيْرَ  için muzâfun ileyh konumundaki ism-i mevsûl  الَّذ۪ي ‘nin sılası olan  كُنَّا نَعْمَلُ, nakıs fiil كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كَانَ ’nin haberinin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

كَانَ ’nin haberi muzari fiil olduğunda genellikle devam edegelen maziye, âdet haline gelmiş, davranışlara delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde  كَانَ ‘nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)

صَالِحاً  mahzuf mef’ûlü mutlakın sıfatı veya mef’ûldür.

Burada  نَعْمَلْ صَالِحاً  ibaresinin aslı نَعْمَلْ العمل الصالحا  şeklindedir. Mevsuf hazfedilmiş, sıfat söylenmiştir. Îcaz-ı hazif sanatıdır. 

نَعْمَلُۜ  -  نَعْمَلْ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

وَهُمْ يَصْطَرِخُونَ ف۪يهَاۚ  cümlesindeki  يَصْطَرِخُونَ  fiili, bağrışmanın sınırlarını zorlar seviyede ve  يصرخون kelimesinden daha güçlü olması mananın lafza yansıttığı uyumu açıkça göstermektedir. (Hasan Uçar, Kur’an-ı  Kerim’deki Anlamsal Bedî Sanatları)

Bu kelime, avazı çıktığı kadar bağırdığı için “İmdat!” diyen kimseler için kullanılır. (Keşşâf)

يَصْطَرِخُونَ  ifadesi  يتصرَّحون  (karşılıklı bağrışıp çağrışırlar) demektir. Şiddetli ve avazı çıktığı kadar bağırıp çağırma anlamındaki  صُرَخ ’ın  اِفْتِعال  formudur. Sülasisi, صرخ ’dır. اِفْتِعال bâbı fiile, mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir  şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. اِفْتِعال  kalıbı hem soyut, hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


 اَوَلَمْ نُعَمِّرْكُمْ مَا يَتَذَكَّرُ ف۪يهِ مَنْ تَذَكَّرَ وَجَٓاءَكُمُ النَّذ۪يرُۜ 

 

يقال لهم  şeklinde takdir edilen mahzuf sözün mekulü’l kavli olarak mahallen mansubdur. Bu takdire göre cümle müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mekulü’l-kavl cümlesinde hemze inkari istifham harfidir.  لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çevirmiştir. Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Menfî muzari fiil sıygasındaki cümle istifham üslubunda talebi inşai isnaddır. İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen takrir ve tevbih manasında geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkeptir. Cümlenin muzari sıygada gelmesi, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade eder.

Ayette tecahülü arif sanatı vardır. Çünkü mütekellim Allah Teâlâ’dır. Onun sorunun cevabını bilmemesi muhaldir.

Cümlenin muzari sıygada gelmesi, teceddüt ve istimrar ifade eder.

Cümledeki  مَا , nekre-i mevsûfe olup,  وقت  manasındadır.

يَتَذَكَّرُ ف۪يهِ مَنْ تَذَكَّرَ  cümlesi,  مَا ’nın sıfatıdır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Sıfat cümleleri, manayı zenginleştiren itnâb sanatıdır.

يَتَذَكَّرُ  fiilinin faili konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ‘in sılası olan تَذَكَّرَ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil cümlede teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. 

وَجَٓاءَكُمُ النَّذ۪يرُۜ  cümlesi hükümde ortaklık nedeniyle …نُعَمِّرْكُمْ  cümlesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümleler arasında muzariden maziye geçişte iltifat sanatı vardır.

Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107) 

تَذَكَّرَ -  يَتَذَكَّرُ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Yaşatmadık mı ifadesi Allah’tan bir kınama olup Onlara diyeceğiz ki anlamındadır. İdgamlı olarak مَا يَتَذَكَّرُف۪يهِ إلاَّ مَنِ الزَّكَّرَ  şeklinde de okunmuştur. Ömrü kısa olsa bile, bir mükellefin, durumunu düzeltebileceği her ömrü içine alır; ancak ömrü uzun olan kimse için ise bu kınama daha büyüktür. (Keşşâf)

Tevbih, genellikle, meydana gelmiş bir fiil için yapılır. Fakat bazen, yapılması gereken bir fiilin yapılmamasından dolayı da tevbih vaki olmaktadır. Bu ayette görüldüğü gibi. Tevbih ifade eden istifhâm edatı sadece, güzel olmayan veya neticesi güzel olmayan bir fiilin başına gelir. (Suyûtî,İtkân fi Ulumi’l-Kur’ân, II, 885)


فَذُوقُوا فَمَا لِلظَّالِم۪ينَ مِنْ نَص۪يرٍ۟

 

فَ , mahzuf şartın cevabına dahil olmuş rabıta harfidir. 

Takdiri, ..إن كفرتم بالنذير  [Uyarıcıyı inkâr ederseniz…] olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Cevap cümlesi olan  فَذُوقُوا  , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

ذُوقُوا  cümlesi emir uslubunda olmasına karşın mana itibariyle istihza ve tevbih anlamı taşıdığı için mecazı mürsel mürekkeptir.

Mahzuf şart ve mezkur cevap cümlelerinden oluşan terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

فَذُوقُوا  fiili müteaddi olduğu halde mef’ûlü zikredilmemiştir.

Açık mef’ûlle fiil arasında bağlantının mukadderden daha sıkı olmasına karşılık mukadder mef’ûlle de az sözle çok şey anlatmak, muhatabın muhayyilesini uyararak dikkatini çekmek gibi birtakım belâğat incelikleri vardır.

فَذُوقُوا  ifadesinde istiare vardır. 

فَذُوقُوا [Azabı tadın] ibaresinde azab, lezzetli bir yemeğe benzetilerek istiare yoluyla azabtan kaçamayacakları etkili bir tarzda ifade edilmiştir. Azabı tatma emri ihane (hor görme) tarikiyledir. Âlûsî de emrin ihane için olduğunu söyler. Zemahşerî şöyle der: Tadın emri, Allah’ın va’d ve va’idiyle alay ettikleri için onları alaya almak ve kınamak manasınadır. (Süleyman Gür, Kâzî Beyzâvî Tefsîrinde Belâgat İlmi Ve Uygulanışı) 

فَذُوقُوا  [Tadınız] emri, o azabın devamlılığına bir işaret olup, bu emir, hor ve hakîr kılıcı bir emirdir. Binâenaleyh, amellerini ve sözlerini, olması gerekli olan yerlerin dışına koyan ve vaktinde mazeret beyan etmeyen zalimler için, ihtiyaç duydukları o zamanda, kendilerine yardım edecek bir yardımcı da yoktur. (Fahreddin er-Râzî)

فَمَا لِلظَّالِم۪ينَ مِنْ نَص۪يرٍ۟  cümlesinde  فَ  ta’liliyedir. Menfi isim cümlesi formunda faide-i haber inkârî kelamdır. Nefy harfi,  ليس  gibi amel etmiştir.

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesinde îcâz-ı hazif ve takdim tehir sanatı vardır. لِلظَّالِم۪ينَ  mahzuf mukaddem habere mütealliktır. مِنْ نَص۪يرٍ۟  lafzen mecrur, mahallen merfû muahhar mübtedadır.  مِنْ  te’kid ifade eden zaid harftir.

مِنْ نَص۪يرٍ۟ ‘deki tenvin, kıllet ve nev ifade eder.  مِنْ  harfi kelimeye “hiçbir” anlamı katmıştır. Menfî siyakta nekre, umum ve şümûle işarettir. 

فَذُوقُوا فَمَا لِلظَّالِم۪ينَ مِنْ نَص۪يرٍ۟ [Öyle ise (azabı) tadın, zâlimlerin herhangi bir yardımcısı yoktur.] ayetindeki emir kipi alay ifade eder. Bu, ذُقۡ إِنَّكَ أَنتَ ٱلۡعَزِیزُ ٱلۡكَرِیمُ [Tad bakalım, sen kendince üstündün şerefliydin] [Duhan/49] ayetine ben­zer. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)

فَما لَكُمَ مِن نَصِيرٍ  şeklindeki hitap zamiri yerine ‘’zalimler’’ şeklindeki zahir ismin zikredilme sebebi, onlardan yardımın kesileceğini ifade etmektir. Kelamda icaz vardır. Yani’’ Çünkü siz zalim oldunuz. Zalimlerin yardımcısı yoktur.’’ şeklindedir. (Âşûr)