وَس۪يقَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِلٰى جَهَنَّمَ زُمَراًۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫هَا فُتِحَتْ اَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُـهَٓا اَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَتْلُونَ عَلَيْكُمْ اٰيَاتِ رَبِّكُمْ وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَاۜ قَالُوا بَلٰى وَلٰكِنْ حَقَّتْ كَلِمَةُ الْعَذَابِ عَلَى الْكَافِر۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَسِيقَ | ve sürülürler |
|
2 | الَّذِينَ | kimseler |
|
3 | كَفَرُوا | inkar eden(ler) |
|
4 | إِلَىٰ |
|
|
5 | جَهَنَّمَ | cehenneme |
|
6 | زُمَرًا | bölük bölük |
|
7 | حَتَّىٰ | nihayet |
|
8 | إِذَا | zaman |
|
9 | جَاءُوهَا | oraya geldikleri |
|
10 | فُتِحَتْ | açılır |
|
11 | أَبْوَابُهَا | kapıları |
|
12 | وَقَالَ | ve şöyle der |
|
13 | لَهُمْ | onlara |
|
14 | خَزَنَتُهَا | onun bekçileri |
|
15 | أَلَمْ | -mi? |
|
16 | يَأْتِكُمْ | gelmedi- |
|
17 | رُسُلٌ | elçiler |
|
18 | مِنْكُمْ | kendi aranızdan |
|
19 | يَتْلُونَ | okuyan |
|
20 | عَلَيْكُمْ | size |
|
21 | ايَاتِ | ayetlerini |
|
22 | رَبِّكُمْ | Rabbinizin |
|
23 | وَيُنْذِرُونَكُمْ | ve sizi uyaran |
|
24 | لِقَاءَ | kavuşacağınıza |
|
25 | يَوْمِكُمْ | gününüze |
|
26 | هَٰذَا | bu |
|
27 | قَالُوا | derler |
|
28 | بَلَىٰ | evet |
|
29 | وَلَٰكِنْ | ama |
|
30 | حَقَّتْ | hak olmuştur |
|
31 | كَلِمَةُ | sözü |
|
32 | الْعَذَابِ | azab |
|
33 | عَلَى | üzerine |
|
34 | الْكَافِرِينَ | kafirler |
|
Âhiretteki adaletli yargının sonucu, münkir ve mücrimlerin cezalandırılmak üzere cehenneme; âyetteki deyimiyle müttakilerin yani Allah’a saygı duyup hükümlerini çiğnemekten sakınmaya özen göstermiş müminlerin de cennete gönderilmesidir. Cehennem bekçilerinin, oraya getirilenlere soracakları soruya dair kınama mahiyetindeki ifadeler, aslında bu dünyada henüz ellerinde fırsat bulunanlar için dolaylı bir uyarı maksadı taşımaktadır. Buna karşılık cennet bekçilerinin oraya gelenlere söyleyecekleri güzel sözler ve iltifatlar ile bunun ardından cennete girenlerin, rablerine karşı minnetlerini dile getiren mutluluk dolu sözleri de aslında yine bu dünyada yaşayanları imana ve takvâ çizgisinde bulunmaya, Allah’ın rızasına uygun işler yapmaya teşvik etmektedir.
Sûrenin sonunda meleklerin oradaki hitaplarıyla ilgili etkileyici bir tasvirin ardından uhrevî yargılamada hakkın yerini bulduğunun bir defa daha altı çizilmekte; nihayet bu adaletinden dolayı Allah’a duyulan derin minnet ve şükranın, “Bütün övgüler âlemlerin rabbi olan Allah içindir” şeklinde dile getirileceği bildirilmektedir.
Zümer sûresinin son âyetlerinde veciz bir şekilde anlatılan ve dinî literatürde “âhiret halleri” denilen mahşer, mizan, hesap, sırat, cennet, cehennem gibi varlık ve olaylar, henüz gerçekleşmediği, örneği yaşanmadığı için –tekrarı mümkün olmayan her olay gibi– insanların bilgi sınırlarını aşmakta, iman alanına girmektedir. Kur’an-ı Kerîm’de bunlarla ilgili açıklamalar, tasvirler genellikle insanların zihinlerinde olabildiğince isabetli çağrışımlar ve gönüllerinde verimli etkiler doğmasını sağlayacak şekilde somutlaştırılarak verilmiştir. Sûrenin bu son âyetlerinde de önemli ölçüde bu anlatım tarzı hâkimdir. Bu temsilî açıklamaları tam ve doğru olarak tefsir ve te’vil etmemiz mümkün değildir; bu hususta yapılan yorumlar, te’viller ancak onu yapan kişilerin kendilerine ait yorum ve anlayışlar olup başkalarını bağlayıcı nitelikte kesin bilgiler değildir. Bu hususta öteden beri benimsenen en sağlıklı yaklaşım, bu konularda âyetlerin ve sahih hadislerin asıl anlamlarının ne olduğunu kavrayıp açıklayamasak da onların bildirdiklerine şeksiz şüphesiz iman etmek, açıklamaların amacına yönelmek ve bu imanın gereğince yaşamaktır.
Zemera زمر :
زُمَرٌ sözcüğü زُمْرَةٌ 'un çoğuludur. Bu da sayısı az topluluk anlamına gelir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de aynı surede isim formunda 2 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekli zümredir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَس۪يقَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِلٰى جَهَنَّمَ زُمَراًۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫هَا فُتِحَتْ اَبْوَابُهَا
Ayet, atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki وُفِّيَتْ كُلُّ نَفْسٍ cümlesine matuftur.
Fiil cümlesidir. س۪يقَ fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ naib-i fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası كَفَرُٓوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
كَفَرُٓوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. اِلٰى جَهَنَّمَ car mecruru س۪يقَ fiiline mütealliktir.
جَهَنَّمَ kelimesi gayrı munsarıf olduğu için cer alameti fethadır.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar. Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
زُمَراً kelimesi hal olup fetha ile mansubdur.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
حَتّٰٓى gaye bildiren cer harfidir. حَتّٰٓى edatı üç şekilde kullanılabilir: Harf-i cer olarak, başlangıç edatı olarak ve atıf edatı olarak. Burada ibtida (başlangıç) edatı olarak kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِذَا şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.
إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir:
a) إِذَا fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.
b) إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.
c) Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
جَٓاؤُ۫هَا ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. جَٓاؤُ۫هَا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
فُتِحَتْ fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. اَبْوَابُهَا naib-i fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُـهَٓا اَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَتْلُونَ عَلَيْكُمْ اٰيَاتِ رَبِّكُمْ
Atıf harfi وَ ‘la önceki فُتِحَتْ اَبْوَابُهَا cümlesine matuftur. Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. لَهُمْ car mecruru قَالَ fiiline mütealliktir. خَزَنَتُـهَٓا fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Mekulü’l-kavli اَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. Hemze istifham harfidir. لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.
يَأْتِكُمْ fiili illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. رُسُلٌ fail olup lafzen merfûdur. مِنْكُمْ car mecruru رُسُلٌ ‘nün mahzuf sıfatına mütealliktir. يَتْلُونَ عَلَيْكُمْ cümlesi رُسُلٌ ‘ün hali olarak mahallen mansubdur.
يَتْلُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. عَلَيْكُمْ car mecruru يَتْلُونَ fiiline mütealliktir. اٰيَاتِ mef’ûlun bih olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanır. Aynı zamanda muzâftır.
رَبِّكُمْ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَاۜ
Atıf harfi وَ ‘la önceki يَتْلُونَ cümlesine matuftur. يُنْذِرُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
لِقَٓاءَ ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. يَوْمِكُمْ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. هٰذَا işaret zamiri يَوْمِ ‘nin sıfatı olup kesra ile mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُنْذِرُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi نذر ’dır.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
قَالُوا بَلٰى
Fiil cümlesidir. قَالُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
بَلٰى cevab harfidir. Mekulü’l-kavli mahzuftur. Takdiri, بلى جاءتنا الرسل (Evet, bize resuller geldi) şeklindedir.
وَلٰكِنْ حَقَّتْ كَلِمَةُ الْعَذَابِ عَلَى الْكَافِر۪ينَ
وَ istînâfiyyedir. لٰكِنْ istidrak harfidir, لٰكِنّ ’den muhaffefedir.
لٰكِنَّ ’nin tahfifi لٰكِنْ şeklinde olur. Tahfif edilince amelden düşer. İsim cümlesinin başına geldiği gibi fiil cümlesinin de başına gelebilir. Kendisinden önce genellikle و gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
حَقَّتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. كَلِمَةُ fail olup lafzen merfûdur. الْعَذَابِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
عَلَى الْكَافِر۪ينَ car mecruru حَقَّتْ fiiline müteallik olup, cer alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
كَافِر۪ينَ kelimesi, sülasi mücerredi كفر olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَس۪يقَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِلٰى جَهَنَّمَ زُمَراًۜ
Bu cümle atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki وفّيت كُلُّ نَفْسٍ مَا عَمِلَتْ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
Ayetteki henüz gerçekleşmemiş olayın mazi fiille ifadesi edilmesi, vukuunun kesinliğine işarettir.
س۪يقَ fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Suret-i İbrahim, s. 127)
Naib-i fail konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan كَفَرُٓوا اِلٰى جَهَنَّمَ زُمَراً cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, bahsi geçenlerin bilinen kişiler olmasının yanında o kişilere tahkir ifade eder.
اِلٰى جَهَنَّمَ car mecruru, س۪يقَ fiiline mütealliktir. زُمَراً kelimesi haldir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
Bu ayetlerde fiiller hep meçhul getirilerek muhatabın faili değil de fiili düşünmesi istenmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Burada, kıyamet günü herkesin amelinin karşılığının tastamam verileceği açıklanmakta ve onun keyfiyeti beyan edilmektedir. (Ebüssuûd)
حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫هَا فُتِحَتْ اَبْوَابُهَا
Fasılla gelen cümlede حَتّٰٓى , ibtidaiyyedir.
Cevap cümlesine müteallık olan اِذَا , şart manalı gayrı cazim zaman zarfıdır. Şart cümlesi olan جَٓاؤُ۫هَا , aynı zamanda اِذَا ’nın muzâfun ileyhidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فُتِحَتْ اَبْوَابُهَا cümlesi şartın cevabıdır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)
فُتِحَتْ fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Suret-i İbrahim, s. 127)
وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُـهَٓا اَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَتْلُونَ عَلَيْكُمْ اٰيَاتِ رَبِّكُمْ وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَاۜ
Bu cümle atıf harfi وَ ‘la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Car mecrur لَهُمْ , önemine binaen fail خَزَنَتُـهَٓا ‘ya takdim edilmiştir.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan اَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ cümlesi istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Menfi muzari fiil sıygası, teceddüt ve istimrar ifade etmiştir.
Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen gerçek manada soru olmayıp inkâr ve kınama manası taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
Cümlede müsnedün ileyh olan رُسُلٌ kelimesinin nekre gelmesi tazim ve kesret ifade eder.
مِنْكُمْ car mecruru , رُسُلٌ kelimesinin mahzuf sıfatına mütealliktir. يَتْلُونَ عَلَيْكُمْ اٰيَاتِ رَبِّكُمْ cümlesi, رُسُلٌ için ikinci sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur عَلَيْكُمْ , uyarıyı artırmak için mef’ûl olan اٰيَاتِ رَبِّكُمْ ‘e takdim edilmiştir.
اٰيَاتِ رَبِّكُمْ izafetinde ayetler şan ve şeref kazanmıştır. Rabb isminin cehennemliklere izafesinde, Allah'ın onlar üzerindeki rububiyet vasfını hatırlatmak vardır.
رُسُلٌ kelimesinin cemi gelmesi, tağlib yoluyla kitap verilmeyenleri de kapsamıştır. (Âşûr)
وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَا cümlesi öncesindeki istifham cümlesine matuftur. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
هٰذَا işaret ismi يَوْمِكُمْ ’den bedel olup ıtnâb sanatıdır.
لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَا ifadesi hesap gününden kinayedir.
يَوْمِ ’nin هٰذَاۜ ile işaret edilmesi onu tazim ve teşrif içindir.
لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَاۜ (Güne kavuşmak) ifadesinde aklî mecaz sanatı vardır.
Bekçileri onlara: Azarlamak, daha acıya gark etmek ve elem vermek için...derler. Ayette geçen الخزانة kelimesi خازن kelimesinin çoğulu olup hazinenin ve içinde bulunan şeylerin muhafızı demektir. Burada ise maksat cehennemin bekçileri ve zebanileridir. Onlar cehennemliklere azap etmekle görevli meleklerdir. (Ruhu’l Beyan)
قَالُوا بَلٰى وَلٰكِنْ حَقَّتْ كَلِمَةُ الْعَذَابِ عَلَى الْكَافِر۪ينَ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mekulü’l-kavl mahzuftur. Takdiri بلي جاءتنا ألرَّسولُ (Evet, bize resul geldi.) şeklindedir. بَلٰى , menfi soruya cevap harfidir.
İstidrak harfinin dahil olduğu وَلٰكِنْ حَقَّتْ كَلِمَةُ الْعَذَابِ cümlesi, وَ ’la mahzuf mekulü’l-kavle atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
لٰكِنْ kendisinden sonra gelen cümleye, önceki cümlenin hükmüne muhalif bir hüküm kazandırır. Bu yüzden kendisinden önce, sonradan gelecek cümleye muhalif veya mütenakız bir sözün geçmesi lazımdır. (İtkan, c. 2, s. 474)
Veciz ifade kastıyla gelen كَلِمَةُ الْعَذَابِ izafeti, faildir.
عَلَى الْكَافِر۪ينَ car mecruru, حَقَّتْ fiiline mütealliktir.
Ayetin başlangıcındaki كَافِر۪ينَ kelimesinde irsâd vardır.
يَأْتِ - جَٓاؤُ۫ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr, كَفَرُٓوا - كَافِر۪ينَ ve قَالُوا - قَالَ kelime grupları arasında ise iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
جَهَنَّمَ - الْعَذَابِ - الْكَافِر۪ينَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.