وَقَيَّضْنَا لَهُمْ قُرَنَٓاءَ فَزَيَّنُوا لَهُمْ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ ف۪ٓي اُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِۚ اِنَّهُمْ كَانُوا خَاسِر۪ينَ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَقَيَّضْنَا | ve biz musallat ettik |
|
2 | لَهُمْ | onlara |
|
3 | قُرَنَاءَ | birtakım arkadaşlar |
|
4 | فَزَيَّنُوا | süslü gösterdiler |
|
5 | لَهُمْ | onlara |
|
6 | مَا | bulunanı |
|
7 | بَيْنَ | onların önlerinde |
|
8 | أَيْدِيهِمْ | onların önlerinde |
|
9 | وَمَا | ve bulunanı |
|
10 | خَلْفَهُمْ | arkalarında |
|
11 | وَحَقَّ | ve gerekli oldu |
|
12 | عَلَيْهِمُ | kendilerine |
|
13 | الْقَوْلُ | söz |
|
14 | فِي |
|
|
15 | أُمَمٍ | topluluklarına |
|
16 | قَدْ |
|
|
17 | خَلَتْ | gelip geçmiş olan |
|
18 | مِنْ |
|
|
19 | قَبْلِهِمْ | kendilerinden önce |
|
20 | مِنَ | -den |
|
21 | الْجِنِّ | cin(ler)- |
|
22 | وَالْإِنْسِ | ve insan(lardan) |
|
23 | إِنَّهُمْ | çünkü onlar |
|
24 | كَانُوا | idiler |
|
25 | خَاسِرِينَ | ziyanda |
|
Klasik tefsirlerde “arkadaşlar”la, Hz. Peygamber’e ve Kur’an’a inanmamakta ısrar eden müşriklere dünyada musallat olan şeytanların kastedildiği belirtilir. İbn Âşûr ise bu arkadaşların, insanın ya dışında veya içinde olabileceğini, dışındakilerin “küfür davetçileri ve öncüleri” olan insanlar, içindekilerin ise kişiye vesveseler veren, onu günah ve kötülüklere, haksızlıklara kışkırtan şeytanlar olduğunu ifade eder (XXIV, 274).
“Sonra bunlar, önlerinde bulunanı da arkalarında olanı da onlara şirin gösterdi” diye çevirdiğimiz âyetin ilgili kısmı hakkında yapılan ve müfessirlerin çoğunluğu tarafından benimsenen açıklamaları Şevkânî’den (IV, 588) yararlanarak şöyle özetleyebiliriz: Sözü edilen arkadaşları kendilerine, içinde yaşadıkları dünya işlerini, onun bayağı zevklerini çekici gösterdiler; onları tamamen dünyaya bağlayarak günah ve isyanlara boğulmalarını sağladılar; kezâ dünya hayatının ötesiyle yani âhiretle ilgili olarak da onları aldattılar; yeniden dirilme, âhiret sorgusu, cennet, cehennem gibi geleceğe dair inanç konularını inkâr ettirdiler. İbn Âşûr ise âyetin aynı bölümünü özetle şöyle açıklar: “Önlerinde bulunan” ifadesi dünya işleriyle ilgilidir ve şu anlama gelir: Kötü arkadaşları onlara putlara tapmak, evlât katli, başkasının malını yemek, el ve dil ile insanlara zarar vermek, kumar oynamak, ahlâksızlık yapmak, zina etmek gibi çirkin işleri şirin gösterdi; onları bu işlere alıştırdı. “Arkalarında olan” ise Allah’ın sıfatları, âhiret halleri gibi duyu sınırlarını aşan, gayb âlemine dahil olan konulardır. Putperestlerin Allah’a ortak koşmaları, ona evlât nisbet etmeleri, gizli yaptıkları işlerin Allah’ın bilgisi dışında kalacağı şeklindeki ahmakça kanaatleri, peygamberler gönderilmesini imkânsız görmeleri, yeniden dirilme ve âhiret sorgusu gibi inanç esaslarını reddetmeleri saptırıcı arkadaşlarının putperestlere şirin gösterdiği tavırlardan bazılarıdır (XXIV, 275). Âyet, sosyal çevrenin, arkadaşlık ve dostluk ilişkilerinin, inanç ve ahlâk telakkilerinin oluşması ve gelişmesi üzerindeki tesirine de dikkat çekmektedir.
Cin kelimesi Kur’an’da genellikle varlığı kabul edilen, insanlar gibi yükümlülük taşıyan, iyileri ve kötüleri bulunan, duyu ötesindeki ruhanî varlıkları ifade eder. Bunların kötüleri ve putperestler hakkında kesinleştiği bildirilen “hüküm”, Peygamber ve Kur’an’ın ikazlarını, irşatlarını ciddiye alacakları yerde onlara karşı mücadele açan ve böylece kendilerine musallat kılınan arkadaşların saptırıcı kışkırtmalarıyla yanlış inançlara ve kötülüklere boğulanların mâruz kalacakları dünyevî ve uhrevî ceza hükmüdür. Âyette onların bu âkıbetleri “hüsran” olarak değerlendirilmektedir.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 702-703
وَقَيَّضْنَا لَهُمْ قُرَنَٓاءَ
Ayet, atıf harfi وَ ‘la يَصْبِرُوا fiiline matuftur. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Fiil cümlesidir. قَيَّضْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. لَهُمْ car mecruru قَيَّضْنَا fiiline mütealliktir. قُرَنَٓاءَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
قُرَنَٓاءَ kelimesi sonunda zaid yani kelimenin kök harflerinden olmayan elif-i memdude olan isimlerden olduğu için gayri munsariftir.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَيَّضْنَا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi قيض ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
فَزَيَّنُوا لَهُمْ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Fiil cümlesidir. زَيَّنُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. لَهُمْ car mecruru زَيَّنُوا fiiline mütealliktir.
مَا müşterek ism-i mevsûl mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. بَيْنَ zaman zarfı mahzuf sılaya mütealliktir. اَيْد۪يهِمْ muzâfun ileyh olup, ي üzere mukadder kesra ile mecrurdur.
Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. مَا خَلْفَهُمْ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.
زَيَّنُوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi زين ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ ف۪ٓي اُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِۚ
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
حَقَّ fetha üzere mebni mazi fiildir. عَلَيْهِمُ car mecruru حَقَّ fiiline mütealliktir. الْقَوْلُ fail olup lafzen merfûdur. ف۪ٓي اُمَمٍ car mecruru عَلَيْهِمُ ‘deki zamirin mahzuf haline mütealliktir.
قَدْ خَلَتْ cümlesi اُمَمٍ ‘in sıfatı olarak mahallen mecrurdur.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَ atıf harfidir. قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder.
خَلَتْ fiili iki sakin harfin birleşmesi dolayısıyla hazfedilmiş bir elif üzerine mukadder fetha üzerine mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. مِنْ قَبْلِهِمْ car mecruru خَلَتْ fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. مِنَ الْجِنِّ car mecruru خَلَتْ ‘deki failin mahzuf haline mütealliktir. الْاِنْسِ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.
اِنَّهُمْ كَانُوا خَاسِر۪ينَ۟
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. هُمْ muttasıl zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. كَانَ ‘nin dahil olduğu cümle اِنّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur.
خَاسِر۪ينَ kelimesi كَانُوا ’nun haberi olup nasb alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
خَاسِر۪ينَ kelimesi, sülasi mücerredi olan خسر fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَقَيَّضْنَا لَهُمْ قُرَنَٓاءَ فَزَيَّنُوا لَهُمْ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ
Bu cümle atıf harfi وَ ‘la .. يصبروا cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. قَيَّضْنَا fiiline müteallık olan car mecrur لَهُمْ , durumun onlara has olduğunu vurgulamak için mefûle takdim edilmiştir.
Aynı üslupta gelen فَزَيَّنُوا لَهُمْ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ cümlesi makabline atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَا ’nın sılası mahzuftur. بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ bu mahzuf sılaya mütealliktir. Sılanın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Ayetteki ikinci mevsûl, birinciye tezat nedeniyle atfedilmiştir.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. فَزَيَّنُوا fiiline müteallık olan car mecrur لَهُمْ , durumun onlara has olduğunu vurgulamak için mefûle takdim edilmiştir.
بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ (önlerindekiler) - وَمَا خَلْفَهُمْ (arkalarındakiler) kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.
التَّزْيِينُ : Güzelleştirmek demektir. Zatında güzellik olmadığını hissettirir. ما بَيْنَ أيْدِيهِمْ sözü görünen şeyler manasında müsteardır. وما خَلْفَهم sözü görünmeyen şeyler manasında müsteardır. (Âşûr)
وَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ ف۪ٓي اُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِۚ
Bu cümle وَ ile .. فَزَيَّنُوا لَهُمْ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur عَلَيْهِمُ , fail olan الْقَوْلُ ’ye durumun onlara has olduğunu vurgulamak için takdim edilmiştir.
Cümlede icaz-ı hazif vardır. ف۪ٓي اُمَمٍ car mecruru عَلَيْهِمُ ‘deki zamirin mahzuf haline mütealliktir. Kelimedeki tenvin kesret ve nev ifade eder.
قَدْ خَلَتْ cümlesi اُمَمٍ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. قَدْ , tekid ifade eden tahkik harfidir. Mazi fiile dahil olduğunda kesinlik ifade eder.
اِنْسِۚ - جِنِّ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
Marife olarak gelen الْقَوْلُ kelimesindeki elif-lam takısı ahd içindir. (Âşûr) ‘’Söz’’ kelimesinden maksat azaptır.
ف۪ٓي اُمَمٍ ’deki ف۪ٓي harfi, مِن manasındadır. Burada zarf ف۪ٓ harfinin gelmesinde bu kişilerin onlara ilhak edileceğine ve onların içine gireceğine işaret vardır. Zarf burada hal olarak gelmiştir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 2, s.122)
اُمَمٍ ’deki tenvin kesret ve tahkir içindir.
Şayet ف۪ٓي اُمَمٍ ifadesinin îrabdan mahalli nedir? dersen şöyle derim: Öncesindeki عَلَيْهِمُ ’de yer alan zamirden hal olarak nasb mahallindedir; yani (gelmiş geçmiş) bütün toplulukların içinde yer aldıkları halde onlar hakkında hüküm gerçekleşmiştir. Önlerindekini ve arkalarındakini, yani daha önce işlediklerini ve halihazırda işlemeye devam ettiklerini. Yahut önlerindekini yani dünya işleri ve arzuların peşinden gitmeyi; arkalarındakini yani ahirete dair işleri ve yeniden dirilme ve hesabın olmayacağı düşüncesini (cazip gösterdiler). (Keşşâf)
Takdim ve tehir, belâgat ilminde manevi bir gaye için amaçlananın önem derecesine göre yapılmaktadır. Konuşmada daha önemli olan şey öne alınır. Dolayısıyla الْقَوْلُ (söz) in daha önemli olduğu yerde söz; haklarında الْقَوْلُ (söz) in gerçekleştiği kimseler daha önemliyse onlar takdim edilmiştir. Fussilet suresindeki bağlam, haklarında sözün yani azabın sabit olduğu kavimler hakkındadır. Çünkü surenin 19. ayetinden 29. ayetine kadar Allah'ın düşmanlarından söz edilmiştir. Bundan dolayı bunlara işaret eden zamirin, الْقَوْلُ (söz) e takdim edilmesi uygun düşmüştür. (İzzet Marangozoğlu, Fâdıl Sâlih Es-Sâmerrâî’nin Beyânî Tefsir Anlayışı)
مِنَ الجِنِّ والإنْسِ sözündeki مِنْ harfi beyaniyedir. Ümmetleri açıklamak için gelmiş olması mümkündür. İnsanlar ve şeytanlardan oluşan ümmetler demektir. قُرَناءَ (arkadaşlar) kelimesini açıklamak için gelmiş de olabilir. Kendilerinden ayrılmayan gizli arkadaşlar demektir. (Âşûr)
اِنَّهُمْ كَانُوا خَاسِر۪ينَ۟
Ayetin son cümlesi ta’lil hükmündedir. Fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil cümleleri, ıtnâb sanatı babındandır.
اِنَّ ile tekid edilmiş isim cümlesinde müsned olan كَانُوا خَاسِر۪ينَ۟ cümlesi, nakıs fiil كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şeklinde gelmiştir. Faide-i haber inkârî kelamdır.
كَانَ ’nin haberi olan خَاسِر۪ينَ۟ , ism-i fail vezninde gelerek sübut ve devam ifade etmiştir.
كَان ’nin haberi, isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan Suresi s.124)
İsm-i failin önünde كان yardımcı/nakıs fiili bulunursa, şimdiki veya geniş zaman hikayesi için kullanılır. İsm-i fail kişinin elinde olan fiillerden yapılır. İrade dışında olan fiillerden ism-i fail yapılmaz. Bu tür fiillerin ism-i failini sıfat-ı müşebbehe üstlenir.
(Yrd. Doç. Dr. M. Akif Özdoğan, KSÜ. İlahiyat Fakültesi Dergisi 10 (2007), s. 55-90 Arapçada İsm-i Fâil Ve İşlevleri)
İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Tevbe Suresi, 120-121) (Hâlidî, Vakafât, s. 80)
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsnedin كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda gelmesi onların zararlarının sabit olduğunu, tamamen kesinleştiğini ifade eder.