فَلِذٰلِكَ فَادْعُۚ وَاسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَۚ وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَهُمْۚ وَقُلْ اٰمَنْتُ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ مِنْ كِتَابٍۚ وَاُمِرْتُ لِاَعْدِلَ بَيْنَكُمْۜ اَللّٰهُ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْۜ لَـنَٓا اَعْمَالُنَا وَلَكُمْ اَعْمَالُكُمْۜ لَا حُجَّةَ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْۜ اَللّٰهُ يَجْمَعُ بَيْنَنَاۚ وَاِلَيْهِ الْمَص۪يرُۜ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَلِذَٰلِكَ | bundan dolayı sen |
|
2 | فَادْعُ | (Hakka) çağır |
|
3 | وَاسْتَقِمْ | ve doğru ol |
|
4 | كَمَا | gibi |
|
5 | أُمِرْتَ | emrolunduğun |
|
6 | وَلَا | ve |
|
7 | تَتَّبِعْ | uyma |
|
8 | أَهْوَاءَهُمْ | onların keyiflerine |
|
9 | وَقُلْ | ve de ki |
|
10 | امَنْتُ | ben inandım |
|
11 | بِمَا |
|
|
12 | أَنْزَلَ | indirdiği |
|
13 | اللَّهُ | Allah’ın |
|
14 | مِنْ | her |
|
15 | كِتَابٍ | Kitaba |
|
16 | وَأُمِرْتُ | ve emrolundum |
|
17 | لِأَعْدِلَ | adalet yapmakla |
|
18 | بَيْنَكُمُ | aranızda |
|
19 | اللَّهُ | Allah |
|
20 | رَبُّنَا | bizim de Rabbimizdir |
|
21 | وَرَبُّكُمْ | sizin de Rabbinizdir |
|
22 | لَنَا | bize aittir |
|
23 | أَعْمَالُنَا | bizim eylemlerimiz |
|
24 | وَلَكُمْ | ve size aittir |
|
25 | أَعْمَالُكُمْ | sizin eylemleriniz |
|
26 | لَا | yoktur |
|
27 | حُجَّةَ | bir tartışma nedeni |
|
28 | بَيْنَنَا | bizimle |
|
29 | وَبَيْنَكُمُ | sizin aranızda |
|
30 | اللَّهُ | Allah |
|
31 | يَجْمَعُ | bulur (bir araya toplar) |
|
32 | بَيْنَنَا | aramızı |
|
33 | وَإِلَيْهِ | ve O’nadır |
|
34 | الْمَصِيرُ | dönüş |
|
Resûlullah’a çağrısına devam etmesi emredilirken, neye çağrıda bulunacağı hususu cümlenin açık bir ögesi halinde belirtilmediği için bu konuda bağlama göre değişik yorumlar yapılmıştır; bazı müfessirlerce bu, “Aslî haliyle Hanîflik inancına çağır” şeklinde yorumlanmıştır (Zemahşerî, III, 400; Râzî, XXVII, 158; Hanîflik hakkında bilgi için bk. Bakara 2/135; Rûm 30/30-32).
“Emrolunduğun gibi doğru çizgini sürdür” şeklinde tercüme ettiğimiz cümlede kullanılan emir fiilin masdarı olan istikamet, İslâmî terminolojide “inanç, niyet, düşünce ve davranışta doğruluk ve dürüstlüğü; Allah’a yönelme ve O’nun buyruklarına uygun davranma hususunda devamlı ve tutarlı olmayı” ifade eder. Hz. Peygamber Hûd sûresinin kendisini çok etkilediğini ifade etmiş ve –bir rivayete göre– bu etkinin gerekçesini orada da geçen bu buyruğun getirdiği ağır sorumlulukla açıklamıştır (Tirmizî, “Tefsîr”, 57). Grek kaynaklı felsefe kültürünün gelişmeye başladığı dönemlerden itibaren İslâm ahlâk kültüründe benimsenen, “Fazilet iki aşırılığın ortasıdır” şeklindeki anlayışın da etkisiyle İslâmî literatürde istikamet kavramı için daha çok itidal sahibi olma, aşırılıklardan kaçınma anlamının merkeze alındığı açıklamalar yapıldığı görülmektedir (bilgi için bk. Mustafa Çağrıcı – Süleyman Uludağ, “İstikamet”, DİA, XXIII, 348-349; ayrıca bk. Hûd 11/112; Fussılet 41/30).
Önceki iki âyette şu noktalara dikkat çekilmişti: İlâhî mesajların özündeki birliğe rağmen bu bildirimlerin muhatapları kişisel arzularını öne çıkarıp bölünmeyi yeğlediler; ama yüce Allah haklı ve haksız ayırımıyla ilgili nihaî hükmünü mahşer günü açıklamayı murat ettiğinden, farklı tercihlere imkân veren ve bir sınav ortamı olan bu dünyada farklı yönlerde yolculuklar sürüp gitmektedir. Bu âyette de son peygamber Hz. Muhammed’in şahsında onun Allah’ın elçisi olduğuna yürekten inananlara şöyle hitap edilmektedir: Vahyin aydınlık yoluna yapılacak çağrı da durmadan devam etmeli, doğru çizgiden sapmayı özendiren etkenlere karşı güçlü bir irade sınavı verilmelidir; ayrılıkları tartışmak değil, açık hakikatler üzerindeki birlik hareket noktası olmalıdır; her hâlükârda adalet ilkesinden şaşılmamalıdır. Farklı kişi veya tarafların farklı tutum ve uygulamaları, olması gerekeni gösteremez; bu ayrılıklar yolunuzu aydınlatamaz, onları herkesin kendi yapıp ettiklerinin sonuçlarıyla baş başa kalacağı güne havale etmek en uygun yoldur. Bütün insanların bir araya geleceği mahşer gününe doğru yol almaktayken yine herkese ışık tutacak açık ve öncelikli hakikatler ise şunlardır: Hepimizin rabbi birdir, Allah’tan başka mâbud tanımamalıyız; bütün hak peygamberlerin getirdikleri O’nun mesajlarıdır.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 739-740
فَلِذٰلِكَ فَادْعُۚ وَاسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَۚ وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَهُمْۚ
فَ istînâfiyyedir. لِذٰلِكَ car mecruru önceki kelâmın siyakından anlaşılan mahzuf fiile mütealliktir. Takdiri, إن دعيت أنت وجميع المرسلين لذلك الذي أوحيناه إليك فادع الناس واستقم (Eğer sen ve bütün peygamberler sana indirdiğimize davet ettiysen, insanları davet et ve dosdoğru ol.) şeklindedir.
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. ادْعُ illet harfinin hazfıyla mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir.
اسْتَقِمْ atıf harfi وَ ‘la makabline matuf olup mahallen meczumdur. اسْتَقِمْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir.
مَٓا ve masdar-ı müevvel كَ harf-i ceriyle birlikte amili ادْعُۚ وَاسْتَقِمْ olan fiilin mahzuf mef’ûlü mutlakına müteallik olup, mahallen mecrurdur.
اُمِرْتَ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur.
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَتَّبِعْ meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. اَهْوَٓاءَهُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تَتَّبِعْ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi تبع ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
اسْتَقِمْ fiili, sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi قوم ‘dir.
Bu bab fiile talep, tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.
وَقُلْ اٰمَنْتُ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ مِنْ كِتَابٍۚ وَاُمِرْتُ لِاَعْدِلَ بَيْنَكُمْۜ
Cümle, atıf harfi وَ ‘la ادْعُ ‘ya matuf olup mahallen meczumdur.
Fiil cümlesidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. Mekulü’l-kavli اٰمَنْتُ بِمَٓا ‘dir. قُلْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اٰمَنْتُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir تُ fail olarak mahallen merfûdur. مَٓا müşterek ism-i mevsûl بِ harf-i ceriyle اٰمَنْتُ fiiline mütealliktir. Aid zamir mahzuftur. İsm-i mevsûlun sılası اَنْزَلَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
اَنْزَلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. اللّٰهُ fail olup lafzen merfûdur. مِنْ كِتَابٍ car mecruru aid zamir için temyizdir veya onun mahzuf haline mütealliktir.
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اُمِرْتُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir تُ fail olarak mahallen merfûdur.
Muzari fiillerin ( أَنَا – أَنْتَ – نَخْنُ ... ) zamirleri fâil (özne) konumunda olduklarında vücûben (zorunlu olarak) müstetir olurlar yani bâriz zamir olarak açık şekilde yazılmaları mümkün olmadığı gibi bunların yerine açık bir isim söylenmesi de mümkün değildir. ( هُوَ - هِيَ) zamirlerinin müstetir oluşu ise mazi fiilde de muzari fiilde de vücûben değil cevazendir, yani bunların müstetir zamir olarak kullanılmaları zorunlu olmayıp bu zamirlerin yerine istenildiği takdirde açık isim getirilmesi de mümkündür. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لِ harfi, اَعْدِلَ fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle birlikte اُمِرْتُ fiiline müteallik olup mahallen mecrurdur.
اَعْدِلَ fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنا ’dir. بَيْنَ mekan zarfı اَعْدِلَ fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اٰمَنْتُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi أمن ‘dir.
اَنْزَلَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi نزل ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
اَللّٰهُ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْۜ لَـنَٓا اَعْمَالُنَا وَلَكُمْ اَعْمَالُكُمْۜ لَا حُجَّةَ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْۜ
İsim cümlesidir. اَللّٰهُ lafza-i celâl mübteda olup lafzen merfûdur. رَبُّنَا haber olup lafzen merfûdur. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. رَبُّكُمْ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.
لَـنَٓا car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. اَعْمَالُنَا muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَكُمْ اَعْمَالُكُمْ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.
لَا cinsi nefyeden olumsuzluk harfidir. اِنَّ gibi ismini nasb haberini ref eder. حُجَّةَ kelimesi لَا ‘nın ismi olarak fetha üzere mebnidir. بَيْنَ mekan zarfı لَا ‘nın mahzuf haberine mütealliktir. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. بَيْنَكُمْ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.
اَللّٰهُ يَجْمَعُ بَيْنَنَاۚ وَاِلَيْهِ الْمَص۪يرُۜ
İsim cümlesidir. اَللّٰهُ lafza-i celâl mübteda olup lafzen merfûdur. يَجْمَعُ بَيْنَنَاۚ cümlesi haber olarak mahallen merfûdur.
يَجْمَعُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. بَيْنَ mekan zarfı يَجْمَعُ fiiline mütealliktir.
وَ atıf harfidir. اِلَيْهِ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. الْمَص۪يرُ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.
فَلِذٰلِكَ فَادْعُۚ وَاسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَۚ
فَ , istînâfiyyedir. لِذٰلِكَ , siyaktan anlaşılan mahzuf fiile mütealliktir. Yani, إن دعيت أنت وجميع المرسلين لذلك (Sen ve bütün elçiler böyle davet ettiyseniz) demektir. ذٰلِكَ ile davete işaret edilmiştir.
İşaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücûdun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Beyan İlmi)
Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamda bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Duhan/57, c. 5, s. 190)
لِذَلِكَ kelimesi işaret ismi taşıdığı önem isebebiyle mütealliki olan ادْعُ fiiline takdim edilmiştir. Çünkü davete devam emrinin sebeplerini ihtiva eder. (Âşûr)
وتَقْدِيمُ المَجْرُورِ عَلى مُتَعَلِّقِهِ لِلِاهْتِمامِ بِالدِّينِ
Mecrururun müteallikına takdimini dinin önemi dolayısıyladır. (Âşûr)
Cümledeki ikinci فَ , mahzuf şartın cevabının başına gelmiş rabıta harfidir. Cevap cümlesi فَادْعُ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
ادْعُ fiilinin mef’ûlu, öncesindeki şeyler mef’ûle işaret ettiği için zikredilmemiştir. Yani ادْعُ المُشْرِكِينَ والَّذِينَ أُوتُوا الكِتابَ والَّذِينَ اهْتَدَوْا (müşrikleri, kendilerine kitap verilenleri ve hidayete erenleri davet et) şeklindedir. (Âşûr)
فادْعُ sözündeki emir fiil يا أيُّها الَّذِينَ آمَنُوا آمِنُوا بِاللَّهِ ورَسُولِهِ (Nisa/136) ayetindeki gibi davete devam etmek manasında kullanılmıştır. (Âşûr)
Aynı üslupta gelen gelen وَاسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَۚ cümlesi şartın cevabına atfedilmiştir. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat vardır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
Teşbih harfi ك sebebiyle mecrur mahaldeki masdar harfi, amili ادع olan mahzuf bir masdarın sıfatına mütealliktir. ما ’nın sılası olan اُمِرْتَ cümlesi masdar tevilinde, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اُمِرْتَ fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir.
Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
الِاسْتِقامَةُ : itidaldir (ılımlılık). Buradaki س ve ت harfleri أجابَ و اسْتَجابَ kelimelerindeki gibi mübalağa içindir. Buradaki mecazî itidaldir. Takva ve güzel ahlakın psikolojik meselelerindeki itidalidir. (Âşûr)
وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَهُمْۚ
Cümle atıf harfi وَ ile makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümle nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.
تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَهُمْ (Hevaya tabi olmak) ibaresinde istiare vardır. Onların kötü arzuları helake çağıran davetçiler, dalalet yollarını gösteren rehberler yerine konmuştur. (Şerîf er- Râdî, Kur’an Mecazları)
وَاسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَۚ cümlesiyle, وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَهُمْۚ cümlesi arasında mukabele oluşmuştur.
Onların batıl (faydasız) heveslerine de uyma ve de ki: Ben, Allah'ın indirdiği kitapların bazısına iman edip bazısını inkâr edenler gibi değil, o kitapların hepsine inandım.
Bu kelam, hakkı tahkik etmekte; bütün semavi kitapların usûlda (temel kaidelerde) ittifak ettiklerini beyan etmekte; Ehl-i Kitap olanların gönüllerini celp etmekte ve onlara tarizde bulunmaktadır. (Ebüssuûd)
وَقُلْ اٰمَنْتُ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ مِنْ كِتَابٍۚ وَاُمِرْتُ لِاَعْدِلَ بَيْنَكُمْۜ
قُلْ اٰمَنْتُ cümlesi atıf harfi وَ ile ادْعُۚ cümlesine atfedilmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mütekellim Allah Teâlâ, muhatap Hz.Peygamberdir.
Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat vardır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
قُلْ fiilinin mekulü’l-kavli olan اٰمَنْتُ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtida-i kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl مَا , harfi-cer بِ ile birlikte اٰمَنْتُ fiiline mütealliktir. Sılası olan اَنْزَلَ اللّٰهُ مِنْ كِتَابٍۚ cümlesi , mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. كِتَابٍ kelimesindeki nekrelik tazim içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
كِتَابٍۚ ‘deki nekrelik, Allah’ın indirdiği kitap manasında nev içindir. O gün, Kur’an, Tevrat ve İncil dışında bilinen kitap yoktu. (Âşûr)
وَاُمِرْتُ لِاَعْدِلَ بَيْنَكُمْۜ cümlesi atıf harfi وَ ’la makabline atfedilmiştir. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat vardır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtida-i kelamdır.
اُمِرْتُ fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir.
Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
Sebep bildiren harf-i cer لِ ’nin gizli أنْ ’le masdar yaptığı لِاَعْدِلَ بَيْنَكُمْ cümlesi, mecrur mahalde masdar teviliyle اُمِرْتُ fiiline mütealliktir.
Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اَللّٰهُ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْۜ
Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اَللّٰهُ mübtedadır. رَبُّنَا haberdir. رَبُّكُمْۜ izafeti, رَبُّنَا ’ya matuftur.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ ve Rabb isimlerinin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Ayette ulûhiyet ve rububiyet ifade eden isimler bir arada zikredilmiştir. Allah ve Rabb isimleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Allah ve Rabb isimlerinin arka arkaya gelmesiyle Rabbin Allah olduğu, Allah’tan başka Rabb olmadığı vurgulanır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 4, s. 234)
Veciz ifade kastıyla gelen رَبُّنَا izafetinde Rabb isminin inananlara aid ait zamire muzâf olması onlara tazim ve teşrif içindir.
رَبُّكُمْۜ izafetinde Rabb isminin inanmayanlara ait zamire muzâf olmasında, Rablerinin onlar üzerindeki ihsan ve faziletleri konusundaki rububiyetini hatırlatmak ve ikna çabası vardır.
لَـنَٓا اَعْمَالُنَا وَلَكُمْ اَعْمَالُكُمْۜ
Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesinde, takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatı vardır.
لَـنَٓا mahzuf mukaddem habere mütealliktir. اَعْمَالُنَا muahhar mübtedadır.
Aynı üsluptaki وَلَكُمْ اَعْمَالُكُمْۘ cümlesi وَ atıf harfiyle makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır.
لَـنَٓا اَعْمَالُنَا - وَلَكُمْ اَعْمَالُكُمْۘ cümleleri arasında mukabele sanatı mevcuttur.
اَعْمَالُ kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
لَا حُجَّةَ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْۜ
Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Cinsini nefyeden لَا ’nın dahil olduğu, sübut ifade eden menfî isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. حُجَّةَ kelimesi, لَا ‘nın ismidir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. لَا ’nın haberi mahzuftur. بَيْنَنَا car mecruru, bu mahzuf habere mütealliktir. وَبَيْنَكُمْۜ kelimesi de بَيْنَنَا ‘ya atfedilmiştir.
اَللّٰهُ يَجْمَعُ بَيْنَنَاۚ وَاِلَيْهِ الْمَص۪يرُۜ
Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiil gelerek, azgınların şeytanlara tabi oluşlarının zihinde canlanması sağlanmıştır.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
وَاِلَيْهِ الْمَص۪يرُۜ cümlesi atıf harfi وَ ‘la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. اِلَيْهِ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir.
Bu takdim اَللّٰهُ يَجْمَعُ بَيْنَنَاۚ sözünü takviye içindir. Muhatap olan Yahudiler ba’sa inanıyordu. الْمَص۪يرُۜ ‘deki الْ takısı, istiğrak ifade eder. Bütün insanlara şamildir. (Âşûr)
[Dönüş ancak onadır.] cümlesi, Allah hepimizi birlikte toplayacak cümlesinin hali olarak gelmiştir. Dönüşün sadece ona olduğunu, bunun kaçınılmaz olduğunu ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 3, s.119)
Takdim kasr ifade eder. Geri dönüş başkasına değil sadece Allah’a olacaktır. Kasr-ı sıfat الْ ‘a mevsuftur.
اُمِرْتُ , بَيْنَ , اَعْمَالُ , رَبُّ , اَللّٰهُ kelimelerinin tekrarında, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.