وَالَّذ۪ي قَالَ لِوَالِدَيْهِ اُفٍّ لَكُمَٓا اَتَعِدَانِن۪ٓي اَنْ اُخْرَجَ وَقَدْ خَلَتِ الْقُرُونُ مِنْ قَبْل۪ي وَهُمَا يَسْتَغ۪يثَانِ اللّٰهَ وَيْلَكَ اٰمِنْۗ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّۚ فَيَقُولُ مَا هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَالَّذِي | ve o kimse |
|
2 | قَالَ | dedi |
|
3 | لِوَالِدَيْهِ | anasına babasına |
|
4 | أُفٍّ | öf |
|
5 | لَكُمَا | size |
|
6 | أَتَعِدَانِنِي | siz bana va’d mı ediyorsunuz? |
|
7 | أَنْ |
|
|
8 | أُخْرَجَ | benim çıkarılacağımı |
|
9 | وَقَدْ | gelip geçmiş iken |
|
10 | خَلَتِ | gelip geçmiş iken |
|
11 | الْقُرُونُ | nice nesiller |
|
12 | مِنْ |
|
|
13 | قَبْلِي | benden önce |
|
14 | وَهُمَا | onlar ise |
|
15 | يَسْتَغِيثَانِ | sığınarak |
|
16 | اللَّهَ | Allah’a |
|
17 | وَيْلَكَ | yazık sana (dediler) |
|
18 | امِنْ | iman et! |
|
19 | إِنَّ | şüphesiz |
|
20 | وَعْدَ | sözü |
|
21 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
22 | حَقٌّ | gerçektir |
|
23 | فَيَقُولُ | derken o der ki |
|
24 | مَا | değildir |
|
25 | هَٰذَا | bu |
|
26 | إِلَّا | başka bir şey |
|
27 | أَسَاطِيرُ | masallarından |
|
28 | الْأَوَّلِينَ | eskilerin |
|
Ana babaların çocuk eğitimi, çocuğun kimlik ve kişilik kazanması konusunda önemli rolleri ve etkileri vardır. İstisnaları bulunmakla beraber ebeveynler, çocuklarının da kendileri gibi inanmalarını ister, bunun için çaba gösterirler. 17. âyet bu genel çerçeve içinde inanan ebeveyn ile inkâr eden bir evlât arasındaki tartışmayı tasvir ediyor. Hz. Ebû Bekir’in oğlu Abdurrahman, önce inanmaz iken sonra inanmış ve iyi bir insan olmuştur, Zeccâc gibi bazı tefsirciler âyetin bu olay üzerine geldiğini ileri sürmüşlerse de –burada örnek verilen evlat ve benzerlerinin cehennemlik oldukları âyette ifade edildiği için– bu yorum haklı olarak genellikle kabul görmemiştir. Muâviye’nin Medine valiliğine getirdiği Mervân b. Hakem, onun emri gereğince halkı Yezîd’in veliahtlığı için biat etmeye zorluyordu. Abdurrahman, “Bu Herakliyüs usulüdür, siz bunu mu getiriyorsunuz?” diyerek biata itiraz etti. Mervân, açıklamakta olduğumuz âyeti kastederek, “İşte bu âyet senin için gönderildi”dedi ve Abdurrahman’ın tutuklanmasını emretti. Abdurrahman kardeşi Hz. Âişe’nin evine sığınarak kurtuldu. Hz. Âişe, Mervân’ın hakaret ve iddiasını reddederek, “Bizim hakkımızda gelen âyet bu değil, benim beratımla ilgili olan âyettir” dedi (İbn Kesîr, VII, 266-267; Buhârî, “Tefsîr”, 46/1).
İleride, 29-33. âyetlerde cinlerin de Kur’an’ı dinledikleri, bir kısmının ona inandığı açıklanacaktır. 18. âyette hem bir gerçeği bildirmek hem de cinlerle ilgili bilgi edinmeye teşvik için “inkâr eden insanlarla beraber cinlerin de cezalarını çekecekleri” zikredilmektedir.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 34-35
Effe أفّ :
اُفٌّ kelimesinin aslı kir, pislik ve tırnak kesiği gibi gibi değersiz ve pis şeyler anlamına gelir. Bu sebeple pis ya da murdar olduğu düşünülerek küçümsenen ve gizlenen her şey için kullanılır. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de isim formunda 3 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekli üffdür. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَالَّذ۪ي قَالَ لِوَالِدَيْهِ اُفٍّ لَكُمَٓا اَتَعِدَانِن۪ٓي اَنْ اُخْرَجَ
وَ istînâfiyyedir. Müfred müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ي mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası قَالَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
Mekulü’l-kavli اُفٍّ لَكُمَٓا ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
لِوَالِدَيْهِ car mecruru قَالَ fiiline müteallik olup, müsenna olduğu için cer alameti يْ ‘dir. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اُفٍّ kelimesi أتضجر manasında olup isim fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنا ’dir.
اُفٍّ kelimesi hoşlanmama ve sıkılma ifade eden bir isim fiildir. Lisanu'l Arap'ta; “insanın hoşlanmadığı bir şey olduğunda veya bir şeyden sıkıldığında çıkardığı sestir” deniyor. Nahivcilere göre تَضَجَّرْتُ - اَتَضجَّرُ manasında isim-fiildir. İbn-i Hacib’de اُفٍّ isim fiil اُفًّا şeklinde tenvinlenince masdar olur, aksi durumda ne masdar olur ne de isim fiil olur" diyor. İbn-i Malik, اُفٍّ ’nin on kullanım şekli olduğunu, İbn-i Hacib on bir kullanım şekli olduğunu ve Kamusu'l Muhit ise kırk kullanım şekli olduğunu belirtmiştir. (Dr. Ali Yılmaz, Arapçada İsim Fiiller)
لَكُمَٓا car mecruru اُفٍّ ‘e mütealliktır.
Hemze istifham harfidir. تَعِدَانِن۪ٓي fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. Sonundaki نِ vikayedir. Mütekellim zamiri ي mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اَنْ ve masdar-ı müevvel ikinci mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur. اُخْرَجَ fetha ile mansub meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri أنا ’dir.
اُخْرَجَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi خرج ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَقَدْ خَلَتِ الْقُرُونُ مِنْ قَبْل۪ي وَهُمَا يَسْتَغ۪يثَانِ اللّٰهَ
Hal cümlesidir. وَ haliyyedir. اُخْرَجَ ‘daki failin hali olarak mahallen mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).
Burada hal mazi fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) mazi fiil cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “وَقَدْ” gelir. Bazen sadece و gelir. Nadiren و ‘sız gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder. خَلَتِ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. الْقُرُونُ fail olup lafzen merfûdur.
مِنْ قَبْل۪ي car mecruru خَلَتِ fiiline mütealliktir. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَهُمَا يَسْتَغ۪يثَانِ اللّٰهَ cümlesi وَالِدَيْهِ ‘nin hali olarak mahallen mansubdur.
وَ haliyyedir. Munfasıl zamir هُمَا mübteda olarak mahallen merfûdur. يَسْتَغ۪يثَانِ اللّٰهَ mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
يَسْتَغ۪يثَانِ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. اللّٰهَ lafza-i celâl mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
يَسْتَغ۪يثَانِ fiili, sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi غوث ‘dir.
Bu bab fiile talep, tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.
وَيْلَكَ اٰمِنْۗ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّۚ
وَيْلَكَ mahzuf fiilin mef’ûlu mutlakı olup fetha ile mansubdur. Takdiri; ألزمكم الله ويلكم (Allah seni veyle mecbur etsin) şeklindedir.
اٰمِنْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. اٰمِنْۗ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ cümlesi, يَسْتَغ۪يثَانِ ‘deki failin hali olan mukadder sözün mekulü’l-kavli olarak mahallen mansubdur. Takdiri, يقولان ويلك آمن (O ikisi ‘’Yazıklar olsun sana’’ der.) şeklindedir.
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. وَعْدَ اللّٰهِ izafeti اِنَّ ‘nin ismi olup fetha ile mansubdur.
اللّٰهِ lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. حَقٌّ kelimesi اِنَّ ‘nin haberi olup lafzen merfûdur.
اٰمِنْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi أمن ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
فَيَقُولُ مَا هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Fiil cümlesidir. يَقُولُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mekulü’l-kavli مَا هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ ‘dir. يَقُولُ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. هٰذَٓا işaret ismi mübteda olarak mahallen merfûdur. اِلَّٓا hasr edatıdır.
اَسَاط۪يرُ haber olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. الْاَوَّل۪ينَ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrur olup cer alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.وَالَّذ۪ي قَالَ لِوَالِدَيْهِ اُفٍّ لَكُمَٓا
وَ , istînâfiyyedir.
İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. Mübteda konumunda olan ism-i mevsûl اَلَّذ۪ي ’nin sılası olan قَالَ لِوَالِدَيْهِ اُفٍّ لَكُمَٓا cümlesi, müspet mazi fiil sıygasıyla gelmiş, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması işin kötülüğünü veya tahkir ifade eder. Mübtedanın haberi, sonraki ayetteki ... اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ cümlesidir.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli اُفٍّ لَكُمَٓا cümlesindeki اُفٍّ kelimesi أتضجر manasında muzari isim fiildir. Takdiri التأفيف لكما şeklindedir. لَكُمَٓا car mecruru mahzuf hale mütealliktir.
Nahivcilere göre تَضَجَّرْتُ - اَتَضجَّرُ manasında isim fiildir. İbn-i Hacib’de اُفٍّ isim fiil اُفًّا şeklinde tenvinlenince masdar olur, aksi durumda ne masdar olur ne de isim fiil olur" diyor. İbn-i Malik, اُفٍّ ’nin on kullanım şekli olduğunu, İbn-i Hacib on bir kullanım şekli olduğunu ve Kamusu'l Muhit ise kırk kullanım şekli olduğunu belirtmiştir. (Dr. Ali Yılmaz, Arapçada İsim Fiiller)
اُفٍّ isim fiildir, muzari manası taşır, kesra üzere mebnîdir. Manası, أتضجّر yani “Çok konuşmanızdan bunaldım/sıkıldım” şeklindedir. Faili, gizlenmesi vacip olan أنا ‘dir. (https://tafsir.app/45/35, Derviş ve Âşûr)
وَالَّذ۪ي قَالَ (diyen kişi) ifadesi mübteda, haberi de sonraki ayetteki اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ [Bunlar da ilâhî hükmün haklarında kesinleştiği kimselerdir.] ifadesidir. “Diyen kişi” ile bu sözü söyleyen insan tipi kastedilmiştir. Bu sebeple de haber çoğul gelmiştir. (Keşşâf)
اَتَعِدَانِن۪ٓي اَنْ اُخْرَجَ وَقَدْ خَلَتِ الْقُرُونُ مِنْ قَبْل۪ي وَهُمَا يَسْتَغ۪يثَانِ اللّٰهَ وَيْلَكَ اٰمِنْۗ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Mekulü’l-kavle dahildir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Hemze inkârî istifham harfidir.
Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen istihza ve kınama manasında olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. İstifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
اَتَعِدَانِن۪ٓي اَنْ اُخْرَجَ cümlesindeki istifham, inkâr ve taaccüp içindir. (Âşûr)
Muzari fiil sıygasında gelen cümlede masdar harfi اَنْ ve akabindeki اُخْرَجَ cümlesi, masdar tevili ile تَعِدَانِن۪ٓي fiilinin ikinci mef’ûludur. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اُخْرَجَ fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
Hal olarak gelen وَقَدْ خَلَتِ الْقُرُونُ مِنْ قَبْل۪ي cümlesi, tahkik harfi قَدْ ’la tekid edilmiştir. Müspet mazi fiil cümlesi, faide-i haber talebî kelamdır.
وَهُمَا يَسْتَغ۪يثَانِ اللّٰهَ وَيْلَكَ اٰمِنْۗ cümlesinde وَ , haliyyedir. لِوَالِدَيْهِ ‘den hal olan cümle, mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
يَسْتَغ۪يثَانِ اللّٰهَ cümlesi haberdir.
Burada بِ harf-i ceri hazf edilmiştir. Çünkü buradaki istigâse ile müfessirlerin de bunu, "Allah'a o ikisi dua ederler" manasına hamletmeleri gibi ‘dua etmek, yalvarmak’ manası kastedilmiştir. Binaenaleyh bu fiil ile dua manası kastedilince, harf-i cer hazf edilmiştir. Çünkü dua etme fiili, بِ harf-i cerini gerektirmez. (Fahreddin er-Râzî)
Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
وَيْلَكَ cümlesi, beddua manasında itiraziyyedir. وَيْلَكَ mahzuf bir fiilin mef’ûlu olarak mansubdur. Takdiri; ألزمكم الله وَيْلَكَ (Allah seni veyle mecbur etsin) şeklindedir. Bu takdire göre cümle, itiraziyye olarak fasılla gelmiş emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Araplar bu fiili gizleyip sadece masdarı zikrederler.
İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır. Çeşitli gayelere binaen araya girmiş saplama bir cümle olan itiraziyye cümlesinin, ana cümlenin anlamına tesiri yoktur. (Sevinç Resul, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”In Kullanımı)
وَيْلَكَ kelimesi tehdit ve korkutma kelimesidir. (Âşûr)
Müstenefe olarak fasılla gelen اٰمِنْۗ cümlesi mukadder bir sözün mekulü’l-kavlidir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Emir ve Nehiylerin Aciliyet İfade Edip Etmeme Durumları:
- Emirler aciliyet veya tehir ifade etmezler. Sadece bir şeyin yapılmasını isterler.
- Nehiyler aciliyet ifade ederler. Yasaklanan şeyden hemen uzaklaşılmasını isterler. (Hasan Karakaya, Fıkıh usulü, s. 558-559)
وَيْلَكَ (Yazıklar olsun sana!) ifadesi onun helak olması için bir bedduadır; maksat, gerçekten helak olması değil, onu imana teşvik edip yönlendirmektir. (Keşşâf)
"O ikisi de Allah'a yalvararak senden Allah'a sığınırız’’ derler ya da Allah'tan ona imana muvaffakiyet vermesini isterler. (Beyzâvî)
وَيْلَكَ (Yazıklar olsun sana!) veyil sana, aslında bizim ‘canı çıkası, geberesi’ tabirimiz gibi bir helak duası olmakla beraber hakikaten helak için değil, azarlayarak teşvik ve özendirme için de kullanılır ki burada da maksat odur. Onun için bana yazıklar olsun sana demek daha uygun olacaktır. (Elmalılı)
اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّۚ
Beyanî istînâf veya ta’liliyye olarak fasılla gelen son cümlenin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir.
إنَّ وعْدَ اللَّهِ حَقٌّ cümlesi, imanı emretmek ve Allah’ın vaadinin gerçekleşeceği tehdidine maruz bırakmak için tarizdir. (Âşûr)
اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkâri kelamdır. Müsnedün ileyh olan وَعْدَ اللّٰهِ , veciz anlatım kastına binaen izafetle gelmiştir.
وَعْدَ kelimesinin Allah lafzına izafeti, vaade dikkat çekip önemini vurgulamak ve tazim içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı, hükmün illetini belirtmek ve ikazı artırmak için zamir makamında zahir ismin tekrarlanmasında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ ve isim cümlesi nedeniyle çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Bu cümle, Kur’an-ı Kerim’de toplam 3 kere tekrarlanmıştır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.
Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)
فَيَقُولُ مَا هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ
Ayetin son cümlesi mukadder söze فَ ile atfedilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
يَقُولُ fiilinin mekulü’l-kavli olan مَا هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ cümlesi, kasrla tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
İnkârcıların sözlerinde müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması işaret edilene tahkir ifade eder.
Nefy harfi مَا ve istisna edatı اِلَّا ile oluşan kasr mübteda ve haber arasındadır. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır. هٰذَٓا mevsuf/maksûr, اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ sıfat/maksûrun aleyhtir.
Müsnedün ileyhin işaret ismi ile gelmesi, işaret edilene tahkir kastı taşımaktadır. Ayrıca işaret isminde tecessüm sanatı vardır.
Müsnedin izafetle gelmesi az sözle çok anlam ifadesi içindir.
İnkârcıların kullandıkları üslup, inkârlarının ne kadar derin olduğunun delilidir. Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve kasr üslubu sebebiyle üç katlı bir tekid ifade eden çok muhkem cümlelerdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)