فَاعْلَمْ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مُتَقَلَّبَكُمْ وَمَثْوٰيكُمْ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَاعْلَمْ | bil ki |
|
2 | أَنَّهُ | ki o |
|
3 | لَا | yoktur |
|
4 | إِلَٰهَ | tanrı |
|
5 | إِلَّا | başka |
|
6 | اللَّهُ | Allah’tan |
|
7 | وَاسْتَغْفِرْ | ve mağfiret dile |
|
8 | لِذَنْبِكَ | kendi günahın için |
|
9 | وَلِلْمُؤْمِنِينَ | ve inanan erkekler için |
|
10 | وَالْمُؤْمِنَاتِ | ve inanan kadınlar için |
|
11 | وَاللَّهُ | ve Allah |
|
12 | يَعْلَمُ | bilir |
|
13 | مُتَقَلَّبَكُمْ | dönüp dolaşacağınız yeri |
|
14 | وَمَثْوَاكُمْ | ve varıp duracağınız yeri |
|
Hz. Peygamber’in şahsında insanlara dinin özü olan tevhid kelimesi bir daha hatırlatılmakta ve herkes, kıyamet gelip çatmadan günahlardan tövbe etmeye, Allah’tan af dilemeye davet edilmektedir. Bunu da geciktirmeden yapmak gerekir; çünkü biraz sonra ne yapacağını ve nerede olacağını hiçbir kimse bilemez.
Peygamberler mâsumdurlar; ümmetlerine örnek olacakları için Allah onları günah işlemekten korumuştur, hatalarını da zamanında tashih ederek kalıcı olmasını engellemiştir. İslâm inancının önemli bir ilkesi olan ismet (peygamberlerin mâsumluğu), Hz. Peygamber’in günah işlediğini kabul etmemizi engellemektedir. Bu sebeple âyette geçen “Günahının... bağışlanmasını dile!” cümlesini bu inanç esası çerçevesinde anlamlandırmak gerekmektedir. Yapılan yorumlar şöyledir:
1. Sözün muhatabı Hz. Peygamber olmakla beraber asıl hedef ümmettir. 2. Hz. Peygamber tevazu gereği kendi hata ve günahından bahseder ve devamlı Allah’tan af diler olduğu için bu güzel davranışa uygun bir ifade kullanılmıştır. 3. Hz. Peygamber için günah olan veya onun günah saydığı şey, sıradan insanlar için tabii ve mubah olan davranışlardır. Nitekim kendisi şöyle buyurmuştur: “Kalbimin perdelendiği oluyor ve ben günde yüz defa Allah’tan af ve mağfiret diliyorum” (Müslim, “Zikr”, 41). Burada “perdelenme” diye çevirdiğimiz kelime, “Allah’ı anma ve hatırda tutma konusundaki kesiklik” olarak açıklanmıştır. Yani Hz. Peygamber her an Allah şuuru içinde yaşamaktadır, bu şuurda anlık kesintileri günah sayıp onlara da tövbe etmektedir. 4. Tabâtabâî Mîzân isimli tefsirinde (XVIII, 258, 274) farklı bir yorum yapmış, burada geçen “zenb” kelimesinin günah değil, suç mânasında olduğunu, Mekke müşrikleri nezdinde Hz. Peygamber ve müminler suçlu ve ölüme mahkûm olduklarından bu durumun ortadan kalkması ve onlara karşı kesin bir zafer için rabbine dua etmesi istendiğini ileri sürmüş, bu sûreden sonra gelecek olan Fetih sûresinin başında açıklanan “fetihle zenbin ortadan kaldırılması” arasındaki sebep-sonuç ilişkisini de delil olarak kullanmıştır.
Hz. Peygamber’den, bütün müminler için Allah’tan af dilemesinin istenmesi, onun şefaat yetkisinin bir delili olarak da değerlendirilmiştir.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 53-54
فَاعْلَمْ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِۜ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir.Takdiri, إذا علمت سعادة المؤمنين وشقاوة الكافرين فخذ العلم بوحدانية الله (Eğer müminlerin mutluluğunu, kâfirlerin sıkıntısını biliyorsan, Allah'ın birliğini kabul et.) şeklindedir.
اعْلَمْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. اَنَّ ve masdar-ı müevvel amili اعْلَمْ ‘in mef’ûlun bihi olup mahallen mansubdur.
اعْلَمْ , ‘bilmek’ mansında kalp fiillerindendir. Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübteda ve haberi iki mef’ûl yaparak nasb ederler. 3 gruba ayrılırlar:
1. Bilmek manasında olanlar.
2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir.
3. Değiştirme manası ifade edenler. Aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir.
Değiştirme manasına gelen fiiller ‘etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi’ gibi manalara gelir.
Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen اَنَّ ’li ve اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
أَنَّ masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir. هُ muttasıl zamiri أَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ cümlesi أَنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
لَٓا cinsi nefyeden olumsuzluk harfidir. اِلٰهَ kelimesi لَٓا ’nın ismi olup fetha üzere mebnidir. اِلَّا istisna harfidir. لَٓا ’nın haberi mahzuftur. Takdiri, موجود (vardır) şeklindedir. اللّٰهُ lafza-i celâl mahzuf haberin zamirinden bedeldir.
Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اسْتَغْفِرْ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. اسْتَغْفِرْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. لِذَنْبِكَ car mecruru اسْتَغْفِرْ fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. لِلْمُؤْمِن۪ينَ car mecruru atıf harfi وَ ‘la makabline matuf olup cer alameti ي ‘dir.Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. الْمُؤْمِنَاتِ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.
اسْتَغْفِرْ fiili, sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi غفر ‘dir.
Bu bab fiile talep, tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.
مُؤْمِن۪ينَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مُتَقَلَّبَكُمْ وَمَثْوٰيكُمْ۟
وَ istînâfiyyedir. İsim cümlesidir. للّٰهُ lafza-i celâl mübteda olup lafzen merfûdur. يَعْلَمُ mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
يَعْلَمُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. مُتَقَلَّبَكُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. مَثْوٰيكُمْ۟ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. مُتَقَلَّبَكُمْ kelimesi تَفَعَّلَ babının ism-i mef’ûlüdür.فَاعْلَمْ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِۜ
Ayette mütekellim Allah Teâlâ, muhatap Hz. Peygamberdir.
Rabıta harfi فَ , mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Cevap cümlesi olan فَاعْلَمْ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Takdiri إذا علمت سعادة المؤمنين وشقاوة الكافرين فخذ العلم بوحدانية الله. (Eğer müminlerin mutluluğunu, kâfirlerin sıkıntısını biliyorsan, Allah'ın birliğini kabul et.) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
فَاعْلَمْ sözündeki emir, ilim talep etmekten kinayedir. O bilinen ameldir. (Âşûr)
İlim, amelden önce zikredilmiştir. Buna sebep, O'nun üstünlüğünü ve Allah'ın birliğini bilmek başta olmak üzere bilginin, meziyet bakımından eşsizliğine dikkat çekmektedir. Çünkü, Allah'ın tek olduğunu bilmek, herkesin ilk vazifesidir. İlim, marifetten daha üstündür. Onun için ayette فَاعْلَمْ (bil ki) denilmiş, فاعرف denilmemiştir. Çünkü insan bazen bir şeyi tanır ama tam anlamıyla bilemez. Fakat bir şeyi iyice bilir, künhüne vakıf olursa onu tanır. Allah'ın ulûhiyetini bilmek, sıfatlarını bilmek kabilindendir. Çünkü ulûhiyet sıfatlardan birisidir. İnsana, Allah'ın hakikatini bilmesi lazım değildir. Zaten bu imkânsızdır. (Ruhu’l Beyân)
Tekid ve masdar harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ , faide-i haber inkârî kelamdır. اَنَّ ve masdar-ı müevvel, اعْلَمْ fiilinin iki mef’ûlü yerindedir.
لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ cümlesi اَنَّ ‘nin haberidir. Cinsini nefyeden لَٓا ’nın dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber inkârî kelamdır.
Lafz-ı celâl, cinsini nefyeden لَاۤ ’nın ismi olan اِلٰهَ ’nin mahallinden veya لَٓا ’nın mahzuf haberindeki zamirden bedeldir. لَاۤ ’nın haberinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Nefy harfi لَاۤ ve istisna harfi إِلَّا ile oluşan kasr, إِلَـٰهَ ile اللّٰهُ arasındadır. Kasr-ı sıfat ale’l mevsuf, hakiki kasrdır.
وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِۜ cümlesi atıf harfi وَ ‘la اعْلَمْ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.
Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır
Ayet-i kerime müminlerin günahlarının çokluğundan dolayı istiğfara ne kadar çok muhtaç olduklarına işaret etmektedir. اسْتَغْفِرْ : Bağış ve günahın örtülmesini dilemek demektir. Bu ya günah işlemekten korunmakla olur. O zaman bunun manası, günaha girmekten korunmak ve muhafaza edilmek olur. Ya da günahın cezasını çekmekten korunmakla olur. O zaman da bunun manası af ve günahın silinmesini istemek olur. (Ruhu’l Beyân, Fahreddin er-Râzî)
لِ harf-i cerinin tekrarında ve muzâfın hazfinde buna çok ihtiyaçlarının olduğuna ve günahlarının da çok bulunduğuna, aynı zamanda başka cinsten olduğuna işaret vardır. Çünkü Efendimiz'in günahı, evlayı terk cinsindendir. (Fahreddin er-Râzî)
لِذَنْبِكَ ‘deki لِ harfi اسْتَغْفِرْ fiilinin ikinci mef’ûlünün açıkladığı tayin lâmıdır. لِلْمُؤْمِن۪ينَ ‘deki لِ , illet lâmı veya عَنْ manasındadır. Mef’ûlü mahzuftur. (Âşûr)
مُؤْمِنَاتِۜ (mümin kadınlar)‘ın مُؤْمِن۪ينَ (mümin erkekler)’den sonra zikredilmesi bu makamdaki öneminden dolayıdır. Genellikle Kur’an mümin erkekleri zikrederek, tağlîb yoluyla kadınları da ifade eder. Çünkü şer’i hükümler yerine getirmekte zorlananlar hariç hem kadınlar hem de erkekler içindir. (Âşûr)
لِذَنْبِكَ car mecruru اسْتَغْفِرْ fiiline mütealliktir. لِلْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِۜ car mecrurları, ذَنْبِكَ ’ye matuftur.
مُؤْمِن۪ينَ - مُؤْمِنَاتِۜ arasında cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr, lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مُتَقَلَّبَكُمْ وَمَثْوٰيكُمْ۟
وَ , istînâfiyyedir.
İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi teberrük, telezzüz ve ikaz içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı, hükmün illetini belirtmek ve ikazı artırmak için zamir makamında zahir ismin tekrarlanmasında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiil gelerek yapılan amellerin zihinde canlanması sağlanmıştır.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
مُتَقَلَّبَكُمْ izafeti يَعْلَمُ fiilinin mef’ûlüdür. مَثْوٰيكُمْ۟ izafeti مُتَقَلَّبَكُمْ ’ye matuftur.
مُتَقَلَّبَ kelimesi تَفَعَّلَ babındandır. Sülasisi قلب ’dir. Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve taleb anlamları katar.
يَعْلَمُ - اعْلَمْ kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
لِلْمُؤْمِن۪ينَ - الْمُؤْمِنَاتِۜ kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
مُتَقَلَّبَكُمْ - مَثْوٰيكُمْ۟ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.