ذٰلِكَ بِاَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا اتَّبَعُوا الْبَاطِلَ وَاَنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّبَعُوا الْحَقَّ مِنْ رَبِّهِمْۜ كَذٰلِكَ يَضْرِبُ اللّٰهُ لِلنَّاسِ اَمْثَالَهُمْ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | ذَٰلِكَ | bu böyledir |
|
2 | بِأَنَّ | çünkü |
|
3 | الَّذِينَ | kimseler |
|
4 | كَفَرُوا | inkar eden(ler) |
|
5 | اتَّبَعُوا | uymuşlardır |
|
6 | الْبَاطِلَ | batıla |
|
7 | وَأَنَّ | ve şüphesiz |
|
8 | الَّذِينَ | ki |
|
9 | امَنُوا | inananlar ise |
|
10 | اتَّبَعُوا | uymuşlardır |
|
11 | الْحَقَّ | hakka |
|
12 | مِنْ | gelen |
|
13 | رَبِّهِمْ | Rablerinden |
|
14 | كَذَٰلِكَ | işte böyle |
|
15 | يَضْرِبُ | anlatır |
|
16 | اللَّهُ | Allah |
|
17 | لِلنَّاسِ | insanlara |
|
18 | أَمْثَالَهُمْ | onların durumlarını |
|
ذٰلِكَ بِاَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا اتَّبَعُوا الْبَاطِلَ وَاَنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّبَعُوا الْحَقَّ مِنْ رَبِّهِمْۜ
İsim cümlesidir. İsm-i işaret ذٰلِكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. ل harfi buud yani uzaklık belirten harf, ك ise muhatap zamiridir.
اَنَّ ve masdar-ı müevvel بِ harf-i ceriyle birlikte mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir.
اَنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl, اَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası كَفَرُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
كَفَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
اتَّبَعُوا fiili اَنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. اتَّبَعُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. الْبَاطِلَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
اَنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّبَعُوا الْحَقَّ مِنْ رَبِّهِمْۜ cümlesi atıf harfi و ‘la makabline matuftur.
Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl, اَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası اٰمَنُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
اٰمَنُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و 'ı fail olarak mahallen merfûdur.
اتَّبَعُوا fiili اَنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
اتَّبَعُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. الْحَقَّ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. مِنْ رَبِّهِمْ car mecruru الْحَقَّ ‘nın mahzuf haline mütealliktir.
كَذٰلِكَ يَضْرِبُ اللّٰهُ لِلنَّاسِ اَمْثَالَهُمْ
Fiil cümlesidir. كَ , harf-i cerdir. مثل “gibi” demektir. Bu ibare, amili يَضْرِبُ olan mahzuf mef’ûlu mutlaka mütealliktir.
ذٰ işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur. ل harfi buud yani uzaklık belirten harf, ك ise muhatap zamiridir.
يَضْرِبُ damme ile merfû muzari fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur. لِلنَّاسِ car mecruru
اَمْثَالَهُمْ kelimesi mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
ذٰلِكَ بِاَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا اتَّبَعُوا الْبَاطِلَ وَاَنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّبَعُوا الْحَقَّ مِنْ رَبِّهِمْۜ
Önceki ayet için ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.
Cümle, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtida-i kelamdır.
ذٰلِكَ mübtedadır. Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması, işaret edilenin önemini vurgular.
Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
ذَ ٰلِكَ ile muşârun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamda bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan Suresi 57, s. 190)
Suredeki ardarda gelen ayetlerde, muşârun ileyhi kâmil olarak temyiz etmek için işaret ismi dört kere zikredilmiştir. (Âşûr)
أَنَّ ve masdar-ı müevvel, sebep bildiren بِ harfi nedeniyle mecrur mahalde olup ذَ ٰلِكَ ‘nin mahzuf haberine mütealliktir. Haberin mahzuf oluşu, îcâz-ı hazif sanatıdır. اَنَّ ‘nin ismi konumundaki mevsûl الَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan كَفَرُوا , mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, bahsi geçenlerin bilinen kişiler olduğunu belirtmesi yanında onlara tahkir ifade eder.
اَنَّ ’nin haberi olan اتَّبَعُوا الْبَاطِلَ cümlesi, Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haberin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi anlama hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar manaları katmıştır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
وَ , atıf harfidir. Cümledeki ikinci tekid ve masdar harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi اَنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّبَعُوا الْحَقَّ مِنْ رَبِّهِمْۜ , masdar tevilinde olup tezat sebebiyle birinci masdar-ı müevvele atfedilmiştir. İkinci masdar-ı müevvel de, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
اَنَّ ‘nin ismi konumundaki mevsûl الَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan اٰمَنُوا , mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, bahsi geçenlerin bilinen kişiler olduğunu belirtmesi yanında onlara tazim ifade eder.
اَنَّ ’nin haberi olan اتَّبَعُوا الْحَقَّ مِنْ رَبِّهِمْ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haberin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi anlama hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar manaları katmıştır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafat, s. 107)
مِنْ رَبِّهِمْۙ car mecruru الْحَقَّ ‘nın mahzuf haline mütealliktir. Halin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
اتِّباعُ الباطِلِ واتِّباعُ الحَقِّ terkiplerinde istiareyi temsiliye vardır. Yani şirk önderleri var ve dostlarına şirki, batıl işleri emrediyor. Diğer tarafta müminler var, onlar da Kur'an’a, hakka davet ediyor. Bu heyet, temsili istiare diye adlandırılır. (Âşûr)
اَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا اتَّبَعُوا الْبَاطِلَ cümlesiyle, اَنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّبَعُوا الْحَقَّ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır. (Âşûr)
رَبِّهِمْۜ izafetinde Rab isminin iman edenlere ait zamire muzâf olmasıyla onlar, şan ve şeref kazanmıştır.
الحَقّ ‘ın مِنْ رَبِّهِمْۜ ile vasıflanması, hem Kur’an’ı hem de müminleri onurlandırma ve şeref kazandırmak içindir. (Âşûr)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
الْحَقَّ - الْبَاطِلَ ve كَفَرُوا - اٰمَنُوا gruplarındaki kelimeler arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
Bu ayet iki grubun hallerini, dikkate değer özellikleri -ki onlar; öncekilerin batıla uymaları, mahrumiyet ve hüsranları, sonrakilerin de hakka uyup kurtulmalarıdır- anlatır. Bir hadiste şöyle buyurulmuştur: ”Allah'ım bize hakkı hak olarak göster ve ona uymayı ihsan et. Batılı batıl olarak göster ve ondan kaçınmayı nasip et."
الْحَقَّ kelimesine birkaç değişik mana verilmiştir. Bunlar:
1- Bir şeyi, hikmetin gereğine uygun olarak yaratan. Bu anlamdan dolayı, Allah Teâlâ hakkında, ”hüve'l-hak- O haktır" denilmiştir.
2- Hikmetin gereğine uygun olarak bulunan, yaratılan şey. Bu anlamda olmak üzere, Allah'ın tüm yaptıkları haktır, denir. Ölüm haktır, öldükten sonra dirilmek haktır, gibi sözlerimiz de bu manadadır. Tüm varlıklar, bu terim altına girerler. Çünkü Allah'ın yaptıklarında abes bulunamaz. Bazı şeylerin batıl oluşu hakiki değil, izafîdir. Şeytan bile böyledir.
3- Kendi içerisinde tutarlı olan bir şey hakkındaki inanca da, hak denir. ”Falanın öldükten sonra dirilmeye, sevap, ceza, cennet, cehenneme dair inancı haktır," dediğimizde bu manada kullanmış oluruz.
4- Gerektiği gibi olan. Olması gereken vakitte gerektiği gibi bulunan söz ve hareket haktır. Sözün haktır, yaptığın haktır, gibi sözler bu kabildendir.
الْبَاطِلَ /Batıl, bütün bu manalarda hakkın zıttıdır. İman haktır. Çünkü Allah'ın emrettiği şeylerdendir. Küfür batıldır. Çünkü Allah'ın yasakladığı şeylerdendir. Tüm salih amelleri ve yasakları buna kıyaslayınız. (Ruhu’l Beyân)
كَذٰلِكَ يَضْرِبُ اللّٰهُ لِلنَّاسِ اَمْثَالَهُمْ
Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Ayette îcâz-ı hazif vardır. كَذٰلِكَ , amili يَضْرِبُ olan mahzuf bir mef’ûlu mutlaka mütealliktir. Bu takdire göre cümle müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. يَضْرِبُ fiiline müteallik olan car mecrur لِلنَّاسِ , ihtimam için, mef’ûl olan اَمْثَالَهُمْ ‘a takdim edilmiştir.
Allah ve Rabb isimlerinin arka arkaya gelmesiyle Rabbin Allah olduğu, Allah’tan başka Rab olmadığı vurgulanır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 1, s. 234)
Ayetin başındaki كذلك sözü son derece kısa ve müstakil bir cümledir. Manası başka bir manaya sürükler. Ancak öncesinde bunu açıkça ifade edecek müstakil bir lafız yoktur. Öyle ki bu bir şeye benzetmek istenirse bundan daha kâmil olan bir başka şekil bulunamaz. Bu cümle Kur’an-ı Kerîm'de gerçekten çok geçer, en güzel geldiği yer de burada görüldüğü gibi farklı konuların arasında ve kelamın mafsalında tek bir hakikat için gelmesidir. (Muhammed Ebu Mûsâ, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan Suresi 28, s. 101)
كَذٰلِكَ (İşte böyle), aslında uzaktaki bir nesneye işaret için kullanılır. Buradaki isti’mali, işaret edilen nimetin derecesinin, faziletteki mertebesinin yüksekliğini bildirmek içindir. (Ebüssuûd)
Bu ifadedeki ك harfi ‘misil’ manasındadır ancak neyin misli olduğu açık değildir. İşaret ismi ise bir merci gerektirir. İşaret ismi ك ile birleşmiştir ve bunlarda bir kapalılık söz konusudur. Çünkü muşârun ileyh bilinmedikçe bir şey ifade etmeyen, işaret ismi ile ك ‘ten oluşmuştur. Bu bina önemli mafsallarda gelen kapalı bir terkiptir. Bize ‘’arkadan gelecek olan şeyler şu anda bulunduğunuzdan daha yüce bir makamdır’’ der. (Muhammed Ebu Mûsâ, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhân/54, s. 177, 205)
اتَّبَعُوا - الَّذ۪ينَ - اَنَّ kelimelerinin tekrarında ıtnâb, كَذٰلِكَ - ذٰلِكَ arasında iştikak cinası ve bu gruplardaki kelimeler arasında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Birinci, ikinci ve üçüncü ayetlerin sonunda bulunan sırayla اَعْمَالَهُمْ - بَالَهُمْ - اَمْثَالَهُمْ kelimelerinde seci ve lüzum ma la yelzem sanatı bulunmaktadır.
يَضْرِب ifadesi, إلْقاءُ تَبْيِينٍ (açıklama yapmak) anlamındadır. (Âşûr)
اَمْثَالَهُم (Onların misallerini) ifadesindeki, هُم (Onlar) zamiri ile ilgili şu iki izah yapılabilir:
a) Bütün insanlar ile ilgilidir. Buna göre Cenab-ı Hak, "Allah insanlara, kendilerinin aleyhine misaller getirir" demiş olur.
b) Bu, daha önce bahsedilen iki grupla ilgilidir. Bu durumda da ayetin manası, "Allah insanlara, daha önce bahsedilmiş olan bu iki grubun misallerini açıklar" şeklinde olur. (Fahreddin er-Râzî)