En'âm Sûresi 119. Ayet

وَمَا لَكُمْ اَلَّا تَأْكُلُوا مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللّٰهِ عَلَيْهِ وَقَدْ فَصَّلَ لَكُمْ مَا حَرَّمَ عَلَيْكُمْ اِلَّا مَا اضْطُرِرْتُمْ اِلَيْهِۜ وَاِنَّ كَث۪يراً لَيُضِلُّونَ بِاَهْوَٓائِهِمْ بِغَيْرِ عِلْمٍۜ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِالْمُعْتَد۪ينَ  ...

Allah, yemek zorunda kaldıklarınız dışında size neleri haram kıldığını tek tek açıklamışken, üzerine adının anıldığı hayvanları yememenizin sebebi nedir. Gerçekten birçokları nefislerinin arzularına uyarak bilmeden (halkı) saptırıyorlar. Şüphesiz senin Rabbin, haddi aşanları çok iyi bilir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَا ne oluyor ki?
2 لَكُمْ size
3 أَلَّا
4 تَأْكُلُوا yemiyorsunuz ا ك ل
5 مِمَّا olanlardan
6 ذُكِرَ anılmış ذ ك ر
7 اسْمُ adı س م و
8 اللَّهِ Allah’ın
9 عَلَيْهِ üzerine
10 وَقَدْ ve muhakkak
11 فَصَّلَ açıklamıştır ف ص ل
12 لَكُمْ size
13 مَا şeyleri
14 حَرَّمَ haram kıldığı ح ر م
15 عَلَيْكُمْ size
16 إِلَّا dışında
17 مَا şeyleri
18 اضْطُرِرْتُمْ mecbur kaldıklarınız ض ر ر
19 إِلَيْهِ onlara
20 وَإِنَّ ve doğrusu
21 كَثِيرًا birçokları ك ث ر
22 لَيُضِلُّونَ şaşırtıyorlar ض ل ل
23 بِأَهْوَائِهِمْ keyiflerine uyarak ه و ي
24 بِغَيْرِ olmaksızın غ ي ر
25 عِلْمٍ bir bilgileri ع ل م
26 إِنَّ muhakkak ki
27 رَبَّكَ Rabbin ر ب ب
28 هُوَ O
29 أَعْلَمُ çok iyi bilir ع ل م
30 بِالْمُعْتَدِينَ sınırı aşanları ع د و
 

Hafâcî’nin kaydettiği bir rivayete göre ilk dönem müslümanlarından bir kısmı, zühd ve takvâ olsun diye bazı önemli gıda maddelerini kendilerine yasaklıyorlardı. Âyette böyle bir tutumun doğru olmadığına işaret edilmiştir (bk. İbn Âşûr, VIII, 33). Ancak Taberî, kendisinin ilk müslümanlar arasında böyle bir anlayış bulunduğunu gösteren bir bilgiye rastlamadığını belirtiyor (VIII, 12). Bu âyetin ifadesi karşısında da, vejeteryen anlayışın kişisel bir tercih olmaktan öte kendisi için dinî bir dayanak bulması mümkün değildir. Zira yüce Allah, açlıktan ölmek gibi bir çaresizlik dışında hangi şeylerin yenilmesinin haram olduğunu açıklamıştır.

 Âyetin “Oysa Allah … haram kıldığı şeyleri size açıklamıştır” cümlesiyle hangi âyetin kastedildiği hususunda değişik görüşler ileri sürülmüştür. Müfessirlerin çoğunluğuna göre bu ifade ile, yenilmesi haram olan şeyleri açıklayan Mâide sûresinin 3. âyetine atıfta bulunulmuştur. Ancak En‘âm sûresi Mekke’de, Mâide sûresi ise Medine’de indiğinden bu görüş isabetli görülmemektedir. Râzî ise söz konusu ifadeyle, bu sûrenin az sonra gelecek olan 145. âyetinin kastedildiği görüşündedir.

 Âyette, zaruret halinde haram kılınan şeylerden yenilmesine izin verilmiştir. Ancak zaruret halinin tesbitiyle ilgili kesin ölçüler belirlenmesi önemli güçlükler taşır; bu durum büyük ölçüde vicdanî bir meseledir. Bu sebeple âyetin sonunda “Muhakkak ki rabbin haddi aşanları çok iyi bilir!” buyurularak bu ruhsatı istismar etmeye kalkışacak olan kötü niyetli kimseler uyarılmıştır.

 

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 462-463 

 

وَمَا لَكُمْ اَلَّا تَأْكُلُوا مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللّٰهِ عَلَيْهِ


وَ  atıf harfi,  مَا   istifham ismidir. Mübteda olarak mahallen merfûdur.  لَكُمْ  car mecruru mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır.   

اَنْ  masdar harfidir.  لاَ  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, mahzuf harfi ceriyle birlikte mahzuf hale müteallıktır. Takdiri,  ما لكم في عدم أكلكم (Size ne oluyor da…. yemiyorsunuz?) şeklindedir.

تَأْكُلُوا  fiili,  نَ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

مَا  müşterek ism-i mevsûlu,  مِنْ  harf-i ceriyle birlikte  تَأْكُلُوا  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  ذُكِرَ اسْمُ اللّٰهِ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

ذُكِرَ  meçhul mazi mebni fiildir.  اسْمُ  naib-i fail olup lafzen merfûdur.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

عَلَيْهِ  car mecruru  ذُكِرَ  fiiline müteallıktır. 


 وَقَدْ فَصَّلَ لَكُمْ مَا حَرَّمَ عَلَيْكُمْ اِلَّا مَا اضْطُرِرْتُمْ اِلَيْهِۜ

 

وَ  haliyye, قَدْ  tahkik harfidir.  فَصَّلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو’dir.

Burada hal mazi fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) mazi fiil cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına  وَقَدْ  gelir. Bazen sadece  و  gelir. Nadiren  و’sız gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَكُمْ  car mecruru  فَصَّلَ  fiiline müteallıktır.

Müşterek ism-i mevsûl olan  مَا, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası  حَرَّمَ عَلَيْكُمْ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

حَرَّمَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.

عَلَيْكُمْ  car mecruru  حَرَّمَ  fiiline müteallıktır.  اِلَّا  istisna harfidir. İstisna munkatı veya muttasıl olabilir.

Müşterek ism-i mevsûl  مَا, müstesna olup mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası  اضْطُرِرْتُمْ اِلَيْهِ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

اضْطُرِرْتُمْ  sükun üzere meçhul mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  naib-i fail olarak mahallen merfûdur.

اِلَيْهِ  car mecruru   اضْطُرِرْتُمْ  fiiline müteallıktır.

اضْطُرِرْتُمْ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi  ضرر ’dır. Bu bab fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.


 وَاِنَّ كَث۪يراً لَيُضِلُّونَ بِاَهْوَٓائِهِمْ بِغَيْرِ عِلْمٍۜ 

 

İsim cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

كَث۪يراً  kelimesi  اِنَّ’nin ismi olup lafzen mansubtur.

لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. يُضِلُّونَ  fiili  اِنَّ’nin  haberi olarak mahallen merfûdur.

يُضِلُّونَ  fiili, نَ ’un  sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و’ı fail olup mahallen merfûdur.

بِاَهْوَٓائِهِمْ  car mecruru  يُضِلُّونَ  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. بِ  harf-i ceri sebebiyyedir.

بِغَيْرِ  car mecruru يُضِلُّونَ  ‘deki failin mahzuf haline müteallıktır. Takdiri, متلبسين بغير علم şeklindedir.

عِلْمٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 


 اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِالْمُعْتَد۪ينَ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

رَبَّكَ  kelimesi  اِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubtur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. هُوَ  fasıl zamiridir. Tekid ifade eder.

 اَعْلَمُ  kelimesi اِنَّ ’nin  haberi olup lafzen merfûdur.

بِالْمُعْتَد۪ينَ  car mecruru  اَعْلَمُ ’ye  müteallıktır. Cer alameti  ي ’dir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الْمُعْتَد۪ينَ  sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftiâl babının ism-i failidir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَمَا لَكُمْ اَلَّا تَأْكُلُوا مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللّٰهِ عَلَيْهِ


وَ  atıf harfidir. Cümle önceki  ayetteki şart cümlesine matuftur. Aralarında inşâî olmak bakımından mutabakat vardır.  

İstifham üslubunda talebî inşâî isnad olan cümle, istifham üslubunda gelmiş olsa da cümlenin asıl geliş amacı kınama ve tevbih olduğu için terkip, mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

İsim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.  مَا  istifham ismi mübtedadır. Cümlede car mecrurun müteallakının hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Masdar harfi  اَن ‘i takip eden menfi muzari fiil cümlesi  لَّا تَأْكُلُوا, masdar tevilindedir. Masdar-ı müevvel, takdir edilen  في  harf-i ceriyle birlikte mahzuf hale müteallıktır.(Âşûr) 

Mecrur mahaldeki  مَّا  müşterek ism-i mevsûlu  تَأْكُلُوا’ye müteallıktır. Sılası olan  ذُكِرَ اسْمُ اللّٰهِ عَلَيْهِ, mazi fiil sıygasında gelerek sübuta, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. (Âşûr, Mümtehine Suresi, 6)

Mevsûlde, müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır. Fiil meçhul bina edilerek mef’ûle dikkat çekilmiştir.

Bu ilâhî kelam, kesilirken üzerine yalnız Allah’ın adının anıldığı bahire, sâibe vs. gibi hayvanların etini yemekten sakınmayı gerektiren herhangi bir sebep olmadığını açıklar. (Ebüssuûd)

اسْمُ اللّٰهِ  izafeti, muzâfa şan ve şeref kazandırmıştır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللّٰهِ عَلَيْهِ  ibaresi önceki ayettekinin tekrarıdır. Manayı zihne yerleştirme kastı taşıyan bu tekrarda reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.


 وَقَدْ فَصَّلَ لَكُمْ مَا حَرَّمَ عَلَيْكُمْ اِلَّا مَا اضْطُرِرْتُمْ اِلَيْهِۜ 

 

وَ  haliyyedir.  قَدْ  tahkik harfiyle tekid edilen müspet mazi fiil cümlesi faide-i haber talebî kelamdır.

فَصَّلَ  fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَٓا’nın sılası  حَرَّمَ عَلَيْكُمْ اِلَّا مَا اضْطُرِرْتُمْ اِلَيْهِ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümledeki istisna munkatı’ veya muttasıl olabilir.

Müstesna konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَٓا’nın sılası olan اضْطُرِرْتُمْ اِلَيْهِ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mevsûllerde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.


 وَاِنَّ كَث۪يراً لَيُضِلُّونَ بِاَهْوَٓائِهِمْ بِغَيْرِ عِلْمٍۜ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِالْمُعْتَد۪ينَ

 

وَ  istînâfiyyedir. Sübut  ifade eden isim cümlesidir.  إِنَّ  ve  لَ ’la tekid edilmiş faide-i haber inkârî kelamdır.  اِنَّ ’nin isminin nekre gelmesi kesret ve tahkir ifade eder.  

Müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudus ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Son cümle fasılla gelmiş müstenefedir.  اِنَّ  ve fasıl zamiri ile tekid edilmiş isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. 

İki kıraata göre  بِاَهْوَٓائِهِمْ  lafzındaki  بِ  sebebiyye,  بِغَيْرِ عِلْمٍ’deki  بِ  ise mülâbese içindir. Yani bilgisizce, hevaya boyun eğerek saptırıyorlar demektir. (Âşûr) 

İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfret ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi) 

اِنَّ ’nin isminin Rabb ismiyle marife olması, Hz. Peygambere destek ve muhabbetle muamelenin işaretidir. Ayrıca  رَبَّكَ  izafeti Peygambere şan ve şeref ifade eder.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

اَعْلَمُ - عِلْمٍ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

غَيْرِ عِلْمٍ - اَعْلَمُ  kelimeleri arasında tıbâk-ı selb sanatı vardır.

لَيُضِلُّونَ  - الْمُعْتَد۪ينَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِالْمُعْتَد۪ين  sözü tezyîldir. Bu cümlede, Allah’ın bu dalalette olanlara tehdidi Resullah’a haber verilmiştir. Allah’ın bu bilgisinin haber verilmesi, Allah’ın onları cezalandırmasından kinayedir. Muhakkak ki onlar cezadan kaçamazlar. Allah onların durumunu bildiği için aslında bu haberi vermesine gerek yoktur. Bu haber onlar için bir vaiddir. Çünkü onlar Kur’an’ı dinliyorlar ve İslama davet edilirken bu ayetler onlara okunuyordu. (Âşûr)