هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّٓا اَنْ تَأْتِيَهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ اَوْ يَأْتِيَ رَبُّكَ اَوْ يَأْتِيَ بَعْضُ اٰيَاتِ رَبِّكَۜ يَوْمَ يَأْت۪ي بَعْضُ اٰيَاتِ رَبِّكَ لَا يَنْفَعُ نَفْساً ا۪يمَانُهَا لَمْ تَكُنْ اٰمَنَتْ مِنْ قَبْلُ اَوْ كَسَبَتْ ف۪ٓي ا۪يمَانِهَا خَيْراًۜ قُلِ انْتَظِرُٓوا اِنَّا مُنْتَظِرُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | هَلْ | mı? |
|
2 | يَنْظُرُونَ | bekliyorlar |
|
3 | إِلَّا | ille |
|
4 | أَنْ |
|
|
5 | تَأْتِيَهُمُ | gelmesini |
|
6 | الْمَلَائِكَةُ | meleklerin |
|
7 | أَوْ | yahut |
|
8 | يَأْتِيَ | gelmesini |
|
9 | رَبُّكَ | Rabbinin |
|
10 | أَوْ | ya da |
|
11 | يَأْتِيَ | gelmesini |
|
12 | بَعْضُ | bazı |
|
13 | ايَاتِ | ayetlerinin |
|
14 | رَبِّكَ | Rabbinin |
|
15 | يَوْمَ | gün |
|
16 | يَأْتِي | geldiği |
|
17 | بَعْضُ | bazı |
|
18 | ايَاتِ | ayetleri |
|
19 | رَبِّكَ | Rabbinin |
|
20 | لَا |
|
|
21 | يَنْفَعُ | fayda sağlamaz |
|
22 | نَفْسًا | kimseye |
|
23 | إِيمَانُهَا | inanması |
|
24 | لَمْ | hiç |
|
25 | تَكُنْ | etmemiş |
|
26 | امَنَتْ | iman |
|
27 | مِنْ |
|
|
28 | قَبْلُ | daha önce |
|
29 | أَوْ | ya da |
|
30 | كَسَبَتْ | kazanmamış olan |
|
31 | فِي |
|
|
32 | إِيمَانِهَا | imanında |
|
33 | خَيْرًا | bir hayır |
|
34 | قُلِ | de ki |
|
35 | انْتَظِرُوا | bekleyin |
|
36 | إِنَّا | biz de |
|
37 | مُنْتَظِرُونَ | beklemekteyiz |
|
Kendilerine, belirtilen üstün nitelikleri taşıyan bir kitap gelmesine rağmen hâlâ yüz çevirip inanmamakta direnen o zalimler iman etmek için daha neyi bekliyorlar? Önceki bazı âyetlerde geçtiği üzere (bk. 8-9,37, 50, 58, 111, 124) müşrikler, İslâm’ın hak din olduğunu kanıtlayan açık seçik delillerle yetinmeyerek, akıllarınca Hz. Peygamber’i güç durumda bırakmak için daha başka delillerin gösterilmesini istiyorlardı.
Klasik tefsirlerde genellikle buradaki “bazı âyetler” ifadesi kıyamet alâmetleri (eşrât-ı sâat) şeklinde tefsir edilmiştir. “Rabbin gelmesi”nden maksat, O’nun azabının gelmesi, vuku bulması veya Allah’ın mahşerde hüküm vermesidir. Kıyamet alâmetlerinin zuhurundan sonra veya sekerât-ı mevt denilen ölüm anında artık yükümlülük zamanı geçmiş ve sorumluluk dönemi başlamış olduğundan, bundan önce iman etmemiş “yahut inancı kendisine iyilik kazandırmamış” yani imanını sâlih amellerle bütünleştirip yararlı hale getirmemiş (İbn Atıyye, II, 367) kişinin o andan itibaren inandığını ifade etmesi kendisine bir fayda sağlamayacaktır (âyetin bu kısmıyla ilgili olarak mezheplerin farklı tefsir ve görüşleriyle ilgili ayrıntılı bilgi için bk. Elmalılı, III, 2104-2109; İbn Âşûr, VIII, 186-1191).
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 492-493
Huzeyfetu’l-Gifarı (r.a)’den rivayet edilmiştir: Biz bir gün kendi aramızda konuşurken, Hazreti Peygamber yanımıza çıkageldi. Bize “Ne konuşuyorsunuz?” dedi. Biz de “Kıyamet gününden konuşuyoruz” diye cevap verdik. Hazreti Peygamber; “Şüphesiz on alamet görülmedikçe kıyamet kopmayacaktır.” dedi ve “Deccal’i, dumanı(duhan), Dabbetü’l-arz’ı, güneşin batıdan doğmasını, İsa (a.s.)’ın yere inmesini, Ye’cuc ve Me’cuc’u, doğuda, batıda ve Arap yarımadasında olmak üzere üç yer çöküntüsünü, son olarak da Yemen’den çıkarak insanları Mahşere sürecek ateşin vuku bulacağını söyledi.” (Müslim, Fiten, 39).
İşte bunun icin Resûl-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuştur :”Güneş batıdan doğmadan önce kim tövbe ederse, Allah onun tövbesini kabul eder. “
(Müslim ,Zikir 43)
(Ayet ve hadislerle açıklamalı KUR’AN-I KERİM MEALİ
PROF. DR. MEHMET YAŞAR KANDEMİR)
هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّٓا اَنْ تَأْتِيَهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ اَوْ يَأْتِيَ رَبُّكَ اَوْ يَأْتِيَ بَعْضُ اٰيَاتِ رَبِّكَۜ
هَلْ istifham harfidir. يَنْظُرُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اِلَّٓا hasr edatıdır. اَنْ ve masdar-ı müevvel, یَنظُرُونَ fiilinin mef’ûlu olarak mahallen mansubtur.
تَأْتِيَهُمُ mansub muzari fiildir. Muttasıl zamir هُمُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. الْمَلٰٓئِكَةُ fail olup lafzen merfûdur.
اَوْ atıf harfi tahyir / tercih ifade eder. يَأْتِيَ mansub muzari fiildir. رَبُّكَ fail olup lafzen merfûdur. Muzâf hazfedilmiştir. Takdiri, أمر ربك وعذابه (Rabbinin emri ve azabı) şeklindedir.
Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَوْ atıf harfi tahyir/tercih ifade eder. يَأْتِيَ mansub muzari fiildir. بَعْضُ fail olup lafzen merfûdur.
اٰيَاتِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Cemi müennes salim olduğu için cer alameti kesradır.
رَبِّكَ car mecruru يَأْتِيَ fiiline müteallıktır.
اَوْ : Türkçede “veya, yahut, ya da, yoksa” kelimeleriyle karşılayabileceğimiz bu edat iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَوْمَ يَأْت۪ي بَعْضُ اٰيَاتِ رَبِّكَ لَا يَنْفَعُ نَفْساً ا۪يمَانُهَا لَمْ تَكُنْ اٰمَنَتْ مِنْ قَبْلُ اَوْ كَسَبَتْ ف۪ٓي ا۪يمَانِهَا خَيْراًۜ
يَوْمَ zaman zarfı, لَا يَنْفَعُ fiiline müteallıktır. يَأْت۪ي ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يَأْت۪ي merfû muzari fiildir. بَعْضُ fail olup lafzen merfûdur.
اٰيَاتِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Cemi müennes salim olduğu için cer alameti kesradır.
رَبِّكَ car mecruru يَأْت۪ي fiiline müteallıktır.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَنْفَعُ merfû muzari fiildir. نَفْساً mukaddem mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
ا۪يمَانُهَا muahhar fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. تَكُنْ nakıs meczum muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.
تَكُنْ’un ismi müstetir olup takdiri أنت’dir. اٰمَنَتْ fiili تَكُنْ’un haberi olarak mahallen mansubtur.
اٰمَنَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هي’dir. تْ te’nis alametidir.
مِنْ قَبْلُ car mecruru اٰمَنَتْ fiiline mütellıktır. قَبْلُ cer mahallinde muzâftır. Kelimenin merfû oluşu muzâfun ileyhin mahzuf olduğunun işaretidir. Ötre muzâfun ileyhten ivazdır.
قَبْلَ ve بَعْدَ kelimeleri; muzâfun ileyhleri hazfedilince zamme üzere mebni olurlar: Bu durumdaki izafete izafetten munkatı’ zarflar (izafetten kesilen zarflar) denir. قَبْلَ zarfı, hem cümleye hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olanlar grubundadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَوْ atıf harfi tahyir / tercih ifade eder. كَسَبَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هي’dir. تْ te’nis alametidir.
ف۪ٓي ا۪يمَانِهَا car mecruru كَسَبَتْ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
خَيْراً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil اَفْضَلُ veznindendir. İsm-i tafdilin sıfatı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi فُعْلَى veznindedir.
İsm-i tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh’’ denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır.
خَيْرٌ ve شَرٌّ kelimeleri Kur’an-ı Kerim’de umumiyetle ism-i tafdil manasında gelmiştir. Bunların asılları اَخْيَرُ ve اَشْرَرُ veznindedir. Çok kullanıldıklarından dolayı Arap dilbilgisinde bu şekilde gelmektedir. İsm-i tafdilin geliş şekilleri:
1. ال ’sız مِنْ ’li gelir. مِنْ hazf edilebilir. Karşılaştırma içindir. “Daha” manası verir. Müfred müzekker olmalıdır.
2. ال ’lı gelir. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat
olmalıdır (yani bir önceki kelimeye uymalıdır).
3. Marifeye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat olabilir (yani bir önceki kelimeye uymalıdır) veya müfred müzekker olabilir.
4. Nekreye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Müfred müzekker olmalıdır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اٰمَنَتْ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
İf’al babındandır. Sülâsîsi أمن’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
قُلِ انْتَظِرُٓوا اِنَّا مُنْتَظِرُونَ
Fiil cümlesidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili ise müstetir olup takdiri أنت’dir.
Mekulü’l-kavli انْتَظِرُٓوا’dir. قُلْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.
انْتَظِرُٓوا fiili ن’un hazfıyla emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. نَا mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.
مُنْتَظِرُونَ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup ref alameti وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.
انْتَظِرُٓوا fiili, sülasi mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
İftiâl babındandır. Sülâsî mücerredi نظر ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
مُنْتَظِرُونَ sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftiâl babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّٓا اَنْ تَأْتِيَهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ اَوْ يَأْتِيَ رَبُّكَ اَوْ يَأْتِيَ بَعْضُ اٰيَاتِ رَبِّكَۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayette هَلۡ, istifham harfidir. Nefy manasında olup inkârî manadadır. Bunun için arkasından istisna harfi gelmiştir. (Âşûr)
Cümle istifham üslubunda talebî inşaî isnaddır. Va’zedildiği istifham anlamından çıkarak inkârî mana kazanan cümle, mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
Masdar harfi أَن ’den sonraki müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan تَأْتِيَهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ cümlesi, masdar teviliyle یَنظُرُونَ fiilinin mef’ûlü konumundadır.
Aynı üsluptaki müteakip iki cümle اَوْ atıf harfi ile masdar-ı müevvele atfedilmiştir.
هَلۡ istisna edatı إِلَّاۤ ile kasr oluşturmuştur. Kasr, یَنظُرُونَ fiiliyle mef’ûlü arasındadır.
Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat olması caizdir. Yani fail, mef'ûl üzerinde gerçekleşen fiile tahsis edilmiş olur.
رَبُّكَ izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olması Hz. Peygambere destek ve şeref ifade eder.
اٰيَاتِ رَبِّكَ izafetinde ise Rabb ismine muzâf olan اٰيَاتِ ve muzâfun ileyh olan كَ zamiri şan ve şeref kazanmıştır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Ayette bekledikleri şeylerin, kendilerine meleklerin gelmesi, bizzat senin Rabbinin gelmesi ve Rabbin mucizelerinden birinin gelmesi şeklinde belirtilmesi taksim sanatıdır.
Bu ayetin başındaki هَلْ istifham edatı olumsuzluk manasındadır. Buna göre ayetin takdirî manası, “Onlar, sana ancak şu üç şeyden birisi geldiği zaman iman ederler.
a. Meleklerin gelişi;
b. Rabbi Zü’l-Celâl’in gelişi;
c. Yahut da Rabb tarafından kesin ve kāhir ayetlerin gelmesidir. (Fahreddin er-Razi)
Kāhir: İlâhî hâkimiyete karşı direniş gösterenlere önce akla ve duyulara hitap eden belgeler sunmak, bu yarar sağlamadığı takdirde çeşitli afet ve belalarla kendilerini uyarmak ve nihayet onları ortadan kaldırmak. (https://islamansiklopedisi.org.tr/kahhar)
Bu ifade, kâfirlere tebliğ ve uyarının ziyadesiyle yapıldığını, onların mazeretlerinin de tamamen ortadan kaldırıldığını bildirir. (Ebüssûud)
Burada بَعْضُ اٰيَاتِ [bazı ayetler] denmesi, o ayetleri tazim etmek ve korku verici olduklarını bildirmek içindir. Nitekim iki yerde, اٰيَاتِ kelimesinin, küllî mâlikiyet manası içeren رب ismine izafe edilmesi bunun içindir. (Ebüssuûd)
يَوْمَ يَأْت۪ي بَعْضُ اٰيَاتِ رَبِّكَ لَا يَنْفَعُ نَفْساً ا۪يمَانُهَا لَمْ تَكُنْ اٰمَنَتْ مِنْ قَبْلُ اَوْ كَسَبَتْ ف۪ٓي ا۪يمَانِهَا خَيْراًۜ
Menfi muzari fiil sıygasındaki cümlede zaman zarfı لَا يَنْفَعُ , يَوْمَ fiilinin mukaddem mef’ûlüdür. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam يَأْت۪ي بَعْضُ اٰيَاتِ رَبِّكَ cümlesi, يَوْمَ ’nin muzâfun ileyhi konumundadır.
لَمْ تَكُنْ اٰمَنَتْ مِنْ قَبْلُ menfi muzari fiil sıygasında olup نَفْساً kelimesi için sıfattır. Sıfatlar anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. كان’nin dahil olduğu cümlede müsnet, mazi fiil sıygasında gelerek iman etmemiş olmalarının sabit ve devamlı bir hal olduğuna işaret etmiştir.
Mazi fiil sübuta, temekkün ve istikrara işaret eder. (Mümtehine Suresi, 6, Âşûr)
نَفْساً ’deki tenvin nev ve kıllet ifade eder. “Hiçbir nefis” anlamındadır. Olumsuz sıygadaki nekre, umum ifade eder.
يَأْت۪ي - بَعْضُ - اٰيَاتِ - رَبِّكَ - ا۪يمَانِهَا - اَوْ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
ا۪يمَانُهَا - اٰمَنَتْ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
اَوْ harfi nefsin sıfatlarını iki sıfata ayrıcalık tanıyarak taksim etmek için gelmiştir. لَمْ تَكُنْ آمَنَتْ مِن قَبْلُ sıfatı müşriklere ayetlerin ortaya çıktığı gün gafil avlanmamaları için iman etmekte gecikmemeleri için bir uyarıdır. أوْ كَسَبَتْ في إيمانِها خَيْرًا sıfatında aynı zamanda müminleri salih amellerden yüz çevirmekten sakındırmak maksadını da ifade ettiği için idmâc sanatı vardır. (Âşûr)
قُلِ انْتَظِرُٓوا اِنَّا مُنْتَظِرُونَ
Fasılla gelen cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mekulü’l-kavl ise emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Emir üslubunda gelmiş olmasına rağmen mana itibariyle tehdit ve korkutma kastı taşıdığından, mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
انْتَظِرُٓوا - مُنْتَظِرُونَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
اِنَّا مُنْتَظِرُونَ cümlesi de istînafiyye olarak fasılla gelmiştir. Ta’lil cümlesidir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. اِنَّ ile tekid edilmiş cümle faide-i haber inkârî kelamdır.
Ayetteki مُنْتَظِرُونَ kelimesi uygunluk içindir. Yani ayette birbirine mücavir olan iki lafız arasındaki benzeşmeyi sağlamak için karşılık manası da aynı kelime ile adlandırılmıştır. Bu, bedî’ sanatlardan biri olan müşâkeledir. Bu sanata müzâvece diyen alimler de vardır.
انْتَظِرُٓوا cümlesiyle اِنَّا مُنْتَظِرُونَ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.