En'âm Sûresi 162. Ayet

قُلْ اِنَّ صَلَات۪ي وَنُسُك۪ي وَمَحْيَايَ وَمَمَات۪ي لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ  ...

Ey Muhammed! De ki: “Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلْ de ki ق و ل
2 إِنَّ şüphesiz
3 صَلَاتِي benim namazım ص ل و
4 وَنُسُكِي ve ibadetim ن س ك
5 وَمَحْيَايَ ve hayatım ح ي ي
6 وَمَمَاتِي ve ölümüm م و ت
7 لِلَّهِ Allah içindir
8 رَبِّ Rabbi ر ب ب
9 الْعَالَمِينَ alemlerin ع ل م
 

Millet-i İbrâhîm” ifadesi, başta tevhid inancı olmak üzere bütün peygamberlerin benimseyip tebliğ ettikleri ilâhî ve değişmez ilkeleri, mesajları kapsar ve genellikle Hz. Muhammed’in yeni bir din uydurmadığı, aksine bütün hak dinlerde var olduğu halde unutulmuş veya tahrif edilmiş bulunan evrensel ilkeleri benimseyip tebliğ ettiği ve bu bakımdan geçmiş peygamberlerin bir devamı olduğu fikrini vurgular. Nüsük kelimesi hem genel olarak “tapınma” hem de özellikle “kurban” anlamına gelir. Burada müfessirlerce her iki mâna da verilmiştir. Halîfe ise “birinin ardından gelen, onun yerini alan” demektir (halîfe teriminin anlamları konusunda ayrıntılı bilgi için bk. Bakara 2/30).

 Sûrenin başından itibaren Allah’ın varlığı, birliği, ilim, irade ve kudretinin genişliği ve her yönden mükemmelliği ile İslâm’ın hak din, Hz. Muhammed’in de hak peygamber olduğu; ayrıca İslâm’a aykırı bütün yolların bâtıl olduğu ve bunların insanlara dünyaları için de âhiretleri için de asla hayır getirmeyeceği hususunda, peşin yargılı olmayanlar için en doyurucu ve en ikna edici açıklamalar yapıldıktan, deliller verildikten sonra, bu son âyetlerde de sonuç mahiyetindeki ifadeler yer almaktadır. Bu ifadelerde Hz. Peygamber’e hitaben, insanlar ister inansınlar ister inanmasınlar, kendisinin Allah’ın lutfettiği hidayet sayesinde, belli başlı ilkelerine bu sûrede de yer verilen dosdoğru yolda bulunduğunu, itikadî ve amelî hükümleriyle gerçek, düzgün ve sapasağlam bir dine bağlandığını; bunun, hem Araplar’ın hem de yahudiler ve hıristiyanların sözde inandıkları İbrâhim’in, bâtıl inanç ve uygulamalardan münezzeh olan tevhid dini olduğunu; müşriklerin putlara tapmalarına karşılık kendisinin namazıyla, niyazıyla, kurbanıyla ölümüne kadar bütün varlığıyla hayatını Allah’a adadığını ve bu inançları taşıyan ilk müslüman olduğunu, bu sebeple de Allah’tan başka birini asla tanrı tanımayacağını tam bir inanç ve güvenle açıklaması emrolunmaktadır. Kuşkusuz bu, esas itibariyle bütün müslümanlara yönelik bir buyruktur. Herkes kendi ettiklerinin karşılığını görecek, kimse kimsenin vebalini yüklenmeyecektir. Hz. Peygamber tebliğini yapmış, görevini eksiksiz yerine getirmiştir; bu sebeple inkâr ve kötülüklerde direnenler sonunda Allah’ın huzuruna varacak ve müslümanlarla tartışmaya kalkışıp inkâr ettikleri gerçeği o zaman Allah kendilerine apaçık bildirecektir.

 

 Son âyette Allah, gerek bütün insanlara gerekse insanların bir kısmına bahşettiği üstünlüğü ve seçkin nimetleri hatırlatmaktadır. Buna göre yeryüzünde birçok canlının nesli kesildiği halde yüce Allah, peş peşe yarattığı nesillerle insanları birbirine halef kılmış; dünyayı insanla şenlendirmiş, onları yeryüzünün seçkin varlıkları yapmıştır; ayrıca kimi insanlara, diğerlerine nisbetle dünyevî bakımdan üstün dereceler de vermiştir. Ama bunların hepsi bir imtihan içindir; hepsinin hesabı, sorumluluğu vardır.

 Bu son âyetle dolaylı olarak, nesilleri birbiri peşine getirerek insan soyunu kıyamete kadar devam ettiren Allah’ın onları âhiret hayatı için yeniden yaratmaya ve hesaba çekmeye de kadir olduğu hatırlatılmakta ve nihayet Allah’ın cezalandırmasının çok çabuk olduğu uyarısıyla inkârda ısrar edenler bir defa daha uyarılırken, O’nun bağışlayıcı ve esirgeyici olduğu müjdesiyle de müminler sevindirilmektedir.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 496-497

 
نسك Neseke: نُسُكٌ ibadet demektir. مَناسِكٌ hacda yapılması gereken ibadetlerdir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 7 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli menâsik (ibadet şekli) dir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 
 

قُلْ اِنَّ صَلَات۪ي وَنُسُك۪ي وَمَحْيَايَ وَمَمَات۪ي لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ

 

Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir  أنت ’dir. Mekulü’l-kavli, اِنَّ صَلَات۪ي وَنُسُك۪ي وَمَحْيَايَ وَمَمَات۪ي’dir.

قُلْ  fiilinin mef’ûlu olarak mahallen mansubtur.

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

صَلَات۪ي  kelimesi  اِنَّ ’nin ismidir. Mütekellim zamiri  ي  ise muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

نُسُك۪ي وَمَحْيَايَ وَمَمَات۪ي  kelimeleri atıf harfi  وَ ’la  صَلَات۪ي’ye matuf olup mansubtur.  لِلّٰهِ  car mecruru  اِنَّ’nin mahzuf haberine  mütealliktir. 

رَبِّ  lafzı  لِلّٰهِ  lafza-i celâlinden bedel veya onun sıfatıdır. Aynı zamanda muzâftır. 

الْعَالَم۪ينَ  lafzı  رَبِّ  lafzının muzâfun ileyhi olup cer alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

 

قُلْ اِنَّ صَلَات۪ي وَنُسُك۪ي وَمَحْيَايَ وَمَمَات۪ي لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ

 

Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mekulü’l-kavl cümlesi  اِنَّ  ile tekid edilmiş, faide-i haber inkârî kelamdır. Sübut  ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

Ayette îcâz-ı hazif sanatı vardır. اِنَّ ’nin haberi mahzuftur.  لِلّٰهِ, bu mahzuf habere müteallıktır.

رَبِّ, lafza-i celâlden bedel veya sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

Alemlerin Rabbi Allah için olan şeylerin namaz, ibadet, hayat, ölüm şeklinde sıralanarak  لِلّٰهِ’de cem edilmesi cem’ ma’at-taksim sanatıdır.

مَحْيَايَ - مَمَات۪ي  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

صَلَات۪ي - نُسُك۪ي  ve  لِلّٰهِ - رَبِّ  kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Allah Teâlâ, Peygamberine dosdoğru olan dini öğretip tanıttığı gibi o dini nasıl yerine getirip eda edeceğini de öğretmiştir. Binaenaleyh ayetteki, [De ki: Şüphesiz benim namazım da ibadetlerim de hayatım da mematım da alemlerin Rabbi Allah’a aittir] buyruğu, Hz. Peygamberin (s.a.) o dini, ihlas ile eda ettiğine delalet eder. Allah Teâlâ bu hususu, [Hiçbir ortağı olmayan…] ifadesi ile de tekid etmiştir. İşte bu ifade de ibadetlerin rastgele ifa edilmelerinin yeterli olmadığına, aksine tam bir ihlas ile yerine getirilmelerinin gerekli olduğunu gösterir. Bu ayet, namazın sıhhatinin şartının, ihlas ile birlikte eda edilmesi olduğuna delalet eden en güçlü delillerden birisidir. (Fahreddin er-Razi) 

نُسُك۪, halis dökme gümüş manasınadır. Her eritilip dökülmüş madenin bir kalıbı vardır. İbadet edene de  ناسِكٌ  denir. Çünkü o, kendini günah kirlerinden arındırmış ve posasından ayırt edilmiş dökme gibi halis bir hale getirmiştir. Bu izaha göre  نُسُك۪ Allah’a yaklaşmaya vesile olan her şeydir. Fakat örfte genellikle bu kelime, kesilen kurban manasına kullanılmıştır. (Fahreddin er-Râzî) 

Namaz ve ibadetlerin (kurbanların) Allah için olmaları da, bunların Allah tarafından yaratılmaları manasındadır. İşte bu da, kulun bütün taatlarının Allah tarafından yaratılmış olduğunu gösteren en kuvvetli delillerden birisidir. (Fahreddin er-Râzî)