عَسٰى رَبُّهُٓ اِنْ طَلَّقَكُنَّ اَنْ يُبْدِلَهُٓ اَزْوَاجاً خَيْراً مِنْكُنَّ مُسْلِمَاتٍ مُؤْمِنَاتٍ قَانِتَاتٍ تَٓائِبَاتٍ عَابِدَاتٍ سَٓائِحَاتٍ ثَيِّبَاتٍ وَاَبْكَاراً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | عَسَىٰ | belki de |
|
2 | رَبُّهُ | onun Rabbi |
|
3 | إِنْ | eğer |
|
4 | طَلَّقَكُنَّ | o sizi boşarsa |
|
5 | أَنْ |
|
|
6 | يُبْدِلَهُ | onu değiştirir |
|
7 | أَزْوَاجًا | eşlerle |
|
8 | خَيْرًا | daha hayırlı |
|
9 | مِنْكُنَّ | sizden |
|
10 | مُسْلِمَاتٍ | (kendisini Allah’a) teslim eden |
|
11 | مُؤْمِنَاتٍ | inanan |
|
12 | قَانِتَاتٍ | gönülden ita’at eden |
|
13 | تَائِبَاتٍ | tevbe eden |
|
14 | عَابِدَاتٍ | ibadet eden |
|
15 | سَائِحَاتٍ | seyahat eden |
|
16 | ثَيِّبَاتٍ | dul |
|
17 | وَأَبْكَارًا | ve bakire |
|
عَسٰى رَبُّهُٓ اِنْ طَلَّقَكُنَّ اَنْ يُبْدِلَهُٓ اَزْوَاجاً خَيْراً مِنْكُنَّ مُسْلِمَاتٍ مُؤْمِنَاتٍ قَانِتَاتٍ تَٓائِبَاتٍ عَابِدَاتٍ سَٓائِحَاتٍ ثَيِّبَاتٍ وَاَبْكَاراً
Fiil cümlesidir. عَسٰى nakıs, mebni mazi fiildir. رَبُّ kelimesi عَسٰى ’nın ismi olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِنْ طَلَّقَكُنَّ cümlesi itiraziyyedir. اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. طَلَّقَكُنَّ şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. كُنَّ muttasıl zamiri mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur
Şartın cevabı mahzuftur. Takdiri, إن طلّقكنّ فعسى ربّه أن يبدله.. (Eğer sizi boşarsa Rabbinin onu değiştirmesi içindir) şeklindedir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel عَسٰى ‘nın haberi olarak mahallen mansubdur. يُبْدِلَهُٓ fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir هُٓ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
Fiili muzarinin başına اَنْ harfi geldiği zaman onu nasb ettiği gibi anlamını da masdara çevirmektedir. Bu tür masdarlara masdar anlamı içerdikleri için “tevilli masdar (masdar-ı müevvel cümlesi)” denmektedir. Kur'an-ı Kerim’de çok nadir de olsa bazen cümlede اَنْ ’den önce (لِ) harf-i cerini ve اَنْ ’den sonra da nâfiye lâ’sını (لَا) görebiliriz. لِئَلَّا şeklinde yazılır. Bazen ise bu اَنْ ’den önce (لِ) harf-i ceri ve nâfiye lâ’sının (لَا) hazf edildiğini görebiliriz. Ancak lafızda olmadığı halde manaları geçerlidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَزْوَاجاً ikinci mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur. خَيْراً kelimesi اَزْوَاجاً ‘in sıfatı olup fetha ile mansubdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مِنْكُنَّ car mecruru خَيْراً ‘a mütealliktir.
مُسْلِمَاتٍ مُؤْمِنَاتٍ قَانِتَاتٍ تَٓائِبَاتٍ عَابِدَاتٍ سَٓائِحَاتٍ ثَيِّبَاتٍ وَاَبْكَاراً kelimeleri اَزْوَاجاً ‘in hali olup fetha ile mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
طَلَّقَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi طلق ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
يُبْدِلَهُٓ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
إِفْعَال babındadır. Sülâsîsi بدل ’dir.
إِفْعَال babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
عَسٰى رَبُّهُٓ اِنْ طَلَّقَكُنَّ اَنْ يُبْدِلَهُٓ اَزْوَاجاً خَيْراً مِنْكُنَّ مُسْلِمَاتٍ مُؤْمِنَاتٍ قَانِتَاتٍ تَٓائِبَاتٍ عَابِدَاتٍ سَٓائِحَاتٍ ثَيِّبَاتٍ وَاَبْكَاراً
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Terecci manalı nakıs fiil عَسَى ’nın dahil olduğu cümle gayr-ı talebî inşâî isnaddır.
عَسٰى ‘nın ismi olan رَبُّهُٓ izafetinde Hz. Peygambere ait zamirin Rabb ismine muzâfun ileyh olmasıyla Hz. Peygamber şan ve şeref kazanmıştır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde رَبِّ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Tereccî, husûlu arzu edilen ve sevilen, imkân dahilinde olan bir şeyin istenmesidir.
“Umulur ki” anlamında olan bu harf, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde “...olsun diye, ...olması için” şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşâ formundan çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
عَسٰى fiili Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde gereklilik ifade eder, kulların kelamında ise ümit ve arzu ifade eder, Allah’a nispeti kesinlik, kullara nispeti şek ve zanna dayanan nispettir. (Celâleddin es-Suyûtî, c. 1, s. 53)
Şart üslubunda gelmiş اِنْ طَلَّقَكُنَّ cümlesi itiraziyyedir. İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır.
Müspet mazi fiil sıygasındaki şart cümlesi طَلَّقَكُنَّ , faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şart edatı اِنْ , mazi fiilin başına gelebilir. Bu durumda, hasıl olmamış bir şeyi hasıl olmuş gibi göstermeyi, ya da fiilin gerçekleşmesi konusundaki şiddetli arzuyu ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Şartın cevabı öncesinin delaletiyle hazf edilmiştir. Takdiri فعسى ربّه أن يبدله (Rabbin onu değiştirir) olan cevabın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Bu takdire göre mezkûr şart ve mahzuf cevabından müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)
Kur’an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi şartın cevabı mahzuftur.
Ayette cevabın hazfi, farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mübalağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)
Masdar harfi اَنْ ve akabindeki … اَنْ يُبْدِلَهُٓ اَزْوَاجاً خَيْراً مِنْكُنَّ مُسْلِمَاتٍ cümlesi, masdar teviliyle عَسٰى ’nın haberi konumundadır. Masdar-ı müevvel, muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
خَيْراً مِنْكُنَّ ibaresi, mef’ûl olan اَزْوَاجاً için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. اَزْوَاجاً ‘deki nekrelik kesret, nev ve tazim içindir.
مِنْكُنَّ car mecruru, sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade eden خَيْراً ‘a mütealliktir. Bu vezin harf-i cere müteallak olmasına imkan vermiştir.
كُنَّ zamirinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
اَزْوَاجاً için sıfat olan مُسْلِمَاتٍ - مُؤْمِنَاتٍ - قَانِتَاتٍ - تَٓائِبَاتٍ - عَابِدَاتٍ - سَٓائِحَاتٍ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı, ثَيِّبَاتٍ ve اَبْكَاراً kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
Ayette geçen مُسْلِمَاتٍ ve مُؤْمِنَاتٍ gibi kelimelerin hepsi اَزْوَاجاً ’in sıfatıdırlar. Bütün bu sıfatlar atfedilmeden sıralandığı halde, aralarındaki bir mana münasebetiyle ثَيِّبَاتٍ ve اَبْكَاراً kelimeleri atıf harfi وَ ’la ثَيِّبَاتٍ ve اَبْكَاراً şeklinde birbirine bağlanmıştır. Bu münasebet de bu iki sıfatın birbirine zıt olmasıdır. Bir de bu ikisi tek bir sıfat hükmündedirler. Zira mana “dulları ve bakireleri içine alan kadınlar” şeklindedir. Bu yüzden atfedilmeleri güzel olmuştur. (Beyzâvî, V, 357)
Düşünülürse; atfın terk edilmesiyle sanki bunlar tek bir sıfatmış hissi uyandırılmış ve bir mevsûfta bu sıfatların toplandığı ifade edilmiştir.
Demek ki sıfatlar arasında و atıf harfinin zikri, mevsûfun bu sıfatla kemâl manada vasıflandığına delalet ederken; atıf harfinin terki, mevsûfta zikredilen bütün sıfatların toplandığına delalet eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)