هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَجَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا لِيَسْكُنَ اِلَيْهَاۚ فَلَمَّا تَغَشّٰيهَا حَمَلَتْ حَمْلاً خَف۪يفاً فَمَرَّتْ بِه۪ۚ فَلَمَّٓا اَثْقَلَتْ دَعَوَا اللّٰهَ رَبَّهُمَا لَئِنْ اٰتَيْتَنَا صَالِحاً لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | هُوَ | O’dur |
|
2 | الَّذِي | ki |
|
3 | خَلَقَكُمْ | sizi yarattı |
|
4 | مِنْ |
|
|
5 | نَفْسٍ | nefisten |
|
6 | وَاحِدَةٍ | bir tek |
|
7 | وَجَعَلَ | ve var eti |
|
8 | مِنْهَا | ondan |
|
9 | زَوْجَهَا | eşini |
|
10 | لِيَسْكُنَ | (gönlü) sukün bulsun diye |
|
11 | إِلَيْهَا | onunla |
|
12 | فَلَمَّا | ne zaman ki |
|
13 | تَغَشَّاهَا | eşini sarıp örtünce |
|
14 | حَمَلَتْ | (eşi) yüklendi |
|
15 | حَمْلًا | bir yük |
|
16 | خَفِيفًا | hafif |
|
17 | فَمَرَّتْ | gezdirdi |
|
18 | بِهِ | onu |
|
19 | فَلَمَّا | ne zaman ki |
|
20 | أَثْقَلَتْ | (yükü) ağırlaşınca |
|
21 | دَعَوَا | ikisi beraber du’a ettiler |
|
22 | اللَّهَ | Allah’a |
|
23 | رَبَّهُمَا | Rableri |
|
24 | لَئِنْ | eğer |
|
25 | اتَيْتَنَا | bize verirsen |
|
26 | صَالِحًا | iyi güzel (bir çocuk) |
|
27 | لَنَكُونَنَّ | elbette oluruz |
|
28 | مِنَ | -den |
|
29 | الشَّاكِرِينَ | şükredenler- |
|
“Can” diye çevirdiğimiz âyetteki nefs kelimesi eski tefsirlerde genellikle Hz. Âdem olarak yorumlanmıştır (meselâ bk. Taberî, IX, 143; Kurtubî, VII, 337; Şevkânî, II, 313). Ancak Fahreddin er-Râzî’nin de geniş olarak açıkladığı gibi bu yorum önemli problemlere yol açmaktadır. Her şeyden önce, eğer âyetteki nefis kelimesiyle Hz. Âdem’in, ondan yaratılan “eş” ile de Havvâ’nın kastedildiği kabul edilecek olursa, bu durumda âyetin devamındaki bilgiye göre onların çocukları doğduktan sonra Allah’a ortak koşmuş oldukları sonucu çıkmaktadır. Halbuki ne Kur’ân-ı Kerîm’in başka bir yerinde ne hadislerde ne de diğer İslâmî kaynaklarda Âdem ile Havvâ’nın şirke saptıklarına dair bilgi bulunmaktadır; aksine onların yasaklanan meyveyi yemelerinin ardından, İslâmî literatürde zelle diye adlandırılan bu hatalarından ötürü bile ağır bir üzüntü ve pişmanlık duyup hemen tövbe ettikleri ifade edilmektedir.
Bu durumda Râzî’nin, Kaffâl’ın görüşü olarak verdiği yorum ve buna dayanarak yaptığı açıklamalar daha isabetli görünmektedir. Buna göre âyette gerçekten vuku bulmuş bir olaydan değil, bir “temsil”den söz edilmekte ve bununla da müşriklerin cahilliklerine ve şirk iddialarına işaret edilmektedir. Buradan hareketle Râzî âyete şöyle bir yorum getirmektedir: “O yüce Allah sizin her birinizi bir candan yaratmış; insanlıkta erkeğe eşit bir insan olarak eşini de yine aynı cinsten (özden) yaratmıştır (erkek bir asıldan, kadın ise başka bir asıldan yaratılmış değildir). Erkek eşine yaklaştıktan sonra kadının hamile olduğu anlaşılınca, rablerine, ‘Andolsun, bize kusursuz bir çocuk verirsen (lutuf ve ihsanından dolayı) kesinlikle (sana) şükredenlerden olacağız!’ diyerek dua ederler. Fakat Allah onlara kusursuz bir çocuk verince, bu verilenle ilgili olarak Allah’a ortaklar koşmaya kalkışırlar; çünkü bazan natüralistler gibi bu çocuğun yaratılışını tabiat güçlerine, bazan müneccimler gibi yıldızlara, bazan da putperestler gibi putlara nisbet ederler” (XV, 86-87). Kuşkusuz burada, aşağıda söz konusu edilecek olan şirk inancına ve putperestlerin yanlışlarına dair âyetlere bir geçiş olmak üzere, özellikle müşriklerin tutumları anlatılarak dolaylı bir üslûpla genel bir uyarıda bulunulmaktadır.
Bu iki âyette erkek ile kadının yaratılıştaki eşitliği, erkeğin kadına karşı hissettiği duygusal ilgi, bunun ardından gelen cinsel birleşme ve nihayet bu birleşmeden çocuğun doğması kısaca anlatılmak suretiyle insan soyunun çoğalma süreci özetlenmiş bulunmaktadır. Fakat bütün bunları yapıp yaratanın yüce Allah olduğunun bilinmesi gerekir. Yaratılışta O’nu dışlayan veya başka yaratılış sebeplerini O’na denk yahut O’nun üstündeymiş gibi gören her inanç bir şirktir. Kur’an’ın ilk muhatapları olan Mekke putperestleri çeşitli putlarını yüce Allah’a bu şekilde ortak koştukları gibi dünyanın çeşitli kültürlerinde muhtelif kavimler de birçok yer veya gök cisimlerini, ata ruhlarını vb. yaratılmışları tanrı tanımak suretiyle şirke sapmışlardır. Fakat Allah bütün bu ortak koşulan şeylerden münezzehtir, yücedir. Kimi insanların ihtiyaç duyunca Allah’a yakarıp işi bitince nankörlük ettiklerini bildiren başka âyetler de vardır (Yûnus 10/22; Ankebût29/65; Rûm 30/33).
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 644-645
هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَجَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا لِيَسْكُنَ اِلَيْهَاۚ
İsim cümlesidir. Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur.
Müfred müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ي haber olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
خَلَقَكُمْ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
مِنْ نَفْسٍ car mecruru خَلَقَكُمْ fiiline müteallıktır. وَاحِدَةٍ kelimesi نَفْسٍ kelimesinin sıfatıdır.
جَعَلَ مِنْهَا cümlesi atıf harfi وَ ’la sılaya atfedilmiştir. جَعَلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
مِنْهَا car mecruru جَعَلَ fiiline müteallıktır. زَوْجَهَا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لِ harfi, يَسْكُنَ fiilini gizli أن ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel لِ harf-i ceriyle birlikte جَعَلَ fiiline müteallıktır.
يَسْكُنَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. اِلَيْهَا car mecruru يَسْكُنَ fiiline müteallıktır.
فَلَمَّا تَغَشّٰيهَا حَمَلَتْ حَمْلاً خَف۪يفاً فَمَرَّتْ بِه۪ۚ
فَ atıf harfidir. لَمَّٓا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.
تَغَشّٰيهَا şart fiili olup elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
Şartın cevabı حَمَلَتْ حَمْلاً’dir. حَمَلَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى ’dir.
حَمْلاً mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubtur. خَف۪يفاً kelimesi حَمْلاً’in sıfatıdır.
فَ atıf harfidir. مَرَّتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى ’dir.
بِه۪ car mecruru مَرَّتْ fiiline müteallıktır.
خَف۪يفاً kelimesi sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır.
Sıfat-ı müşebbehe; “benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَغَشّٰيهَا fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi غشو’dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.
فَلَمَّٓا اَثْقَلَتْ دَعَوَا اللّٰهَ رَبَّهُمَا لَئِنْ اٰتَيْتَنَا صَالِحاً لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ
فَ atıf harfidir. لَمَّٓا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.
اَثْقَلَتْ şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى ’dir.
Şartın cevabı دَعَوَا اللّٰهَ’dir. دَعَوَا fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir olan elif fail olarak mahallen merfûdur.
اللّٰهَ lafza-i celâli, mef’ûlun bih olup lafzen mansubtur. رَبَّهُمَا kelimesi lafza-i celâlden bedeldir. Veya onun sıfatıdır.
Muttasıl zamir هُمَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. إِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder.
اٰتَيْتَنَا şart fiili olup sükun üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur.
Mütekellim zamiri نَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. صَالِحاً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. نَكُونَنَّ fiilinin sonundaki نَّ, tekid ifade eden nûn-u sakiledir. كان ’nin ismi müstetir olup takdiri نحن ’dur.
نَكُونَنَّ fetha üzere mebni nakıs muzari fiildir.
Tekid nunları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lâmı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
مِنَ الشَّاكِر۪ينَ car mecruru تَكُونَنَّ fiilinin mahzuf haberine müteallıktır. Cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
Şartın cevabı kasemin cevabının delaletiyle mahzuftur.
صَالِحاً kelimesi sülâsî mücerred olan صلح fiilinin ism-i failidir.
الشَّاكِر۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan شكر fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَثْقَلَتْ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
İf’al babındandır. Sülâsîsi ثقل ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَجَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا لِيَسْكُنَ اِلَيْهَاۚ
İbtidâî istinâf olarak fasılla gelen ilk cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedin ism-i mevsûlle marife olması, tazim kastının yanında sonraki haber dikkat çekmek içindir.
Haber konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ي’nin sılası خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ, mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. Mevsûlde, müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.
Aynı üsluptaki …وَجَعَلَ مِنْهَا cümlesi, sıla cümlesine matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
خَلَقَكُمْ - جَعَلَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
Nefs kelimesinin bir olmakla vasıflanmasında idmâc vardır: İbret ve öğüt birarada ifade edilmiştir. مِن harfi de ibtidâiyye manasındadır. (Âşûr)
Bu cümle, bu surenin başında icmalî olarak temas edilen, Âdem'in şahsında insanların yaratılışı ve tasvirleri için bir çeşit açıklamadır. (Ebüssuûd)
فَلَمَّا تَغَشّٰيهَا حَمَلَتْ حَمْلاً خَف۪يفاً فَمَرَّتْ بِه۪ۚ
Tertip ve takip ifade eden فَ harfi ile gelen cümle şart üslubunda haberî isnaddır.
Şart cümlesi aynı zamanda muzâfun ileyh olan تَغَشّٰيهَا cümlesidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cevap cümlesi olan حَمَلَتْ حَمْلاً خَف۪يفاً ise faide-i haber talebî kelam olan mazi fiil cümlesidir. Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber talebî kelamdır.
فَمَرَّتْ بِه۪ۚ cümlesi, hükümde ortak olduğu aynı üsluptaki …حَمَلَتْ cümlesine فَ ile atfedilmiştir.
فَلَمَّٓا اَثْقَلَتْ دَعَوَا اللّٰهَ رَبَّهُمَا
فَ atıf harfidir. Ayet şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi aynı zamanda muzâfun ileyh olan اَثْقَلَتْ cümlesidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır
Cevap cümlesi olan دَعَوَا اللّٰهَ رَبَّهُمَا , faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
رَبَّهُمَا, lafza-i celâlden bedeldir. Bedel ıtnâb sanatıdır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâl ve Rabb isminin zikredilmesinde tecrîd sanatı vardır. Lafza-i celâlle Rabb isminin birlikte gelmesi, O’nun otoritesi, terbiyesi ve idaresi altında olduklarını vurgulamak içindir.
رَبَّهُمَا izafetinde Rabb isminin هُمَا zamirine muzâf olmasında, onları şereflendirmek yanında Rabblerinin onlar üzerindeki ihsan ve faziletleri konusundaki rububiyetini hatırlatmak manası vardır.
اللّٰهَ - رَبَّهُمَا kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
لَئِنْ اٰتَيْتَنَا صَالِحاً لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ
Beyanî istinaf veya dua için tefsiriyye olarak fasılla gelen son cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Kasem üslubunda gayr-ı talebî inşaî isnaddır. لَ mahzuf kasem fiilinin cevabına gelen lâm-ı muvattıa, إنْ şart harfidir. Kasem fiilinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Şart cümlesi olan اٰتَيْتَنَا صَالِحاً, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ cümlesine dahil olan لَ, kasemin cevabına gelen harftir. Cevap cümlesi, faideî haber inkârî kelam olan isim cümlesidir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. كَانُ ,مِنَ الشَّاكِر۪ينَ’nin mahzuf haberine müteallıktır.
Şartın cevabı, kasemin cevabı delaletiyle hazfedilmiştir.
Ayetteki fiillerin hepsi mazi sıygasında gelerek hudûs, sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. (Âşûr, Mümtehine Suresi, 6)
نَفْسٍ وَاحِدَةٍ ibaresinde Âdem (a.s.) kastedilmiştir. وَاحِدَةٍ sıfatı ise manayı tekid için gelmiştir.
تَغَشّٰيهَا fiili cinsî münasebetten kinayedir. (Sâbûnî)
حَمَلَتْ - حَمْلاً ve arasında iştikak cinası ve reddü'l-acüz ale's-sadr vardır.
خَف۪يفاً - اَثْقَلَتْ arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
Sükunet bulmak, vakıaya münasip olarak erkeğe nispet edilmiştir.
Çocuk sahibi olmayı tabiata havale ederek şirk koşuluyor, çocuğun başarıları ve güzellikleri bizzat kendilerinden veya çocuktan gelir sanılıyor. Allah’ı unutup kendilerini tamamen çocuğa hasretmek vs. manaları düşünebiliriz.
Burada tek bir nefisten murad Âdem’dir (a.s.). Ondan bütün insanları yaratmak Allah Teâlâ’nın kudretine, azametine delalet ederken bir taraftan da yaratılışın aslına tenbih vardır. Allah Teâlâ’nın azametine ve kudretine delalet eden kinayedir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)