Nuh Sûresi 1. Ayet

اِنَّٓا اَرْسَلْنَا نُوحاً اِلٰى قَوْمِه۪ٓ اَنْ اَنْذِرْ قَوْمَكَ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ  ...

Şüphesiz biz Nûh’u, kavmine, “Kendilerine elem dolu bir azap gelmeden önce kavmini uyar” diye peygamber olarak gönderdik.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّا elbette biz
2 أَرْسَلْنَا gönderdik ر س ل
3 نُوحًا Nuh’u
4 إِلَىٰ
5 قَوْمِهِ kavmine ق و م
6 أَنْ diye
7 أَنْذِرْ uyar ن ذ ر
8 قَوْمَكَ kavmini ق و م
9 مِنْ
10 قَبْلِ önce ق ب ل
11 أَنْ
12 يَأْتِيَهُمْ onlara gelmeden ا ت ي
13 عَذَابٌ bir azab ع ذ ب
14 أَلِيمٌ acıklı ا ل م
 

 

Nuh a.s.'in duası (Nouman Ali Khan)

 

https://youtu.be/6LUQXmcHha4

 

 

 

 

Nûh aleyhisselâm, Kur’an’da adı çokça geçen ve dini tebliğ konusunda kavmiyle mücadelesine yer verilen peygamberlerin ilkidir. Kur’an’da Nûh’tan önceki bazı peygamberler de anılmakla birlikte onların inkârcılarla mücadelesi hakkında detaylı bilgi verilmemiştir. Nûh’un soyu, hayatı, peygamberliği, inkârcı toplumuna karşı sergilediği mücadele ve Nûh tûfanı hakkında Hûd sûresinin tefsirinde genişçe bilgi verilmiştir (bk. 11/25-49; ayrıca krş. A‘râf 7/59-64).

Müfessirler, birinci âyette sözü edilen “can yakıcı azab”ın Nûh tûfanı olduğu kanaatindedirler.

4. âyette Nûh’un, bir taraftan “... size belirli bir vadeye kadar süre tanısın” derken, diğer taraftan Allah’ın belirlediği vade geldiğinde artık ecelin ertelenmeyeceğini söylemesi müfessirlerce iki şekilde açıklanmıştır: a) Allah, topluluk olarak iman etmeleri şartıyla insanlar için bir ecel tayin etmiştir. Ancak inkârda ısrar ettikleri takdirde belirlenen ecel gelmeden yine topluluk olarak cezalandırılıp helâk edilmeleri de ilâhî takdirin gereğidir. İman etmeleri halinde ise belirlenen o vakte kadar toplumsal varlıklarını devam ettirirler. b) Maksat, ömrün zamansal anlamda uzayıp uzamaması değil, bereketli, hayırlı ve verimli geçip geçmemesidir. Şu halde burada Allah tarafından belirlenen ecelin değişebileceği bildirilmemiş; fakat insanların değişmeyecek ecelleri gelinceye kadar iman ederlerse bereketli, mutlu ve huzurlu bir ömür yaşayıp ölecekleri, ama iman etmezlerse mutsuz ve huzursuz yaşayacakları, nihayet hayatlarının da felâketlerle son bulacağı anlatılmak istenmiştir (Zemahşerî, IV, 161; Şevkânî, V, 342). 

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 464-465
 

اِنَّٓا اَرْسَلْنَا نُوحاً اِلٰى قَوْمِه۪ٓ اَنْ اَنْذِرْ قَوْمَكَ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ


İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  نَا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur  اَرْسَلْنَا نُوحاً  cümlesi  اِنَّ ’ nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

أَرۡسَلۡنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. نُوحًا  mef’ûlun bih olup fetha mansubdur.  اِلٰى قَوْمِه۪ٓ  car mecruru  أَرۡسَلۡنَا  fiiline mütealliktir. 

أَنۡ  tefsiriyyedir. أَنذِرۡ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup  اَنْتَ ‘dir.  قَوۡمَكَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. مِن قَبۡلِ  car mecruru أَنذِرۡ  fiiline mütealliktir.  

أَن  ve masdar-ı müevvel  قَبْلِ ‘nin muzâfun ileyhi olarak mahallen mecrurdur. 

Fiili muzarinin başına  اَنْ  harfi geldiği zaman onu nasb ettiği gibi anlamını da masdara çevirmektedir. Bu tür masdarlara masdar anlamı içerdikleri için tevilli masdar (masdar-ı müevvel cümlesi) denmektedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَأْتِيَهُمْ  fetha ile mansub muzari fiildir. Muttasıl zamir  هُمُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  عَذَابٌ  fail olup lafzen merfûdur.  أَلِیمࣱ  kelimesi  عَذَابٌ ‘un sıfatı olup lafzen merfûdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَرْسَلْنَا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. إِفْعَال  babındadır. Sülâsîsi  رسل ’dir.

إِفْعَال  babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

 

اِنَّٓا اَرْسَلْنَا نُوحاً اِلٰى قَوْمِه۪ٓ


Kelama en güzel giriş şekillerinden biri de kelamın konusuyla alakalı bir şeyle başlamaktır. Böylece kelamın maksadına işaret edilmiş olur. Surenin bu ilk ayeti berâat-i istihlâl sanatının güzel bir örneğidir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi) 

Ayet ibtidaiyye olarak gelmiştir. اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkâri kelamdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrarı sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı Kadr/1.)

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  اَرْسَلْنَا نُوحاً اِلٰى قَوْمِه۪ٓ  cümlesi,  اِنَّٓ ‘nin haberidir.

Müsnedin mazi fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, hudûs, sebat ve istikrar ifade etmiştir.

اَرْسَلْنَا  fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)


 اَنْ اَنْذِرْ قَوْمَكَ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ


Tefsiriyye olarak fasılla gelen cümlede  اَنْ , tefsir harfidir. Cümlenin fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. 

Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki   يَأْتِيَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ  cümlesi, masdar teviliyle  قَبْلِ ‘nin muzâfun ileyhidir. Masdar-ı müevvel müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

عَذَابٌ ‘un sıfatı olan  اَل۪يمٌ , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. 

عَذَابٌ ’daki nekrelik, azabın tahayyül edilemez derece ve çeşitte olduğuna işarettir. Ayrıca, mübalağa vezniyle gelen  اَل۪يمٌ ’le sıfatlanması bu korkunçluğa delildir. 

عَذَابٌ ‘un  يَأْتِيَهُمْ  fiiline isnadında istiare sanatı vardır. Azap, fiilin faili yapılarak kişileştirilmiştir. Azabın bir şahıs gibi gelecek olması azabın şiddetini, azametini artırmaktadır. 

Bilginlerden birisi ayetteki ‘’kavmine gönderdik’’ ifadesinin, Hz. Nuh'un tüm insanlığa değil, sadece kendi milletine gönderildiğini ifade ettiğini söylemiştir. Eğer tüm insanlığa gönderilseydi Hz. Peygamber Efendimize, [Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.] (Sebe/28) denildiği gibi, ”insanlara" veya benzeri bir şey denilirdi. Hazret-i Peygamberin şu sözü de buna işaret etmektedir: ”Peygamberler sadece kendi halkına gönderildi. Ben ise tüm insanlara gönderildim." (Rûhu’l Beyân)

İnsanların uyarılacağı (elim azap) ile kastedilen mana surede açıkça ifade edilmemiştir. Bu nedenle ayet mübhemâtü’l-Kur’an kapsamında değerlendirilmiştir. “Elim azap” ifadesi müphem (kapalı) bir lafız olduğu için tefsirlerde bu azap ile tufan hadisesinin veya ahiret azabının kastedildiği yönünde iki farklı görüş bulunmaktadır. (Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, c. 30, s.134)